Konuşmasına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayarak başlayan Başkan Ardıç, 23 Nisan 1920’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla egemenliğin kayıtsız şartsız millete teslim edildiği tarihsel bir dönüm noktası olduğunu söyledi.
“EKONOMİK BELİRSİZLİKLER ÜRETİM GÜCÜNÜ AZALTTI”
Başkan Ardıç, ekonomik yapıda ortaya çıkan belirsizliklerin sanayicinin üretim gücünün azalmasına neden olduğunu belirterek, “Özellikle yüksek enflasyon, belirsizliği önemli ölçüde arttırmıştır. Diğer taraftan yüksek faiz, üretici kesim açısından finansman maliyetlerinin artması anlamına gelmektedir” dedi. Parasal sıkılaşma politikalarında beklenen sonuçların alınamadığını, ekonominin aynı anda hem yüksek faiz hem de yüksek enflasyon kıskacında kaldığını söyleyen Ardıç, “Bu süreç, yurt içinde belirsizliği artırmakta, ara mallardaki yüksek fiyat artışları kanalıyla üretimde aksamalara yol açmakta ve uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzü aşındırmaktadır. Tüm bunlar, reel sektör olarak bizlerin yaşadığı zorlukların derecesini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.
“TİCARİ KREDİ KARTI LİMİTLERİ REVİZE EDİLMELİ”
Yüksek faiz nedeniyle krediye ulaşma maliyeti zorlaşan sanayicilerin, ticari kredi kartı limitlerinin sınırlandırılmasıyla daha da zor durumda kaldığına dikkat çeken Başkan Ardıç, “Ticari kredi kartları enflasyon arttırıcı bir etkiden daha ziyade arz tarafına katkısı olduğundan enflasyonu düşürücü bir etkiye sahiptir. Limitlerin yeniden gözden geçirilerek revize edilmesi, biz sanayicilerin nakit ihtiyacına bir nebze de olsa katkı sağlayacaktır” dedi.
“VERGİ BORÇLARI ERTELENMELİ YA DA TAKSİTLENDİRİLMELİ”
Başkan Ardıç, ekonominin arz tarafının canlı kalması gerektiğine vurgu yaparak, “Krediye ulaşmanın zor olduğu bu dönemde, vergi borçlarının ertelenmesi ya da taksitlendirilmesi, reel sektörün üretime devam edebilmesi ve ayakta kalabilmesi için hayati öneme sahiptir” diye konuştu.
“ENFLASYON VERGİSİ, VARLIK VERGİSİNE DÖNÜŞÜR”
Başkan Ardıç’ın gündeminde enflasyon vergisi de vardı. Öz kaynağı yetersiz olan birçok işletmenin üretimini sürdürebilmek ve yeni yatırımlar için krediye ihtiyaç duyduğunu belirten Ardıç, şunları söyledi:
“Sanayicilerimiz, borçlanma suretiyle aktiflerinde gerçekleşen artışlar üzerinden enflasyon vergisi ödemek zorunda bırakılmaktadır. İşletme bilançolarının aktiflerindeki artış üzerinden alınacak enflasyon vergisi, özü itibariyle bir varlık vergisine dönüşecektir. Ticarete konu olmayan ancak aktifte yer alan bir varlığın, enflasyon nedeniyle artan değerinin vergilendirilmesi, biz sanayicilere ilave bir maliyet getirecektir. Bu nedenlerle, enflasyon düzeltme işlemleri, 31.12.2023 bilançolarına uygulandığı gibi 2024 yılı geçici vergi dönemlerinde de vergisiz olarak uygulanması, ülkemiz ekonomisi açısından daha faydalı olacaktır.”
“VİZE SORUNU FİNANSMAN SORUNUNUN ÖNÜNE GEÇTİ”
Başkan Ardıç, yeni ihracat ve yatırım imkanları sağlamak için uğraş veren sanayicilerin yaşadığı vize sorunun da artık çözüme kavuşturulması gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Malların serbest dolaşımı için karşılıklı imza atıyoruz, malları serbest dolaştırıyoruz, ancak bunları üreten sanayicilerimiz, sınırda bekletiliyor. Bu uygulama biz sanayiciler için ‘tarife dışı engel’ halini almıştır. Orta Vadeli Programda 2026 yılı için 305 milyar dolar ihracat hedefi ortaya konuldu. Sanayici yeni pazarlara açılamadan, fuarlarda ürünü sergileyemeyip pazarlayamadan bu hedefe nasıl ulaşılması bekleniyor. Artık vize sorunumuz finansman sorununun çok daha önüne geçti. Bizler iş insanıyız bu şekilde vize sorunu ile karşı karşıya kalmamız özellikle bu dönemde akla şayan bir durum değil. Bakın gerekirse teminat mektubu verelim devlet garantörlüğünü yapsın gerekli girişimlerde bulunarak artık bu sorun nihayetlensin.”
“KURUMLARIN BAĞIMSIZLIĞI, HUKUK SİSTEMİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ TEMİNAT ALTINA ALINMALI”
Yabancı yatırımlar için güvenin yeniden tesis edilmesinin önemli olduğunu belirten, bunun da makroekonomik politikaların öngörülebilirliğini artırmakla mümkün olduğunu söyleyen Başkan Ardıç, “Bu amaçla kurumların bağımsızlığını, hukuk sisteminin üstünlüğünü teminat altına almak büyük önem arz etmektedir. Mevcut politikanın eşgüdümlü ve yapısal reformlarla da desteklenerek uygulanmasıyla birlikte ülkemize dış sermaye girişleri hızlanabilecektir. İstikrarlı kur ve düşük enflasyon ortamının oluşması uzun vadeli yabancı sermaye girişleri için kritik önem taşımaktadır” dedi.
Etkin yapısal dönüşüm politikalarının devreye girmesi gerektiğini söyleyen Ardıç, “Yapısal dönüşüm; üretimi harekete geçirecek, büyüme hedefinden daha çok kalkınma hedefine odaklanacak yapısal tedbirlerin kararlılıkla uygulanması anlamına gelmektedir” ifadelerini kullandı.
Başkan Ardıç’ın gündeminde, sanayide yaşanan işçisizlik sorunu da vardı. Sorunun çözümü için eğitim ve sosyal yardım politikalarının yeniden ele alınması gerektiğine dikkat çeken Ardıç, şunları söyledi:
“ÜRETİCİ KONUMUNA GEÇEMEMİŞ MİLYONLARCA DİPLOMALI İŞSİZ”
“İşsizliğin tek haneye gelmesi önemli, peki ‘Doğru beşeri sermaye yetiştiriyor muyuz? Ürettiğimiz beşeri sermayeyi doğru kullanıyor muyuz?’
Son 20 yılda üniversite sayısı 3 kat artarken, öğrenci sayısı 4,5 kat arttı. 208 üniversitede 7 milyon öğrenci eğitim görüyor, her yıl 1 milyona yakın mezun veriyoruz.
Yükseköğretime yönelik artan talep ve hızla yükselen üniversite mezunu sayısı, işgücü piyasasında son 10 yıldır etkileri giderek daha belirgin hale gelen önemli değişimlere neden olmuştur. Nedir bu değişimler:
Vasıflı ve vasıfsız mavi yakalı işçi arzı açığı,
Üniversite mezunu arz fazlası,
Sonuç olarak da: Beceri Açığı
18 yaşına gelen her vatandaşın mutlaka üniversiteye gitmesi gerektiğine ve gitmediğinde cahil kalacağına inanan tek ülkeyiz. Türkiye’nin nüfusu hayatta hiçbir işkolunda uzmanlaşamamış, 25-30 yaşına kadar ekonomik döngüye girememiş, üretici konumuna geçememiş milyonlarca diplomalı işsizle doludur. Her gencimizin üniversite mezunu olması şart değil, ama bir meslek sahibi olması şart.
Üniversiteye akademik eğitime yatkınlığı olanlar gitmeli. Ama bizim eğitim sistemimizde, akademik hiçbir başarı vaat etmeyen gençlerimiz de üniversite okuyor, bir şekilde mezun da oluyor ve diplomalı işsizler ordusuna katılıyor. Milyonlarca genç, yanlış planlanmış bir eğitim sisteminde hayatlarının en az 4-5 yılını ziyan ediyor ve erken yaşta geçerli bir mesleğin sahibi olup üretici konumuna geçme şansını ne yazık ki kaybediyor.
“ÜNİVERSİTE SAYISI DEĞİL EĞİTİM KALİTESİ ARTMALI”
Her üniversite mezununu kalifiye eleman değildir. Üniversite sayısının artması eğitimi ve beşeri sermayeyi zenginleştirmiyor. Önemli olan üniversite sayısının değil eğitim kalitesinin artması.
Bir yandan işletmeler mesleki ve teknik yetkinliğe sahip çalışan bulma sıkıntısı çekerken diğer yandan mevcut yükseköğretim sürecinden gelen işgücü, kendisinden talep edilen bu nitelikleri karşılayamıyor. Böylece, üniversite mezunlarının eğitim gördükleri alan dışında, daha düşük beceri gerektiren işler için rekabet etmelerine yol açıyor.
İşletmelerin değişen ihtiyaçlarıyla uyumlu ve nitelikli bir işgücünün oluşturulması gerekiyor. Beceri açığı önümüzdeki dönemde ülkemizin izleyeceği istihdam politikalarının ana ekseninde yer almalıdır. TÜİK’in 2023 yılı işgücü verilerine göre, 65 milyon 949 bin kişi olan 15 yaş üstü nüfusumuzda istihdam oranı 48,9. Yani çalışabilir yaştaki nüfusumuzun yarısından fazlası çalışmıyor. Ne eğitimde ne de istihdamda olan 15-34 yaş arası olanların oranı yüzde 27,2. 6 milyon 663 bin kişi istihdama dâhil değil.
Bu noktada mesleki eğitimin ne kadar da önemli olduğu net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu kesimin mesleki eğitimle hem topluma hem de ekonomiye kazandırılması gerekiyor.”
“NÜFUSUMUZUN 4’TE 1’E SOSYAL YARDIM ALIR HALE GELDİ”
Sosyal yardım sisteminin de hızla gözden geçirilmesi ve ihtiyacı olmayanların sosyal yardım çatısından çıkartılması gerektiğini belirten Başkan Ardıç, “2002 yılında 4 başlıkta verilen sosyal yardımlar bugün 50 başlığa çıkarılmıştır. Söz konusu yardımlar bağımlı bir kitlenin ortaya çıkmasına neden oldu” dedi.
“ÇALIŞMA GÜCÜ OLANLARA YAPILAN SOSYAL YARDIMLAR TEMBELLİĞE ALIŞTIRIYOR”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, 2023 yılı faaliyet raporu verilerin göre, 2022 yılında 17,6 milyon olan sosyal yardımlardan yararlanan yurttaş sayısına, 2023’te 2,3 milyon kişi daha eklenerek 19,9 milyona çıktığına dikkat çeken Ardıç, şöyle devam etti:
“Böylece 85,3 milyonluk nüfusumuzun neredeyse 4’te biri yardım alır hale geldi. Sosyal yardım alan hane sayısı da 4 milyon 989 bin 456’ya çıkarak 5 milyon eşiğine dayandı.
Sosyal yardımlara kamudan ayrılan kaynak 2019’da 55 milyar lira iken 2023’te yüzde 454 aratarak, 305,9 milyar liraya yükseldi. Sadece gıda yardımı alan hane sayısı da 2023’te 1 milyona yaklaştı. Çalışma gücü ve yetisine sahip nüfusa yapılan sosyal yardımlar tembelliğe alıştırarak toplumun istihdamdan uzaklaşmasına neden oluyor. Bu bakımdan kamu politikalarının planlanması ve programlanmasında bu hususun dikkate alınması önem arz etmektedir.”
“MALİ DİSİPLİN İÇİN EK BÜTÇEYE BAŞVURULMAMALI”
Başkan Ardıç, enflasyonla mücadele politikasını da değerlendirdi. Sıkılaştırıcı para politikası ile toplam talebi kısarak enflasyonu düşürme yönünde politika tercihi görüldüğünü belirten Başkan Ardıç, “Sağlıklı bir enflasyon patikasına girebilmek için tüketim harcamasından daha ziyade kamu harcamalarının kısılması gerekiyor. Enflasyonla mücadele programının başarılı olması için de ‘kurumsal bağımsızlık’ ve ‘mali disiplin’ şarttır. İstikrarlı bir mali disiplinin sağlanabilmesi için ek bütçeye başvurulmaması gerekiyor. Ek bütçe harcama ve gelir arttırıcı bir etkiye sahip olduğundan, hem kamuda hem de toplumda yeni maliyetlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır” dedi.
“HARCAMA AZALTICI MALİYE POLİTİKASI KAMUOYUNA İLAN EDİLMELİ”
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, 2023’te enflasyon hedefinin tutturulamaması üzerine hükümete yazdığı mektupta, işçi ücretlerinin arttırılmaması yönünde irade beyanında bulunduğunu hatırlatan Ardıç, şunları söyledi:
“Bunun yanında kamu harcamalarının azaltılması yönünde bir irade beyanı koyması, enflasyonla mücadelede daha sağlıklı sonuçlar verecektir. Diğer taraftan sıkı para politikasına maliye politikasının da eşlik etmesiyle, ekonominin durgunluğa girme ihtimali de göz ardı edilmemeli. Bu nedenle politika tercihinde dengeyi iyi gözetmek gerekecektir. Enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınabilmesi için uygulanacak olan harcama azaltıcı maliye politikasının hızlı ve somut bir şekilde kamuoyuna ilan edilmesi güven açısından önemli bir unsur olacaktır.”
“EKONOMİ YÖNETİMİNE GÜVENİMİZ TAMDIR”
Türkiye’nin uzun bir süre seçimsizlik dönemine girdiğini ve bu dönemde ekonomi üzerine odaklanılması gerektiğini belirten Başkan Ardıç, “Hem içeriye hem de dışarıya güven vermemiz gerekiyor. Ülkemiz daha önce yaşamış olduğu türbülanslardan güçlenerek çıkmıştır. Ekonomi yönetimine güvenimiz tamdır, en kısa zamanda bu olumsuzlukların bertaraf edilerek ekonomimizin yeniden istikrara kavuşacağına inanıyoruz” dedi.
“EKONOMİK PROGRAM ÇOK YÖNLÜ BİR YAKLAŞIMLA YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLMELİ”
Türkiye’nin tasarruf, bütçe ve dış ticaret olmak üzere üçüz açık veren bir ülke olduğunu söyleyen Ardıç, şöyle devam etti:
“Bu konulara odaklanan mevcut gerçekçi ekonomi politikalarına ek olarak kapsamlı bir ekonomik programın devreye alınması gerekiyor. Enflasyonun kontrol altına alınması, döviz kurlarının istikrarı ve kamu borçlarının sürdürülebilir bir düzeyde tutulması gibi makroekonomik göstergelerde dengenin sağlanması gerekiyor. Türkiye’nin ekonomik programı, mevcut ekonomik koşullar, uluslararası faktörler ve sosyal dinamikler gibi birçok etkeni dikkate alarak çok yönlü bir yaklaşımla yeniden şekillendirilmelidir. Ayrıca, bu programın uygulanması sürecinde katılımcı bir yaklaşım benimsenerek, farklı paydaşların görüşleri dikkate alınmalı ve ortak akılla toplumsal uzlaşı sağlanmalıdır.”
ASO’DAN TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK TEKNOLOJİ ÜSSÜ
Ankara Sanayi Odası’nın Türkiye’nin en büyük teknoloji üssünü kurmak için ilk adımı attığını da söyleyen Ardıç, şunları kaydetti:
“Ülkemizin ihracat katma değerini artıracak vizyon projesi ‘ASO Ankara Teknoloji Üssü’ için harekete geçtik, Temelli Sanayi Havzası’nda 1,2 milyon metrekare alanda kurulması planlanan üs, sanayi ile teknoloji tabanlı girişimciliği bir araya getirecek. Burada AR-GE ve inovasyon süreçleri direkt üretime yönelik yapılacak. Türkiye’nin en büyük teknoloji üssüyle ülkemizin yüksek katma değerli bir ekonomiye kavuşması için gerekli dönüşümün hızlanacağına inanıyor ve heyecanlanıyorum.”
Meclis Toplantısı’nda ASO Genel Sekreteri ve ASO Teknopark Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Cansız, ASO Ankara Teknoloji Üssü ile ilgili Meclis Üyelerine sunum yaptı ve soruları yanıtladı.
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
6 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce