Doğal güzellikleri ve kültürel yapısıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Karadağ’ın Kotor kenti, yüzyıllardır koruduğu Orta Çağ mimarisinin yanı sıra Roma ile Venedik izleri taşıyan kültürü ve doğasıyla turistlerin ilgisini çekiyor.
Doğal güzellikleri, kültürel ve tarihsel yapısıyla 1979’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren, etrafı sarp dağlar, deniz ve yüksek surlarla çevrili şehir, M.Ö. 168 yılında kurulduğu Roma İmparatorluğu’nun yaklaşık 700 yıl hakimiyetinde kaldı.
Bir süre Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Venediklilerin denetimine geçen Kotor’un sosyal ve kültürel hayatında İtalyan etkisi de görülüyor.
Rehber Sefa Gülbaş, AA muhabirine, Barbaros Hayrettin’in donanmasının körfez girişindeki zinciri aşarak Kotor Kalesi’ne kadar girdiğini anımsattı.
Şehrin yaklaşık 10 gün kuşatıldığını anlatan Gülbaş, “Fakat Kotor şehrinin kaleleri ve surları o kadar geniş ki o günün imkanlarıyla Barbaros Hayrettin’in donanması o surları yıkmaya yetmiyor. Bunun sonucunda da Barbaros Hayrettin, Kotor şehrini teslim alamıyor. Diğer şehirlerde başarılı olan Barbaros Hayrettin’in alamadığı tek şehir buydu.” dedi.
Gülbaş, Osmanlı Devleti’nin Karadağ’ın birkaç bölgesiyle beraber Bar ve Herceg Novi illerine hakim olduğunu belirtti.
Osmanlı’nın bu illerde yaklaşık 200-300 yıl hakimiyet kurduğuna dikkati çeken Gülbaş, “Osmanlı, bu illerde camiler, medreseler inşa etmiş ve ordularını konuşlandırmıştır. Yapılan taarruzlarla Budva, Kotor ve Perast’ı almaya çalışmış ama iç isyanlar ile Osmanlı’nın başka bölgelerinde çıkan savaşlar sebebiyle ordularını kaydırmak zorunda kalmıştır. Bu yüzden Kotor ile Perast’ta hakimiyet kuramamış.” diye konuştu.
Osmanlı Devleti’nin Kotor Körfezi’ni hem kuzeyden hem güneyden kuşattığını anlatan Gülbaş, şu bilgileri verdi:
“Ülkenin kuzeydeki şehri Herceg Novi. Saraybosna’dan, Bosna hattından bir ordu orada konuşlanıyor. Güney hattından da Ohrid üzerinden gelen Osmanlı ordusu bugünkü, karadan Bar yani şu an bulunduğumuz ilde konuşlanıyor. Hem güneyden hem kuzeyden Osmanlı Devleti bugünkü Kotor’un ve Perast’ın olduğu bölümü egemenliği altına almak istiyor. Sadece ortada bir kısım kalmış oluyor. Oranın da toprak bütünlüğünü sağlamak, birleştirmek istiyor. Fakat Kotor’un jeopolitik durumu, ülkenin çepeçevre surlarla çevrili olması ve surların çok kalın olması kara yolundan ülkenin fethine imkan sağlamıyor. Barbaros Hayrettin, Kotor Körfezi’ne girip, buradaki zinciri ve güvenlik hattındaki kaleyi geçerek yani aslında iki tane büyük engeli aşarak Kotor’a kadar geliyor. Yaklaşık bir hafta Kotor’u yoğun top atışlarıyla teslim almaya çalışıyor. Fakat Barbaros Hayrettin, donanmasını kalenin önünden çekmek zorunda kalıyor. Yani Kotor’u teslim alamadan kuşatmayı bitirmek zorunda kalıyor.”
Gülbaş, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Kotor Körfezi’ni kuşatması karşısında kentin yöneticilerinin Venediklilere bir mektup yazarak yardım istediklerini aktardı.
Osmanlı’nın yaptığı anlaşma ile Kotor’un özel yapı olarak Venediklilerin kontrolüne geçtiğini anlatan Gülbaş, “Osmanlı’nın kontrol edemediği, Barbaros’un kuşatıp da alamadığı Balkanlar’daki tek şehrin” burası olduğunu vurguladı.
Şehirde Venedik kültürünün etkisi görüldüğünü dile getiren Gülbaş, Kotor Körfezi’nin doğal bir liman olduğu için gemi tersanesi olarak da kullanıldığını söyledi.
Kotor’un UNESCO Dünya Mirası Koruma Listesi’nde yer alan, bölgedeki en önemli şehirlerden birisi olduğunun altını çizen Gülbaş, şöyle devam etti:
“Şehir çok güzel korunmuş olmasından kaynaklı olarak insanlarda farklı bir çağda yaşama hissi uyandırıyor. ‘1600 yıllarında, 1700 yıllarında yaşasaydım nasıl olurdu, zamanın koşulları, o zamanın atmosferi nasıl olurdu?’ diye düşünüyorlar. Yaşadığı kentin yoğunluğundan, curcunasından kaçmak isteyen insanlar bireysel olarak Kotor’a gelip şehrin içerisinde bulunan pansiyon ve motellerde kalarak sanki kendilerini o dönemde yaşıyormuş gibi hissedebiliyorlar. Akşamları şehrin sokaklarında mini festivaller, müzik dinletileri oluyor. Gündüzleri Kotor’un üstündeki kale ve kilisenin olduğu yere çıkılıp bütün Kotor Körfezi’ni çok rahat izleme imkanı oluyor”
Rehber Gülbaş, Osmanlı’nın Bar şehrine ise Ohrid üzerinden geldiğini, burasının yaklaşık 250 sene Osmanlı hakimiyetinde kaldığını anlattı.
Burayı fethederken tahrip olan kalenin restore edildiğini belirten Gülbaş, “Kalenin içerisinde günümüzde Osmanlı eserlerinden Türk hamamına kadar Türk evleri ve mimarisi bariz şekilde hala muhafıza edilmiş durumda.” ifadesini kullandı.
Gülbaş, Bar’da yaşayan Müslümanların Osmanlı zamanında Karaman ve Konya’dan getirilen Türkler olduğunu anlatarak, Osmanlı’nın Balkanlar’a dini etkisinden dolayı Karadağ’ın vatandaşlarından da Müslümanlığı seçenlerin bulunduğunu aktardı.
Bar şehrinde Osmanlı’dan kalan kültürel unsurların hala sosyal hayatta canlı olduğunu anlatan Gülbaş, “Bar sokaklarında dolaştığın zaman, seslendiğiniz zaman, Türk kahvesi istediğin zaman direkt cezveyle lokumla geliyor. Osmanlı’nın burada nüfuz etmesinden kaynaklı olarak günümüzde şu anda halihazırda Osmanlı’dan kalma yaklaşık 300 kelime yani Türkçe’den bu bölgeye geçmiş durumda. Bu kelimeler sosyal hayatta çok rahat kullanılıyor. Yastık, yorgan, çizme, çay, kahve, zeytin… Çok rahat bir şekilde, kendi aralarında konuşurken de kullandıkları kelimeler bunlar.” diye konuştu.
THY, “Boeing 737-800” tipi uçaklarla icra ettiği Tivat seferlerini 31 Ekim’e kadar pazartesi, perşembe ve cumartesi olmak üzere haftada 3 gün yapmayı planlıyor.
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce