05 Ocak 2015 Pazartesi
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Koca bir yılı daha geride bıraktık. Takvim yaprakları tek tek düşerken, derneğimizin bir faaliyet yılı daha geride kaldı. Bu yıl Bal-Türk Ailesi için oldukça bereketli geçti. İlk defa kuruluş yıldönümümüzü kutladık. Kurucularımız, ilk başkanlarımız bir araya geldi, hasret giderenler oldu; duygusal anlar yaşandı. İlk defa bu yıl Hıdırellez Bayramı’nı, geleneklerimizdeki gibi, ninelerimizin anlattığı gibi yaşayarak kutladık. Hava şartlarına rağmen büyük bir teveccüh oldu. Sadece genel merkezde değil, Karamürsel Şubemi’zde de bir muhacir köyü olan “Tokmak Köyünde” de kutladık. Ne İzmit böyle bir Hıdırellez gördü, ne de Tokmak Köyü… Karamürsel’de “Keşkek Şenliğimizin” ikincisini yaptık. Faaliyetlerimize geleneklerimizi kattık. Renk verdik, tat verdik. Balkan Türklerinin özünü yaşattık…
MEKTUP DİPLOMASİSİ
Bu yıl mektup diplomasisini devreye aldık. Bulgaristan’da mahkemenin verdiği camiimizi bize vermek istemeyen, demokrasiye tahammül edemeyenleri empati yapmaya davet ettik. Bulgar toplumunun kanaat önderlerine mektup yazdık. Varna’da 215 Türkçe yer adının değiştirilmek istenmesine karşı devletin ilgili lider ve yöneticilerine mektup yazdık. Yanlışı anlattık, sonuçta sağduyu hâkim oldu. Kocaeli tarihinin görmediği kalabalıkta bir iftar yaşadık, Balkanların farklı ülkelerinden kopmuş, Kocaeli’ne gelmiş hemşerilerimiz bir araya geldi. Öyle özlemişler ki böyle bir birlikteliği, tahminimizin çok çok üzerine çıkan kalabalık kitlenin hepsinin karnını doyuramadık, ama gönülleri doydu; bu güzel manzara karşısında. İnşallah yeni yılda daha güzel, büyük, birlikte ve diri olduğumuzu gösteren bir iftar yapacağız. Bal-Türk projelerine de devam etti bu yıl, öğrenciler yine geldi; Edirne’yi ve İstanbul’u gördü, ufukları açıldı. Yılın son programında Bulgaristan’dan gelen gençlerimiz İzmit’te girişimcilik eğitimi aldı. Her birisinin Bulgaristan’da birer işletme sahibi olması, zor ekonomik şartlarda yaşayan Bulgaristan ekonomisine istihdam ve yatırım katkısı sağlamaları, iş arayan değil işini kuran bir gençlik olması, hepimizin arzusu. Bu yıl ulusal ve uluslararası medya Balkanlarla ilgili çok önemli yorumları Bal-Türk’ten aldı. Başta Anadolu Ajansı olmak üzere ulusal basınımız, Televizyonlarımız Balkanlarla ilgili analizleri bizden aldı, ülke kamuoyuna yansıttı. Biz ümitliyiz. 2014 yılında genel merkez ve şubelerimizle bir bütün olarak hareket ettik. 2015 yılında da var olan faaliyetlerimizi devam ettirmek ve 2015’in ilklerini yapmak azim ve kararlılığı içerisindeyiz.
Bulgaristan’da 5 Ekim 2014 seçimlerinin ortaya çıkardığı sekiz partili milli meclisten Boyko Borisov Başbakanlığı’nda, dışarıdan destekli, GERB-Reformcu Blok arasında bir koalisyon hükümeti işbaşı yaptı. Bulgaristan Meclisindeki yapıya bakıldığında kolay, güçlü ve dönemini rahatça tamamlayabilecek olan GERB-HÖH ve hatta RB koalisyonu tercih edilmedi. Bu, tercihin arkasında rasyonel bir temellendirme de yok. HÖH bir taraftan Türklerin haklarını yeterince savunmadığı için kıyasıya eleştirilirken, diğer taraftan “Türk Partisi” söylemiyle GERB’in koalisyon denkleminde düşünülmeyip, sadece nezaketen görüşme yapılıyor. Eh! Bu da bir gelişme diyelim.
ŞOPSKA SALATA GİBİ
Bulgaristan’da siyaset üretemeyen milliyetçi partiler, ortaya çıkan boşluğu “şopska salata” üzerine rendelenen peynir gibi “Türk düşmanlığı” rendeliyorlar. Siyaset vizyon işidir; vizyona ulaşacak, Bulgaristan’a hizmet edecek projeler, bu projeleri içeren parti programları üretilebilir hale gelindiğinde salatanın üzerine “Türk düşmanlığı” peyniri değil de “sosyal barış-adalet” peyniri rendelenebileceğini ümit ediyoruz. Malum, GERB-RB hükümeti “Vatansever Cephe” (PF) ve Bulgaristan’ın Yeniden Doğuşu İçin Alternatif (AB) tarafından hükümet programı karşılığı destekleniyor. PF’den Karakaçanov, “hükümetin parçası değiliz, hükümet programında yer alan taleplerimizle ilgili birkaç aya kadar adım atılmazsa desteğimizi çekeriz” diyor. Ayrıca birinci Borisov hükümetinin ilk zamanlarında gündeme gelmiş ve tartışmaların ardından rafa kaldırılmış olan, “Türkçe Haberler”in devlet televizyonu BNT’den kaldırılması talebi PF tarafından ısıtılıp güdeme geldi. Birinci Borisov Hükümeti’nde ATAKA’nın oynadığı rolü FP oynayacak gibi görünüyor. ATAKA’nın attığı “milliyetçi düğüm” Borisov hükümetine dört yılı tamamlatamadı. Bakalım FP’nin “milliyetçi düğümü” hükümete kaç yıl hükmetme şansı verecek?
HÜKÜMETİN ÖMRÜ
“Etnik hoşgörüsüzlüğe müdahale ederiz” diyen Borisov PF’dan gelen salvoları nasıl karşılayacak? Taleplerimiz hakkında birkaç aya kadar adım atılmazsa diyen PF, daha şimdiden Borisov’un seçimden önce “10 Müslüman bakan yardımcısı atayacağım” sözünün onda biri gerçekleşmişken RB’dan Osman İsmailov’un bakan yardımcılığına itiraz edip hükümeti tehdit etmeye başladı bile… Dedik ya önyargılardan sıyrılamayınca, hükümet kurmak için “zor olan” seçildi. Bu milliyetçi hamaset hükümetin ilk altı ayı içerisinde ne kadar etkili olacak bunu göreceğiz. Bu ilk altı ay sağ salim geçilebilirse, bu hükümetin uzun ömürlü olacağına dair iyimser olabiliriz, belki…
Birçok tartışmadan sonra Bulgaristan’da 5 Ekim erken genel seçimleri de geride kaldı. Şimdi tartışmalar ve yorumlar yeni hükümetin kurulması ekseninde devam ediyor. Kim başarılı, kim başarısız? Bu konuda da herkes eteğindeki taşları dökmeye başladı. Seçimlere katılım oranı yine yüzde ellinin altında kaldı. Bu Bulgaristan halkının siyasete temel mesajıdır. Diğer bir ifade ile siyasete ve siyasi aktörlere güven problemi devam ediyor. Siyasi partiler ne yapıp edip, sandığa gitmek yerine evinde kalmayı tercih eden seçmeni harekete geçirecek bir şeyler yapmalı. Bu da değişim ve inandırıcı olmakla olacak. Hizmet siyasetini ön plana çıkartmakla olacak. Bazı siyasetçilerin emekliğe ayrılması ile olacak. Sözü ile fiili bir olan siyasetçi tipi ile olacak. Netice itibariyle harbi siyasetçi çıkmalı!
KAYBEDENLER VE KAZANANLAR
Bu seçimde en büyük hezimet yaşayan parti BSP oldu. Yurtdışı oylar da dikkate alınınca büyük ihtimal Bulgaristan’daki üçüncü parti konumuna düşecek. Dolayısıyla başarılı partilerden birisi de HÖH; o da ülkenin ikinci büyük siyasi gücü olabilir. Oy oranını ve milletvekili sayısını artırdı. Bir başka başarılı olan Reformcu Blok, o da barajı geçip geçemeyeceği tartışılırken yüzde 9 civarı bir oy alırken 23 de milletvekili çıkartmayı başardı. Reformcu Blok’un milletvekillerinden üçü Hürriyet ve Şeref Halk Partisi’nden seçildi. GERB oy oranını bir miktar artırarak birinci parti olmasına rağmen milletvekili sayısı düştü. ATAKA bu dönemde mecliste olacak ve diğer milliyetçi partiler…
KOALİSYON İHTİMALLERİ
Seçimlerden önce ve seçimlerin hemen ardından koalisyon senaryolarına dair açıklamalar devam etti. Her şeyden önce GERB’siz bir hükümet görünmüyor. GERB adına açıklama yapan Rumyana Bıçvarova, partisini milletvekili sayısı azalsa da seçimin galibi olarak ilan etti. Koalisyon müzakereleri hakkında da işaret verdi. Önce Reformcu Blok -Hürriyet ve Şeref Halk Partisi yer almamak şartıyla- sonra da Vatanseverlik Cephesi ile hükümet görüşmeleri yapılacağını beyan etti. Zaten zor olan hükümet kurma seçeneklerini, “Sansürsüz Bulgaristan ve HÖH ile birlikte olmayı arzu etmiyoruz” diyerek, daralttı. Açıklanan bu yol haritası Bulgaristan’da hala Türklerin asli unsur olduğunu, eşit vatandaş olduklarını kabul edemeyen bir zihniyete dayanıyor. Aslında en kolay koalisyon seçeneği GERB ve HÖH ortaklığı ile kurulacak hükümet senaryosudur. Siyasi tarihimizde birbirine düşman gibi görünen partilerin kurduğu koalisyon hükümetlerini unutmayalım. Ancak böyle bir koalisyonda HÖH’ün mutlaka koalisyon şartları olmalı, zorunlu Türkçe dersleri ve vakıf mallarının iadesi ile eşit vatandaşlık konularındaki eşitsizliklerin giderilmesi gibi… Bu seçenek bana imkânsız görünmüyor. Hatta bu koalisyona Hürriyet ve Şeref Halk Partisi’nin dışlanmadığı Reformcu Blok da dâhil edilebilir. Böylece Bulgaristan’da yapılması gereken köklü reformlar için de geniş tabanlı, pamuk ipliğine bağlı olmayan bir hükümet kurulmuş olur. Böyle bir senaryoda mutlaka milliyetçi fırtınalar çıkacaktır. Ama hiçbir fırtına süreklilik arz etmez. Bulgaristan’ın demokratik gelişiminde ciddi bir merhale kat edilir.
Bir ülkede demokratik gelişmişlik/olgunluk ve tecrübe birikimi dünden bugüne oluşmuyor. Uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duyulduğu gibi, bazen toplumda “nesil değişimi” de gerekiyor. Bulgaristan’ın içinde bulunduğu siyasi durum bana hep Türkiye’nin 1980 öncesi ve 90’lı yıllarındaki koalisyon dönemlerini hatırlatır. Zira Bulgaristan, kısa dönemler dışında hep koalisyonlarla veya dışarıdan destekli hükümetlerle yönetildi ya da yönetilemedi. Bulgaristan’ın içinde bulunduğu durum siyasi istikrarsızlıktır ki sık sık erken seçim yapılan bir ülkede istikrardan söz etmek, doğru olmasa gerek. 2013 Mayıs seçimlerinden sonra 5 Ekimde, aradan bir buçuk yıl bile geçmeden, erken genel seçime gidiliyor. Bu durum Bulgaristan’ın makus talihi mi, niçin istikrar sağlanamıyor? Şimdi buraya bir bakalım.
SİYASİ AKTÖRLER VE KREDİBİLİTE SORUNU
Bulgaristan’da yapılan seçimlere katılım oranının yüzde ellinin bile altında kalması halkın mevcut siyasi aktörlere bir mesajıdır. Halk, cari şartlarda, siyasi parti ve siyasi aktörlerin ülke lehine bir değişimi yakalayabileceğine inanmıyor. Bu ciddi bir güven krizidir, siyaset mekanizmasının kredibilite kaybıdır. Demokratik düzene geçildiğinden bu yana kurulan siyasi partilerin kurumsallaştığını ve kurumsal bir tekamül gösterdiklerini pek söyleyemeyiz. Hala siyaset arenasında “ajandı”, “ajan değildi” kavgası devam ediyor. Bu durum aslında siyaset arenasındaki baskın güç hakkında da bizlere ipucu veriyor. Aslında demokratik bir ortamda etnik siyaset simidine sarılan siyasetçi veya siyasi partiler, üretmeyen, ülkenin problemlerine çare bulamayan, proje sahibi olmayan objelerdir. Hâlbuki hizmet siyaseti asıl olmalı. Şüphesi olan müreffeh ülkeleri incelesin!
EKONOMİK REFAH
Ülkenin ekonomik durum hiç iç açıcı değil. Ülkede sadece kalifiye nüfusun yurt dışına kaçması bile ciddi bir istihdam problemi olduğunu göstermeye yeter. Yapılması gereken en önemli şey ülkenin dış yatırımlara, sadece kağıt üzerinde değil, realitede açılmasıdır. Burada Türkiye Bulgaristan ekonomisinin itici gücü olabilir. Ancak “Türk korkusu yayan masalların” tedavülden kaldırılması gerekir. Tabi ki yatırımcının da rahat bırakılması, “resmi gerekler” dışında caydırıcı taleplerde bulunulmaması lüzumu bulunmaktadır. Ekonomik toparlanmanın başı istihdam artışıdır. İstihdam artışının sağlayacağı hane halkı gelirlerindeki artış yalpalayan ekonomi çarklarını döndürmeye başlayacaktır.
KANIKSANAN YOLSUZLUK VE KAMPLAŞMA
Geçtiğimiz günlerde “Demokrasi Araştırma Merkezinin” yayınladığı verilere göre, 2014 yılında, yaşı 18’in üstündeki vatandaşların yolsuzluğa bulaşma oranının yüzde 29,3’e yükselmiş oluğunu gördük. Diğer bir ifade ile 2014 yılında,9 milyon BG Vatandaşı, kamu alanında devlet memurları ile ilişkilerinde “para” ve “hediye” verdiğini veya bir “hizmet karşılığı” işini gördürdüğünü kabul ediyor. Bu durumda, maalesef, Bulgaristan AB’nin bir numarası oluyor. Bu verilerin siyasi ve ekonomik istikrar ile yakın ilişkisi var. Bu şartlarda ne siyaset mekanizmasına güven olur; ne ekonomik durum düzelir ne de beyin göçü azalır. Kanıksanmış komisyon alma/verme anlayışı tarihe karışmak zorundadır. Aksi, siyaset mekanizmasının seviye kaybetmeye devam etmesi anlamına gelecektir. Ülkedeki bir başka siyasi problem de partilerin Rusya, ABD ve AB yanlısı diye sınıflandırılması olarak görünüyor. Hâlbuki tüm bu partiler Bulgaristan’ı merkeze almak suretiyle politika üretmeli. Bahsi geçen birlik ve ülkelerle ilişkiler de ülke çıkarları çerçevesinde şekillenmeli. Aksi halde yaşanılan durum ortada. Başarıya ulaşmak, sorunlara çare bulmak için, “Niyet” ile hedefe kilitlenmek, bu niyette “Samimi” olmak, samimi niyete uygun “İcraat” ve dolayısıyla “Güven” kazanmak… Anahtar bu olsa gerek…
Malum, 1984 yılında iktidarda olan komünist rejim Bulgaristan’da “soya dönüş” projesini başlatmış ve Müslüman Türklerin isimlerini silah zoru ile değiştirmişti. Ardından 1989 yılında yaşanan büyük göçün maliyeti Bulgaristan’ın ekonomik yıkımı oldu, aynı zamanda… Tabi ki ekonomi, eve ekmek getirmek, okulu bitirince iş bulmak, evlenecek para bulmak, iş kurabilmek, üretebilmek, medenice birlikte yaşamak; bunlar bazıları için önemli ise, ekonomik yıkım bir anlam ifade eder. Varna Belediyesi tarafından bölgede bulunan Türkçe yer isimlerinin değiştirilip Bulgarca yeni isimler verilmesi tabi ki bizleri üzmüş ve hayretlerimizi de bir kez daha ziyadeleştirmiştir. Zira insan isimlerini değiştirmekle Bulgaristan ne kazandı ki, yerleşim yerlerinin isimlerini değiştirmekle ne kazanacak? “Coğrafi soya dönüş” projesini mi başlatacak?
Balkanlardaki birçok ülke milli şuurunu, maalesef, “Türk düşmanlığı” üzerine oturtmaya çalışmıştır. Bu, milli birlik beraberlik çabalarını başkasını kötüleyerek sağlama metodudur. Varna’da yaşanan olay da bundan farklı olmayan, yerel boyutlu bir hadisedir. Sonuç alınması mümkün olmayan hadiselerden birisidir.
BULGAR HÜKÜMETİNDEN BEKLENTİMİZ
Varna’daki söz konusu yer isimlerinin değiştirilmesi konusu bugün ortaya çıkmış bir konu da değildir, beşinci teşebbüstür, bu… Zira daha önce de Varna Belediye Meclisinde yer adlarının değiştirilmesi konusunda karar alınmış fakat Varna Valisi tarafından onaylanmamış, dolayısıyla da yürürlüğe girmemiştir.
Bugün Varna’da görev yapan Vali hükümet ortağı Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP)’nin kontenjanındandır. BSP Genel Başkanı Sergey Stanişev 1984-1989 yıllarında ülkedeki Türklere karşı uygulanan asimilasyon politikası nedeniyle geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde Sofya’daki bir mitingde Türklerden özür dilemişti. Bugün Sofya’da BSP’li bir Başbakan var ve bizler Hükümetten ve özellikle Stanişev’den Varna Valiliği’ne onaya gidecek olan yer isimlerinin değiştirilmesi konusundaki meclis kararının veto edilmesini bekliyoruz. Bu beklentimiz Stanışev’in Filibe’de Türklerden özür dilemesinin bir gereğidir. Özrün samimiyet göstergesi Varna Belediye Meclis kararının Vali tarafından veto edilmesidir. Yüzyıllara dayanan bir tarihi geçmişe sahip Türk ve Bulgar toplumunun bu tarihi birlikteliği, iki ülke arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkiler ve özellikle bu ilişkileri artırma potansiyeli böyle teşebbüslerle heba edilmemeli diye düşünüyoruz. Bulgaristan Başbakanı Sayın Oreşarski ve BSP Lideri Sayın Stanişev’e seslendiğimiz gibi DPS Lideri Sayın Lütvi Mestan’a da sesleniyoruz. İktidar ortağısınız, icraatlarınızı bekliyoruz. Türkler ve Bulgarlar için yarın bugünden daha iyi olsun istiyoruz.