Aslında bugün yerel yönetimler tasarısıyla ilgili düşüncelerim yazacaktım. Fakat değerli arkadaşım Sadettin Anlayışlı’dan gelen gerçek yazarını bilmediğim aşağıdaki BİR ZAMANLAR BÖYLEYDİK… başlıklı mail bana daha cazip geldiği için değerli bilgilerinize sunuyorum.
Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer 1830’ların İstanbul’unu anlatır:”Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkanların çoğunlukla genel ahlaka güvenden açık bırakıldığı İstanbul’da her sene azami 5-6 hırsızlık olayı görülür.”
Medeniydik: İngiliz sefiri Sir James Porter 1740 ların Türkiye’si için şunları söyler: “Gerek İstanbul’da gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş hiçbir tereddüte imkan bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.”
Temizdik: Yere tükürmezdik. Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa ya tanıtmasıyla ünlü Comte Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor:”Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saç ve sakallarında bir hararet olur,zamanla, saçları, sakalları, kaşları dökülür!!!” Ayrıca onlar pislikten kırılırken biz hamam kültürüne sahiptik.
Dürüsttük: Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde bir levha asılıydı;”Türklerle alışveriş et yanılmazsın!”
Naziktik: Edmondo De Amicis isimli İtalyan gezgini 1880’leri anlatıyor;” İstanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahalıdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın daha fazlasını görürsünüz.”
İtibarlıydık: Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.
Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
Dünyaya örnektik: Türkiye Seyahatnamesiyle meşhur Du Loir un 1650 deki düşüncesi şöyle, “Hiç şüphesiz ki ahlak bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek gösterebilecek vaziyettedirler.”
Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adam tutup, sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnekler var ki, saymakla bitmez.
Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray 1700 lerdeki halimizi şöyle anlatır: “Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmadı. Ne zaman bir şey unutsam hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturur, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar geldiler.”
Hayata karşı saygılıydık: Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi. Hayvanları hatta bitkileri bile kapsıyordu. Bu konuda Elisse Recus u dinleyelim. “Türkler deki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır. Türklerle Rumlar ın karışık yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla bulabilirdiniz. Eğer evin bacasında leylek yuva yapmışsa bilinki o ev bir Türk evidir.(Küçük Asya C.9)
Hayırseverdik: Comte de Marsigli bakın yine ne diyor: “Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum. Osmanlı karşıtı Avukat Guer bakın ne diyor:”Türk şefkati hayvanlara bile şamildir. Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar,sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar “Kaçık” ları bile var. Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar.”
Sanırım şimdi şu soru yerinde olur:”Bizde o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Neyi nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?
HABERLER
20 saat önceHABERLER
20 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce