Bulgaristan’daki güncel gelişmelerin yanı sıra, soydaşlarımızın sorunlarını yerinde gözlemlemek için Kırcaali, Sofya, Haskova , Filibe ve Mestanlı’ya ’ye seyahatler gerçekleştirdim. Sofya merkezinde birkaç yerde İç Makedon Devrimci Örgütü (VMRO) mensuplarının imza standları açtıklarını gördüm ve merak edip bunun nedenini yakından görmek istedim. Masanın önüne ve yanlarına panolar yerleştirilmiş, büyük yazılarla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmemesi için yazılar yazılmış. Bununla da kalınmamış, halktan kampanyaya destek istenmiş. Merak içerisinde yaklaşık bir saat süreyle masanın biraz uzağında durup gelen gidenleri izledim. Bu sürede yalnızca kolları dövme ile süslenmiş kısa kollu tişört giymiş bir genç, havanın da sıcak olması nedeniyle masanın üstündeki kağıtları okumadan imzaladı. Kısacası Türkiye’nin AB’ye girmesini engellemek için Bulgaristan’daki aşırı milliyetçi kesimler tarafından yürütülen kampanya rağbet görmüyor.
Filibe şehrinin VMRO’nun merkezi olarak bilinmesine karşın, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtı yürütülen imza kampanyası burada bile rağbet görmüyor. Bulgaristan’ın diğer şehirlerinden de bu konuya destek geleceğini sanmıyorum. VMRO gibi diğer aşırı milliyetçi ATAKA partisi, Türklere karşı beslediği düşmanlığını kullanmak suretiyle siyaset yapıyor ve ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak halen emeklemekte olan bu partilere seçmenler yeni fikirler üretmekten yoksun olmaları nedeniyle yeterince ilgi göstermiyorlar. Bir ülkede referanduma gidilmesi için 200 ile 500 bin arasında imza toplanması gerekiyor. Bulgaristan’da bu rakama ulaşmak ise neredeyse imkansız gibi görünüyor. Bulgar halkının, böyle ucuz provokasyonlara gelmeyecek kadar akılı olduğunu bilmenin rahatlığı içerisinde gelişmeleri sadece gülerek izlemekle kalıyorum.
VMRO’nun yanı sıra, ATAKA mensupları da, Kırcaali bölgesindeki Polis binasının karşısında bulunan meydanda, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı imza kampanyası yürütüyorlar. Buna yönelik ilgiyi söylememe bile gerek yoktur sanırım.
Bulgaristan seyahatimde dikkatimi çeken bir konuyu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. GERB iktidarı, ülkede çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu siyasi partilerden Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) tarafından yönetilen belediyeleri, diğer yerel yönetimlere nazaran çok daha sıkı şekilde incelemeye ve gereksiz soruşturmalarla gündem yaratmaya başlamış. Söz konusu gelişmeler nedeniyle, Kırcaali il ve ilçe merkezlerinde yerel yönetimler tarafından iktidarın manasız kontrolleri sebebiyle yöneticiler işlerini yapamamanın sıkıntısını yaşıyor, ayrıca rahat çalışmak ve ana görevlerini yapabilmek adına imza kampanyası düzenliyorlar.
Kırcaali’de dikkatimi çeken diğer bir husus ise, şehir merkezinde dikkate değer değişikliklerin olması…. Bilindiği gibi Kırcaali’de Silahlı Kuvvetlere bağlı bir askeri birlik bulunmuyor. 1984 – 1989 arasında şehir girişleri polisler tarafından adeta abluka altında tutuluyordu. Bununla birlikte, şehir girişlerinde Komünist dönemi hatırlatılan bariyerler hala yerlerinde duruyor. Bunlar da yetmiyormuş gibi, polis ekip araçlarını, şehrin neredeyse her köşesinde görmek mümkün. Belirli noktalarda, araçlara Radar hız kontrolleri yapılıyor. Bunların sağlıklı yapıldığı hususu ise ayrı bir muamma. Kırcaali sokaklarında dolaşırken istemeyerek de, 1984 – 1989 yıllarındaki baskıyı tekrar hatırlar gibi oldum. Ne yazık ki bölgede kasıtlı olarak psikolojik baskı yapılıp yapılmadığı hususu ise merak konusu olmaya başladı.
Bulgaristan’da ekonomik kriz nedeniyle Bakanlıklar öngörülen bütçeden %20 oranında kesintiye gitmesine karşın, İçişleri Bakanlığının bütçesinin kesintiye uğramaması ve hatta tam tersine bütçenin sınırının kaldırılması, akıllarda “Bulgaristan tekrar Polis devletine mi dönüyor ?” sorusunu çağrıştırıyor.
BALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
18 gün önceHABERLER
27 gün önce