Tecellinin meydana geleceği yer gönüldür. Bu yüzdendir ki sevgiliye duyulan aşkın mevki her daim gönül olmuştur. Sevgilinin aşkıyla yanan gönlün tek dileği gönül evini en güzel şekliyle sevgiliye sunmaktır. Lakin adına nefs denilen bir rakibi vardır ki sevgiliye giden yolda ayağına takılan bir taş gibidir. Bu rakibe galip gelebilmek için gönlün bir rehbere ihtiyacı vardır. Âşık bu rehber sayesinde nefsin isteklerine karşı koymayı öğrenecek, gönül evini her türlü pislikten arındıracaktır. Arındırdıkça güzelleşecek, güzelleştikçe olgunlaşacak, olgunlaştıkça yanacak, yandıkça da yol alacaktır âşık. Sevgilinin yolu karanlıktı ve dikenlerle doluydu etraf. Âşık yürüdükçe dikenler kalbine batıyor ve kanatıyordu durmadan. Yaralarını sarmalıydı birileri, kendini buldurmalıydı aşığa. Yalnız olmuyordu. Yalnız yürümeye çalıştıkça hep bir şeyler eksik kalıyor, arkasına baktıkça hâlâ yerinde saydığını fark ediyordu. Uzak bir yerlerde de olsa birileri vardı karanlığını aydınlatacak, elinden tutup ayağa kaldıracak. Bitap düşmüştü âşık, sevgilinin aşkıyla yanıyor ancak bir türlü ne yapacağını, bu yolu nasıl aşacağını bilemiyordu. Bu aşka akıl erdiremiyor, erdiremedikçe daha bir merak ediyordu. Bulmalıydı O’nu. Her nerede olursa olsun bulmalıydı. Çünkü bir tek onunla ulaşabilirdi sevgiliye, bir tek onunla çözebilirdi bu yolun sırlarını. Ve içinde bulunduğu karanlık bir tek O’nunla aydınlanabilirdi.
SEVGİLİYİ ZİKİR
Sürekli sevgiliyi düşünüyor, hûlyalara dalıyor ve her an sevgiliyi zikrediyordu. Yanıyordu o güzel sevgilinin aşkıyla. Sonunda bulmuştu onu sevgiliye ulaştıracak mübareği. Elinden tutacak, düştüğü yerden kaldırıp onun bu zorlu yolda sevgiliye ulaşmasını kolaylaştıracaktı. Aşığın elini uzatmasıyla o mübarek kişinin elini tutması bir olmuştu. Birden etraf aydınlanmış ve güzellikler zuhûr etmeye başlamıştı. O mübareğin gelişiyle dikenler gül olmuş, etraf adeta bir renk cümbüşü haline dönmüştü. Sonunda istediğine kavuşmuştu âşık. Kavuşmuştu kavuşmasına ama hâlâ yol alamıyor, olduğu yerde sayıyordu. Artık önünü görebiliyordu ancak yürümesi için bir şeyler eksik kalmıştı. Nefs galipti aşığa, işte bu yüzdendi yerinde sayması. Düşündü insan uzunca bir süre. Nasıl karşı koyabilirdi bu nefse? En büyük düşmanı neydi bu nefsin? Nasıl galip gelecekti ona? Düşündükçe açıldı kapılar birer birer. Günler geçtikçe yaklaşıyordu aradığı cevaba. Günler, aylar, yıllar geçmiş sonunda aradığı cevabı bulmuştu âşık. Nefse nasıl galip geleceğini öğrenmişti artık. Nefsi köreltecek en büyük düşman TESLİMİYET idi. Çünkü nefse en zor gelen EYVALLAH diyebilmekti…
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
2 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce