İstanbul merkezli, Türkiye’nin 30 ilinde şubesi bulunan yaklaşık 4 bin dolayında üye sanayici ve iş adamının oluşturduğu MÜSİAD’ın kamu yararına çalışan dernek statüsüne sahip olduğunu belirten İzmir Şube Başkanı Cemal Öztürk, derneği, krizi ve Balkan ülkelerindeki pazar araştırmalarını anlattı. İşte Öztürk’ün Balkan Günlüğü okurlarına özel değerlendirmeleri:
MÜSİAD’ın faaliyetlerinden genel olarak bahseder misiniz?
Derneğimizin amacı Türkiye ekonomisinin güçlenmesi, Türk vatandaşlarının madden ve manen zenginleşip, refah ve huzur içinde yaşamasıdır. Bu doğrultuda iktisadi ve sosyal alanda faaliyette bulunmaktadır. İş adamı ve sanayicilerimiz arasında dayanışma, işbirliği ve paylaşma yoluyla güç birliği yapılınca işler daha bir kolaylaşacak, verimli, ekonomik ve kârlı sonuçlar elde edilecektir. Bu amaca yönelik olarak MÜSİAD, üyeleri arasında işbirliği, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmekte, tecrübe paylaşımı toplantıları, arama konferansları ve araştırma raporları ile gerek üyelerine, gerekse bütün iş dünyasına ve kamu otoritelerine alacakları kararlarda yol gösterip, yardımcı olmaktadır. Bugünlerde bütün dünya, küresel hale gelen ekonomik krizden çıkış yolları arıyor. MÜSİAD olarak rekabet şartlarının sürekli değiştiği ve zorlaştığı bir dünyada Türkiye Ekonomisine katkıda bulunmak, ülkemizin bu krizden en az hasarla çıkmasına yardımcı olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Hedefimiz, ülkemizin kalkınma hızını artırmak ve ülkeler sıralamasında daha üst seviyelere yükseltmektir. Türkiye bugün dünyanın 16. büyük ekonomisi. Gelecek 15 yıl içinde ilk 10 ekonomiden biri olmak istiyoruz. Bunu üretim gücümüzle sağlayacağız. Yüksek kalite ve fiyatta mal veya hizmet üretmek, ürettiklerimizi uluslararası piyasada satmak ve bunu sürdürülebilir kılmak, yani piyasalarda kalıcı olmak istiyoruz. Kendimizi buna mecbur hissediyoruz. Bunu başarabilecek düzeyde bilgi birikimimiz, insan gücümüz var. Bütün mesele bu potansiyeli harekete geçirebilmek.
Son ekonomik gelişmelere istinaden içinde bulunduğumuz krize karşı alınan önlemleri yeterli buluyor musunuz?
Ekonomik hayat dinamiktir. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki nerede ne ile karşılaşılacağının önceden kestirilmesi çok zor hatta imkânsızdır. Sadece öngörülerde bulunabilir ve tedbirlerinizi bu öngörüler doğrultusunda alabilirsiniz. Nitekim son ekonomik krizin bu derece şiddetli ve etkili olabileceğini hiç kimse öngöremedi. Doğrusunu söylemek gerekirse biz de öngöremedik. Bekliyorduk ama bu büyüklükte değil. Bu kriz daha öncekilerden farklı oldu. 2008 yılı ortalarında ABD konut piyasasında başlayan çöküş, ardından Avrupa’ya ve Uzak Asya ülkelerine sıçrayarak küresel hale geldi. Türkiye’nin bu durumdan etkilenmemesi mümkün değildi. Çünkü Türkiye yıllık 300 milyar dolar dolaylarındaki dış ticaret hacmiyle son dönemde dünya çapında bir oyuncu durumuna yükseldi. Bugün dünyanın herhangi bir bölgesinde oluşan olumlu ya da olumsuz gelişmeden doğrudan veya dolaylı olarak etkileniyoruz. Öte yandan Türkiye’deki herhangi bir gelişme de bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor. Bu itibarla son ekonomik kriz bizi de derinden sarstı. Alınan önlemlerin yeterli olup olmadığına gelince: Dünyanın bugüne kadar yaşadığı en büyük ikinci buhran –bilindiği gibi birincisi 1929 yılında yaşanmıştı- karşısında kimsenin elinde hazır bir reçete yok. Anlık önlemlerle tahribat en aza indirilmeye çalışılıyor. ABD ve AB ülkeleri, piyasalara para pompalayıp, nakit yönden desteklediler ve ateşi düşürdüler. Türkiye’de ise finans piyasaları krize daha bir hazırlıklıydı. Bankaların pozisyonları güçlüydü. Ancak reel sektörümüz ve ihracatçımız halen krizle boğuşmaya devam ediyor.
Zamanında verim arttırıcı ve maliyet azaltıcı tedbirleri alan şirketler krizi yumuşak geçişle atlatırken, yüksek maliyetle çalışan, marka olmayan, sipariş usulü ya da fason üretim yapan şirketler zora girdiler. Çünkü yabancı alıcılar siparişlerini iptal edince bunlar üretemez, satamaz oldular.
BALKAN İŞADAMLARI İLE İKİLİ GÖRÜŞMELER
MÜSİAD’ın bu yıl 13.’sü Mısır’da gerçekleşen IBF-Uluslararası İş Formu’nun bir benzerini Balkan ülkelerinde gerçekleştirmesi düşünülebilir mi?
Elbette düşünülebilir. Bildiğim kadarıyla böyle bir hazırlık var zaten. Biliyorsunuz IBF İslam Ülkeleri arasında ticaretin geliştirilmesi ve Müslüman işadamları arasında küresel iş ağının oluşturulması amacıyla 1995 yılında kurulmuştur. Kurulduğu yıldan beri 13 forum düzenlenmiştir. En son 12-15 Ekim 2009 tarihleri arasında Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılan IBF forumuna Türkiye’den 350, üye ülkelerden 450 ve Mısır’dan da 1600’ü aşkın işadamı ve 16 yabancı bakan katılmıştır. Ana teması “Küresel Kriz ve Sonrasında Ticaret ve Sanayinin Gelişimi” olan kongrede; “Küresel Finans Gelişmelerinin Gölgesinde Kalan İslami Finanstan Beklentiler; Küresel Ekonomik Düzenin Yeniden Yapılanması: İş Dünyasının Rolü; Küresel Kriz Döneminde Ticaret ve Sanayinin Gelişimi: İşbirliği İçin Yeni Fırsatlar; Bilgi Teknolojileri ve İslam Ülkeleri” başlıklı oturumlar gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca IBF-Uluslararası İş Formlarında ikili ticari görüşmeler yapılmakta, özellikle Müslüman ülkeler ve işadamlarının birbirleriyle ticaret yapmaları mevcut ticaret hacimlerinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Kahire’deki son IBF toplantısında Balkan ülkelerinden de çok sayıda Müslüman iş adamının yanı sıra Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir, Bosna-Hersek Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanı Mladen Zırojeviç ve bir önceki Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanı Slobodan Puhalac katılmışlardır.
KALICI DOSTLUKLAR EKONOMİYLE KURULABİLİR
Türkiye’de yoğun bir şekilde yaşayan Balkan kökenli vatandaşlarımızı düşünerek Balkan ülkeleri ile ticari işbirliklerinin artırılması yönünde bir çalışmanız söz konusu olabilir mi?
Türkiye’de Balkan ülkelerinden göç etmiş milyonlarca vatandaşımız yaşıyor. Bu insanların çoğunun geldikleri yörelerle hem maddi, hem manevi bağları var. İletişimin ve ulaşımın vardığı bugünkü noktada bu bağlar her geçen gün daha güçlenecek ve günün birinde aradaki engeller ortadan kalkacaktır. Dünyanın en uzak ülkeleri ile ticaret yapabilen Türkiye insanı elbette tarihi bağlarının bulunduğu yanı başındaki bu ülkelerle de her türlü alışverişi yapacaktır. Bilindiği gibi en kuvvetli ve kalıcı dostluklar ekonomik ilişkiler sayesinde kurulabilmektedir. MÜSİAD olarak üyelerimizin bütün dünya ile özellikle de komşularımızla iş yapmalarını teşvik ediyoruz. Bunun için fuarlar, organizasyonlar, toplantılar düzenliyoruz. Münhasıran hedef seçtiğimiz noktalar var. Bunlar arasında elbette komşumuz Balkan ülkeleri de olacaktır.
DEĞERLERE DAYALI ÜRETİM
2010 yılı hedef ve çalışmalarınızı açıklar mısınız?
2009 yılı, küresel ekonomik krizin etkilerini en aza indirmek için bir nevi savunma çabalarıyla geçti. Mevcudu korumak, mevzi kaybetmemek de başarı sayılmalıdır bu yıl için. Dünyanın büyük şirketlerinden yüzlercesinin battığı bir ortamda bizim şirketlerimizin etkilenmemesi düşünülemezdi. Nitekim herkes kendi payına düşeni aldı bu krizden. Ancak son günlerin meşhur söylemiyle ifade etmek gerekirse kriz ülkemizi “teğet geçti”. Biz ülke olarak 2001 yılında tarihimizin en büyük ekonomik felaketini yaşamıştık. O kriz Türkiye’nin kriziydi ve etkisini daha çok finans sektöründe gösterdi. Çok ağır bedeller ödedik 2001 yılında ve devamında. Ancak bize dayanıklı olmayı ve bazı yapısal tedbirleri almayı öğretme gibi bir faydası oldu bu krizin. 2009 krizi ise küresel bir krizdir ve etkisi daha çok reel sektör üzerinde olmuştur. Bu bakımdan krizin finans sektörünü teğet geçtiği söylenebilir. Hatta bir adım daha ileri gidilerek finans sektörünün, başta bankalar olmak üzere bu krizi fırsata çevirdiği, kârlarını katladığı dahi söylenebilir. Ancak reel sektörümüz için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Reel sektör krizden büyük darbe almıştır.
Biz hep; “Bu kriz geçecek, işletmenizi kapatmayın, pozisyonunuzu koruyun. Stoklarınızı eritin. Verimliliğe ve markaya yatırım yapın. Likit kalın. Borç/öz sermaye rasyonuzu düzeltin” dedik. Dedik demesine de kimsenin elinde sihirli bir formül yok. Bizim elimizde de yok. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Hazırlıksız yakalananlar çok büyük zararlar ettiler. Ticari hayatta en önemli sermayenin itibar ve dürüstlük olduğu hepimizce malumdur. İtibarlı olabilmek için borçların zamanında ödenebilmesi şarttır. Bu da likiditenin, yani kısa vadeli borçları ödeyebilme gücünün korunmasına bağlıdır. Üyelerimize bunları anlatmaya ve krizi en az hasarla atlatmalarında kendilerine yardımcı olmaya çalıştık.
MÜSİAD gelecek yıllarda da aynı politikasını sürdürecektir. Üyelerimizi bilgilendirme, aralarındaki işbirliği ve dayanışmayı tesis etme amacına yönelik çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bizim ekonomi anlayışımız ne pahasına olursa olsun kâr sağlamak değil, değerlere dayalı üretim ve ticaret sonunda kâr sağlamaktır. Hedef, insanın yücelmesi, insanın mutlu olmasıdır. Eşyaya esir olmuş insan yerine, eşyayı kendine hizmetkâr edebilen insan ancak mutlu olabilir. Bu itibarla, MÜSİAD 2010 yılında ve devamında da geçmiş yıllarda olduğu gibi, “yüksek ahlak ve yüksek teknoloji” ilkesi doğrultusunda Türkiye’nin zenginleşmesi, insanlarımızın refah ve mutluluğunun temini için çalışmalarını sürdürecektir. İstişareye ve dayanışmaya dayalı faaliyetlerimizin faydalı ve bereketli olacağına inanıyoruz. Daha fazla yatırım yaparak, daha fazla istihdam oluşturarak, daha yüksek katma değer üreterek ekonomimizi büyütmeye devam edeceğiz. Bunları milli ve ahlaki değerlerden taviz vermeden gerçekleştirme gayreti içindeyiz. 2010 yılında da başta üyelerimiz olmak üzere bütün iş adamlarımızın, sanayicilerimizin temsilcisi, gür sesi olacağız.
Didem ÖKTEM-Balkan Günlüğü
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce