Seksenli yıllarda PriştIne’de çıkan Tan Gazesinde okurla buluştuğum “Üç nokta…” köşe yazılarımı hatırladım.
O günlerin özlemiyle güzelim Türkiye gündemini, üç nokta üzerinden ele almak istiyorum.
Seksenli yıllarda Türkiye turizmini istatistiklerle şöyle hatırlıyorum. 1980’de Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı 1 milyona yakın. O arada dış haberler editörü olarak turizm mevsimine uygun haber bilgilerini topluyorum. İspanya’yı aynı yılda 35 milyon turistin ziyaret ettiğini görüyorum. Kıskanır gibiyim.
2019’a geldik, İspanya’ya gelen turist sayısı 82 milyon, Türkiye’ye gelen turist sayısı 52 milyon.
Yaklaşık 40 yıl önce İspanya’ya gelen turist sayısı 35 kat daha çok iken, bugün sadece 1, 5 katı.
Ekonomide en iyi gelir turizm kaynaklıdır. Bacası yok dumanı yok, gülüşü, güneşi, denizi, tertemiz insanı, “Akdeniz akşamları” türküsü vardır.
Ne yazık bu günlerde Türkiye turizminin, orman yangınlarından yanan ciğerleri var.
Doğrusu dünyanın dört yanında iklim değişikliğinden etkilenen yangın, sel haberleri var.
Türkiye’nin beş yıl önce “15 Temmuz” olayları da tam turizm mevsimine rastlamıştı.
O günlerde bir anda, Türkiye’ye tatile gitmek, yatırım yapmak tehlikeli ve güvenli deģil, yolunda medylarda haberler yarışı başlamıştı. Bugün de dünden farksız.
En önemli turizm merkezlerinde Antalya, Marmaris, Bodrum etrafında bir anda birileri düğmeye basmışcasına çıkan yangınlar, ister istemez sabotaj olasılığına yönlendiriyor.
Üstelik geçmişte, turizm merkezlerine ve özellikle turizm mevsiminde düzenlenen canlı ve cansız bomlamala olaylarının hedefinde ekonomiye de zarar vermekti. O acı olayları hatırladıkça, körpe gençlerin beyinlerini yıkayarak ölüme sevkeden sömürgeci odakların uzantıları PKK katillerinin, Allah belalarını versin, diyorum.
Öte yandan, devlet millet ele ele yangınlarda mücadele ederken, muhalefet liderlerinin Balkanlar’a ait “Ev yanarken, nine saç tarıyor” atasözü misali, “erken seçimden” söz etmeleri, pes doğrusu.
Dünyada yaşanan ekonomik krizleri her haliyle en iyi atlatan Türkiye ekonomisini baltalamaya yönelik el ele veren iç-dış düşmanların işine benziyor, bu yaşananlar.
Öte yandan bu zor günlerde, dost elinden gelen yardımlar takdire değer. Herkesin zor gününde desteğe hazır Türkiye’nin hakkı olsa gerek.
Türkiye için dua edenlerden de Allah razı olsun.
Dua derken, yine seksenli yıllarda gazeteci olarak röportaj niyetiyle gittiğim Makednya’nın Yukarı Banyiça köy okulunun girişindeki “Toprak dua değil, iş ister iş” dev afişi, hatırladım.
Öyleki, zor durumlarda duayla birlikte işe de koyulmak gerek. Duayla iman dolu yapılan işin de bereketi boldur.
Bildiğimiz uyarıyı kendi kandimize hatırlatırcasına, Pandemide sağlığınıza bakın, piknikte ateş yakmayın, cam kırıkları bırakmayın.
Türkiye’de ve dünyanın her yerinde yangınların bir an önce söndürülmesi dileğiyle.
Sevgiyle kalın.
HABERLER
Az önceHABERLER
Az önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce