DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Balkan Günlüğü Editör

Balkan Günlüğü Editör

22 Aralık 2024 Pazar

    Keşke üç gün görebilseydim

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bazen düşünüyorum da, her günü yarın ölecekmiş gibi yaşamak
    ne güzel olurdu! Böyle bir düşünce hayatın değerlerini çarpıcı şekilde ortaya
    koyardı. Her günü daha gelecek  günler ,
    aylar, yıllar var düşüncesiyle çoğunlukla 
    unuttuğumuz yumuşak hevesli ve gayret dolu bir pazarlıkla yaşamak
    gerekir ne dersiniz?!.

    Bilinen bir gerçek vardır ki, ölümün gölgesinde yaşamış veya
    yaşamaya çalışan kişilerin yaptıkları her şeyde tatlı bir olgunluk vardır.

    Çoğumuz hayatı önemsemeyiz. Bir gün öleceğimizi biliriz ama
    genellikle o günü uzakta görürüz. Sağlıklı olduğumuz zamanlarda ölümü düşünmek
    güçtür, nadiren onu düşünürüz. Günler sonsuz bir uzaklıktaymış gibi uzanır
    önümüzde. Böylece önemsiz işlerimizle uğraşmaya devam eder, hayat hakkındaki
    fikirlerimizin çok zor farkına varırız.

    Maalesef aynı savurganlık yeteneklerimizi, duyularımızı
    kullanmada da kendini gösterir. Yalnızca
    bir sağır
    , işitmenin önemini çok iyi kavrar, ya da bir kör görmenin önemini çok iyi anlar. Bir şeyi kaybetmeden
    onun değerini anlayamadığımız, hasta olmadan sağlığın farkına varamadığımız acı
    bir gerçeğimizdir.

    Bazen düşünüyorum da, keşke insanlar ilk yetişkin çağlarında
    geçici olarak birkaç gün için kör veya sağır olabilseler. Karanlık onlara
    görmenin değerini anlamayı, sessizlikte sesteki eğlenceyi fark etmeyi
    öğretirdi.

    Gözleri görmeyen Helen
    Keller anlatıyor;
    Geçenlerde ormanda yaptığı uzun koşu ve yürüyüşten sonra
    arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Kendisine neler gördüğünü sordum. “Dikkate değer
    hiçbir şey görmedim!” Ormanda ağaçlar arasında bir saat yürüyüp, nasıl olur da
    dikkate değer hiçbir şey görülemez! Göremeyen ben bile yalnızca dokunmakla
    yüzlerce ilginç şey bulabilirim. Bir yaprağın hışırtısındaki güzelliği
    hissederim. Ellerimi çam ağacının dikenli ve sert yüzeyinde sevgiyle
    gezdiririm. Bir çiçeğin heyecan dolu kadife kokusunu hisseder, kıvrımlarını
    keşfederim. Ellerimi küçük bir ağacın üzerine koyar, şarkı söylemekle meşgul
    küçük bir kuşun mutlu titreyişini hissederim. Parmaklarımın arasından dökülen
    serin sular coşku verir bana. Bence çam yapraklarından veya yumuşak otlardan
    oluşan kaba bir halı, en lüks İran halısından daha çekicidir. Böyle anlarda
    kalbim bütün güzellikleri görebilme isteğiyle dolar. Yalnızca dokunmakla bu kadar
    zevk aldığıma göre, görmek ne hoş olurdu? Maalesef görebilen insanlar çok az
    şey görüyorlar. Dünyayı dolduran renk ve hareketlerin oluşturduğu tablo çoğu
    kez önemsenmiyor. Elimizde olanı çok az değerlendirir, elimizde olmayanın
    peşine koşarız. Fakat ne üzücü ki; ışıklı dünyada bize bahşedilen armağanı,
    hayatımıza anlam kazandırmaktan ziyade rahatımız için kullanırız.

    Bir üniversitenin
    başkanı olsaydım, ”Gözlerinizi nasıl kullanmalısınız?” başlıklı mecburi ders
    koyardım programıma.
    Dersin profesörü öğrencilerine, dikkat etmeden
    geçtikleri birçok şeye cidden bakarak hayatlarını nasıl daha mutlu
    kılabileceklerini göstermeye çalışırdı. Onların kullanmadıkları yeteneklerini
    ortaya çıkarmalarına yardımcı olurdu. Bir arkadaşın kalbine “ruhun penceresi”
    olan gözlerinden bakmanın nasıl olduğunu bilmiyorum. Ben yalnızca parmaklarımla
    yüzünün dış hatlarını görebilirim.

    Bir şey daha; beş arkadaşınızın yüzlerini tam olarak tarif
    edebilir misiniz? Bazılarınız yapabilir ama çoğunuzun yapabileceğini
    sanmıyorum. Bir deneme olarak uzun yıllar evli beylere eşlerinin göz rengini
    sorardım; ya tereddütle cevap verir veya bilmediklerini söylerlerdi. Zaten
    hanımların çoğu şikâyetleri de, eşlerin yeni elbiselerini veya evlerindeki
    değişiklikleri fark etmemeleri değil midir? Gören insanların gözleri
    çevrelerindeki tekdüzeliğe kısa zamanda alışır. Fakat gerçekte en çok bakmaya değer olaylarda gözler tembellik eder.
    Hergün mahkeme kayıtlarında, şahitlikte gözlerin nasıl yanılabildiği açıkça
    görülebilmektedir. Bazı insanlar diğerlerinden daha çok şey görebilir. Ancak
    görüş alanı içinde olan her şeyi görebilenler çok azdır.