Daha iyi bir gelecek bırakmak için Balkan ülkelerinin halkları tarihi düşmanlıklarını, yakın zamandaki yapılan katliam ve soykırımları unutmayı dahi göze almışlardır. Çünkü AB’nin bahçesi olan Balkan ülkeleri ve halkları artık barış, istikrar, demokrasi, serbest dolaşım, öldürülme korkusu olmadan birlikte yaşamak istemektedir. Bu da ancak AB’nin isteği ve desteğiyle mümkün olabileceği ortadadır.
1990 sonrası Arnavutluk’unda uluslararası toplum kavramına farklı bir anlam yüklenmiştir. Bununla birlikte, ülkenin içinde yapılmak istenen reformlar mutlaka bir engelle karşılaşmıştır. Bu bağlamda Arnavutluk’un AB’ye entegrasyonunda şart koşulan demokratikleşme sürecinin önündeki engeller söz konusudur. Bu engeller ise, komünizmden kalma kurumların tutuculuğu, siyasi kültürün komünist dönemin karakteristiklerinden kendini birden arındıramaması, yeni yöneticilerin demokratik açılımlardan kendilerinin iktidardan uzaklaştırılacakları endişesiyle çekinmeleri, kısa yoldan zenginleşme isteği, rüşvetin, yolsuzluğun yaygınlaşması, yöneticilerin usulsüzlüklere göz yummaları vs… sorunlar demokratikleşme ve modernleşme sürecinin önündeki önemli engellerdi. Arnavutlar bu sorunların üstesinden gelmekte uluslar arası toplumdan çok şey beklemişlerdir. Bu arada, Prof. Dr. Henri Çili’in ifadesiyle “uluslararası toplumun AB-ABD kombinasyonundan oluştuğunu” söylemek yanlış olmayacaktır. Yada daha doğrusu Arnavut algısı bu şekilde biçimlenmiştir. Arnavutlar gerçekten de AB ve ABD’ye yakın dost, müttefik ve de kurtarıcı olarak kucak açmışlardır.
Arnavutluk’un Batı’ya yönelme ve Avrupa Birliği’yle bütünleşme sürecinde demokratikleşme ve modernleşmeyle ilgili beklentilerinin ve de, Arnavutluk’un üyelik sorunsalının kimlik, güvenlik, istikrar ve ekonomiye yansıyan dört faktör tarafından etkilendiği belirtmek yerinde olacaktır. Bu dört analiz ise “AB geneli”, “bölgesel” ve “ulusal” düzeyinde bakılması gerekir. Arnavutluk’un modernleşmesi ve demokratikleşmesi ve de AB’ye olası katılımını bu şekilde bakmak Arnavutluk’un üyeliğinin taşıdığı bölgesel avantajları ve dezavantajları anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu bağlamda bu söz konusu avantaj ve dezavantajların içeriklerinin farklı olduğu ve sadece ülkedeki demokrasinin pekişmesine, hukukun üstünlüğüne ve piyasa ekonomisine bağlı olmadığı sonucuna ulaşılacaktır.
Arnavutluk, 2 Nisan 2008’de NATO’dan üyelik davetini alarak tarihi bir an’a şahit olmaya hazırlanmıştır. Vergi, yargı ve seçim kanunlarını gözden geçip hayata geçirip tamamlamak için çaba sarfetmiş ve 1 Nisan 2009’da tüm haklarla NATO’ya üye olmayı başarmıştır. Her ne kadar “bu üyelik kazanıldı mı, yoksa verildi mi?” tartışmaları devam etse de, bu konuda Tiran iktidarının mutlak bir başarı elde ettiği teslim etmek gerek. Ayrıca, Tiran’ın yürüttüğü başarılı diplomasi 17 Şubat 2008 yılında Kosova’ya bağımsızlık kazandırmış olması da, Arnavutların bölgede söz sahibi olduğu tartışılmaz hale gelmiştir. Bu yıl içerisinde hem NATO’ya üye olmuş olması hem de AB ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşmasını (SAA) anlaşmasını tamamlaması ve 1.5 senenye kadar AB’ye serbest dolaşımı elde edecek olmasından sonra Arnavutluk’un en büyük hedefi, ülkede demokratik seçimler ve yolsuzluklarla ilgili olarak yaşanan siyasi sorunlarına nihai olarak çözümlenmesi olmuştur.
28 Haziran 2009 tarihinde yapılan genel seçimlerde bir dört yıl daha iktidarı kazanan Berişa, Arnavutluk’un NATO üyeliğinden sonra ülke imajının iyileştiği, hükümet güvenilirliğinin arttığı, ayrıca ekonomik kalkınma ve yabancı yatırımlar için daha güvenli bir ortamın sağlanması sayesinde daha fazla ilerleme fırsatı elde edildiğini iddia etmiştir. Gerçekten de Arnavutluk’un İstatistik Enstitüsü’ne (İNSTAT) göre, ülkenin küresel finansal krize rağmen GSYİH’sı 2008 yılında %6 oranında büyümüştür. 2009 yılının ilk yarısında da büyümenin %6 oranında devam ettiği belirtilmektedir. Bu ekonomik göstergeler, bölgenin en iyisi olduğunu anlamını taşımaktadır… Devamı Haftaya
Sokol BRAHAJ
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce