Selamların en güzeli ile siz sevgili okurlarımı selamlıyor ve tekrar birlikde olmanının mutluluğunu yaşiyorum.
Makâleme başlamadan az evvel canli yayın’da BM’de, ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü Israil’in başşehri yapma kararı görüşülüyordu. Trump’ın görüşmeden önce yaptığı tehtit-vâri açıklamaların yerine ulaşmadığı belliki, BM yüzyirmisekiz ülkenin evet kararıyla birlikde Trump’ın tek başina aldığı emri-vâki kararı tanımadığını tüm dünyaya ilân etmiş oldu. Toplantıda 128 evet’e karşılık 9 hayır ve 35 çekimser rey çıkdı. Dikkat çeken ayrıntıların başında Bosna Hersek’in çekimser kalmasıydıki bu bizleri şaşırttı zira Bosnalı Müslüman kardeşlerimiz zulmün ne demek olduğunu çok iyi bilirler.
İmdi, esas mevzumuz olan kayıp tarihe dönelim lakin bugün sizlere tanzimat fermanı ve yeni dünya düzeninden bahsetmek istiyorum. Evvelki yazımda belirttiğim üzere insanlık tarihinin başlangıcından buyana Hazreti Allah herdaim insanlığın bekâsı ve huzuru için elçiler aracılığı ile topluluklara kendi dillerinde ilahi mesajlar indirmişdir. Kimi topluluklar elçilere isyanı seçip onları öldürmüş ve kimileride belli bir müddet mesajı günlük ve siyasi hayatlarına uygulayıp sağlam bir İslam felsefesi üzerinde huzurlu ve başarılı olarakdan hayatlarını idâme ettirmişlerdir. Bunun bir neticesi olarakdan Allah’da onları yeryüzünde diğer tüm insanlara örnek olarak liderler ve düzen kurucular yapmışdır. Yani, müslümanlar Kuran’dan çikarttıkları İslami bir siyasi ve hayat felsefesine bağlı kaldıkları müddetçe Allah’ın yardımı ile filozoflar, hekimler, hâkimler, liderler yetiştirmiş ve bu insanlar ile yeni çağ açmış ve yeni dünya düzeni kurmuşlardır. Ne zamanki Müslümanlar olarakdan okumayı ve düşümeyi bıraktık o zaman din bizlere ferâset yerine zul oldu çünkü müslümanlar olarakdan değişen dünya düzeni karşısında düşünce ve fikir üretemez hale geldik. Bir metafor ile bunu şöyle izâh edebiliriz; günümüzde çok yaygın olarakdan kullanılan bilgisayar teknolojisinde sistemler sürekli yenilenmektedir yani ingilizce tâbiri ile update olmaktadır. Bu yenilenmeye karşılık eğer bizler bilgisayarımıza yeni sistemi yüklemezsek birçok yeniliklerden faydalanamayacağımız gibi, yeni sistem gerektiren diğer teknolojik edavatlarda yani yazıcı, fax makinesi, ses ve video kayıt cihazları gibi, bunlarda bilgisayarımızla uyumlu halde çalışmayacaktır. Bu sebebden dolayı, çalışma ve üretme kâbiliyetimizi kaybedip başkalarına muhtaç hâle geleceğiz. Yani herhalukârda yeni fikirler ve düşünceler üretmeli ve bunları pazarlamalıyızki hem küresel bazda yeni dünya kurucuları arasında bizlerde Muslümanlar olarakdan yerimizi alalım hemde sürekli yenilenme ile hayat felsefemizi günümüz şartlarına uyumlu hale getirerekden tarihdeki yerimizi alalım.
Insanlık tarihinde tarihin akışını değiştirecek büyük hadiseler hep ola gelmişdir. Misal vermek gerekirse, belli vakitlerde elçilerin Allah tarafından belirli topluluklara uyarıcı olarakdan gönderilmeleri, askeri ve siyasi liderlerin dünya insanlarının sosyal, kültürel, dini ve siyasi hayatlarını etkileyecek devrimler yapmaları, büyük fetihlerin ve savaşların yaşanması gibi. Son yüzyılların en önemli hâdiselerinin başında ise Fransız ihtilali gelmektedir. Fransız ihtilali yaklaşık 1787 yıllında şekillenmeye başlamış olup 1789 yılında doruk noktasına ulaşmış ve 1799 senesine kadar devâm etmişdir. Fransız ihtilâlini bu kadar önemli kılan nedir? Fransız ihtilali öncesinde Fransa krallığındaki insanlar din adamları, aristogratlar ve üçüncü mülk sayılan diğerleri olarak üç değişik kısma ayrılmışlardı. Fransanın tamamı Fransa kralı tarafından idâre ediliyor ve aristogratlara diğerlerine göre daha fazla haklar tanınıyordu. Yöresel mahkemeler en alt tabaka olan halkın şikâyetlerine adâletli şekilde cevap vermiyor ve halkın öfkesinin artmasına vesile oluyordu. Avrupada yeni çağın başlamasıyla birlikde bugunku din adamlarının yaptigi gibi dîn tîcaretî yapan yanî dîn alıp dîn satan îkî yüzlü insanlarin meydana getirdiğî ve insanların düşünme yetenek ve haklarını ellerinden alan bâğnâz din anlayışı nihâyete ermişdir. Napoleon dinlerini oyun ve eğlence hâline çeviren insanların yeni dünyaya ayak uyduramayan düzenlerini Fransız Devrimi ile başlarına yıkmışdır. Ne ilginç değilmi! bunu yapacak olan Müslümanlarken devrimci bir Fransız hem halkını hiçbirşeye devâ bulamayan bir sıstemden kurtarmış hemde gerilemekde olan Müslüman Devletlere aynı Osmanlı Devletininin son dönemlerinde olduğu gibi ornek bir devrimci haline gelmişdir.
Fransız ihtilali Osmanlı Devletinin ve Müslümanların tarihden silinmesine ve dolayısıyla kayıp tarih olarak isimlendirdiğim bir donemin ortaya çıkışına sebeb olmus önemli sosyo-siyasal bir devrimdir. Devrimin öncüleri tüm Avrupaya yeni dünya ile uygun, insan haklarına saygılı, hukukda adaleti gaye edinmiş ve toplumun tüm kesiminin isteklerine cevap verebilecek lıberal bir sistemin inşasının mümkün olduğunu gösterdiler. Devrimden yaklaşık elli sene sonra yani Temmuz 1839’da Sultan Abdulmecid otuzbirinci Osmanlı Padişahı ve yüzonuncu islam halifesi olarak tahta çıkdı.Tahta babası Sultan ikinci Mahmud’un vefâtı sebebiyle onaltı yaşinda çıkdı. Sultan ikinci Mahmud siyasi yapı olarak mutlak hâkimiyet yerine meşrutiyeti daha uygun görüyordu çünkü son zamanlarda zuhur eden duraklama ve çöküş alâmetlerini Devletin kendisini Kuran ışığında yeni dünya düzenine hem siyasal hemde sosyal bakımdan ayak uyduramayışına bağlıyordu. Sizlere Tanzimat fermanının orijinalin’den tercüme edilerek sadeleştirilmiş nüshasından bir kısım vereceğimki bunu Sultanın kendı ağzıdan işitelim; “ Herkese malum olduğu üzere, Devlet-i Aliyyemizin kuruluşundan beri, yüce Kur’an’ın hükümlerine ve şer’i kanunlara kemaliyle uyulduğundan, ulu saltanatımızın kuvvet ve kudreti ve bütün halkının refah ve gelişmişliği istenilen dereceye ulaşmışken, yüz elli sene vardır ki, art arda gelen sıkıntılar ve çok çeşitli sebeplere dayalı olarak, ne Şer’i şerife ve ne yararlı kanunlara bağlı kalınmadığı ve uygun hareket edilmediği için, evvelki kuvvet ve gelişmişlik bilakis zayıflık ve fakirliğe dönüşmüştür.” Bu müthiş tespit ne yazıkki Devletin vedahi Müslümanların Islamın kendisine dönüp, Kuran’dan kendileri için bir fazilet olacak siyasi ve hayâti felsefeyi çıkartmalarını saglayamadı bilhakis büyük bir basiretsizlik örneği gösterip çareyi Fransız ihtilalinin inşâ ettiği yeni liberal sistemde gördüler yani kendilerini tamamen batiya teslim ettiler. Bu aşamadan sonra tâbiri câizse Devletin Islam harcı ile örülen temel taşları yerinden sökülüp yerine batı kültür ve medeniyetinin bugünkü temel taşı olan liberalizm taşı oturtuldu. Bu vâhim hata ittihat ve terakki cemiyetinin doğmasına teşkil etmiş olup Sultan Abdulhamid Hanın alçak bir darbe ile tahtan uzaklaştırılmasına sebebiyet vermişdir.
Batılı devletlerin dillerinden düşürmedikleri demokrasi ve insan hakları, liberal sistemin herdaim batılı olmayan medeniyetleri sömürmek için kullandığı birer araçdır. Geçen hafta bahsettiğimiz gibi sözde Arap baharıda bu sebebi-harbiye ile başlatılmış olup bölgeye yeni bir şekil verilmişdir. Batı bunu herdaim yapmaktadır; nitekim Kuzey Amerika kıtasını işgalleri ve yerli halkı katletmeleride bu sayede gerçekleşmişdir. Yerli halka daha fazla refâh, özgürlük, insan hakları ve adalet vaâd edilerek zavallı insanların vatanlarını işgal ettiler; şahsıma göre küreselleşmenin ve yeni dünya düzeninin ilk adımlarıda Kuzey Amerika kıtasının işgali ile başladı ve dünya Müslümanları ve Devletleri ki buna cihan Devleti Osmanlıda dahil, hiçbirimiz bu gelişmeleri iyi okuyup analiz edemedik ve aslında edecek bilgi ve beceriye sahip değildik çünkü dini camilerden, mevlitlerden, mezhep imamlarına itaâtten, ölülerin arkasından fatiha okumakdan ibâret sandık ve halâda öyle zannediyoruz. Geleneksel bir din anlayışı ile Islamı çok cami inşâ etmekden ibâret sanıp Kuranın emir ettiği ilimden, bilimden, düşünmekden ve zalimlerle gereği gibi Allah yolunda savaşmakdan hep uzak durduk ve durmağâda devam ediyoruz. O muhteşem görünümlü câmileri dolduracak aklı hür, dini hür, Kuran ışığında fikir ve felsefe üreterek her yüzyılda bir kendini yenileyebilecek bir devlet inşa edecek insanlar yetiştiremedik. Maalesef Osmanlının yıkılışına ve bugün dahi tüm Müslümanların içersinde bulunduğu utanç verici hadiselere, zayıflığa ve çaresizliğe sebebiyet veren bu acı gerçek ile yüzleşmek istemiyoruz ve suçu hep batılı devletlere atıyoruz. Bugün dahi çareyi BM’de, NATO’da ve demokraside arıyoruz ve unutuyoruzki bunlar sadece batının sömürge ve işgal amaçlı kullandığı suni araçlardır ve asıl çözüm Allahın kitabi Kurandadır.
Bu sebebden dolayı, bir kaç hâdise hâriç, Fransız ihtilalinden günümüze kadar Müslümanların kendilerini tarihe mâl edebilecekleri, yeni dünya düzeninin kurulmasında bizde varız diyebilecekleri hiçbir şey yokdur. Bunun istisnalarından bir tanesi Iran Islam devrimidirki buda tam mânâsıyla idrâk edilemediği ve mezhepçiliğe kurban edildiği için başariya ulaşmamişdir. Neticesiyle, biz Müslümanların neredeyse tarihden silinmemize sebebiyet verecek kayıp bir tarihimiz vardır ve kendimize gelmediğimiz müddetçe bırakın var olmayı kaybolmaya devam edeceğiz.
Yusuf Basaran
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce