17 Kasım 2010 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Demokrasi, İnsan Hakları ve Emek Bürosu Uluslararası Din Özgürlüğü 2010 Yunanistan Raporu’nu yayımladı. Anayasanın ve diğer yasalar ile politikaların genel anlamda ibadet özgürlüğüne katkıda bulunduğu ifade edilen raporda Yunan Ortodoks Kilisesi’nin çoğunluğun dini olmakla birlikte Yunanistan’ın tüm vatandaşların tercih ettikleri dini yaşama hakkını sağladığı belirtiliyor. Buna karşılık Ortodoks olmayan grupların kimi zaman idari problemler veya yasal kısıtlamalar ile karşılaştıkları ifade edilen raporda, anayasanın ve yasaların ibadet ile ilgili dini törenlerin kamu düzenine veya ahlaki değerlere zarar veremeyeceği ifade edildiği not ediliyor. Ayrıca raporda bir dini grubun yeni bir ibadet yeri inşa etmesine ve işletmesi için resmi izin anlamına gelen ibadet yeri izninin 2006 yılından bu yana verilmediği not ediliyor.
Yunan Ortodoks Kilisesi’nin toplumun yüzde 95’ini temsil ettiği ifade edilen raporda Müslümanlar ile birlikte diğer dini grupların toplumun yüzde 5’ini oluşturduğu belirtiliyor. Bununla birlikte Trakya’da (Batı Trakya’da) sayıları 110.000 ila 120.000 arasında resmi olarak tanınan Müslüman bir azınlık olduğu belirtilen raporda bu azınlığı Türk, Pomak ve Roma topluluklarından oluştuğu kaydediliyor.
Yasal/Hukuki Çerçeve
Ortodoks Kilisesi’ne finansal yardımda bulunduğu ifade edilen Hükümet’in Trakya’da üç resmi müftü ile bazı imamların maaşları ile bazı harcamalarını karşıladığı not ediliyor. Buna karşılık raporda Trakya dışında tanınmayan Müslüman liderlerin ve diğer dini grupların hükümet yardımı almadıkları raporda ayrıca belirtiliyor.
Ortodoks Kilisesi, Yahudi ve Müslümanların (Trakya’daki resmi olarak tanımlanan Müslüman azınlığın bir parçası olan) “kamu hukuku tüzel kişiliği”ne sahip olan gruplar olarak mülk edinme, miras bırakma ya da miras alma ve dini kuruluşlar olarak kendi ismi ile mahkemeye çıkma kabiliyeti taşıdıkları raporda ifade ediliyor. Buna karşılık raporda diğer dini kuruluşların ancak “özel hukuk tüzel kişiliği” ne sahip olabilecekleri ifade edilirken bu grupların ibadet yerleri ya da dini kuruluşlar olarak mülk edinemedikleri not ediliyor.
Raporda Batı Trakya Türk Azınlığı
Raporda Trakya’daki Müslüman azınlık olarak ifade edilen Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili olarak 1923 Lozan Antlaşması’nın Azınlık’a vakıflarını koruma hakkı ile aile ve miras hukuku alanında dini yargısal hizmette bulunma ile Türk dilinde eğitim verme hakkı getirdiği ifade ediliyor. Trakya’da devlet tarafından finanse edilen seküler iki dilli okullar ile iki Müslüman dini okulunun (dini liseler) bulunduğu ifade edilen raporda Hükümet’in yıllık binde 5 kotası oluşturmak sureti ile Trakya’daki Müslüman öğrencilerin teknik enstitüler ile üniversiteye kabul edilmelerine özel bir önem verdiği belirtiliyor. Ancak raporda Hükümet’in Lozan Anlaşması’nın Trakya dışındaki Müslümanları kapsamadığı, bu nedenle bu Anlaşma ile sağlanan haklardan bu grupların yararlanamadıkları ifade ediliyor. Raporda Oniki Adalar’daki bazı Müslümanların Lozan Antlaşması ile sağlanan tanınma ve haklardan yararlanmayı hak ettiklerini ifade ettikleri ayrıca yer buluyor.
Trakya’da yaşayan Müslümanlar için Hükümet’in aile ve medeni konularda Şeriat Hukuku’nu tanıdığı ifade edilen raporda Trakya’daki ilk derece mahkemelerinin müftülerin kararlarını rutin olarak onayladıkları belirtiliyor. Ulusal İnsan Hakları Komisyonu’nun Hükümetin Şeriat Hukuku’nu tanımayarak müftülerin yetkilerini yalnızca dini görevleri ile kısıtlaması gerektiği yönünde tavsiyede bulunduğu not edilen raporda, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin Trakya’daki Müslüman kadınların Şeriat Hukuku nedeni ile karşılaştıkları engeller nedeni ile endişe duyduğunu ifade ettiği not ediliyor. Yanı sıra raporda Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ile BM Din veya İnanç için Özel Raportorü’nün 2006 yılında erken ya da sahte evlilik vakaları konusunda haberdar edildiklerini not ettiği belirtiliyor.
Şubat 2009’da Trakya’da iki Müslüman kadının Yunan mahkemelerine müftünün kararlarına karşı çıkarak davayı kazandıkları raporda ayrıca yer buluyor. Şeriat hükümlerinden bazılarının yazılı olmadığı ve Şeriat Hukuku’nun büyük bir kısmının resmi Yunanca tercümesinin bulunmadığı yönündeki eleştirilerin dile getirildiği raporda, Gümülcine müftüsünün Şeriat Aile Hukuku’nu Yunanca ve İngilizceye tercüme etme projesi başlattığı ancak tercümenin henüz tamamlanmadığı belirtiliyor. Bu durumun mahkemelerin hukuki anlamda gözetim yapma kabiliyetlerini kısıtladığı not edilen raporda, İslami hukuku Arapça veya Türkçe’den Yunanca ve İngilizceye tercüme projelerinin geciktiği belirtiliyor.
Dini özgürlüklerin kısıtlanması ile ilgili olarak Azınlık ile ilgili olarak Trakya’daki Müslüman azınlığın kamu istihdam sektörü ile devletin sahip olduğu sanayi kuruluşlarında yeterli derecede temsil edilmediği ifade edilmekle birlikte az sayıda Müslüman askeri personelin yüksek rütbeye sahip olduğu not ediliyor. 2008 yılında Hükümetin Müslümanlar için kamu hizmetinde binde 5 kotası getiren bir yasanın kabul edildiği raporda belirtiliyor. Siyasi temsil konusunda Parlamento’da iki milletvekili bulunduran Azınlık’ın İskeçe ve Gümülcine’de yerel düzeyde temsil edildikleri raporda ayrıca not ediliyor. Raporda Trakya’daki belediyelerin Müslümanları kamu hizmet merkezlerinde sözleşmeli olarak istihdam ettiği ve diğer kamu görevlileri için Türkçe dersleri verdiği not ediliyor.
Müslüman azınlık toplumu ile Hükümet arasında müftü ve imamların seçilmesi süreci ile ilgili olarak farklılıkların devam ettiği not edilen raporda mevcut yasaya göre hükümetin Müslüman liderlerinden oluşan bir komite ile danışma süreci içerisinde Trakya’da üç müftünün tamamını on yıl süreli olarak atadığı belirtiliyor. İskeçe ve Gümülcine’de mevcut müftülerin 1985 ve 1991 yılından bu yana görevde bulundukları ve 2011’de emekli olacakları ifade edilen raporda müftülerin devletten maaş almaları ve dini görevlerinin yanı sıra yargısal Şer’i yetkileri dolayısı ile hükümetin müftüleri atama hakkını kullanmaya devam ettiği not ediliyor. Buna karşılık Müslüman azınlığın bazı üyelerinin hükümetin seçici komitenin tavsiyeleri ile bağlı olmadığını ifade ederek karşı çıktıkları raporda belirtiliyor.
Raporda Müslüman azınlığın bazı üyelerinin hükümet tarafından tayin edilen müftülerin yetkisini tanırken diğerlerinin İslami ülke olmayan bir ülkede Hükümet’in müftüleri tayin etme hakkı olmadığını söyleyerek resmi olmayan iki Müftü seçtikleri not ediliyor. Bu iki müftünün hükümet tarafından tanınmadığı ifade edilen raporda bu iki müftünün evlenme ve boşanma veya miras hakları gibi aile hukuku alanında karar verme yetkisine sahip olmadıkları ayrıca belirtiliyor. Hükümetin “resmi olmayan” müftülerin resmi atanmış müftülerin yetkilerini gasp ettikleri gerekçesi ile dava açtığı belirtilen raporda 2006 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Hükümet tarafından tanınmayan müftüler ile ilgili olarak alınan mahkeme kararı konusunda AİHM’nin Yunanistan’ı haksız bulduğu not ediliyor. Raporda Müslüman azınlık üyesi bazı kişilerin müftülerin doğrudan seçilmesine Hükümet’in izin vermesi konusunda lobi çalışmalarına devam ettikleri belirtiliyor.
Hükümet’in Ocak 2007 girişimi ile 240 imam ile sözleşme yapması ve bu imamlara devlet maaşı ödemeye devam ettiği belirtilen raporda Ocak 2009’da hükümetin 183 imam ile sözleşme yaptığı belirtiliyor. Mart 2009’da İskeçe ve Dimetoka’daki müftülerin yetkisi altında bulunan imamların devletten maaş almaya başladıkları not edilen raporda imamları seçen beş kişilik komitenin ağırlıklı olarak Müslüman olmayan hükümet yetkililerinden oluştuğu gerekçesi ile Gümülcine’deki müftünün imamların sözleşmelerini imzalamayı reddettiği belirtiliyor. Müftünün (Gümülcine atanmış müftüsü) seçim sürecinde daha fazla yetki verilmesi konusunda ısrar etmesi üzerine seçici komiteye iki Müslüman teologun eklendiği ifade edilen raporda sayıları toplam 25’i bulan imamların Gümülcine müftüsü (atanmış) aleyhine sözleşmelerini imzalamayı reddederek ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile dava açtıkları ayrıca not ediliyor.
Rapor sürecinde hükümetinde 2007 yılında çıkarılan kanuna uygun olarak Trakya’daki vakıfların 8.5 milyon dolar (6.5 milyon avro) tutarındaki vergi borçlarını sildiği belirtilen raporda hükümetin yaklaşık 1.3 milyon dolar (1 milyon avro) tutarındaki gelir vergisi borçları konusunda ısrar ettiği belirtiliyor.
Raporda Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’nin (BTAYTD) Müslümanların köylerindeki cami ve minarelerin onarımı konusunda Eğitim ve Din Bakanlığı’ndan izin alma konusunda gecikmeler yaşandığını rapor ettikleri ayrıca not ediliyor.
Hükümetin Trakya’daki Müslüman azınlığın aile ve medeni hukuk konularında İslami hukuku tanıdığı ifade edilen raporda hükümet tarafından atanmış müftü tarafından evlendirilen Müslümanların İslami hukuka tabi oldukları ancak isterler ise seküler hukuk yolu için mahkemelere başvurabilecekleri not ediliyor.
Din özgürlüğüne toplumsal saygı konusunda ise raporda Eylül 2009’da Trakya’da Okçular Camii’ne kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıda bulunulduğu not ediliyor. Raporda BTAYTD’nin Okçular Camii’ne her biri ulusal seçimlerin hemen öncesinde olmak üzere 2004 yılından bu yana üç kez saldırıda bulunulduğunu rapor ettiği belirtiliyor. BTAYTD’nin ayrıca Aralık 2009’da İskeçe’deki Sünne Camii’ne saldırıda bulunulduğunu ve Şubat 2010’da Gümülcine’de Müslüman mezarlığındaki taşlara saldırıda bulunulduğunu rapor ettiği not ediliyor.
Yine raporda Trakya’da İslam’ın Şii ve Sufi mezhebine mensup sayıları yaklaşık 3000 olduğu ifade edilen Alevi topluluğunun bazı üyelerinin köylerindeki Sünni çoğunluğun dini tacizde bulunduğunu iddia ettikleri belirtiliyor. Bu kişilerin Sünni topluluk liderlerinin Alevi ibadet yerlerinin kontrolünü ele geçirdiğini rapor ettikleri ifade edilen raporda BTAYTD’nin sosyal ayrımcılık ya da taciz ile ilgili bir durum yaşanmadığını iddia ettiği belirtiliyor.
Konu ile ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habipoğlu, “ABD Din Özgürlüğü 2010 Yunanistan raporu, 2009 yılı ile büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarına yanlış ve eksik şekilde yer veren rapor, resmi devlet tezini desteklemektedir. Din özgürlüğü alanında nefret temelli ya da ırkçı saldırılar konusunda Okçular Camii ile Sünne Camii saldırılarına yer verilmesi olumlu bir gelişme olmakla birlikte rapor sorunları detaylı şekilde incelemek yerine yüzeysel bir yaklaşım ile kaleme alınmıştır. 2010 raporun ile ilgili önemli tek gelişme ise Oniki Adalar’da yaşayan Türklerin Lozan Barış Antlaşması ile Batı Trakya Türk Azınlığı’na tanınan haklardan yararlanamadıklarını not etmesidir. ABTTF, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da paralel bir rapor hazırlayarak yetkili makamlara iletecektir” açıklamasında bulundu.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
23 saat önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce