Balkan Günlüğü gibi hem Balkan coğrafyası ve hem de Türkiye için gerekli olduğuna inandığım bir gazetede sizlerle bu ilk buluşmamız olacak inşallah. Balkan kökenli birisi olarak şu an bunun şevk ve heyecanı içerisindeyim. Bu yüzden de bana bu fırsatı veren Sn. Rifat Sait ve Sn. Hakan Serbest beylere teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Yıllar var ki, ben ve benden büyük olan kuşaklar olumsuzluklar içerisinde bu günlere gelebildik. Devletler platformunda sözümüzün çok da geçer akçe olmadığı bir bölgeydi Balkanlar. Anaların gözyaşlarının dinmediği bu coğrafyada acı ve ıstırapla birlikte gelen mahrumiyetler adeta kara bir bulut gibiydi insanların üzerinde. Osmanlı Devleti’nin son mirası eserlerine dahi tahammül yoktu. Ondan kalanlar talan yoluyla bir bir yok ediliyordu. Son Kale Türkiye bitirilirse, Balkanlarda biterdi, Türk dünyası da. Asıl maksat; Balkanlar’da Müslümanlara hayat hakkı tanımamaktı. Fakat bu emellerine nail olamadılar. Sırpların, doksanlı yılların ilk yarısında Bosna–Hersek kuşatmasına yaradan izin vermedi. Bu da Allah’ın bir lütfuydu. Saraybosna’yı, Mostar’ı, Travnik‘i vermedi yüce yaratan. Vermeyecek de inşallah, zülüm eden insanlık fukarası bu millete. Silahsız, savunmasız kardeşlerimize reva görülenler, mazlumun ahı olup titretmişti Arş-ı Alayı. İntibaha geldi benim can dostlarım. Gafletten kurtulup yeniden dirildiler. Böylesi duygularla bir grup eğitimciyle 2004 ‘de Balkanlara doğru yola çıktık. Bu, yurt dışına ilk seyahatim olmuştu aynı zamanda. Balkanlar benim, hem ana ve hem de ata vatanımdı. Bu yüzden bu seyahat benim için son derece manidar olmuştu. Böylesi ulvi duygularla yolculuğun ilk durağı Bulgar sınır kapısıydı. Balkanlara daha ilk adımımızda Bulgar sınır görevlilerinden gördüğümüz aşağılayıcı muamele bizi kendimize getirdi. 80‘li ve dahi 90’lı yıllar hep böylesi muamelelerle gelip geçti. Rahmetli Özal ölmeden önce “21. Asır Türk asrı olacak” demişti. Bu sözü söylediği yıllarda ikinci üniversitemi okuyordum İstanbul’da. Aslına bakarsanız söylenen sözün doğruluğuna pek inanmamıştım. O yıllardaki hal-i pür melalimizle Balkanların, Türk coğrafyasının ve asrın liderliği kavramlarını aynı kefeye koyamıyordum. “Bu kafayla olmazdı ki” diye dertleniyordum kendi kendime. Gel zaman git zaman her şey değişti. Değişiyor ve değişecek. Şimdilerde yapılanları ve bu coğrafyada geldiğimiz konumu gördükçe o günlerde ne kadar hata ettiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.” İleriyi görebilen bir lidere sahip ülkenin evladı olarak doğruyu söylemiş Rahmetli Sn. Özal” diyorum. Balkan coğrafyasında ve Türkiye’de o günlerden bu günlere geliş hikâyesinde gördüklerim, gelecek adına beni hep ümit var ediyor. Yakın çevreme ve öğrencilerime ümit var olmaları gerektiğini anlatıyorum.
ŞAHLANIŞ VAKTİ GELDİ
Türkiye; Balkanlarıyla, Orta Doğusu ve Orta Asyası ile bu yüzyılda şahlanışa geçti inşallah. İdrak ettiğimiz yılların verasında ülkemiz ve Balkan Dünyası ile beraber tüm Türk dünyasının, dünya çapındaki yerinin büyük olacağını görüyorum. Süper güç olduğunu düşündüğümüz ülkelerin yerinde, bugün bu coğrafyada yeniden biz varız diyor ve tüm masumların, ümitsizlerin ümidi olmaya çalışıyorum.”Vur kazmayı Ferhat! Çoğu gitti azı kaldı” diyerek ümitlere fer olmak istiyorum. Gelecek 20 yıl içerisinde bu coğrafyada durdurulamayan bir yükseliş trendine girdiğimizi ifade etmeye çalışıyorum. Parlayan bir yıldızın ışıltılarını herkesin görmesini diliyorum. Sakın bu düşüncelerime bakarak Polyannacılık oynadığımı zannetmeyin. Bugüne dek yapılanları veya yapılamayanlarıyla bu coğrafya ilerliyor, ilerliyor, ilerliyor… Nerelerden nerelere gelindiğini bizim kuşak baştan sona izliyor. Sırpların, Boşnaklara karşı olan soykırımı ile Bulgarların Türklere uyguladığı soykırımlar, Kosova, Batı Trakya, Gümülcine, Karabağ ve Kıbrıs’ta yaşanan haksızlıkları, Yunanistan’ın Arnavutluk’ta para karşılığı vatandaşlık dağıttığı günlerin izleri henüz çok taze. Birlikte yaşadık tüm bunları. Onların mutluluğu bizi mutlu etti. Gözyaşları gözyaşlarımız oldu. Onlara sıkılan mermiler bize de isabet etti. Yüreğimizden vurulduk. Katliamları medyadan takip ederken lokmalar boğazımızda düğümlendi. Hıçkırıklara boğulan ve günlerce yemeden içmeden kesilen büyükleri bilirim. Odasına girip inim inim inleyen ve kardeşleri için hiç olmazsa bir dua diyerek, titrek ellerin sema ya nasılda yükseldiğini bilirim. Mazluma sahip çıkan bir el olamadık diye günlerce inleyen milyonları bilirim. O hıçkırıklar ve gözyaşları bu günlerin bedeli oldular. Bugün gelinen “barış” ortamı, coğrafyanın masumlarına rahat bir nefes aldırdı. Artık uyumayan, dostunun bir gün düşmanı olabileceği mülahazasıyla yaşayan bir yığın Boşnak var karşımızda. Eza ve cefaya rağmen Bosnalı kardeşlerim ”Allah kin tutanı sevmez” deme asaletini de cümle âleme gösterdi. Sırplara yakın yaşamanın bedelini “Su uyur düşman uyumaz” düşüncesiyle bir kez daha gözden geçirmekte Balkan insanı. Bu yüzden de savaş tarumarı mekânlarını gençlere ibret vesikası olsun diyerek müzeleştiriyorlar. Bundan böyle bu coğrafyada Boşnaklar, Arnavutlar, Kosovalılar, Batı Trakya Türkleri, el ele gönül gönüle yürekleri daha bir toplu atıyor olacaktır. Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı var. Soydaş ve dindaşlarımızı her yönden destekler durumda olmak, yeniden güvenilir devlet olmak, mazlumlara el uzatmak, ülkem için gelinen en seçkin konumdur.
”Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, toplu attıkça yürekler onu top sindiremez” Milli şairimiz merhum M. Akif Ersoy ne güzel ifade etmiş mısralarında, birlik ve dirliği. Aynı dileği ben de ülkemde, Balkanlar’da, Ortadoğu ve Orta Asya’da yaşayan tüm kardeşlerimiz için diliyorum. Sağlıcakla kalın.
ADEM GÜNDEM
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce