Erdem EREN
Doktorant
Rumeli Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
İstanbul Rumeli Üniversitesi
Türkiye neredeyse kuruluşundan beri geleneksel olarak Balkanlarda; barış ve refahın sürmesini, Müslüman ve Türk azınlığın haklarının korunmasını, bölge ülkelerinin Avrupa Birliği ile NATO’ya entegrasyonlarını savunmaktadır. Türkiye’nin gelenekselleşen Balkan politikası için bölgedeki değişimleri doğru okumak ve hem bölge halklarının hem de Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir dış politika inşa etmek giderek önem kazanmıştır. Balkanlarda özellikle “Koranavirüs Salgınının” da artan etkisiyle ekonomi, Balkan ülkelerinin dış politikasını belirleyen öncelikler arasında en kuvvetlisi haline gelmiştir. Balkanların dış ticaret ve yatırımda özellikle AB ile olan bağımlılık ilişkisi onların AB’ye entegrasyon ihtiyacını da arttırmaktadır. Örneğin; Bölgenin tüm devletlerinin toplam ihracatı yaklaşık 375 Milyar Dolar iken, Balkan ülkeleri sadece Almanya’ya yaklaşık 43 Milyar Dolar, İtalya’ya da 26 Milyar Dolar ihracat gerçekleştirmektedir. Türkiye’ye ihracat ise sadece 9 Milyar Dolar’dır.
Türkiye bölge ülkelerinin Almanya ve İtalya’dan sonra üçüncü büyük dış ticaret ortağı olsa da bölge ile ekonomik karşılıklı bağımlılığını hızla arttırmalıdır. Türkiye’nin bölgede yatırım noktasında Rusya ve Çin gibi güçlü aktörlerle yarışması mümkün olmasa da, akıllı güç yaklaşımı perspektifinde bölgeye yönelik stratejik bir plan hazırlaması, “Yatırım Fonu” oluşturulması, Azerbaycan, Pakistan ve Katar kaynaklı yatırımlarla ortak adımlar atılması düşünülmelidir.
AB’nin Batı Balkan ülkelerinin üyeliği için 2030’u bile erken bulması, bölge ülkelerine yönelik gelgitli bir yaklaşım sergilemesi özellikle Rusya ve Çin gibi aktörlerin bölgedeki iştahını arttırmaktadır. Fransa ve Avusturya gibi aktörler de bu belirsizlik içinde etkili olmaya başlamaktadır. Türkiye’de bu süreçte ülke modellemeleri hazırlayarak, tüm aktörlerin söylem ve uygulamalarını da doğru analiz ederek, akıllı güç ve keskin güç kombinasyonuna dayanan bütüncül bir Balkan politikası üzerinde çalışmalıdır. Bölgede krizler de doğru okunmalı hızlı refleks göstererek inisiyatif alınmalıdır. Örneğin; Rusya Balkanlardaki krizleri Sırbistan-Kosova krizinde olduğu gibi bölgedeki etkisini arttırmak amacıyla kullanmaktadır. Türkiye Balkanlardaki arabuluculuk rolünü de arttırarak, Sırpların Arnavutlara/Boşnaklara yönelik politikalarında denge ve fren sistemi olmayı sürdürmelidir.
Yunanistan’ın silahlanması ve Fransa ile askeri/güvenlik ittifakı da Türkiye’nin gözden kaçırmaması gereken değişim ve gelişmelerden bir diğeridir. Türk-Yunan sorunlarının çözümünde diplomasinin etkin kullanılması önemli olsa da patinaj çeken istikşafi görüşmeler ile yumruk sıkarak tokalaşmaya çalışan Yunanlılar ile sorunları çözmek zor görülmektedir. Bu noktada Yunanistan’ın ittifak modellerini pasifize edecek ya da Yunanistan’ı özellikle ekonomik anlamda Türkiye’ye karşı bağımlı duruma getirecek bazı sistematikler üzerinde çalışılmalıdır.
Sonuç olarak Balkanlar hem ekonomik kapasitesi ve dinamik nüfusu, hem Müslüman ve Türk toplumlarıyla, hem de Türkiye ile tarihsel, siyasi, kültürel vb. alanlardaki köklü ilişkileriyle Türkiye için vazgeçilmezdir. Bölgeye yönelik politikanın gelenekselleşen yaklaşımların yanı sıra bölgede sürekli değişim gösteren parametreleri de dikkate alarak inşa edilmesi yadsınamaz bir gerçektir.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
4 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceHABERLER
8 gün önceHABERLER
13 gün önce