“Türklerin daima sabır ve soğukkanlılıkla hareket eden kimseler olduğuna şüphe yoktur. Fakat her sabrın bir sonu, her tahammülün bir hat ve hududu vardır. Daimi surette tahrik edilenler nihayet günün birinde coşar, kabından taşar ve işte o zaman kızıl kıyamet kopar. Hürriyet ve istiklalini kurtarabilecek bir halk olduğunu ispat eden Kıbrıs Türk’ü ne kadar iftihar etse yeridir. ” 1958
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Uluslararası toplumun önde gideni Ban Ki Moon, Kıbrıs uyuşmazlığına ilişkin sıkıntıları aşmak adına uğraş veriyor. Yapılan çalışmaları bir anlamda
Son oyun olarak da değerlendirmek olasıdır. Bu nedenle 01 Temmuz’a dek geçecek süreyi çok iyi değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz. Siyasetçilerimizin bu bilinçte olduklarına tanık olmak geleceğe ilişkin olarak umutlarında canlı tutulduğunun göstergesidir. Buna karşın mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri koro halinde Ban Ki Moon’un özel temsilcisi Alexander Downer’i adeta top ateşine tuttular. Bu güne değin yere göğe sığdıramadıkları Bay temsilciye saldırmalarının nedeni çok net olarak görüyoruz. Ban Ki Moon’a sunulacak olan raporun kendi isteklerini öne çıkaran içerikte olmasını sağlamak için saldırıyorlar… Bütün bunlara karşın papazların başı olan Bay Hrisostomos, “Böyle giderse Kıbrıs Türkleşecek” diyerek kışkırtıcılık yapıyor. Kilisenin Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü başka bir zemine oturtacak yeni liderlik istediğini söylüyor. Bu konuda Hristofyas’ı yeterli görmediklerinin türküsünü çığırıyor. Kıbrıs uyuşmazlığının işgal ve istila konusu olduğunu yinelerken yeni oyun ve tuzakları da ortalık yerlere koyuyor.
ANNAN BELGESİ
Annan Belgesi’nin oylandığı dönemde Bay Anastasiyadis’in partisinin evet dediği biliniyor Hristofyas’ı Hellenizm çalışmalarında yeterli bulmayan kilise şimdiden Bay Anastasiyadis’i pompalamaya başladı bile. Müzakere sürecine kısaca anımsayacak olur isek aynı kilise Kurucu Cumhurbaşkanımızı Bay Klerides marifetiyle uzlaşmaz kişi olarak bütün dünyaya sunmuştu. Bir anlamda damgalatmıştır. Evrensel boyutta aynı ideolojiden geldikleri kabul edilen 2. Cumhurbaşkanı Talat ile Hristofyas’ın uyuşmazlığı çözebileceğine inanılıyordu. Sonunda yine onların kafalarında oluşturdukları çözüme ulaşılamadı. Şimdilerde ise Annan Belgesi temelindeki çözüme evet diyen Bay Anastasiyadis’i ortalık yerlere sürmeye hazırlanıyorlar. Türkler nasıl olsa Annan Belgesi’ne evet demişlerdi. Bay Anastasidis de evet dediğine göre neden uzlaşamasınlar. Bu yaklaşımları ile yukarıda kaydettiğimiz gibi oyun oynayıp tuzak kuruyorlar. Sonrasında dünya kamuoyuna dönüp, “Bakın biz Annan Belgesine evet diyen birisini cumhurbaşkanı seçtik. Türkler evet dedikleri halde şimdi yine uzlaşmıyorlar. Bizim suçumuz yoktur. Esas suçlu yine uzlaşmayan Türklerdir” diye ortalığı bulandırarak masum kuzu postuna bürünecekler. Bir taraftan uzlaşmadan yana olduklarını söylerken Doğu Akdeniz’deki dengeleri dinamitlemeye devam ediyorlar. Bölge ülkeleriyle ve son olarak da İsrail’le yaptıkları anlaşmalar bunun en somut göstergesidir. İsrail’le imzalanan görünürdeki ekonomi ve enerji anlaşmalarının perde gerisindeki askeri isteklerini gizlemeye çalışıyorlar. 63 yıldır birbirlerinin yüzlerine bakmayanların bu yaklaşımlarını başka türlü okumak olası değildir. Şimon Peres’den sonra Netenyahu’nun peş peşe ziyaretlerinin bu amaca yönelik olduğunu kaydetmek istiyoruz. İki saat süren ziyaretin oldukça verimli geçtiği de duyuruluyor. Bilindiği gibi İsrail Yunanistan’la da askeri işbirliği anlaşması imzalamıştı. Şimdilerde gizlemeye çalışılanları askeri istekleri içeren anlaşma ile bölgede 3’lü askeri gücün oluşmasına yol açacaktır. Yukarıda da değindiğimiz gibi Doğu Akdeniz bölgesindeki dengeler de dinamitlemiş olacaktır. 63 yılın gerisinden gelen bu anlaşmalarla İsrail mendil büyüklüğündeki ülkenin bekçi başılığına soyunmuş oluyor mu ne…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce