Üsküp’ten Atina’ya çok kolay gidiliyor, otoban harika, sadece düz yönde sürüyorsunuz, dolayısıyla bir nefeste yaklaşık 700 kilometre yol geçiliyor. Tabii ki bizim gibi yolculuk yapmayı sevenler için müthiş bir şey.
Darko Çekerovski
Şehre vardığın zaman dikkatli ol, çünkü şehrin GPS’i gerektiği gibi çalışmayabilir. Bu konuda beni, Yunanistan’ın başkenti Atina’da, birçok kez GPS ile otomobil sürmeye çalışan kuzenim uyardı. Atina’nın 4 milyondan fazla nüfusu vardır ve eski şehir Plaka’nın bazı bölümleri çok yoğun, dolayısıyla otomobiller dar sokaklardan zorlukla hareket edebiliyorlar. Doğal olarak burada Akropol’un etrafında eski şehir bulunuyormuş, insanlar buraya çok eskiden yerleşmiş. O zaman insanlar otomobile ihtiyaç duymuyorlarmış. Tamam dedim, ama biraz da endişe ettim doğrusu, çünkü akşam saatlerinde ulaşabilirdik ve otelimizin yukarıda, bahsettiğim en yoğun bölümde bulunuyordu. Neyse, kendi kendime dedim ki, sokak ismini ve numarayı dikkatle, birkaç kez kontrol ettikten sonra ekleyeceğim, böylece hata etme olasılığımı minimuma indireceğim.
HARİKA OTOBAN
Kış mevsimi olsa da, Atina’ya gitmek için güneşli bir gün seçtik. Daha sonra Atina’daki arkadaşlarımızdan, aslında Ocak ayının ortasında havanın geleneksel olarak güzel ve güneşli olduğunu öğrendik. Üsküp’ten Atina’ya çok kolay gidiliyor, otoban harika, sadece düz yönde sürüyorsunuz, dolayısıyla bir nefeste yaklaşık 700 kilometre yol geçiliyor. Tabii ki bizim gibi yolculuk yapmayı sevenler için müthiş bir şey. Yolculuk yapmak isteyen bir aile için otomobil yolculuğu en iyisi, çünkü iki komşu ülkenin başkentleri Üsküp ve Atina arasında uçak seferleri bulunmamaktadır. Tren yolculuğu da seçilebilir, ama bunu daha çok genç maceracılara öneriyorum, çünkü Selanik’te tren değiştirmek, sınırda beklemek, geç kalmak, yolda ilginç olaylarla karşılaşmak, trenin konforu, rahatlığı, özellikle Makedonlar tarafından ilginç macera olarak görülebiliyor. Otobüs yolculuğunu aynı nedenler dolayısıyla önermiyorum. Yunanistan sınırına kadar (160 kilometre) otoban üzerinden çok çabuk geçiliyor. 20 kilometrelik Demirkapı geçidi hariç (bu durumda geçmişte kalacak çünkü kısa bir süre sonra otoyola dönüşecek). İki saatlik yolculuktan sonra zaten artık Bogoroditsa sınır geçidindesiniz. (Yunan tarafından Evzoni olarak bilinmektedir). Gişe fiyatı buraya kadar tek yön için yaklaşık 180 Denar (3 Euro). Ocak ayının ortasında normal bir gün olduğu için sınırda kalabalıktan eser yoktu. Hıristiyan Bayramları sınırın her iki tarafında geçmişti. Ayrıca haftasonu da değildi, normalde hafta sonunda Makedonlar Selanik’te alışveriş yapmak için sıraya girerler. Sınırdan, deyim yerindeyse Avrupai bir şekilde geçtik. Kolay, çabuk, kültürlü ve sınırdaki polislerle güzel hava hakkında söz ederek, Atina’ya yolculuğumuzun güzel fikir olduğu konusunda mutabık olduk. Zamanlamamız çok iyiydi, eğer Atina’ya yaz mevsiminde gelseydik sınırı çabuk ve kolay geçmek adeta imkânsızdı. Neden mi? Çünkü Makedon halkının büyük bir bölümü yaz tatilini Yunanistan’ın Halkidiki adalarında geçiriyorlar. Neden mi? Çünkü denizi harika, fiyatları uygun, aile ve dost tatiline uygun yerler olmalarının dışında, yakın olması eklenince (Üsküp’ten 360 kilometre uzaklığında veya sınırdan 200 kilometre uzaklığındaki ve otoyol çok iyi), bu yerin neden çok uygun olduğunu anlıyorsunuz.
SIRBİSTAN VE BULGARİSTAN’DAN GELEN MİSAFİRLER
Bu yerler aynı sebeplerden dolayı son dönemlerde Sırbistan ve Bulgaristan’dan gelen misafirler ile dolup taşıyor. Burada şunu eklemek istiyorum, Makedon halkı buradaki her taşı, her kıvrıntılı yolu, hangi restoranda yemek yiyeceklerini, en ucuz plaj şezlonglarının nerede bulunduğunu, en güzel Halkidiki kahvesinin nerede içilmesi gerektiğini biliyor, ancak Atina’ya yolculuk edenler nerdeyse hiç yok. Ve dediğim gibi, Atina’ya yolculuk çok kolay. Sadece düz ilerleyin. Sınırdan sonra, kısa bir süre için Selanik’ten geçiyorsunuz (başkentin kızgın rakibi). Daha sonra, unutmadan ve vatandaşlarım bana kızmadan şundan bahsetmek zorundayım. Ayrıca ailemin yakınlarının da orada güzel anıları var. Yolculuk yaparken Halkidiki’de olmayan ve Makedon tatilcilerin ziyaret ettikleri iki, üç küçük yer bulunmaktadır. Leptokariya ve Platamona söz konusu. Her zaman bu iki şehir söz konusu olduğunda, ikisi hakkında ortak bahsedilir. Bu iki yer kış mevsiminde filmlerdeki terkedilmiş şehirler gibi gözüküp yaz mevsiminde de oralarda konaklamak nerdeyse imkânsız. Yıllar önce, cep telefonları olmadığı dönemde, konaklama yeri bulamayan insanlar, birkaç gün sonra yer bulacakları umudu ile bir iki gece otomobillerinde geçiriyorlar. Burada tepesi sis ile bürünen efsanevi Olimpos’tan da geçiliyor. Gerçekten kudretli görünüyor. Küçük çocuklarıma burada tanrıların yaşadığını anlatmaya uğraştığımda, onların Atina ve Yunanistan’a yaptığımız yolculukta en büyük ilgisinin bunlar olacağının farkında değildim. Elime ilk kez İlyada ve Odeseya düştüğünde benim de ilgimin bu yönde olduğumu unutmuşum.
YÜCE ZEUS
Böylece kafamda anılarım canlanmaya başladı, anılarımın bana ihanet edip etmediğini denetlemeye başladım. Yüce Zeus anlatmaya, onun eşi Hera, Zeus’un başından tam zırh ile doğan Atina’yı, onun rakibi ve Deniz Tanrıçası Poseydon, ardından güzel Afrodita darken sonu olmadığını fark ettim. Yardıma hayallerini, filmleri çağıracaksın. Sorulara cevap vermek için bazen bilinçli olarak hayaller ekleyeceksiniz. Neden Atina Zeus’un başından doğmuş, diğerleri nasıl doğmuş? O Tanrılar şimdi neredeler, neden şimdi yoklar, tanrılar sadece Yunanistan’da mı var, bizde niye yok diye. Bizde de var diyorum. Tanrılar hakkında pek bişey bilmesem de, Slav mitolojisinden Perun, Vesna, Svarog, Veles gibi isimleri sıralamaya başlıyorum. Sohbet sürerken farkında olmadan Larisa Lamia’nın kıyısından geçmiş, dünyanın en eski şehirlerinden ve 5 bin yıldan fazla tarihi olan Atina kapıları önüne yetişmişiz. Aslında fark edilmeyecek gibi de değil, Evzon’dan Atina’ya kadar yaklaşık on gişe vardı ve ortalama olarak 2,5 Euro ödeniyor. Öyle ki tek yönlük gişeler 25’ten 30 Euro’ya kadar ödeme yapılıyor. Birkaç yıl önceye kadar hiçbir gişe yoktu daha doğrusu bir veya iki gişe vardı. Ancak kriz var, bunun için bir açıklama bulmaya çalışıyorum. Bunun dışında hepimiz oraya vardığımız için çok mutluyduk, uzun zaman görüşmediğim arkadaşlarımla görüşeceğimden dolayı bende çok heyecanlıydım. Ailemin de saygı değer Sofiya ve Tomas’ı tanıyacaklarından dolayı ayrıca mutluydum. Sofiya ile geçen yüzyılın 90’lı yıllarından Vari’de (Atina’nın bir bölgesi) organize edilen talebe programında tanıştım. Tomas ile ABD’de 2008 yılında tanışmıştık. Orta Avrupa zamanına göre Atina Üsküp’ten bir saat ileri olunca normal olarak bir saat daha geç kararıyor hava, (bunun böyle olduğundan emin değilim, bu muhtemelen benim fizik dersleri ile problemimi göstermektedir). Şehre giriyoruz ve tüm endişelerimiz sona eriyor. GPS resmen delirdi (iki kez doğru yönü göstermek için durdum, cadde Kodrou 2, Plaka yazdım ) ve galiba bizi ters yöne yönlendirdi.
SORA SORA BAĞDAT BULUNUR
Birkaç başarısız denemeden ve bir saatlik yoğun trafikli sokaklarda dolandıktan sonra, eski bildiklerimizi denemeye karar verdik. GPS’ten önceki metoda dayanacağız. İnsandan insana metodu. Sora sora Bağdat bulunur derler ya. Yedi sekiz kişinin cevabından sonra, daracık sokakları geçerek geniş bulvara varıp, Sintagma’nın (Atina’nın parlamento karşısındaki meydanının nerede olduğunu ) sormak için durduk. Sevgi dolu bir çift gülümseme ile cevap verdi: “Sintagma mı? Zaten siz Sintagma’dasınız” dedi… Biz ise Grand Bretanya adındaki en görkemli, en eski, en lüks, “Royal Box” olarak tanınan ve 140 yıldır Yunan parlamentosunun ve Ulusal bahçesinin karşısında ki otelin önünde durmuştuk. “Ben sana söylemiştim, beni dinlemedin, kimseyi sormadın” gibi geleneksel konuşmaları bitirip biraz sola dönüp durduk. Atina’nın eski bölümü olan, yoğun ve dar sokaklardan geçmeliydik. Bazıları bu bölüme, Plaka’ya gerçek Atina diyor. Lojistik olmadan buradan hareket etmeye uğraşmadık bile. Bir taksi şoförü buldum ve yardım etmesini rica ettim, o kadar sıcak klanlıydı ki, para almadan bizi otele kadar götürdü. O da aynı şekilde mekânı hemen bulamadı, oranın yerlisi olduğu için sağa sola sorarak, iki üç dakikada otele vardık.
İçeri girdik, otel biraz eski olsa da sıcak ve güzeldi, lobide çok sayıda resim vardı. Resepsiyondaki çalışan eski filmlerdeki resepsiyonculara benziyordu. Odamızın anahtarını da hemen verdiler… Daha odaya bakarken hemen telefonumuz çaldı… Tuhaf da oldu birinin hemen bizi araması. Ama güzel bir çağrıydı, bize aynı para için güzel balkonlu, nefesinizi alan, milyonlar eden, Akropolis’e bakan başka bir oda teklifi yapıldı. Yunanlar merhametle kaya olarak adlandırmaktadır… Akşam oldu, Akropol ise yüksek güzel ışıkları ile Partenon’un sırlarını anlatmaya hazır, Efsane Atina Kralı Tezey, Perslilerin, Venediklilerin ve Türklerin saldırılarını anlatmaya… Ve şaka olarak diyoruz ki İtalya’da iki üç yüzyıl öncesinde yaşananlar yeni olarak görülse de burada İsa’nın doğumundan sonra her yaşanan yeni sayılıyor…
Balkon3web sitesinden alınmıştır
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce