Bulgaristan siyasetinde 2015 yılına HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan’ın partiden atılması damgasını vurmuştu. Lütvi Mestan ile birlikte beş vekil daha HÖH’den istifa ettiler ve bağımsızlar kervanına katılarak meclisin son sırasında yerlerini aldılar. HÖH yönetimi Lütfi Mestan’ı partiden atılma gerekçesi olarak Bulgar parlamento kürsüsünden Suriye’de faaliyet gösteren Rusya ordusu ve defalarca uyarılmasına rağmen uyarıları dikkate almayan savaş uçağı ihlal ettiği Türk hava sahası sırasında Türk jetleri tarafından düşürülmesi olayında Türkiye’yi savunan deklarasyonun göstermesi pek inandırıcı gelmemişti.
Asıl Bulgar devletini endişe eden konu ülkede ikamet eden Türk ve Müslüman Pomaklar diline ve dinine sahip çıkma isteğidir. Son yıllarda ülke genelinde çoğunluğu Türk ve Müslüman olan yerleşim merkezlerinde yaz aylarında Kuran-ı Kerim kursları düzenlenmesi Bulgar devletinin huzurunu bozmuşa benziyor. Ayrıca HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan seçim döneminde açık hava toplantılarında Türklerin çoğunluğu oldukları bölgelerde Türkçe olan anadilde konuşma isteği ve konuşması Bulgar devletini daha da endişeye sokuyor. Verilen para cezaları HÖH başkanını yıldırmıyor anadili olan Türkçe Türk seçmenlerine hitabını kararlılıkla sürdürüyor. HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan anadili Türkçe olan Bulgaristan’da yasak olduğundan dolayı ve kullanıldığında para cezası ile karşı karşıya geldiğinden dolayı AİHM başvuruda bulunmuştu. Ülke genelinde Türklerin çoğunluğu olan bölgelerde Türkçe olan anadil eğitimi zorunlu müfredata alınması istekleri daha kararlı bir şekilde dile getirilmesi Bulgar devletini harekete geçirmiştir.
TÜRK AZINLIĞIN SESİ KESİLECEK Mİ?
HÖH yönetimindeki şahin kanatta yer alanlar partiden ihraç edildiklerinde ülkede ikamet eden Türk azınlığın sesi kesilecek gözüyle bakılmakta. Ayrıca ülkede ikamet eden Türk ve Müslüman Pomakların sesini kısmak için Bulgaristan medyalarda özellikle Bulgaristan Baş müftülüğü yönetimine karşı akıl almaz politikalar yürütülmekte. Seçimle gelen Baş müftülük yönetimi Bulgar devleti adalet sisteminde bir türlü kaydı yapılmamakta. Her gerçekleştirilen genel kongre sonuçlarını adalet bakanlığı tarafından kaydı yapılmamakta bu böyle 2002 yılından bu yana devam etmekte.
“Balkan Günlüğü” gazetesi okurlarına konuyla ilgili Baş müftülüğün yayınladığı endişe dolu deklarasyonu aynen kesintisiz aktarıyorum.
Bulgaristan Müslümanları Baş müftülüğünden ülkedeki Müslümanların merkez dini yönetim organlarını özgür seçim yapma haklarının zedelenmesine ilişkin aktif kampanya ile ilgili bildiri
Bulgaristan Müslümanları Baş müftülüğü, kuruma ve meşru yönetim organlarına karşı başlatılan karalama kampanyasından dolayı derin bir kaygı içerisindedir. Basında yer alan bilgilere göre devlette belirli çevrelerin önümüzde gerçekleştirilecek olan Müslümanların dini liderlerini özgür seçme iradesini çarpıtma arzusuyla hareket ettikleri anlaşılıyor. Düpedüz uydurma bilgilerle dolu savunucularının söylemleri, hayalete benzeyen “Müslüman Sünni-Hanefi Diyaneti” etrafında birleşen totaliter rejim döneminde Baş müftü Nedim Gençev ve çevresinin infantil teorileri ile örtüşüyor. Bu diyanet, Baş müftülük kurumunu son 25 yıldan beri karalamaya devam ediyor. Baş müftülüğün faaliyetinin milli güvenliği tehlikeye soktuğuna dair düşünceler, bazı kişilerin kurumun yeterli derecede ve etkili bir biçimde işlevlerini yerine getirmemesini şiddetle arzuladıklarının açık bir göstergesidir. Argüman olmadan bu ilginin ardında kanunlara aykırı olarak kaba bir müdahale etme arzusu olduğu görünüyor. Ülkemizin olduğu gibi laik bir devlette bu Anayasaya aykırı kabul edilemez bir hareket. Yargıçların özgür iradesini, adalet ve Bulgaristan’ın yargı bağımsızlığı hakkında şüpheye yol açarak, mahkeme kararlarının peşinen belirlenmesinin iddia edilmesi daha da kınanması gereken bir şey. Baş müftülüğün ulusal ve uluslararası ilişkilerinin şeytanlaştırılması çabaları, kurumun anlamını yitirmesi ve sağlıklı olmayan jeostratejik çıkarların uğruna kullanılmasına dair niyetlerin kesin bir göstergesidir. Baş müftülük yönetimi kesinlikle bu tür suçlamaları kabul etmiyor ve ülkenin kanunlarına uyum göstererek, esas gücünü beslediği Müslüman toplumunun çıkarlarını savunmaya devam edeceğini belirtmek istiyor. Kendi dini liderini seçmek için meşru talepleri olan otorite sahibi Müslüman toplumu ve onun bağımsız ve özgür iradesidir. Bu demokratik ve özgür seçimin yetkili makamlar tarafından kayıt altına alınıp alınmaması ülkede demokrasi düzeyine ilişkin bir ölçü olacak.
HABERLER
4 gün önceHABERLER
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
7 gün önceKÖŞE YAZARLARI
12 gün önceKÖŞE YAZARLARI
18 gün önce