Arnavutluk’un demokratikleşme sürecinin dördüncü aşaması 29 Haziran 1997-3 Temmuz 2005’tir. Ancak bu dönemin 2001 yılına kadar ki süreci ayrıca ele alınması gerekmektedir. 2001 ve sonrası süreç ise demokratikleşmesi bakımından detaylarıyla ele alınması gerekmekte çünkü bu dönemden sonra AB’nin aktif olarak Arnavutluk’u ve tüm Batı Balkanları kapsayacak şekilde yeni bir siyaset uygulamaya koymasından dolayı Arnavutluk’un demokratikleşmesini de yakından ilgilendirdiği için detaylarıyla yer verilecektir.
1997-2001 dönemi, önceki dönemi sosyo-ekonomik istikrarı toparlamakla geçmesi beklenirken, Sırpların Kosova’yı resmen işgali ve Arnavutlara yönelik etnik temizlik politikaları Sosyalist Başbakan Nano’yu Yunanistan’a yakın durmaya sevk etmiştir. Yunanistan ile çok samimi ilişkiler kurmasına rağmen yine de Sosyalist hükümet halkın baskısı nedeniyle Atina’ya rağmen Kosova’da yapılan soykırıma sessiz kalamamıştır. Uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde sesini yükseltmeye çalışmış ve yapıcı politikalar üretmeye çabalamıştır.
Bu arada bu bölgedeki ABD çıkarlarının altını çizmek gerekmektedir. ABD Balkanların bu bölümüyle etkin bir biçimde ilgilenmeye başlamıştır ki bu da Tiran yönetiminin Sırbistan karşıtı politikalarına ayrıca bir güç vermiştir. Öte yandan, 2001 yılında Makedonya’nın (FRYM) Arnavutlar üzerine baskı kurmaya başlamasıyla başlayan çatışmalar yine Fatos Nano iktidarını burada da hem Tiran hem Priştina hem Üsküp hem de bölge için yapıcı politikalar üretmeye zorlamıştır. Tirana yönetiminden üretilen bu yapıcı politikalar ise bundan sonraki dönemde ABD ve AB tarafından Arnavutluk’un ödüllendirilmesini zemin hazırlamıştır. Yine bu dönem Arnavutluk ve çevre ülkelerinde yaşayan Arnavutlar için zor bir dönem olsa da ekonomik ve politik reformların yapılmaya çalışıldığı dönemdir.
Arnavutluk 1991 genel seçimleriyle çok partili siyasal yaşama başlamasıyla birlikte, Balkanların diğer bazı kısımlarında olduğu gibi Arnavutluk da 1991 sonrasında anarşinin ve siyasal çalkantıların çok olduğu bir ülke haline gelmiştir. Anarşi, siyasal istikrarsızlık, ekonomik çöküntü, iç ve dış problemler 2001’den sonra iyileşme göstermişse de son 4-5 seneye kadar devam eden geçiş sürecinin en belirgin özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990–92 yılları arasında ve 1997 yılında çıkan ekonomik krizler, 1998 ve 1999’da Sırpların Kosovalı Arnavutlar üzerine başlattığı soykırım, buna ilaveten de 2001 yılında Makedonya’nın Arnavut azınlık üzerinde baskı kurmaya soykırıma başlamasıyla başlayan çatışmalar geçiş sürecinde yaşanan sorunların süreklilik kazanma eğiliminde olduğunu düşünen Batıyı harekete geçirmiştir.
Arnavut toplumu komünizm sonrası demokratikleşmeyi konsolide etmeye çalışmış, fakat komünizmden kalma kurumlarla bunun mümkün olmadığı açıkça görülmeye başlamıştır. Eski ve yeni siyasi liderler de demokrasi konusunda da yeterli birikime sahip olmamasıyla birlikte, Arnavut toplumu komünizm sonrası sosyal kimliğin yeniden belirlenmesine ihtiyaç duymuştur. Özellikle de komünist yönetim altında terk edilmiş bulunan etnik, dinsel ve kültürel temelli sosyal kimlikler, bu geçiş döneminde yeniden önem kazanmıştır. Bu durum aynı zamanda geçiş döneminin siyasal iktidar mücadelesine de farklı boyutlarda yansımıştır.
Komünist yönetimin profesyonel ve idarî kadrosu daha çok Güneyli Toska’lardan oluşmuştu. Ancak 1992 genel seçimlerinden sonra iktidara gelen Demokrat Parti liderlerinin çoğu Kuzeyli Gega’lardan olması eski elitleri ve temsil ettikleri komünist değerleri büyük bir baskı altında bırakmış. Bu konudaki en çarpıcı örnek ise, daha sonra görüleceği gibi 1997’deki banker krizi esnasında iktidardaki Gegalardan olan Sali Berişa’nın izlediği yanlış ekonomi politikalarına karşı yükselen muhalefetin Toska ve de sosyalist karakteristiğidir.
Bu Toskacılık hareketinin ardında Yunanistan’ın bulunduğuna dair Arnavut istihbaratının Tirana Meclisinde sundukları raporlarında belirtilmektedir. Toksa-Gega çatışmasının aşikare ortaya çıktığı bir son dönem ise, Kosova’yı Adriyatik denizine bağlayacak olan Durres-Kukes yolunun yapılmaya başladığı 2007 yılıdır. Özellikle de bu yolun ihalesi Amerikan-Türk ortaklığı olan Bechel-Enka şirketine verilmesi Yunanistan’ın hiç hoşuna gitmediği ve hem Çameria’lıları daha da susturtmak hem de Toskacılık hareketi ile Arnavutluk’u bölmek, siyasi istikrara kavuşturmamak ve de ekonomisinde daha fazla nüfuz sahibi olma isteğinden hala vazgeçmediği belirtilmektedir. (Devamı Haftaya…)
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce