“Bilinmeli ve anlaşılmalıdır ki her sabrın ve her tahammülün nihayi hududu vardır. Biz Türkler, her milletten ziyade acılara katlanmasını bilen bir milletiz… Yalnız sabrımız tükenir, izzetinefis ve şerefimiz ayaklar altında çiğnenmeye yeltenilir ise işte o zamandır ki munis Türk, kükremiş bir aslan kesilir ve beklenmedik sürprizler çıkar.” 1945
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Almanya ile Yunanistan arasında AB adına yürütülen pazarlıklar inişli çıkışlı olarak devam ediyor. Borç erteleme konusunda Yunanistan’ın çıkışı at pazarlığının ötesine geçerek adeta sinir harbine dönüştü. İ-kinci Paylaşım Savaşı sırasında Yahudi ırkının Nazi kamplarında katledilmesi suçunu kabul eden Almanya’nın tarihle yüzleşme adına özür dilediği biliniyor. Paylaşım Savaşının yenilenleri arasında olan Almanya Başbakanı Angela Merkel şimdilerde Japonya’ya da “Tarihle dürüst bir şekilde yüzleşme” çağrısında bulunuyor. Yunanistan’da yeni hükümetin kurulması sonrasında gündeme taşınan Nazi tazminatı isteği kabul edilmedi. Gerekçe olarak Almanya’nın 1960 yılında Yunanistan’a 115 milyon mark ödeme yapması gösteriliyor. Rusya’nın Kafkaslarda gerçekleştirdiği oldu bittilerden sonra AB’nin ordu kurması tartışmaları başlatılmıştı. Son gelişmelerden sonra “AB’nin ordusu olsa idi müdahale ederdi” deniliyor. Kendi iç çelişkilerini çözemediğini sıklıkla yinelediğimiz AB’nin kuracağı ordunun fazladan bir değeri olmayacaktır. Çünkü AB içinde yer alan bazı ülkelerin Nato bünyesinde de bulunuyor olmaları AB ordusunun kurulmasının önündeki engellerden yalnızca bir tanesidir.
Bu gelişmeye koşut olarak Ortadoğu’da yaşanan terör olaylarından sonra Arap Birliği’nin Genel Yazmanı Nebil el Arabi’den “İslamcı aşırı unsurlara karşı Arap Gücü oluşturulması” çağrısı olarak benzer bir istek geldi. El Arabi çağrısını yaparken doğudan batıdan her tarafı kuşatan yangınlarla mücadele ediyoruz” diyor. İslam coğrafyası içindeki etnik ve mezhep yapısının vücut buluyor olması da böyle bir ordunun kurulmasının önündeki en büyük engeldir.
Bu nedenle gerek AB ve gerekse Arap Birliği Ordusunun kurulması isteklerinin fanteziden öte bir anlam içermediğini kaydetmek istiyoruz. Bu görüşleri ortalık yerlere atanların savaş dilinin ötesine geçerek barış dilini kullanmalarında sayılamayacak kadar yarar olduğuna vurgu yapıyoruz. Bu tartışmalar yaşanırken İngiltere’nin İşçi Partili Başbakan eskisi Bay Gordon Brown, iktidardaki Muhafazakar partinin AB üyeliğini referanduma sunma isteğine karşı çıkıyor. Bay Brown, “Birlikten çıkarsak az dostumuz ve sıfır etkimiz kalır. Avrupa’nın Kuzey Kore’sine döneriz” diyor. Anılan birliğe üyelik konusunda Türkiye’nin yürüttüğü çabalar biliniyor. Buna karşın Almanya’nın üyelik konusunu Kıbrıs uyuşmazlığı ile ilişkilendirerek bir koz olarak elinde tutmak isteğinin de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bu nedenle Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü Avrupa kurumlarınca yayınlanan bütün bildirilerde yer alıyor.
TAKSİME SÜRÜKLENMEYELİM!
BM Genel Yazmanı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Espen Barth Eide, “çalışmaların sonuç vereceği bir döneme giriyoruz” öngörüsünde bulunduktan sonra müzakerelerin Nisan ayında başlayacağından umutlu olduğunu söylüyor. Karşı tarafın masadan kaçması sonrasında müzakereler ortalık yerlerde kalmıştı. Buna koşut karşı tarafın yeni strateji geliştirme çabaları devam ediyor. Rum basın haberlerinde bugüne değin uyguladıkları stratejiden vazgeçme hazırlıklarını sürdürdükleri kaydediliyor. Rum Ulusal Konseyinde uzlaşı sağlanamadığından Bay Nikos Anastasiyadis değişklik isteyenleri, “Taksime sürüklenmeyelim” diyerek uyarıyor. Avrupa Parlamentosu ise Türkiye’den Kıbrıs’taki toplu kayıp mezarlarından çıkarılan kemikleri başka yerlere aktarmaktan vazgeçmesini içeren bir karar tasarısını onayladı. Tek yanlı olarak alınan bu kararla Kıbrıs Türklerinin kayıpları konusunda devam ettirilen görmezden gelme olgusu da pekiştirilmiş oluyor. Söylem ve uygulama Avrupa Parlamentosu’nun diğer Avrupa kurumları ile uyumlu bir duruş sergilediğini de gösteriyor. Kayıp olduğu belirtilen Rum sayısının 1508, Türk sayısının ise 493 olduğu belirtiliyor. Rum kayıplarındaki sayının yüksekliğinin nedenlerinin mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenlerden sorulması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilirken Maraş konusu adaylar tarafından gündemde tutulmaya çalışılıyor. Türk Vakıflarına ait olduğu bilinen bölgenin açılması BM Güvenlik Konseyi tarafından bütünlüklü çözümün bir parçası olarak kabul edilmişti. Bunun ötesinde adanın her tarafında bulunan vakıflara ait taşınmazların da nasıl değerlendirileceğinin de konuşulmasında sayılamayacak kadar yarar olduğunu düşünüyoruz. Rumların sürekli olarak adanın kuzeyindeki malları için davalar açarak tazminat aldıkları biliniyor. Karşı tazminat için konuya neden değinilmiyor? Rumların Türk Vakıf mallarını işgal ederek kullandıklarından kullanım hakkından doğan tazminat davası açılması gerekiyor mu ne…
HABERLER
21 saat önceHABERLER
21 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce