Osmanlı’nın ayak basmasıyla başlayan süreçte Balkanlar sosyal ve kültürel şahlanmaya sahne olmuştur. Özellikle sanat alanında önemli gelişmelere sahne olmuş Rumeli. El sanatlarımızdan tutunda, edebiyata, tasavvufa, giyim-kuşam ve yeme- içme kültürümüze dair birçok hassamız Osmanlı sayesinde bölgeye taşınmış. Hükümran oldukları topraklardaki kültürlere de yabancı kalmayarak, onlardan aldıkları değerleri kendi kültürleri içinde bütünleştirmişler. Ötelememiş, doğal olarak ta ötelenmemişler. Yaşadıkları semtlere, kasabalara ve şehirlere baktığımızda ülkemizdeki yerleşim yerlerinden hiçbir farkı olmadığı görülecektir. Prizren’in, Üsküp’ün, Saraybosna’nın bizdenliği ve benzerliği Osmanlı kültürünün Balkanlar’daki en nezih tezahürü, en tatlı esintisidir. Bunca aynılıktan sonra paylaşımcı olabilenlerin nelere kadir olabileceği gözler önüne serilmiştir. Böylelikle kendi kültürüne de yeni yeni anlamlar kazandırmıştır. Ortaya yepyeni, oldukça zengin bir kültürün çıkmasına vesile olmuşlar. Bundan da en çok faydayı âlem-i beşer görmüştür. O günlerin sıcaklığı, şefkati, huzuru bugün dahi dilimizdeyse, aranıyor hasretle yâd ediliyorsa, ecdat bizden çok daha iyi şeyler yapmış demektir bu. Bizler bu yolda onlar kadar başarılı olamamışız demektir. Gönüllerin fethi noktasında, tıpkı inancımızı yaşama noktasında olduğu gibi epey gerilerde kalmışız. Osmanlının sergilediği güzelliklerin tamamı kaynağını yüce dinimiz İslam’dan almıştır. İslam, her işin başında yer almış. Huzurun kaynağı olmuştur. Bu unutulmaması gereken baş husustur.
ŞEYHÜLİSLAMIN BİLGELİĞİ
Balkanların Osmanlı idaresine girmesinden sonra, Sultanın, Balkanların Müslümanlaştırılmasına dönük fermanının Şeyhülislam tarafından onaylanmaması, fermanın altına bizzat Şeyhülislam tarafından “Dinde zorlama yoktur” âyetinin not edilmesi bunun en güzel örneğidir. Şeyhülislamın bilgeliği kas katı kalplerin yumuşamasına da vesile olmuştur. Hıristiyan ya da Musevi yerli halkın talebiyle Osmanlı tarafından inşa ettirilen yüzlerce Kilise ve Sinagog Osmanlı kültürüne hayranlığın bir diğer sebebidir. Böylelikle dinimizle tanışan Balkan insanı kitleler halinde İslamiyet’e akmıştır. Boşnaklar bunların başında yer almaktadır. Osmanlı, sükûnun, refahın simgesi olan mimari eserlerinin yanı sıra ilmiyle, bilimiyle ve o harikulade sanatlarının birçok dalı vasıtasıyla da sunduğu eserler ve müellifleri bölgeye ayrı bir zevk, ayrı bir ahenk katmıştır. Manevi huzurun tesisinde başrolü oynamışlardır. O dönemlerde Balkanlar, şairler diyarı olarak anılmış. Birçok ünlü şair, edebiyatçı, hattat ve ressam Osmanlı kültürünü benimseyerek yetişmişlerdir. Zanaat ve sanat üstatları eserleri ile Balkanlar’daki Osmanlı kültürünün Dünyanın ruhunu okşayan esintileri olmuşlar. Balkan coğrafyasında bulunan birçok millet uzun yıllar Osmanlı yönetiminde yaşamıştır.
DEVR-İ OSMANLI
Bu yüzden, Osmanlı kültürünün bölge ile nasıl özdeşleştiğini coğrafyaya yapılacak gezilerde müşahede etmek hiç de zor değil. Huzur ve güven yılları olarak ta anılan devr-i Osmanlı, hâlihazırda mazide kalmıştır. O günlerin ahengi günümüzde bir türlü tesis edilemiyor. Ona gösterilen hürmeti hak edecek seviyede yeni bir düzen tesis edilemediği içinde bu hürmet ve özlem gün be gün artıyor. O huzur günlerine bugün artık “nostalji” diyor bazıları. Kendi dilimizi kenara koyup, Osmanlıya Fransız olanlar gibi Fransızca yakıştırmalarda bulunuyor. Ne garip değil mi? Nereden nereye gelmişiz? Bir düşmüşüz, pir düşmüşüz. O gün bu gündür belimizi doğrultamamışız. O günlerde bizlerle olanlarında durumu bu gün pek farklı değil. Hala gözü kulağı bizde olan milyonlar var bölge de. Yeni yeni kültür esintilerine kaynak olacak Evlad-ı Fatihanları bekler haldeler. Mamafih, kültürümüz erozyona uğramış. Oysa unumuz, şekerimiz, yağımız o gün olduğu gibi bugünde var Allah’a şükür. Lakin helvayı karamıyoruz. Ortada kıvam derecesinde, karar noktasında helva yok. Eksik olan bir şey daha var sanki. Gelin o eksiği bulmak için, takkelerimizi önümüze koyup birlikte düşünelim. Herkes bu helvayı neden yeniden karamadığımızı bir kez daha düşünsün hele. Ne dersiniz değerli okurlarım? Değmez mi buna? Bence değerden de öte değer. Eksik parçayı en kısa sürede bulup yerine monte etmeliyiz. Bunu da ferdan ferd yapmalıyız. Bölge insanı ne Yunan kültürünü, ne Slav kültürünü ve ne de diğerlerini Osmanlı’nın ki kadar benimsenmemiştir. Sonuç olarak, edep, kültürümüzün ayrılmaz parçasıdır. Edeple varan lütufla düşünür. Hak aşığı Yunus’un bir dizesiyle yazımı sonlandırmak istiyorum inşallah;
Ehli diller arasında aradım, kıldım talep
Her hüner makbul imiş, illâ edep illâ edep…
HABERLER
1 gün önceHABERLER
1 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce