Uzun zaman önce başlattığım “Balkanlardan Bir Esinti” başlıklı yazı dizisi devam ediyor. Halen Balkanlar’da yaşayan veya Türkiye’ye göç etmiş Balkanlı kardeşlerimizin düşüncelerini, hayat hikâyelerini ve yaptığı çalışmaları, adlarını, yaşlarını, çalıştıkları alanı ve unvanlarını belirterek aysealtay35@gmail.com mail adresime yollayabilirler. Bu gazete sadece siz Balkanlı kardeşlerimiz ile var olmaktadır. Sizlerinde katkılarını bekliyorum. Bu haftaki röportajımızın konuğu başarılı ve çevresiyle barışık bilim adamı olan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı. Kaymakçı bir sohbet havasında samimi sözleriyle hayat hikâyesini Balkan Günlüğü okurları için anlattı:
TÜRKİYE’YE GÖÇ
Ben Rodos kökenli bir Türk’üm. Biz 3 kız ve 2 erkek kardeştik. 1952 yılında Rodos’tan Türkiye’ye göç ettik. Bunu yıllarsa sonra babama sorduğumda “Türk ve Müslüman olarak kültürel kimliğimizin korunması göç etmemizde ki en büyük sebepti” şeklinde cevap verdi. Orada kalsaydık ileri ki yıllarda değişik nedenlerden dolayı kültürel kimliğimizi kaybedecektik. Babam Süleymaniye medresesini bitirmiş, ortaokul düzeyinde eğitimli bir insandı. Bu nedenden dolayı kültürel kimliğimizin korunması onun için oldukça önemli bir konuydu. Rahmetli babamı minnetle ve şükranla anıyorum. Göç etmemizin pek çok nedeni vardı. Bunlardan ilki, o tarihlerde Rodos’ta kalsaydık kültürel kimliğimizi kaybedecektik. Diğer bir nedeni, Rodos’ta kalan Türklerin eğitim ve kültür düzeyi maalesef Yunan hükümetinin uyguladığı politikalardan dolayı yüksek değildir. Orada kalsaydık belki de iyi bir esnaf olacaktım, belki de iyi bir çiftçi olacaktım. Ama kesinlikle eğitim düzeyim yüksek olmayacaktı.
TÜRKİYE SAYESİNDE OKUDUM
1952 yılında Türkiye’ye göç ettikten sonra İzmir’e yerleştik. İzmir de devletin bana sağladığı imkânlarla üniversiteyi okudum. Şimdi ise Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde Öğretim Üyeliği yapıyorum. Bildiğim kadar ile Rodos’ta ve İstanköy’de kalan hiçbir Türk Yunanistan’da profesörlük düzeyine kadar yükselmemiştir. Bu da anavatanın bana verdiği büyük bir imkândır. Bu nedenden dolayı Türkiye Cumhuriyeti’nin bana verdiği bu olanaklar son derece önemlidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti bir bakıma Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Kimsesizlerin kimsesi bir cumhuriyettir”. Türkiye Cumhuriyeti’nde yoksul olup, göçmen olup gerçekten çalışan insanların en üst düzeye kadar yükselme şansı vardır.
İKİ ÜLKENİN ÇEKİŞMESİ BİTER Mİ ?
Türklerle Yunanlılar arasında tarihsel süreç içerisinde bir kavga, bir sürtüşme var. Acaba bu biter mi? Hayat serüvenim bağlamında buna şöyle cevap verebilirim. Bildiğiniz gibi şuan da ki Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık savaşı vererek kurulmuş bir devlettir. Bu nedenden dolayı Yunan halkının bir ölçüde Türklere karşı çok da olumlu olmayan duygulara sahip olmasını anlıyorum. Ama aradan uzun yıllar geçmiştir. Ege’nin iki yakasında ki halklar, Türkler ve Yunanlılar, coğrafyanın getirdiği nedenlerden dolayı dost olmak zorundadır. Bugün Yunanistan’da maalesef Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ve Türklere karşı olumsuz düşünceler, duygular devam etmektedir. Bu yenide değildir. Geçmişten bu yana gelen süreç içerisinde şekillenmiştir. Burada bir anımı anlatmak istiyorum. Babam Türkiye de ulusal kurtuluş savaşı verilirken Rodos’ta yaşayan bir Türk’tü. Bildiğiniz gibi ulusal kurtuluş savaşı verilirken Türk orduları Polatlı önlerine kadar stratejik nedenlerden dolayı geri çekilmiştir. Yunan orduları Polatlı’ya geldikleri zaman Ankara’nın da düşeceğini sanırlar. Ankara’yı da almaları durumunda emperyalist ülkelerin desteğini alan Yunan ordusunun Türkiye’de egemen olacağını sanırlar. Babamın arkadaşları arasında Yunanlı arkadaşları da vardır. Bir gün sokakta oynarken Yunanlı arkadaşı babamın kulağını çeker. Uzun süre kulak çekmeyi sürdürür. Bir türlü bırakmaz. Babam “Dimitri kulağım acıyor, artık bırakır mısın” der. Dimitri derki “Kemal’in işini bitireceğiz, Kemal’in işi bittikten sonra siz Rodos’ta yaşayan Türklerinde işini bitireceğiz” der. Bu anı bile Yunanlılar’ın Türklere karşı beslediği duyguların, düşüncelerin yansımasıdır. Yani Yunanlılar da Türklere karşı duygular harman olmuştur. Bir yandan nefrettir, bir yandan sevgidir. Bir yandan aşağılık kompleksidir bir yandan da üstünlük kompleksidir. Bu çıplak bir gerçektir. Bu çıplak gerçeği değiştirmek lazımdır. Bütün bunları dikkate alacak şekilde Yunanistan’la ilişkilerimizi geliştirebiliriz.
YUNANİSTAN’IN BAKIŞ AÇISI NASIL DEĞİŞİR?
Yunanlıların bakış açısını değiştirmek için her iki halkada önemli görevler düşmektedir. Ancak bu görevler ağırlıklı olarak Yunan halkına düşmektedir. Bugün Yunanistan da en sağdan en sola kadar bütün partilerin genellikle birleştikleri konu Türklere karşı beslediği duygulardır. Yani ister komünist olsun ister muhafazakâr olsun birleştiği temel konulardan birisi Türklere karşı beslediği duygularıdır. Şuan Ege’de it dalaşları oluyorsa ve bu it dalaşları sürdürülüyorsa, PASOK dâhil bütün partiler hep haklı olduklarını savunurlar. Bildiğiniz gibi it dalaşları uluslararası sularda olur. Yunanlılar hala uluslararası suları kendi egemenlik alanları olduğunu iddia etmektedirler. Bu bile Yunanistan’ın Türkiye’ye bakış açısını belirleyen önemli noktadır.
Her şeye rağmen önce Yunan ders kitaplarında Türklere karşı düşmanlıkla dolu, düşmanlığı besleyen çok metin vardır. Bu metinlerin öncelikle değiştirilmesi gerekiyor. Yunanlıların bu konuya çok dikkate etmeleri gerekiyor. Çünkü bu metinler Yunan çocuklarının anaokullarından beri Türklere düşmanlığı konusunda fikirler edinmesini sağlamaktadır.
ORTODOKS KİLİSESİ’NİN PARMAĞI
Bir başka önemli konu Yunan kilisesi, Ortodoks kilisesidir. Ortodoks kilisesi hala Türklere karşı düşmanlığı beslemektedir. Yunan kilisesinin de bu açıdan denetim altına alınması gerekmektedir. Ben bu konuyu çok önemsiyorum. Türk ve Yunan halkları arasında turizm başta olmak üzere gelmelerin ve gitmelerin çok olması lazım. Yani Yunanlılar Türklerin kendilerine zarar vermeyeceklerini öğrenmeleri gerekmektedir. Bu da karşılıklı birbirimizi tanımakla olacaktır. Bunu çok önemsiyorum. Son dönemlere kadar Türkiye’den Yunanistan’a gidecek Türklerin vize sorunu vardı. Bu sorun şimdi kalkıyor gibi gözüküyor. Dolayısı ile gelip gitmeler fazla olursa bu konu daha iyi bir konuma gelebilir. Türk ve Yunan gençleri arasında yaz aylarında karşılıklı ağırlamalarında olması da gerekiyor. Bu da gerçekten dostluğu besler. Bir başka önemli konu o da karşılıklı spor müsabakaların olmasıdır. Bu spor müsabakalarının da gerçekten dostluğu pekiştireceğine inanıyorum. Kıbrıs Rum kesimine giden Karşıyaka basketbol takımının başına gelenler yüzünden bütün Rum kesimini suçlamak doğru değildir. Ama Yunan fanatikleri neredeyse Karşıyaka spor kulübünün sporcularını dayaktan belki de öldüreceklerdi. Benim gözlemlediğim kadar ile polisler Rum kesiminde gerekli önlemleri almamıştı. Şimdi bu yaşananlardan sonra Yunanlılara Türklerin dostluktan yana olduğunu söylemek lazım.
SÜPER DEVLETLERİN BARIŞA BAKIŞI
Peki, bu dostluğu gerçekten görmezlikten gelerek düşmanlığı da besleyen başka devletlerde var mı? Evet, var ve biz bunlara süper devletler diyoruz. Açıkça bunu da görmek lazım. Neden süper devletler Yunanistan ile Türkiye arasında ki dostluğu değil düşmanlığı beslerler? Ufak bir anımı anlatmak istiyorum. 1980’lı yılların başında doktoramı bitirdikten sonra 8 aylık bir süre içinde İskoçya’da kaldım. Genetik kopyalamanın yapıldığı enstitüde çalışma yapıyordum. Bu arada kaldığım yurtta Selanik’ten gelen yine doktora düzeyinde bir arkadaşım vardı. O ayrı bir enstitüde çalışıyordu. Her gün enstitülerden geldiğimizde sürekli sohbet ediyorduk. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Yaptıklarımızı birbirimize anlatıyorduk. Genetik kopyalamanın yapıldığı enstitüde çok yüksek düzeyde bilimsel araştırmalar yapılıyordu. Bir gün Dimitri “Mustafa enstitü müdürü ile konuşursan bende orada bir süre çalışma yapmak istiyorum” dedi. Ben de “Tamam” dedim. Enstitünün müdürü ile konuştum. Enstitü müdürünün bana verdiği cevap çok ilginçti. “Evet gelsin. Ama siz Yunanlılarla düşman değil misiniz? Nasıl bu dostluğunuz gelişti”. Bende “Ben tarihi biliyorum. Eskiden Osmanlı İmparatorluğu içinde Yunanlılar ile Türkler kardeşle yaşıyordu. Bildiğiniz gibi kurtuluş savaşında İngilizler, Yunanistan’a büyük destek verdi. Onlar Yunanlıları kışkırttılar. Siz kışkırttınız” deyince enstitü müdürü benden özür dilemek zorunda kaldı.
DÜŞMANLIK KÖRÜKLENİYOR MU?
Avrupa’nın ve Amerika’nın sanayisinin önemli bir kesimi silah sanayisine dayanıyor. Bunlar üçüncü dünya ülkelerine ve bu arada Türkiye ye ve Yunanistan’a silah satarak sanayilerini ayakta tutuyorlar. Merkez ülkelerin sanayilerini korumak için silah satmaları ve hatta savaş çıkarmaları gerekir. Bildiğiniz gibi Yunanistan ile Türkiye dışarıdan sürekli silah alıyorlar. Birbirlerinin aldıkları silahlara bakarak silah alıyorlar. Dolayısı ile Türk – Yunan dostluğunun daha yüksek boyutlara erişmesi için Amerika’da ki veya Avrupa’da ki silah sanayilerinin denetim altına alınması gerekir. Ben bunu son derece önemsiyorum. Hem Türkiye hem de Yunanistan arasında kalıcı dostluğun oluşması için uluslar arası silah sanayisinin denetlenmesi lazım. Uluslararası silah sanayisini denetleyemezlerse halklar arasında sürekli kavgalar olacaktır.
KOMŞU NEDEN EKONOMİK KRİZ YAŞIYOR?
Son zamanlarda Yunanistan ekonomik kriz yaşıyor. Bu kriz sadece silah sanayisine aktardıkları paralardan kaynaklanmıyor. Yunanistan ekonomisini ayakta tutan başka sebeplerde var. Bunlardan birisi turizm gelirleri diğeri de uluslar arası deniz taşımacılığıdır. Yunanistan’ın bu iki gelir kapısından elde ettikleri gelirler giderek azalmaktadır. Yunanistan adalarını satma aşamasına geldi. Türklerin bir kesimi de bu adalara talip oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Selanik Belediyesi birbirlerini kardeş ilan etmek istediler. Fakat Selanik Belediyesi geçtiğimiz yıllarda olmayan olayı olmuş gibi iddia ederek Pontus soykırımı diye Selanik’te bir anıt dikti. Bu kamuoyunda yeterince duyurulmadı. Onlara göre Doğu Karadeniz de Pontus halkı varmış ve bu Pontus halkı yok edilmiş, asılsız iddialara dayanarak Selanik’te sözde Pontus Soykırımı Anıtı dikildi. İzmir Büyükşehir Başkanlığı da bunun üzerine Selanik’le aramızda kurulacak olan kardeşliği askıya aldı. Yunanistan Türkiye ile dost olmak zorunda. Yunanistan toprakları tarım alanı bakımından çok elverişli değil. Kıraçtır. Kendisine yetemez durumdadır. Bilindiği gibi 2. Dünya savaşı sırasında Yunanistan da çok büyük açlıklar yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti sıkıntılı günler geçirmesine rağmen Yunanistan’a buğday göndererek yardımda bulundu. Yunan ilericileri ve yurtseverleri bu yardımları unutmamalı. Özetle ben Rodos kökenli bir Türküm. Rodos’ta ve İstanköy de yaşayan akrabalarım var. Oradaki insanların milli kimliğinin korunması konusunda Yunan hükümetine büyük görev düşmektedir. Bu kimliğin korunması ve onların özgürce Türkçe öğrenmeleri için gerekli olanaklar sağlanmalıdır. Hem Batı Trakya da hem de Rodos’ta ve İstanköy de Osmanlı’dan kalma mimari eserlerin korunmasında Yunanistan hükümeti gerekli özeni göstermesi şarttır. Orada Osmanlı mimari eserlerini korumak için kurulan vakıfları yozlaştırıyor. Camilerin minaresi yıkıldığı zaman onların onarımına izin vermiyor. Uyguladıkları politika ile Batı Trakya’da, Rodos ve İstanköy’de ki mimari eserleri yok etmeye çalışıyor. Bu eserler evrensel kültürün mirasıdır. Bunların korunması açısından Yunanistan hükümetinin gerekli özeni göstermesini talep ediyorum.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce