Bugünlerde önemini ve basın tarafından güncelliğini yitiren A.B’ ye giriş süreci, Türk aydınlar tarafından yeterince ve yerlice eleştirilmediği kanaatindeyim. AB’ye bakış açımız genelde siyasi perspektifimizin yönlendirdiği bir çizgide kalmıştır. “Girmeliyiz” ve “girmemeliyiz” arasındaki acemi yorumlar ve “zaten almazlar” arasında sıkışmış amatör ruhlu konuşmalar , “girmeliyiz ama” şeklinde seçmen üzerine kurulan yorumlarla gerçek değerinden ve objektifliğinden uzaklaşan bir konu olmuştur. Türk insanında bile olumlu veya olumsuz durumun oluşturacağı artı veya eksiler bilinmezken yapılan bu politik konuşmalar, günlük siyaseti doldurmaktan ve partilere geçici malzeme vermekten başka bir amaca hizmet etmemiştir.
ARIZALI TASARI
Arızalı bir tasarı olarak gördüğüm AB projesinin kendi içindeki açmazlarını görmek, bireyselde olsa vereceğimiz kararı etkiler diye düşünüyorum. 1992’de resmen kurulan ve 27 üyesiyle dünyadaki en büyük ekonomik güç olarak görülen birliğin, tam bir jeopolitik bütünlüğe sahip olmaması, birçok konuda (ordu, yasama…)birbirlerinden bağımsız hareket etmeleri üyelik sınırındaki bizim gibi ülkelerde iyi etüd edilmelidir. Schengen (1985) yasalarından bu güne dış göçe karşı takındıkları korkulu tavır, ortak para birimine (Euro) karşı çelişkili tutumları ve atıfta bulundukları ortak değerlerin dönem başkanlığının değişmesine paralel bir hızda ve çizgide değişmesi önemli soru işaretleridir. Hala birlik adına uluslararası alanda konuşacak bir liderin olmaması, dışişleri bakanı düzeyinde bir yetkilinin olmaması ve komşu medeniyetlerdeki askeri, siyasi ve demografik gelişmelerin (Arap Baharı, Filistin Sorunu, PKK Terörü…) tutarlı ve tek bir ağızdan değerlendirilmemesi birliğin geleceği, sürekliliği ve inandırıcılığı hakkında değerlendirilmesi gereken konulardır.
SİYASİ ÇIKAR VE KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Birliğin geçmişi ve yaşanan sorunlar girmeye çalıştığımız yapının ileriki süreçlerine de ışık tutacaktır. 1957’ de geçilen “Ortak Pazar” o dönem Fransa’sında sorundu, zira negatif Almanya imajı Fransızların uzun süre alışamadığı bir konu oldu. Sonraları siyasi çekişmelerle oluşan Fransız – İngiliz kavgası ve İngilizlerin reddedilmesi, birlikteki siyasi kavgalara örnek olmuştur. 2005 ‘de gündeme gelen “ortak anayasa” sendromu, hala Avrupalı seçmenlerin unutamadığı bir sarsıntıdır. Almanya ve İspanya‘nın zorlanmadan kabulü ancak Hollanda ve özellikle birliğinde fikir babası olan Fransızlar tarafından referandumla reddedilmesi, 50 yıllık komşuluğun bile siyasi çıkar ve politik kaygıları yok edemediğini göstermiştir. Avrupa Birliği’ne girme düşüncesinin tartışılmasından önce birlikte var olan Türk soyluların ve Güney Doğu Avrupa(Balkanlar) Türkleri’nin durumu da incelenmelidir. Kosova, Bulgaristan ve Yunanistan’da ki Türklerin yarım asırdır uğradıkları zulüm, AB ile hemen hemen aynı yaşa sahiptir. Bu baskı dönemi ve ikiyüzlü politika değerlendirildiğinde ülkemizin ileride karşılaşacağı sorunlarda az çok belirginleşecektir. Olası bir birlik üyeliğin de (-ki çok zor-), üç maymunu oynaması istenen Türkiye’nin takınacağı tavır, üyelik süremizin sonlanmasını veya sürekliliğini belirleyecektir. Tarihi ve diniyle, öncelikle Balkanlarda olmak üzere 15 milyon Türk ve Müslüman vatandaşın hamisi olacak olan Türkiye’nin bitaraf olamayacağı aşikârdır. Tüm bu süreç Türk aydınlarında, arızalı bir araçla yola çıkılamayacağı fikrini yeşertir ve umarım Arap için Batıdan zoraki gelen bahar!, biz Türkler için içimizden bir milli birlik oluşturarak yaza döner…
Selam ve dua ile…
HABERLER
15 saat önceHABERLER
15 saat önceKÖŞE YAZARLARI
4 gün önceKÖŞE YAZARLARI
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
15 gün önce