20. Yüzyılın Başında Balkanlar -2

28 2024 - 01:07
1943 yılında Makedonya’nın Srtuga Kentinde doğdum. Anacak üç yaşından itibaren Ohri’ye taşındık. 1957 yılında Ailece Ankara’ya göç ettik. Orta Okulu Ohri’de Makedonca olarak bitirdim. Liseyi Ankara’da ve Yüksek Öğrenimimi ise Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde 1966 yılında tamamladım. Yedek Subaylığımı müteakip kendi mesleğim yerine Devlet Operasının açtığı bir sınavı birincilikle kazanarak Tenor olarak Opera solist sanatçısı oldum. Uzun süren san’at yaşantım’da Ankara Operasında 16 yıl süreyle Turne Başkanlığı yaptım.Gerek Yurt içi ve gerekse Yurt dışında çeşitli konser, televizyon ve Radyo programları katıldım. Konuk Sanatçı olarak ; Arnavutluk, Moskova,Sibirya,Birkaç kez Bosna Hersek ve Makedonya, ayrıca Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetine davet edildim. 1990-2002 yılları arasında T.C. Üsküp B.Elçiliği ilk Kültür Müşaviri olarak görev yaptım. Halen Sesimi muhafaza ediyorum ve arada bir Konser de yapıyorum. Makedonca-Sırpça ve Bulgarca Dillerini pekiyi, Rusça , Arnavutça, Fransızca ve İtalyanca Dillerini ise Orta derecede konuşmaktayım. Evliyim ve Piyanist Sıla İlyasoğulları’nın babasıyım. Büyükannem Feride Hanım, Osmanlı Döneminin Üçüncü Ordu Komutanı Müşir İbrahim Paşanın kızıdır. Yani Müşir İbrahim Paşa benim Büyük dedemdir.

20. Yüzyılın Başında Balkanlar -2

(Last Updated On: 08/08/2014)

Selânik Limanı’nda 28 Nisan 1903 günü Bulgar ve Makedon Komitacılar GUADALQUİVİL adlı bir Fransız Gemisini 50 adet dinamitle havaya uçurmuşlar, aynı gün Selanik’teki Elhamra Tiyatrosu ve Olimpos Meydanı’ndaki birahaneler bombalanmış ve 180 kişi ölmüştür. Osmanlı hiç bir suçu olmadığı halde batırılan Fransız gemisi için tazminat ödemiştir. Osmanlı’nın bu teröristlere sert davranmaması mümkün mü. 1903 yılının Mayıs-Haziran ve Temmuz aylarında  Osmanlı takriben 1000 dolayında komitacıyı öldürmüştür.
2 Ağustos 1903 günü Ortodoksların Aziz İliya yortusunda Bulgar komitacılar bazı Makedon komitacılarla birlikte büyük bir ayaklanma başlatmışlar ve Müslüman köylerine saldırarak katliam yapmışlardır. Kruşevo’da Cumhuriyet kurduklarını ilân etmişlerdir. Üsküp civarına da yayılan bu isyan aynı yıl Ekim ayı sonunda bastırılmıştır. Üçüncü Ordu Komutanı Şemsi Paşa ve Kurmay Başkanı Binbaşı Mustafa  Fevzi (Çakmak) büyük bir gayret sarf ederek, Arnavutlara bu İsyana destek vermemelerini, destek vermeleri durumunda, Osmanlı’nın Rumeli’yi kaybı gerçekleşirse; Sırp ve Bulgar egemenliğine gireceklerini anlatmış ve Arnavutlar bu isyanda Osmanlı’nın yanında yer almıştır. Her şeye rağmen, yine de bir savaş yeteneği ve tecrübesi olan Osmanlı’nın; Dış güçlerin yardımı olmaksızın, Balkan Devletleri’nce mağlup edilip Rumeli’den atılamayacağı anlaşılmıştır. Osmanlı sadece Balkanlar’da değil, aynı anda Suriye Cephesinde İngilizlerle, Trablusgarp’ta  savaşmış, Hicazda ve imparatorluğun birçok yerinde asker bulundurmak zorunda kalmıştır. Bu süreçte Osmanlı’nın samimi bir müttefiki de yoktur. Yani Osmanlı hep yalnızdır. Ancak 1914 yılında Osmanlı’nın Almanlar’la müttefik olması  ve Birinci Dünya Savaşı’na katılması, Almanların mağlup olması imparatorluğun sonunu getirmiştir.

RUS KONSOLOSUN ÖLDÜRÜLMESİ

 

Manastır’da Rus Konsolosu Aleksandır Arkadiyeviç Rostovski’nin 8 Ağustos 1903 tarihinde öldürülmesi: Ruslar 1861 yılından itibaren Manastır’da konsolosluk açmışlardır. 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı -Rus savaşı dönemi  hariç bu konsolosluk kapatılmamıştır. 1895 yılında Ruslar Manastır’a  bir Rus asilzadesi olan Alkesandır Arkadiyeviç Rostovski’yi atamışlardır. (1860-1903) . Bu konsolos diplomatik teamüle aykırı  davranışları ve nobran tavrıyla zalimane tutumuyla ve Osmanlı tebaasını küçük gören bir anlayışla halkın  tepkisini çekmiştir. Adeta olay çıkarıp, Osmanlı’ya yabancı güçlerin müdahalesini gerektirecek davranışlar sergilemiştir. Müslüman ahali tarafından sevilmeyen bu Konsolos; bir keresinde arabasının arkasına asılan bir çocuğu bizzat feci bir şekilde dövmüş, bu çocuğu konsolosun elinden bir Osmanlı neferi kurtarmıştır. Yine kendisini tanımayıp selam vermeyen bir Osmanlı neferini azarlayıp tokatlamıştır.(Dr. Hasip Saygılı’nın araştırmaları) Bütün bu iddialar Manastır’daki İngiliz Konsolosu Mc Gregor tarafından İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na sunduğu raporda da teyit edilmiştir. O tarihlerde Manastır’da 13 ülkenin konsoloslukları vardır. Bu yüzden Manastırlılar halen Manastıra Makedonca ” Gradot Na Konzulite”  yani Konsolosluklar Kenti derler.

8 Mayıs 1908 sabahı Rus konsolosu yazlık rezidansının bulunduğu Manastır yakınındaki Bukova’dan yanında Bulgar öğretmen Misirkov olduğu halde, Manastır’a doğru hareket eder. Konsolos  aracıyla Nüzhetiye Karakolu’nun önüne geldiği zaman, orada görevli bulunan Halim adlı Osmanlı neferi kendisini muhtemelen tanımayıp selam vermemiştir. Kaldı ki konsolos resmi Üniforması’nı da giymemiştir. Buna çok hiddetlenen konsolos Rostovski, Osmanlı neferine ağır sözler söyleyerek aracından iner ve kamçısıyla vurmaya başlar, nefer de tabancasını çekerek konsolosu öldürür. Görgü tanıklarına göre konsolos tabancasına davranmış ve iki el ateş etmiştir. Olaydan sonra da bu tabanca konsolosluğa götürülüp teslim edilmiştir. Manastır Valisi Alim Rıza Paşa (Daha sonra Damat Ferit Paşa’nın yerine Sadrazam olacaktır)  Konsolos için bir doktor gönderir, ancak bu Ruslarca kabul edilmez. Olayın yakınındaki bir yerde bulunan ve silah sesini duyan Erkânı Harp (Kurmay) Yüzbaşı Enver (Enver Paşa) derhal olay mahalline gelir ve Nefer Halim’in elindeki silahı alır. Asker ise soğukkanlı bir şekilde “ben vurdum ” der ve silahını teslim eder.

Ruslar bu olay üzerine Osmanlı’ya diplomatik teamüllere pek uymayan çok sert bir Nota verirler. Osmanlı ise faillerin en kısa sürede cezalandırılacağını bildirir. Hatta Sultan Abdülhamit oğlu Şehzade Ahmet’ i İstanbul’daki Rus Sefiri’ne taziyeye gönderir. 31 Mart 1903 günü Mitroviçe’de öldürülen Rus Konsolosu için fazla bir tepki vermeyen Ruslar bu sefer bu olayı tahmin edilemeyecek boyutta büyütmüşlerdir. Çar İkici Nikola Romanof 17 Ağustos’ta Karadeniz’de İğneada açıklarına Karadeniz Rus Donanması’nın bir filosunu gönderir. Aynı tarihlerde Selanik  açıklarında bir İngiliz savaş gemisi de vardır.  Yabancı güçlerin müdahalesinden çekinen Padişah Abdülhamit, Rusların bu konuda verdiği ikinci Nota’yı da kabul eder. Bu satırlarımızda Abdülhamit Han’ın imparatorluğun dağılmaması için ne kadar çok gayret sarf ettiğini ve çok zor günler geçirdiğini anlatmaya çalıştık. Konsolos’un öldürülmesinden sonra, Bulgar komitacılarının Manastır’daki diğer konsoloslara suikast düzenleyeceği dedikodusu yayılır. Bunun üzerine batılılar Osmanlı’nın bu konuda güvenlik önlemlerini arttırılmasını talep ederler. Konsolos Rostovski’nin cenazesi Manastır’da 19 Ağustos 1903 günü abartılı bir törenle kaldırılırken, Osmanlı iki taburluk bir kuvveti güvenlik için görevlendirmiştir. Çünkü anılan tarihte İlinden isyanı henüz bastırılmamıştır. Bu cenaze töreninde Yüzbaşı Enver birliğiyle törene katılmak istememiştir. Ancak cenazenin geçişi sırasında beş adet top atışını görevi gereği yaptırmıştır. Ancak Yüzbaşı Enver Bey (Paşa) bu olay için çok utandığını ifade etmiştir. Bu olaydan sonra Yüzbaşı Enver, Sultan Abdülhamit ile olan gönül bağını koparmıştır. 1902 yılında Makedonya’ya atanan Yüzbaşı Enver 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilânına kadar bu topraklarda kalmıştır. Bu bölgeyi avucunun içi gibi bilen bu kahraman ve cesur Osmanlı Subayı, bu süre içerisinde özellikle Tikveş bölgesinde tam 54 kez Bulgar ve Makedon komitacılarla çatışmıştır. Konsolosun cenazesine gelince, cenaze 19 Ağustos günü Manastır’dan Selanik’e getirilmiş ve oradan deniz yoluyla bir gambota bindirilerek,  İstanbul Boğazından geçerek, 26 Ağustos 1903 günü Odesa’ya ulaşmış ve aynı gün orada toprağa verilmiştir. Bu gün için Manastır’daki Hıristiyan Mezarlığında bulunan Konsolos Rostovski’ye ait mezarda ise konsolosun gömülen iç organları bulunmaktadır. Ruslar bu olayın iyice araştırılıp bütün suçluların cezalandırılmasını istemiş, Vali Ali Rıza Paşa’yı gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle sorumlu tutmuşlardır.

 

VALİ ALİ RIZA PAŞA’NIN SÜRGÜNÜ

 

Osmanlı yönetimi Vali Ali Rıza Paşayı İstanbul’a uğratmadan doğrudan Trablusgarp’a tayin etmiştir. Bu suikast olayından, 1912 Balkan Savaşları’na kadar Makedonya’da komitacılar 3 bin 300 siyasal cinayet işlemişlerdir.  Osmanlı’nın son kazandığı savaş Yunanlılarla yaptığı Tesalya Savaşı’dır. Burada Dömeke savaşını kazanan Osmanlı Ordusu Komutanı Müşir Ethem Paşa’ya Sultan Abdülhamit, yıldırım savaşı emrini vermiştir. Bundan maksadı Batılıların bir müdahalesiyle karşılaşmadan Yunan Ordusu’nun işini bitirmektir. Sadrazam Halil Rıfat Paşa, Sultan Abdülhamid’e, ordunun Atina’ya girmesini ısrarla önerir. Zeki bir Padişah olan Abdülhamit aynen şu cevabı verir. “Olmaz Düveli Muazzama o zaman müdahale eder ” cevabını vermiştir. Nitekim bir gün sonra Rus Çarı İkinci Nikola Romanof, Abdülhamid’e, bir telgraf göndererek İngiltere ile anlaştıklarını beyanla savaşın durdurulup barış anlaşması yapılmasını istemiştir. Bu savaşı kazanan  Osmanlı olmasına rağmen Yunanistan Batı Devletleri’nin desteğiyle savaş tazminatı ödemediği gibi toprak bile kazanmıştır. Gelelim 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasındaki Büyük taarruza. Bu savaşta Yunan ordusunun 100 bin dolayında asker kaybı vardır ve Yunan Ordusu tamamen dağılmıştır. Bu bozgundan sorumlu tutulan başkomutan Hacıanestis ve ayrıca beş General, Yunan Başbakanı ve iki Bakan Yunanistan’da kurşuna dizilmişlerdir. Kahraman ordumuzun İzmir’e girdikten sonra Büyük Atatürk’ün  Selanik’ten samimi arkadaşı olan Nuri Conker, Atatürk’e ” Paşam Yunan Ordusu dağıldı, Selanik’teki eviniz aynen duruyor, Refet Paşa’ya (İstanbul’da bulunan 6. ncı Kolordu Komutanı Tümgeneral Refet Bele) emir veriniz gidip Selanik’i geri alsın” Büyük Asker ve Büyük Devlet Adamı Atatürk ise ” Olmaz Nuri, o zaman Batılı Devletler bize karşı birleşebilirler” cevabını verir. Bu yazımızın son satırlarına doğru son derece duygulandım. Yazımızda ismi geçen bütün kahramanlarımızı rahmetle anıyoruz.

 

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.