09 Aralık 2020 Çarşamba
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Ortodoks papazlar, cenneti parselliyor, yer alıyor, yer satıyor; üç kuruş dünyalık karşılığında günahtan arındırıyor, kiliseden çıkanlar tertemiz(!) dönüyordu evlerine. Derken, 5 asır evvel Akıncılar geldi, Çamerya’ya. Papazın burnu sürtüldü, akıncının fendi kiliseyi yendi. Putlar yere serildi, özünü buldu Çameryalı; fıtratıyla barıştı. Tekbirler yeri göğü inletti. Huzur dolu 4 asır, kabus dolu günlere gebeydi. Ümmetin Önderi Abdülhamid, genç subaylarca zayıf düşürülüyor; Arnavut Enver, Çamerya’ya göz kulak olacağına, Makedonya’da cirit atıyor; bir başına bırakıyordu ırkını. Fener Rum destekli Sırp Yunan haydutlar, yaktı yıktı baştan başa. Tarihi bir kin, ezeli bir düşmanlıktı. “Çameryalı, nasıl olur da kula kulluğu reddedip Hakk’a teslim olurdu!”
Lozan’da parçalanan sadece yurtları değildi, aileler bölündü, işgale uğradı toprakları. Ata dede yadigarı evlere hoyrat bir el değdi.
Mübadelede Anadolu’ya sürüldü Çameryalı. Tek Parti,’nin 6 oku deldi geçti ciğerini. Öyle ya, Venizelos’la başlayan Türk Helen dostluğu perçinlenmeliydi. Ne de olsa “gavur aşığı”ydı bizimki. Anadolu’dan göç eden Rum, malına mülküne göz koydu. Lakin Çameryalı, bir daha kapısına bile yanaşamadı. Mussolini, işgal etti Çamerya’yı. Çameryalı, şehitler verdi, canlar düştü toprağa, bırakmadı onurunu. 5 yıl sonra Gestapo, ele geçirdi Çamerya’yı. Zaten Bismark dememiş miydi, “Arnavut diye bir ırk yoktur!” Tanıdık bir inkârdı. Öyle ya, madem Arnavut yoktu, yok edilmeliydi Çam Yurdu. İki ateş arasında kaldı Çameryalı. Yunan Cuntası, hem Gestapo ile katliam yapıyor, hem de Çamlıyı işbirliğiyle suçluyordu. Yüzsüzlüğün inkarın daniskasıydı.
Güney Epir, Gestapo’ya 55 gün direnmiş, Paramiti’de binler şehadete uçmuştu. Haçlı, önce Çam Müftüsünü şehit etmiş, aile boyu katliam yapmıştı. Çünkü direniş camiden başlardı. Megalo İdeacı Napolyon Zervas, 14 yaşından büyük erkekleri 12 Adalar’a sürdü. Direnenlerin kulaklarını burunlarını kesti, gözlerini oydu.
Çalışma kampı değil ölüm tarlasıydı, Adalar. İhtiyarların, kadınların, çocukların haykırışları birbirine karışıyor; onlara, zulmün her türlüsünü reva görüyorlardı.
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!’ diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!”
Kur’an Emrini yerine getirecek erler bekliyorlardı. Haziran’ın 27’si… 1944…
Aziz Bartelemeo Günü’nde Haçlı sürüsü bir kez daha daldı Çamerya’ya. Tarihin en vahşi katliamını gördü Çam ülkesi. Ahıskalıyı Stalin’e teslim eden İnönü, sağırdı Çamerya’ya, kördü Balkanlara, dilsizdi Trakya’ya. “Yunanistan’da yaşayan herkes Yunan’dır” faşizmi kasıp kavurdu Çamerya’yı. Çameryalı, bir asır sonra bugün, toprağını evini yurdunu istiyor. Dönmek istiyor, gül kokulu ülkesine. Gaspedilmiş şehirleri, neden Yunan’ın olsundu? Dağdan gelip bağdakini kovmak, bu olsa gerekti. Asırlık çile er geç son bulacak, kabuğunu kıracak Çameryalı. Milli Şair’in ülkesi, Vahyin etrafında yırtacak karanlığı:
“Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum
Başka bir şey diyemem, işte perişan yurdum”