22 Aralık 2024 Pazar
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Zamanla bütün bu konular kitaplarda, panellerde, konferanslarda, TV
yayınlarında tüm ayrıntılarıyla gündeme gelecektir. 1.Dünya savaşından
sonra Balkan Türklüğü’nde kimler, ne gibi, hangi şartlarda, neye göre,
kimlere karşı mücadele ettiler bilemiyoruz. Doğrusu, şanlı tarihimizde,
her zaman bilinmeyen, isimsiz kahramanlar olarak kalacaklardır. 2.
Dünya Savaşından sonra Kosovalı Türkler her şeye rağmen var olma
mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Önce derneklerin kurulması, kadro
sıkıntısını gidermeye çalışan derneklerden sonra radyo, gazete ve TV
programlarının yayınlanmaya başlaması, Kosovalı Türklerin
mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerinin işareti olmuştur. Maalesef, kendi
toplumsal haklarını sadece dilindeki kelimelerle gösteriş yapan bazı
“öyle denilen” aydınlar, bürokrat ya da aristokrat olmak için mücadele
ederken, halk onları okumuş, buna keza başka yerlerde çare aramakla
yetinmiş ve asimilasyonu kabul etmek zorunda kalmıştır. Aslında Akif
Balkanları bizden iyi çözmüş ve
“Sahipsiz olan memleketin (milletin) batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan (millet) batmayacaktır” demiş.
Geçen yazımızda Atatürk’e Kosovalı Türklerin ne kadar düşkün
olduklarını göstermeye çalıştık. Ancak, Atatürk önce Balkan Türklerinin
evladı, ondan sonra Türk Dünyasının Lideridir. Atatürk’ü kimler, ne
kadar sahiplenmeye çalışsa da, yeterli değildir. Fakat partiler
tarafından ve onlara benzer kurum ve kuruluşlar tarafından Atatürk ne
kadar övülse (menfaat üzerine ismi kullanılmaya çalışılsa), hiç kimse
unutmasın ki, Atatürk’e olan borcumuzun yüzde birini halen
ödeyememişizdir. Atatürk’ün bu millete, bugünkü Türkiye gibi bir vatanı
hediye etmesine karşılık, bizler yani dünya Türklerinin Atatürk’e olan
borcumuzu, doğduğu, büyüdüğü evi, kendi vatanını “Selanik’i” feth
edemeyişimiz, acizliğimiz ve beceriksizliğimizin kanıtıdır. Bu arada
Atatürk ile ilgili çoğunun dikkat etmediği bir bilgiyi de
okuyucularımızla paylaşalım. Türkiye haritalarında Trakya bölgesinde,
Edirne şehrinin yanında Karaağaç adlı bir yer vardır. Karaağaç’ın hemen
üzerinde Balkanlara yönelik üçgen şeklinde bir ok işareti bulunur. Bu
ok işaretinin ne anlama geldiğini en iyi ordunun strateji uzmanları
bilir. Ama Balkanlarla ilgili olduğu kesindir…!
Kosovalı Türkler 1970/80’li yıllarda en büyük darbeyi yediler. Nüfusun
erimesi, devlet politikalarının değişmesi, Türkiye’ye yeteri kadar
kendilerini tanıtamamaları, uzun vadede kendileri için menfi sonuçlar
elde edeceklerinin işaretleri belirir. Nitekim, 1989 yılında
Miloşeviç’in anayasayı değiştirmesiyle Arnavutların olduğu gibi,
Kosovalı Türklerin de Resmi Dili alınır. Fakat, Arnavutların kendi
hakları için gösterdikleri reaksiyonu, Kosovalı Türk aydınlarının
birçoğu aynı reaksiyonu gösteremez… 1999 yılında ise bugünkü Fransa Dış
İşleri bakanı, Irak’ın kuzeyinde özel incelemelerde bulunan, KOUCHNER,
kendi isteği üzerine, Arnavut ve Sırp Dilinin yanında Türk Dilinin
resmiyet kazanmasına izin vermemiştir… KOUCHNER ile Kosovalı Türk
aydınların mücadelesi 1 yıl sürmüştür… Bu mücadeleye daha fazla
dayanamayan aydınlarımız teslimiyetçilikle son vermişlerdir…Böylece
Arnavutlar ve Sırplar önceki haklarından fazla hak kazanmış, bunlara
nazaran Türkler, gittikçe haklarını kaybetmişlerdir…Sebep…!
Bugün Kosova’da Arnavut ve Sırp Dili resmidir. Birileri, peki bu “Resmi
Dil” nedir, hep var, yok, var, yok mücadelesi gördük, açıklar mısınız,
diyebilir? Kısaca okuyucularımıza açıklık getirelim. Resmi Dil demek,
var olmak, “kimlik” ya da Kosovalı Türklerin ırgadı, çoluğu çocuğu,
lalası, bacısı, dadısı, harcı, veznesi, alışı, verişi, gemisi, kaptanı,
askeri, kumandanı, doktoru, eczacısı, köyün yasakçısı, şifa hazinesi,
“vatanı” demektir. Kosovalı Türklerin Dili, 1974 yılı anayasasında
Tito tarafından resmiyet kazanmıştı. 1989’da kaldırıldı, 1999 ise
“resmi dilsizlik” devam ettirildi…Ne yapalım, bizden bu kadar. Biz
hizmet ettik ama verilmedi diyenlere de…!
23 Nisan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ulusal Egemenlik Bayramını
kutluyoruz. Kosova’da bu teklifi getiren arkadaşlarımızı tebrik
ediyoruz. Fakat bu teklife benzer bir fikir verelim. Kosova’da 23 Nisan
yerine Haziran ayında Kosova’nın kalbinde yatan, Şah-ı Şehit
Hüdavendigar’ın günü olarak keşke bir araya gelinse…
23 Nisan günü hem Kosova’da, hem Türkiye Devleti sınırları içinde resmi
Bayram olarak aynı anda kutlandığı için Türk Devlet erkanından Kosova
Cumhuriyeti’ne kaç kişi misafir olarak gelebilir…Kosovalı Türkler zaten
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramını okullarda, KTTGKK’nda, bugüne dek
kutlamışlardır…
Öte yandan örnek gösterdiğimiz Şah-ı Şehit I. Sultan Murat
Hüdavendigar’ın yanı başında, Türk Devlet erkanı, Türk Cumhuriyetleri
Devlet temsilcileri, Kosova Devlet temsilcileri, Kosovalı Türkler,
Arnavutlar, Boşnakları bir araya getirmek için vesile olsalar… Mehteran
takımıyla birlikte, Murat’ın sayesinde yapılan ve hala canlı duran,
yıkılmadan ayakta durmaya devam eden kaldırımlar, camiiler, kışlalar,
kervansaraylar, köprüler, hamamlar, çeşmeler, şehitlikler ağlardı…Çünkü
I. Murat olmasaydı, biz olur muyduk acaba? Kosova’da İLK ŞEHİT düşen ve
ana ülke dışında türbesi bulunan TEK DEVLET büyüğümüz I.Sultan Murat
Hüdavendigar’dır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımızı kutluyorum.
Selamlar