Akdeniz Gerginliğinin Balkanlara Yansımaları ve Arnavutluk-Yunanistan ‘Deniz Yetki Sınır Anlaşması’ Müzakerelerini yakından izlemek gerekiyor .
İtalya ve Mısırla deniz yetki sınır anlaşması imzalayan Yunanistan, önümüzdeki günlerde Arnavutluk’la Deniz Yetki Sınır Anlaşması imzalamak için acele ediyor. İki ülke arasında müzakereler oldukça eski bir tarihe dayanmaktadır ancak günümüze dek bir türlü anlaşma sağlanamamıştır.
2009 yılında iki ülke ön anlaşma imzalamışlardı ancak 2010’da Arnavutluk Anayasa Mahkemesi anlaşmayı iptal etmişti. Önümüzdeki günlerde başkent Tirana’ya gitmesi beklenen Yunan dış işleri bakanı, Akdeniz’de Türkiye ile giriştiği güç rekabetinden dolayı, hızlı bir anlaşma imzalamak istiyor.
Yunanistan, Akdeniz’de olduğu gibi kendi adalarına kıta sahanlığı hak tanırken, Arnavutluk’un karasularına hak tanımıyordu.
Yunanistan, istediği anlaşmayı kabul ettirmek için yıllardır: -Arnavutluk’un AB’ye üye müzakerelerini bloke etmekle şantaj yaptı, Arnavutluk içinde Yunan Ortodoks azınlığını kullandı ve Yunanistan lehine kamuoyu oluşturmak için Arnavut medya kuruluşları ve dernekleri finanse etti.
2019’da yayınlanan bir rapora göre Arnavutluk medyasıda öne gelen araştırmacı ve gazeteciler, Yunanistan tarafından doğrudan fon aldıklarını ortaya koymaktadır.
Yunanistan-Arnavutluk İlişkileri
Yunanistan-Arnavutluk ilişkilerini en genel tabir ile tarihi rekabet ve gerginliklerle tanımlamak mümkün. Yunanistan Arnavutluk toprakları üzerindeki emellerini tarih boyunca olduğu gibi modern dönemde de sürdürmektedir.
Bunun için iki ülke arasında sıcak çatışma olmasa da kültürel ve siyasal olarak gerginlik her zaman devam etmektedir.
2014 ve 2015 yılında yayınlanan videolardaki Yunan askerlerinin söyledikleri marşlarda ‘Arnavutların kanını içeceğiz’ şeklinde sözler yer alıyordu. İki ülke arasında büyük bir krize neden olan bu skandallar aslında Yunan ordusunda Arnavut düşmanlığıınn bir devamı olarak yorumlanmıştı.
2006 yılından itibaren Yunanistan’a çalışma amacıyla giden binlerce Arnavutluk vatandaşı Yunan hapishanelerine düştü. Zaman zaman Yunan gardiyanların söz konusu Arnavut mahkumları döverek öldürmesi iki ülke arasında var olan güncel sorunların en başlarında yer almakta.
Bunun ötesinde Yunanistan’ın hukuk sisteminde, kuruluşundan itibaren ‘savaş yasası’ diye bilinen özel bir yasa mevcuttur ki, buna göre Yunanistan her zaman Arnavutluk ile savaş hakkını hukuki olarak saklı tutmaktadır.
Bunun yanında Yunanistan, Arnavutluk’un özellikle Güney bölgelerinde Yunan azınlığını ve Yunan Ortodoks kilisesini kullanarak kültürel faaliyetlerde bulunmaktadır.
Yunanistan’ın fiili olarak bu bölgeye hakim olmak istediğini ve Yunan azınlığı üzerinde tamamen nüfuz sahibi olduğunu belirtmek gerek.
Bunun için 1998 yılı Arnavutluk sivil savaşı ve iç kriz olarak bilinen krizde Yunanistan fiili ateşleyerek Güney’deki isyancılara destek vermek suretiyle Arnavutluk’un toprak bütünlüğünü tehdit etmiştir.
Söz konusu problem hala ciddi anlamda devam ediyor ve iki ülke arasında önemli sorunların en başında yer alıyor.
İki ülke arasında var olan güncel önemli sorunlardan bir diğeri de Yunanistan’da çalışmakta olan bir milyondan fazla ekonomik mültecinin varlığıdır.
Yunanistan söz konusu mültecilerin ağır ekonomik şartlarını kullanarak Arnavutluk’a karşı çeşitli meselelerde taviz vermesini sağlamaya yönelik bir politikası mevcuttur.
Bu ve buna benzer örnekler iki ülke arasındaki ilişkileri şekillendirmede önemli faktörler olmakla birlikte, aslında iki ülke arasındaki tarihi ihtilaflar daha da derinlerdedir.
Mesela bunlar arasında Yunanistan’ın Arnavutluk’un bazı bölgelerini hala işgal altında tutması başlıca krizlerin arasında gösterilmektedir. Yunanistan’ın Kuzeyinde yer alan ve nüfusu ezici çoğunlukta Arnavutlardan oluşan Çamerya bölgesi iki ülke arasında önemli bir anlaşmazlık sorunudur.
Yunanistan bu bölgeyi işgal etmiş ve kültürel asimilasyon politikalarıyla bölgeyi başta Müslümanların aleyhine olmak üzere etnik olarak büyük ölçüde dönüştürmüştür.
İki ülke arasında diğer önemli bir sorun da, Yunanistan’ın fiili olarak işgal altında tuttuğu bölgelerde Arnavutların topraklarının gasp edilmesidir.
İsrail’in Filistinlilere yönelik uyguladıkları mülkiyet gasbı, Yunanistan tarafından İkinci dünya savaşı ile birlikte fiili olarak Arnavutların topraklarında da benzer şekilde vuku bulmaktadır.
Arnavutluk-Yunanistan Deniz Yetki Sınır Görüşmelerin Mahiyeti
2018 yılın ilk günlerinde Arnavutluk ve Yunanistan kamuoyunu meşgul eden en önemli konu iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesidir.
İki yılı aşkın gizli olarak tutulan müzakerelerin varlığı Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın, Yunanistan’da katıldığı bir televizyon programında gazetecilerle yaptığı bir sohbette kamuoyuna yansımıştı.
Kotzias Arnavutluk ile müzakere içinde olduklarını ve gerek deniz sınırı gerekse de kara sınırına dair anlaşmaya vardıklarını ifade etti. Bu anlaşmaya göre Arnavutluk tarafının Yunanistan’ın deniz egemenliğini 6 mil’den 12 mil’e (22,22 km) çıkarmasını kabul ettiklerini belirtti. Üstelik Yunan bakana göre söz konusu bölgede Yunanistan ve Arnavutluk arasında münhasır bir ekonomik bölgenin de oluşmasına karar verildi.
Yunan bakanın söz konusu sözlerini Arnavutluk Dışişleri Bakanı Ditmir Bushati de teyit etti.
Yunanistan-Arnavutluk sınırı hukuki (dejure) olarak her ne kadar düzenlenmemişse de fiili olarak iki ülke arasında 1925 yılında Firence anlaşması olarak bilinen bir mutabakatla bu güne kadar devam etmiştir.
Modern dönemde Yunanistan-Arnavutluk deniz sınırı anlaşması tarihi aslında 2009 yılında eski Arnavutluk Başbakanı Sali Berisha döneminde başlamıştır.
Berisha hükümeti Yunanistan hükümeti ile anlaşmaya varmasına rağmen Arnavutluk Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’na danışılmadığını gerekçe göstererek ve usul hatası yapıldığı hem de bizzat anlaşmanın Arnavutluk açısından toprak kaybına yol açtığı gerekçesiyle, anlaşmayı iptal etmişti.
Bu sebepten iki devlet arasında varıldığı belirtilen antlaşma yürürlüğe girememişti.
İki ülke arasında müzakereler aşağıdaki maddeler üzerinde yoğunlaşmış durumunda:
1.Yunanistan’ın özel yasa ile çıkarttığı ‘savaş kanununun’ ilga edilmesi
2. Karşılıklı olarak apostil mührün tanınması
3. Yunanistan’ın Arnavutluk şoför kullanım lisansını tanıması
4. Yunanistan’da çalışanların emekli maaşlarının tanınması
5. İlgili ülkelerdeki azınlıkların ders kitaplarının kendi dillerinde yazılımı
6. Yunanistan’daki Arnavut azınlığın durumu
7. Arnavutluk topraklarında Yunan askerlerinin mezarlıkları
8. Deniz sınırı anlaşması
9. İki ülke arasında kara sınırının belirlenmesi
10. Sınır hatlarındaki kazaların önlenmesi ve bu konuda çözüm yolları bulunması
11. Yunanistan’da Arnavutlara ait toprakların hukuki olarak aranması hakkı talebinin imkan dahilinde olması
Yukarıdaki maddelere bakıldığı zaman iki ülkenin egemenliklerini ilgilendiren meseleler olduğu gibi, kültürel birkaç maddenin de müzakere edildiği görülüyor.
Şüphesiz müzakerelerin en önemli maddesi deniz sınırının belirlenmesi meselesidir.
Sırasıyla Yunanistan’ın Arnavutluk’a karşı vereceği taviz kapsamında ‘savaş kanununun’ ilga edilmesi gerekmektedir.
Yunanistan’ın Arnavutluk topraklarında Yunan askerleri için mezarlıklar oluşturmak suretiyle uzun vadeli bir strateji takip ettiği anlaşılmakta. Aynı şekilde ders kitaplarındaki metinlerin oluşumuna bakıldığında, Yunanistan’ın Arnavutluk’taki kültürel etkinliğini arttırma peşinde olduğunu açık bir şekilde görmek mümkün.
Diğer yandan maddeler arasında yazılı olarak yer almayan ancak uzun dönem itibariyle iki ülke arasında krize sebep olan, Arnavutluk topraklarında Yunanistan tarafından tayin edilen Ortodoks kilisesinin baş hahamı meselesidir.
Arnavutluk’un bugüne kadarki Cumhurbaşkanları tarafından vatandaşlığı verilmeyen Yunan hahama yeni Cumhurbaşkanı İlir Meta ilk defa Arnavutluk vatandaşlığı vermiş durumunda.
Metinde yazılmamış diğer önemli bir madde ise Yunanistan topraklarında yaşayan ve asimilasyona uğrayan Çameria Arnavutlarının geleceğidir.
Yunanistan’ın bir iç mesele olarak gördüğü ve tartışmaya açık olmadığını ifade ettiği Çameria Arnavutlarının yasal statüsünün müzakere bile edilmemesi, buna karşın Yunan hahama vatandaşlık verilmesi Arnavutluk hükümeti tarafından verilmiş büyük tavizler olarak yorumlanmaktadır.
Müzakerelerde öne çıkan ‘Yunan askerlerine mezarlıklar’ meselesinin de çok kritik bir anlamı bulunuyor. Zira Kosova’da olduğu gibi manastırların ve dini kurumların Sırbistan devletine verilmesi sürecinde olduğu gibi benzer bir durum olarak Arnavutlukta da bu tip alanların Yunanistan egemenliğine verilebileceği endişesi taşınmaktadır..
Anlaşma müzakerelerinin iki ülkedeki yansımalarına bakıldığında, Yunan hükümetinin ve muhalefetinin tam bir mutabakat içinde oldukları görülüyor. Yunanistan’ın eski hükümeti hem Arnavutluk’la deniz sınır sorunlarını çözme niyetinde hem de Makedonya ile isim sorununun çözülmesi Atina’nın siyasi çevreleri ve merkezleri özellikle Türkiye’nin bölgedeki argümanlarını harcama olarak yorumlanmıştır.
Fransa ve AB ülkelerin güçlü desteğini alan Yunanistan, içerde milli mutabakatın var olduğunu ve dış politikada Yunanistan’ın bölgesel bir güç olma yolunda desteklendiğine dair sinyallerin alınmakta olduğunu belirtiyor.
Diğer yandan Arnavutluk tarafına bakıldığında hükümetle muhalefet arasında tam bir zıtlaşma mevcut.
Arnavutluk’un eski Başbakanı Sali Berisha anlaşmayı kast ederek ‘hükümetin önce bedenlerimiz üzerinden geçip gitmesi gerek’ ve bu anlaşmayı imzalayan ‘vatan hainidir’ demeçleri verirken, muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının sert bir şekilde eleştirdiği anlaşmanın Arnavutluk iç siyasetinde ciddi etkiler oluşturacağı muhakkak.
Yine anlaşmaya göre 12 mil deniz hakimiyeti ifadesi, şimdiki yerleşim yerlerini değil, 1913 yılındaki denize en yakın yerleşim yerini esas alacaktır.
Böylece fiili olarak aslında Arnavutluk büyük deniz alanları kaybetmektedir.
Söz konusu müzakereler AB kriterleri kapsamında gerçekleştirmekte olup Balkanlarda halihazırda neredeyse bütün ülkelerin müzakere sürecinden geçtiği ve bunların birbirleriyle ilişkili olduğu gözden uzak tutulmamalıdır..
Buna göre Yunanistan-Arnavutluk arasında görüşmeler dışında Yunanistan-Makedonya arasında isim krizi ile ilgili görüşmeler, Kosova ve Sırbistan’ın tarihi bir anlaşmanın eşiğine gelmesi ve Bosna Hersek-Sırbistan arasında farklı aktörlerin farklı müzakereler gerçekleştirdikleri süreçler bu cümle içinde değerlendirilmelidir.
Anlaşmada Yunanistan’ın ‘Türkiye Faktörü’
Arnavutluk-Yunanistan anlaşmasının en can alıcı maddesini şüphesiz deniz sınırı oluşturmaktadır.
Uluslararası anlaşmalara göre gerek Yunanistan gerekse Arnavutluğun egemenliği kara topraklardan başlayarak 6 mil açıklarına kadar tanınmaktadır.
Yunanistan Türkiye de dahil olmak üzere komşusu olan her bir ülke ile bu ilkeye göre deniz hakimiyeti sağlamaktadır. Bu anlaşma sayesinde ise ilk defa 12 mil hakimiyet alanı sağlayabilecektir.
Her ne kadar anlaşmada ‘12 mil’ detayı fiili olarak karşılıklı olarak tanınsa da aslında iki ülke arasındaki deniz sınırına baktığımızda toplam 24 milin varlığı bulunmamaktadır…
Ksamil tarafında en güneyde minimum 3 mil ve en kuzeyinde Yunanistan’ın Erikusa adası ile Arnavutluk’un Saranda kenti arasında var olan maksimum 13 millik bu sınır hattı aslında Yunanistan’ın esas amacının farklı olduğunu göstermektedir.
Daha açık bir ifade ile, Yunanistan’ın orta noktası Ege’de ‘12 adaya’ benzer sınırlarından çok daha kuzeyinde merkez alınırken, Arnavutluk’un merkezi noktası toprakları olacaktır.
Bu da doğal olarak Yunanistan’ın Akdeniz’de kara topraklarından uzak komşu ülkelerin kıyılarında bulunan küçük adalara sahip olmasının mantığının bir sonucudur.
Eğer iki ülkenin de meclislerinden söz konusu anlaşma geçerse o zaman deniz havzalarında Arnavutluk’un küçük bir kazanımına karşın, Yunanistan’ın birçok adaya sahip olmasından dolayı büyük avantajlar sağlayacaktır.
Zira uluslararası hukuka göre 12 mil egemenliğinden sonra 200 mil mesafede münhasır ekonomik bölge ilan edilebilir.
Bunun manası da Yunanistan’ın son zamanlarda da yoğunlaştığı ve Norveç’ten de aldığı sondaj gemilerle uzun zamandır Ege ve İyon denizlerinde ciddi araştırmalar sayesinde enerji bölgelerin belirlenmesidir.
Üstelik Yunanistan ve aynı şekilde Güney Kıbrıs başta İsrail olmak üzere çeşitli Akdeniz ülkelerle diplomatik ve siyasi girişimlerde bulunmaktadır.
Şüphesiz Yunanistan-Arnavutluk anlaşması Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Zira yapılan analizlere göre Yunanistan’ın Arnavutluk’la anlaşmasının en büyük sebebi olarak Türkiye gösterilmektedir.
Türkiye’nin başta 12 ada olmak üzere Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’deki deniz hakimiyeti iddiaları ve Lozan anlaşmasındaki pürüz konuları için Yunanistan’ın uluslararası arenada elini güçlendirme girişimi olarak yorumlanıyor.
Daha sonra Türkiye’ye karşı kullanılacak bu tür argümanlar Yunanistan’ın asıl amacı olarak gösterilmektedir.
Hiç şüphesiz hâlihazırda Balkanlarda ciddi bir geçiş süreci içine girildiği ve Türkiye’yi de tüm bu gelişmeler yakından ilgilendirdiğini altını çizmek gerekir.
Zira Yunanistan özellikle Akdeniz havzasını kullanarak Ortadoğu ülkeleri ile ilişkiler geliştirmeye yönelik bir strateji izlemektedir.
Şubat 2018’de Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’un Lübnan’ı ziyaret etmesi ve 2013 yılında Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Akdeniz mutabakatı Türkiye açısından önemli bir risk teşkil etmektedir.
Yunanistan’ın başta 12 ada sorunu olmak üzere İsrail’le de geliştirdiği ilişkiler göz önüne alınırsa, Türkiye Güney sınırlarında giriştiği askeri müdahalenin yanında özellikle Doğu Akdeniz etrafında başta enerji kaynakları olmak üzere deniz hukukunda örnek teşkil etme ihtimali öne sürülmektedir.
Diğer yandan özellikle 1998 yılında iç savaş esnasında Yunanistan’ın Arnavutluk’un güneyini işgal etme belirtilerinde Türkiye gerek askeri olarak gerekse siyasi olarak Yunan işgalini engelleyen dost ülke konumundadır.
Son olarak Arnavutluk Meclisi Türkiye’nin Arnavutluk topraklarında askeri üs kurmayı öngören yasayı onaylayarak, kritik bir dönemde önemli ve güçlü bir dayanışma örneği sergilemiştir.
Sonuç olarak Arnavutluk-Yunanistan deniz yetki sınır müzakerelerin anlaşmaya dönüşmesi halinde Türkiye’nin hem Yunanistan hem de Arnavutluk’la ilişkileri ciddi anlamda etkilenme potansiyeline sahip.
Yunan tarafın Türkiye hariç hızlı bir şekilde ilişkilerini normalleştirme isteği, bundan sonra tüm gücünü Türkiye ile mücadelede odaklandığına işaret etmektedir.
Nitekim geleneksel olarak Arnavutları düşman olarak tanımlayan Yunan tarihi, bu günlerde Arnavutluk’a AB alınma müzakere sürecinde taviz vermesinden bahsedilmektedir.
Diğer yandan Balkanlarda her türlü diplomatik ve barış görüşmelerin desteklenmesi gerekirken, Yunanistan sınırları dâhilinde kalan Çameria bölgesinin siyasi ve kültürel statüsü çözülmeden Yunanistan’la imzalanacak her türlü anlaşma bölgeyi tamamen Yunanistan’a hediye anlamına gelecektir.
Bunun için hem Türk medyasında hem de uluslararası medyada Çameria işgalinin ve soykırımı daha fazla işlemek ve gündeme tutmak gerekmektedir.
Timeturk
ARAŞTIRMA-İNCELEME
4 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
5 gün önceHABERLER
8 gün önceHABERLER
13 gün önce