Akademik ve analitik bakış açısına sahip olmak isteyen kişilerin öğrenmek istediği konu ve dönemi hakkında ciddi araştırma kitaplarına, akademik tezlere müracaat etmeleri gerekir. Bu tarz eserlerin diğer edebî türler gibi kolay okunmadığı da bir gerçektir. Akademik çalışmaların soğuk ve resmi yüzü, bilgi yoğunluğunun çok fazla olması, teorik bilgilerin zihni daha fazla yorması; şüphesiz okurun okuma ve anlama hızını yavaşlatmaktadır. Yorulan ve sıkılan okurun yardımına edebiyatın değerli çocukları olarak yorumlanabilecek anı, günlük, biyografi, mektup türleri yardımcı olurlar. Bu türlerin sosyal bilimler ve tarih ile yakın akrabalığı dikkat çekmektedir. Ancak bu kitapların sübjektifliğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Özellikle de “hatıra” eksenli kitapları okuyanların çok temkinli okuması ve farklı ve çapraz kaynaklardan iddiaların test edilmesi gerekir.[1] Hatıraları dediğim şekilde okuyan insanların ciddi bir tarih kitabı kadar sağlıklı bilgiler elde edeceğini düşünüyorum.
Osmanlı Devleti’nin ömrünün son demlerini yaşadığı zamanda Orta Anadolu’da bir toprak sahibi genç bir İttihatçı olan, İstiklal Savaşı’na bilfiil katılan, İlk Meclis’ten 1950’ye kadar 30 yıl kesintisiz milletvekilliği yapan, DP’nin ilk vekillerinden, Cumhuriyet’in ilk müteahhit ve işadamlarından olan Emin Sazak’ın günlüğü ve hatıralarından oluşan kitabı[2] hakkında bir yazı yazmaya karar kıldım.
36 YAŞINDA YAZMAYA BAŞLADI
“Emin Bey Defteri”ni 36 yaşında 20 Ocak 1918’de yazmaya başlar. 22 Şubat 1948’e kadar düzenli bir şekilde olmasa da bazen günü gününe bazen belli aralıklarla günlüğünü ve hatıralarını yazar. Kitabın ilk iki bölümünü daha ziyade hatıralar oluşturur. Daha sonraki bölümler günlük tarzında sıcağı sıcağına yazılmıştır. Emin bey, bu defteri çocukları ve torunlarının yaşantısından ders alması için yazmıştır. Oysaki defterin yayınlanmasıyla görüyoruz ki Sazak’ın anlattıkları aile tarihinden çok ötedir. Tarihin ön bahçesinden bugünlere seslenmektedir. Emin Beyin Defterinde yok yok. 19. yüzyılın sonuyla başlayıp 20. yüzyılın ortalarına kadar köy-kasaba yaşamının renkleri, İttihatçılığın ve Meşrutiyet’in taşrada izleri, Balkan ve Dünya Savaşı’nın cephe gerisindeki halkın durumu, halk-memur ve eşraf ilişkilerindeki yoğunluk, Ermeni Tehciri hemen öncesi ve sonrasında Orta Anadolu’da yaşanılan sıcak gelişmeler, Türklerin Sakarya Harbi öncesi düşmanın Polatlı’ya kadar gelmesinde yaşanılan kaçkın hali, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren aktif siyasetin içerisinde bulunan bir siyasetçinin tek parti dönemiyle ilgili ilginç itirafları, siyasi yaşamıyla birlikte işadamı olarak Anadolu’nun inşa edilmesindeki katkıları, yoksul Anadolu’nun fotoğrafı vs. Emin Beyin, eğitim hayatı medreseden terktir. Medreselerin kokuşmuşluğuyla anlattıkları ilginçtir. Osmanlı’nın son döneminde Medrese öğrencilerinin askerlikten muaf olması gibi bir kanun çıkar. Bu durumun ciddi anlamda nasıl istismar edildiğini Sazak şöyle ifade eder: “Geçen sene, çobanlara varıncaya kadar öğrenci diye kayıt yapılmış. Hocası, müftüsü tarafından onaylanan kayıtlı olan kişi askerlikten kurtuluyordu.”(s.65)
ERMENİ TEFECİLER
Yazarın memleketi Eskişehir’in Sivrihisar ve Mihalıççık’taki ilçesindeki Ermenilerden bahsederken tefecilik yaptıklarını, özellikle babasını çok dolandırdıklarını, Ermeni tefeciler yüzünden çok mağduriyet yaşadıklarını belirtir. Sazak, bunun acısını Ermeni tehciri sırasında fazlasıyla çıkaracaktır. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin mallarının haraç-mezat satılmasına, kısmen yağmalanmasına göz yumacaktır. Bu konuyla ilgili şu satırları defterine kaydedecektir: “Ermenilerin ticaretini de sekteye uğratıyordum. Kendim aldanmayıp aldatıyordum. Halkı da aldatmaya teşvik ettiğimden bütün Ermeniler hasım oldu… Kaymakam, Hıristiyan olduğundan, hükümetin siyasetine bağlı olduğunu göstermek ve Ermeniler soymak için her müracaatımızı dikkate alıyordu. Memlekette hiç esnaf yoktu. Ermeniler giderse, dükkânları tamamen kapanacaktı. Dükkânların kapanmaması için, Ermenilerin manifatura, hırdavat, aktariyelerini esnafa dağıtım yapmaya ve bir dükkânda kendim almaya karar verdim…”(s.113–4) Tehcir’den birkaç yıl sonra bu yaptıklarını sorgulayıp vicdan azabı duyacak. Mütareke döneminde Divan-i Harbi Örfi’de yargılanacaktır. Milli Mücadele döneminde Emin Bey ön saflardadır. Düşmanın Polatlı’ya kadar geldiği bir dönemde Emin Beyin ailesi, köylüleri düşmanın zulmünden nasibini alacaktır. Düşman askerleri kendilerinin evini ve çiftliğini yakacaktır. Milli Mücadeleciler bu zaman diliminde aydınlık günlere kavuşmanın hesabını hep yapmıştır. Zaman zaman yaşanılan yenilgi psikolojisinin yaşattığı bozgun Emin Beyin satırlarında da mevcuttur. Bu dönemin günlüklerinde milleti için Allah’tan istenilen yardım, Tanrıya yapılan dualar dikkat çekmektedir. Emin Sazak, Büyük Millet Meclisi’nin ilk mebuslarındandır. Özellikle Sakarya Savaşı öncesi Mustafa Kemal Paşa’ya Meclis tarafından verilen yetkiler konusunda tedirgin olan vekiller arasındadır. Paşa’nın Enver Paşa, Cemal Paşa gibi diktatörlük kurarak bizi başka bir akıbete götürecektir korkusunu yaşadığını Sazak’ın satırlarından anlıyoruz. Yine Bolşevik İhtilali’nin Türkiye sıçramasından da ürküntü duymaktadır. Kendisinin toprak zengini olması, sosyalist sistemdeki mülkiyetin ortadan kaldırılmasına yönelik yapısı karşısında bu sisteme karşı düşüncelerini günlüklerinde ayrıntılı bir şekilde anlatır. Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın Rusya’ya karşı sıcak mesajları Emin Beyi kuşkulandırır. Paşa’ya bu durumu sorar. Mustafa Kemal Paşa da ulusal çıkarlarımız için bu politik dili kullandığını söyleyince rahatlar. (s.168)
GİRİŞİMCİ RUH
Yazarın girişimci ruhu gerek kendi işinde gerekse Meclis’teki duruşunda hemen öne çıkar. Dönemin ilk müteahhitlerindendir Sazak. Şirketi demiryolu yapımında ve muhtelif köprülerin inşa edilmesinde görev almıştır. Gerek klasik memur zihniyetini sürekli sorgular. Mekteplerimizin memur fabrikası haline geldiğini belirtir.(S.242), gerek Meclis’teki Memur kökenli vekillerin ekonomi hakkında liyakatini eleştirmekten geri durmaz. 10 Temmuz 1923 tarihli günlüğüne şöyle der: “Bu Meclis’i birçok açıdan yetersiz bulmaktayım: Tüketici, memur ve askerden meydana gelen bu Meclis’in yapacağı iş bizi milli iflasa götürmektir. Aynı zamanda, aç gözlü insanların sayısı epeyce çok.”(S.229)
Yazarın Mustafa Kemal Paşa’ya ilk başlarda temkinli yaklaştığını daha önceki satırlarımızda belirtmiştik. Daha sonra lidere olan güveni her geçen gün artacaktır. Bunun yanında hem Tek Adam hem de İkinci Adama rağmen yapılan yanlışları ve hataları da açık yüreklilikle bahseder. Örneğin dünya ekonomik buhranın Türkiye yansımalarını anlatırken insanların açlığın ciddi boyutlarda olduğunu, insanların ot bile yediğini belirtir.(s.259) Emin Bey, Cumhuriyet sonrası yapılan yenilik ve inkılâpları desteklemekle birlikte ekonomi üzerine Mustafa Kemal Paşa’dan köklü radikal devrimler beklemektedir. 30 Ekim 1928 ve 17 Şubat 1930 tarihli günlüğündeki satırlar Sazak’ın ufkunun genişliğini gösterir: ”Ekonomik işlerde israf, zevk ve eğlencenin önüne geçilmesinde biraz gecikme ve önemli hatalar var. Mesela, Gazi istese, şapka ve yeni harfler konusunda yaptığı inkılâplar gibi, bir gün milleti tasarrufa yönlendirebilir. ‘Kendi el emeği ile bir şey yapamayan kadın, Türk kadını değildir..’ dese yeter. Kısacası, İsrafil’in Sûr’u gibi her emri derhal hareket veriyorken, ‘çalışın, zengin olun’ diye seslense yeterlidir. Bakalım, belki ona da sıra gelir..” (s.256) “diğer inkılâbı yapmak da, ekonomik inkılâbı yapabilmek içindir. Bu nasıl olur? Bu Meclis’le olmaz, afyon yutmuş gibi başını sallıyor. Yüzde doksan beşi memur. Bütün çalışmaları, günü ve geleceği, yani emekli kanunlarını, harcırahlarını düzeltmek. Hakları da var; meslekleri, gelecekleri odur.”(s.272)
Gerek Cumhuriyet’in inşasında yerli tüccarların kalkınmasına yönelik çalışmalar gerekse de iş dünyasının iktidarlarla arasındaki yakınlık Emin Bey için de geçerlidir. Hatta o kadar önemlidir ki iktidara tabiri caizse göbek bağıyla bağlıdır. Örneğin kendisinin üçüncü dönem vekil seçilmesini sevinerek “Elhamdülillah nefes aldık”(s.251) der. Atatürk’e suikast davasıyla ilgili satırlarda şu ifadeyi kullanır: “Suikast başarılsa, vatanın genel durumu bir yana, şahsen benim de mahvolduğum gündü. Gazi’nin başına bir şey gelseydi, benim de intihar etmem gerekirdi. Devlette birçok alacağım var. İşe girişmişim, borçlanmışım. Benim gibi, ülkedeki ekonomik durumla ilgili olan herkesin böyle olması gerekir.”(s.249)
Günlüklerde küçük bir ayrıntı sizi bilmiyorum ama benim dikkatimi çekti. Atatürk’ün cenazesinin defnedilmesinden hemen sonraki gün yani 11 Kasım Cuma günü saat:11.00’de Meclis’in toplanıp İsmet Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçtiğini belirtir. Bu şekilde sıcağı sıcağına yeni Cumhurbaşkanı’nın seçilmesini önemli buluyorum. (s. 297)
DEĞERLENDİRME
Emin Sazak, Osmanlı’nın son dönemeci olan sancılı yıllarda, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşunda önemli görevlerde bulunmuş politikacı, işadamı ve aydındır. Sazak, bir değil birçok dönemin tanığı durumundadır. Hatıra yazarlarının çoğunluğunun emeklilik yaşlarında yazdığını göz önünde bulundurduğumuzda Emin beyin bu notları çok daha erken yaşlarda ve sıcağı sıcağına yazması emsallerine göre daha güvenilir bakmamıza neden oluyor. Kaldı ki bu tarz kitapları okumayı seven birisi olarak bu kadar açık yüreklilikle yazılan anılarla çok az karşılaştığımı ifade edebilirim. Rahmetli Sazak, hep iğneyi kendisine çuvaldızı karşısındakine batırmıştır. Hatta bazen tam tersine çuvaldızı kendisine iğneyi karşısındakine batırmıştır. Örneğin kitabın sonunda yaşadığı dönemle ilgili farklı kaynaklarda Sazak ve icraatlarıyla ilgili olumlu değerlendirmeler mevcuttur. Eserin sonundaki bu ekler bölümünde bahsedilen Sazak’ın yaptığı iyilik ve fedakârlıklar hakkındaki bölümlerin “Emin Beyin Defteri”nde neredeyse es geçilmiştir. Günlüklerde birçok alanda kalem oynatılmıştır. Yazar, 28 Kasım 1919 tarihli günlüğünde hayal ve emelleri hakkında tafsilatlı açıklamalarda bulunur. Hayallerinin neredeyse tamamının gerçekleştiğini günlüklerinden öğreniyoruz. Son olarak, siyasi tarihe hatıralar ve günlükler üzerinden bakmak isteyenler için eseri çok önemli buluyorum.
[*] Eğitimci, E-posta: ikizkuyu@yahoo.com
[1] Yıllar önce Şeyh Sait İsyanına katılan bir Kürtçünün hatıralarını okumuştum. İsyancıların ve kendisinin kahramanlıklarını anlatırken bir bölük (ya da tabur) Türk askerini esir aldıklarını beyan eder. Bu askeri birliğin sayısının on bine yakın olduğunu ifade eder. Şimdi askerlik yapmayan, komutan olmayan birinin bu satırları okurken yazarın tuzağına düşmemesi neredeyse imkânsız gibidir. Genç yaşlarda okuduğum bu kitaptaki yazarın yalanına inanmamıştım. Çünkü kitabı benden önce okuyan asker bir büyüğüm bu satırları okurken altını çizip şu notu yazmıştı: “Hasan Sallama bir bölükte bu kadar asker mi olur?” Kitaplığımda kitabı aradım, bulamadım. İnternetten kitabın künyesine ulaştım. (Hasan Hişyar Serdi, Görüş ve Anılarım, 1993, Peri yayınları.)
[2] Emin Sazak, Emin Beyin Defteri: Hatıralar, 408 Sayfa, 2. Baskı, 2009, İstanbul, Bilgeoğuz Yayınları, www.bilgeoguz.com.tr
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce