Gedeyoz kıyamete.
Amanieyynn..
Yol dediğin yol gibi,
Ulaşmalı bir yere.
Biz dön baba dönelim,
Geleyoz aynı yere…
Dön baba dönelim..
Merhum Cem Karaca’nın, döneme damgasını vuran şarkısına dair bir kısım sözlerdi bunlar. Sanatkâr, üç beş satırda nede güzel anlatıvermiş insanoğlunun geçmişten günümüze kadar ki yaşadıklarını. Farklı mekân ve coğrafyalar da bulunsak dahi aslında hepimiz aynı alametteyiz. Aynı alamette, yolculuğa birlikte devam ediyoruz. Aynı gemide, aynı dünyada yaşayıp, yaşlanıyor, âlemi faniden, âlemi bekaya kafile kafile göçüp gidiyoruz. Tıpkı bizden öncekilerin göçüp gittiği gerçeğinde olduğu gibi. “Külli nefsin zâikatü’l-mevt”, yani “Her nefis ölümü tadacaktır.” Tatmaktadır. Hiç kimse bu dünyaya kazık kakma maharetini sergileyememiştir. İstese de, teknolojinin son imkânlarını kullansa da, servetini bu uğur da heba etse de buna muvaffak olamamış. Neresini gerdirirse gerdirsin gerilmekten kurtulamamıştır. Gelenler vaktinde gelmiş. Vakti gelenler, vakit tamam olduğunda gitmişlerdir. Ne bir saniye fazla, nede bir saniye eksik yaşanmamıştır. İnsana biçilen yaşam gibi bir serveti bütün olarak ele aldığımızda, yaşadığımız anlarda ki sermayeyi hangi yolda tükettiğimiz ön plana çıkıyor. İnsana bahşedilenler ve karşılığında ondan istenenler.. Bahşedilenlerle istenenler birbirileriyle öylesine uyumlu ki, bu uyum ve yeterlilik akıllara durgunluk verecek cinsten. Bahşedilen tüm teçhizat ve kabiliyetler istenenleri bi hakkın yerine getirmemize yetip artmakta. İsteyen, ne istediğini bizden daha iyi bildiği için verdikleri müthiş bir ahenkle vazifede yardımcı olmakta. Huzur ve sükûn içerisinde yolculuğumuza vesile olmaktalar. Bindiğimiz alamet dünya ise, kâinatta bir toplu iğne başı kadar bile hükmü ve hacmi yoktur. Esamisi bile anılamayacak kadar küçüktür aslında dünya. İçerisinde milyarlarca insanı barındıran ve neredeyse yok hükmünde ki bir küçüklüktedir. Fakat insan için inanılmaz, akıl almaz bir büyüklük gibi durmakta dünya. Dünyayı bu denli büyük ve karmaşık yapan insanoğluna bahşedilen akıldır. Akıldır insanı üstün kılan. Rezil eden de vezir eden de yine aynı unsurdur. Doğru kullanıldığında kurtuluşa, yanlış da ise felakete ulaştırır.
ALFRED NOBEL
Gittiğimiz yolun doğru olması da akıl nimetinin daime devrede olması kabildir. Ram olacağımız makamı ya da aksini tayin etmekte yine onun marifetleri cümlesindendir. Kâinatta ki sonsuz emarenin işaret ettiği Üstad-ı Azamı bilme, hissetme, anlama, inanma ve emri istikametinde yaşama yine bu üstünlük ile mümkündür. Kısacası kurtuluş, aklımızı “hak”lı ve doğru kullanmamıza bağlıdır. Alfred Nobel çok akıllı bir ilim adamıydı. Dünyada üzerine Kimyager yoktu. Ancak aklını nitro gliserinden oluşturduğu çok güçlü bir bomba ile bozmuştu. İnsana şifa olabilecek bazı kimyasalları ölümcül silaha dönüştürdü. Yaşatmak için değil, yok etmek için çalıştı ve yaşadı. Aklını bu yönde kullandı zavallı. Geçte olsa yaptığı hatanın farkına varıp, milyonlarca insanın ölümünden elde ettiği inanılmaz servetinin küçük kısmını, Nobel ödülü adı altında insanlığa en faydalı hizmeti sunanlara dağıtılmasını istedi. Aklın doğru ve yanlış kullanılmasının doğuracağı sonuçlara dair oldukça etkileyici bir örnek. Kıyamete gitmek üzere yola çıkan ve üzerindekilerin farkına bile varmadığı saatte 1670 km. gibi akıllara durgunluk verecek bir hızla seyreden alamet; çok akıllı olduklarını zannedip, burnundan kıl aldırmayan, sahip oldukları aklı doğru kullanmak basiretinden uzak Alfred benzeri sahibini bilmeyen binlercesi tarafından çok defasında batırıla yazmıştı. Bunun gibi nicelerince sarsıldı bu alamet. Sarsıntılar hala devam etmekte. Önemli olan insan gibi, insana yakışır bir tarzda yaşam sürebilmektir. Hayırla yâd edilenlerden olabilmektir. Vatanına, milletine, insanlığa faydalı işlerde bulunabilmektir.
HABERLER
2 saat önceHABERLER
2 saat önceKÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önce