26 Temmuz 2024 Cuma
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Bultürk Editörün köşesi
Bulgaristan’da 4 Nisan 2021 seçimlerinden hükümet çıkmadı. 240 sandalyeli Meclise 75 mebusla giren iktidar partisi GERB başkanı ve 11 yıldan beri Bulgaristan başbakanı olan Boyko Borisov milletvekilliğinden ve hükümet başkanlığından çekildi. Yeni hükümet görevini Cumhurbaşkanı Rumen Radev’ten alan GERB’in yeni başbakan adayı Daniel Mitov’un ortaklık önerisine diğer 5 partiden hiç biri yanaşmadı, hatta yanıt vermedi.
Bulgaristan’da işler, “Çanağına ne doğrarsan, kaşığına o çıkar!” atasözümüze göre gelişmeye devam ediyor.
51 milletvekili olan “Varö Böyle Bir Halk!” siyasi partisine bir haftalık hükümet kurma süresi, başkan Slavi Trifonov’un koronavürüs karantinası yüzünden gecikirken, salgının bel fıtığına ve gözlerine vurduğu anlaşılınca, Başbakan görevine Bayan Antoaneta Stefanova’nın atanacağı açıklandı. Bayan Stefanova bir ekonomist ve bayanlarda dünya satranç şampiyonudur. Görevi üstlenmek istemediğini açıklayan Bayan Stefanova’nın halen Bulgaristan’dan kaçak, Dubay’da yaşayan, hakkında 19 kaçakçılık davası olan, Bulgaristan’ın en zengin iş adamı Vasil Boşkov tarafından yetiştirildiği gün ışığına çıktı. Yenilenmeyi ve zenginleşmeyi durduran partilerin birisi HÖH-DPS!
Kabine kurma konusunda demeç veren Başkan Trifonov, “Meclise reform ve değişiklik isteyen protestolardan gelen güçlerin toplam 92 milletvekili var, rüşvetçi düzen partilerinden hangisini hükümete davet etsem, bu değişim hareketinin sonu olur!” dedi.
Ne de olsa son yılda Bulgaristan’da yenilenme ve değişim isteyen, komünist totalitarizm kalıntılarına, rüşvetçilikle, dolandırıcılık ve sahtekârlıkla idare ede 3 siyasi parti ve koalisyon meclise girdi ve onlarda biri olan “Var, Böyle Bir Halk!” yine ilk kez hükümet kurma teklifi aldı. Bu demokratikleşme ve adalet yolunda son yılların büyük çabalarının başlangıcı ve ilk adımlarından biridir. Kuşkusuz ilk hamlede hükümet kurulabilir diye bir şey olamaz! Böyle bir atılımın başarı teminatını ancak seçmen yani halk verebilir. 45ç meclis seçimlerinden böyle bir garantili yetki çıkmamıştır.
Yani dönemde, statüko (eski) partiler dediğimiz Avrupalı Bulgarlar Partisi GERB; Komünist Partisinin devamı olan Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP ve Türklerin partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) toplam 142 (hükümet kurmak için 121 sandalye gereklidir) milletvekiline sahip olsalar da, çok farklı çıkar hesapları ve dengelerden dolayı, bağdaşmaz çelişkileri aşarak ve diyalog yolunu açarak, böyle bir adım atabilecek durumda değillerdir. GERB ile BSP arasında komünist-totaliter dönem suçları ve suçluları, devlet soygunu, Bulgaristan bekası, Rusya, NATO ve ABD, AB, Batı Balkanlar ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti vb konularda ciddi görüş ayrılıkları olduğu gibi, BSP partisi Borisov ve hükümetini rüşvetçilik, kaçakçılık, mafya, oligarşi ve başka konularda suçluyor. D. Mitov, BSP yönetimini hükümet ortaklığına davet etmedi. BSP Anayasa ve seçim isteminin orantılı sistemden çoğulcuya geçmesi, dış ülkelerde seçim sandığı sayısının çoğaltılmasını ve posta ile oy verilmesi önerilerini de kabul etmiyor.
GERB partisi Hak ve Özgürlük Partisi Başkanı Mustafa Karadayı’yı da hükümet kurma görüşmeleri için yuvarlak masaya davet etmedi. GERB ile HÖH-DPS arasındaki çelişkiler, Borisov’un Türklerin yaşadığı bölgelerden birkaç bin oy koparması çabalarına tepkiden çok daha derindir.
Problemin özünde şu soru var:
GERB çöküp dağılıp yok olursa, kendini bir sistem partisi olarak tanıtan HÖH-DPS partisinin yazgısı ne olacak. Hadi diyelim ki Boyko Borisov paçayı kurtaracak ve “süt dökmüş” kedi durumuna düşmeden, “soğan yemeyen ve soğana kokmayan” biri olarak köşesine çekilecek. Bu durumda Delyan Peevski ve Ahmet Doğan’ın akıbeti ne olacak? Tabii onlar farklı zaman ve güçlerin yetiştirdiği figürler aynı zamanda yok edilmeleri uygun olur mu? Sorusunu şıp diye yapıştırabilirsiniz! Ne ki, üçünün de temel özellikleri bir. Bulgaristan’ı ve halkını soyup soğana çevirme işinde dış güçlere yasalar üstü bir durumdan hizmetler sunmak. Bu işlerde birbirlerine yakındılar, açık gizli dayanıştılar, hatta banka soygunlarında iş birliği yaptılar ama “Horozlar Koro Kuramaz” atasözü hala geçerli ve hesap görme anında “her koyun kendi bacağından asılı” yine haklılar.
Jivkov diktatörlüğünden kalma 3 çürük kök ve bizdeki totalitarizmin yasallığını koruyan Başsavcı İvan Geşev de aralarında “dörtlü oligarşi mafya çetesini” siyasi sahneden indirip boşalacak yerlerin dezenfekte edilmesi aslında çok karmaşık ve zor bir süreç halini alıyor. Kolluk kuvvetlerden gelen, yan kanallardan askeri istihbaratın özüne bağlı olan, Deliorman Türklerinin 1989’da topraklarından sökülüp yurtdışı edilmesi sürecini kontrol eden, “Soğuk Savaş” sonrası Doğu Avrupa’yı Nazi Almanya’sı paralarıyla yönetirken Bulgaristan başta olmak üzere, Balkanlara yerleşme planlarına dahil edilen Boyko Borisov, Ahmet Doğan ve Delyan Peevski’den farklı bir kimliktir. Üçünün de ipleri hem Batıya hem de Doğuya bağlıdır. Her üçü de hem Batının hem de Doğunun yıllık haraç hakkı aynıdır tezini kabul etmişlerdir. Politik sahneye farklı zamanlarda çıksalar da, kör sofrada uzun zaman beraber kalmışlar ve muhtemelen birlikte kalkacaklardır. Halk sofrayı görmüş ve açlar pay istemektedir. Bu istek politik olarak biçimlenince yer yerinden oynadı dersek abartmış oluruz, çünkü henüz ilk darbeleri ve sarsıntıları yaşıyoruz, tutuklamalar, sorgular, yargı süreci yıllar alabilir. T. Jivkov’un sahte yargılanması gibi bir süreç olmaması gerekir. Olayın köküne inip özünü söküp alma zamanı gelmiştir, bu yapılmazsa, Bulgar milletinin mumunun sönme, devlet iradesinin ise çökme yaşaması yakındır.
Sökülmenin hızlanması için değişik planlar üzerinde durulurken, 2009’da iktidar olurken devlet borcumuz 3 milyar US Dolardı. Bugün itibarıyla dış borcu 30 milyarı aştı. İstifası “kabul edilen” ama yeni hükümet kurulamadığı için, memleketin işlerini bir Sofya banliyösü olan Bankiya kentindeki evinden idare eden eski başbakan B. Borisov, aslında yapıştığını koparan bir adam. AB Pandemi Programı ile ilgili hazırlattığı ek önlemler programına, karşılıksız talep şeklinde 6 milyar 270 milyon Avro ile uzun vadeli yeni 4 milyar 500 bin Avro kredi paketi ekletmiş bulunuyor ve aldığı işaretlere bakılırsa, yüzü gülüyor. 186 bin devlet memuru ile toplam 140 bin üniformalı devlet görevlisi maaşlarını Avrupa Birliği kaynaklarından ödeyen ve son seçimler öncesi 6 ay boyunca emekli maaşlarına 50-şer leva zam yaparak 75 milletvekili çıkaran Borisov’un, kanımca artık dev yeni avanta mali kaynak ele geçirdiğinde ne yapacağı bekleniyor! İlk iş yine “Covid-19” virüsüne saplandı. Avrupa Konseyi’nin şu ağır pandemi döneminde bir defalık yardım olarak, AB üyesi ülkelerin emeklilerine kişi başı 1000 (biner) Avro verilmesi kararından Bulgaristan’da söz edilmiyor. Mayıs ayında olağanüstü durum ilan ediliyor. Yerli nüfus kapanırken, Bulgaristan dış turizme kapılarını açıyor ve 9 milyon yabancı turist davet ediliyor.
Birbirlerinden kopuyorlar:
Kendi yaralarını kendisi pansuman eden Borisov, eski dostları Delyan Peevski ile Ahmet Doğan’ı aramaz oldu. Mafya ve oligarşi fesi Delyan Peevski artık geçmiş yani yenmiş kuzu. Gazete, medya, TV, gazete bayiliklerini,“Lafka” dükkânlarını, birçok süpermarket, otel ve plajları sattı. Sigara kaçakçılığı çöktü. Putin Moskova’da devlet yönetimine telefon açıp “Güney Akım” gaz boru hattı için 800 000 000 (sekiz yüz milyon) Avro göndermiştim, işi yapmadınız, iade etseniz iyi olur” deyince D. Peevski seçime birkaç gün kala milletvekilliğinden, bakanlık ve başbakanlık hayallerinden vaz geçip ilk uçakla Dubay’a kaçmıştı. Giderken beraberinde 8-10 koruma götürmüş, 50-60 kişi de yerli örgütleriz hayal etmişti. Katar’da 60 kişilik bir “Koruma Şirketi” tescil ettirme safhasında, Dubay’da kaldığı otelde, Rus- speznaz- adlı, askeri istihbaratın yüklü borç para toplama işlerinde kullanılan özel kuvvetlerin saldırısına uğradı. Acımasız ve amansız sopacı eğitimi almış, kaba kuvvetle hesap gören bu kadrolar, işi Dubay tıp olanaklarıyla onarılamayacak hale getirince, Peevski İsviçre’de bir özel hastaneye götürülmüş. Doğruluğuna inananların yazdığına göre, Peevski bir HÖH-DPS milletvekili sıfatıyla ara sıra girip çıktığı Sofya parlamentosunda uslu uslu otururken elindeki telefonla Moskova Dış Ticaret Bankasından büyük krediler almış, para aklama ve kaçakçılık su içen bu krediler geri ödenmeyince olay çıbanbaşı gibi zonklamaya başlamış. Kuşkusuz bu işin içinde 7 milyar Avro ile çökertilen Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası (KTB) serüven ile 500 bin Türk, Pomak, Tatar, Çingene ve Bulgar ailenin ekmek teknesi olan “Bulgartabac Holding” AŞ – 23 fabrikalı, Avrupa’nın en büyük şirketlerinden biriydi – köküne kibrit suyu dökülerek kurutulması işi de var.
Hiçbir kimse ömründe sigara yakmamış, bıyığı terlememiş biri olan Delyan Peevski’nin sofrasında 1.5 milyon kişinin ekmek yediği “Bulgartabac Holding” AŞ’yı tek başına kuruttuğuna inanmak istemez. Bu büyük bir olay. Biz yazılarımızda “Bulgartabak” çöktü haberini aldıktan sonra, “Bulgaristan çöktü” demeye başladık. Düşünsenize, , yılda 280 bin ton kurutulmuş tütün üreten, bunların 160 bin tonunu işlenmiş halde, 80 bin tonunu da milyarlarca sigara olarak dış pazara ve 30 bin tonunu da iş pazara yine sigara olarak süren bir holding. Daha sosyalizm yıllarında Philip Morris Hamburg ofisine girme fırsatı olmuş bir arkadaş anlatmıştı. 10 metre uzun duvar ve Bu duvara baştanbaşa uzatılmış ve üzerinde çok büyük harflerle B U L G A R T A B A C yazan bir Avrupa ve Asya haritası. Böyle bir duvar panosunu kim yapar ve duvara asar. Ancak Düşmanç Bizim çalışmalarımız o yıllarda ABD ve Batı Avrupa tütün ve sigara şirketlerinin gözünde dikendi. O yıllarda “Bulgartabak” iki kıtanın en büyük tütün ve sigara şirketiydi. Sosyalizm sökülürken kasaları boş bulundu. Tam o zaman Sofya Başsavcısı olan, Ahmet Doğan’ın yakın dostu A. Aleksandov, dost hatırı için D. Peevskiyi başkent başsavcılığı ekonomik suçlar savcılık şubesi başına getirir. “Bulgartabac”ın gizli döviz kasaları ortaya çıkar, fakat devlet hazinesine geri dönmez, “Petrol”, “Lavka”, “Billa”, “KIA” vs. vs aklınıza ne gelirse distribütörlük ağları kurulur. Sözde Bulgaristan Türkleri, tütün üreticileri, tütün tekelinde, fabrikalarda çalışan işçilerin emeğini, alın terini, menfaatlerini korumak için HÖH-DPS başkanı olan A. Doğan ağızını açmaz, saraylar, köşkler kumaya, her akşam kız karı değiştirmeye, viski şişelerinden koleksiyon yapmaya başlar. Ve olaylar öyle gelişir ki! 1996’da Bulgar sanayiinde özelleştirilmeye başlandığında, 1989’da ve daha sonra Türkiye’ye kovulan veya göç eden Bulgaristan Türklerinden 150 binden fazla aile “bonolarını” alamamıştır. Bu bonoların hepsi topluca A. Doğan’ın eline geçer. 2007 yılında Avrupa Birliği üyelik şartlarının birinde, “Bulgartabac Holding” AŞ mutlaka özelleştirilecek dendiğinde, bir de ne görsün dünya, bu dev şirketin en büyük hissedarı Ahmet Doğan. Dudağını mı ısırırsın, dizini mi döversin. Bu şoparın dedesi çobandır. Babası tarlası ve işi olmayan şopar oğludur. Annesi öğretmen. Nasıl oldu da Bulgaristan, Avrupa ve Asya’nın en büyük tütün şirketinin hisselerinin ana kısmının üstüne oturdu?! Hırsızın, dolandırıcının, sahtekârın teki… Bulgaristan’da, T.C.’de, Batı Avrupa ülkelerinde, ABD, Kanada, Avustralya, Bali ve Kongo’da oy veriyoruz oy başı 8 leva her yıl Doğan şoparının cebine akıyor. Bu sistem değiştirilmelidir. Bulgar politik sistemi değiştirilmelidir. AB’den gelen fon paraları da oligarşi kasalarına akıyor. Bu değişimin, bu esaretten kurtulmanın yolu seçim sisteminin, seçim yasalarının değiştirilmesinde, partilerin demokratikleştirilmesinde, dolandırıcıların tutuklanmasında, ellerindeki tüm saray, köşk ve otellerin gasp edilmesinde, okulların, çocukların kullanımına açılmasında gizlidir.
Bizim oligarşi masta donları Bulgaristan’ı paylaşamıyorlar. Boyko Borisov Bir omuzuna Almanya’yı bir omuzuna da Rusya’yı almış, ikisi ile de iti olmaya çalışıyor, bacaklarını yaymış ABD-Pentagon güçlerine geçin yerleşin ve rahatınıza bakın diyor. Borisov folluktaki yumurtaları kırmaktan korkuyor. Rahatsız ve endişeli. İktidardan çekilmesini isteyen kişilere, her ay 50’şer leva veriyor da, bir türlü kimseye yaranamıyor. Zamanı dolmuş, vatandaştan kopmuş ve yeni seçimlerden de umutsuz!
Peevski, her şeyi beklerdi de, cennet sandığı Dubay’da dayaktan geçirileceğini, hem de o kadar işlerini gördüğü Ruslardan Osmanlı tokattı yiyeceğini hiç düşünmemişti. Bulgaristan Türklerini aldatıp soymak için A. Doğan’ı kullandı. Yasaların üstünde yüzdü, sefa sürdü ve 10 yıl gibi bir sürede doruğa çıktı da tam rahat edeceği bir sırada Amerikan mahkemelerine düştü, para aklama ve kaçakçılıktan kelepçelendi ve kelepçelenecek. Her şeyi gözünden çıkarsa da suçlarının yükü ağır. BTK, Bulgartabak, sigara kaçakçılığı, silah fabrikaları dalavereleri ve daha irili ufaklı birçok işten dava açılacağından korkuyor. Son günlerde telefonlarına bakan yok. Sonun başlangıcı bu demek.
Ahmet Doğan da içine kapandı. Seçim dendiğinde ürpermeye başladı. Meclise 20 milletvekili, 30 milletvekili soksa tebrik eden yok. Milletvekillerinin hepsi kalın kafalı, halkın, seçmenin lehinde olanı düşünmüyor. Sanki hepsi Olukçu. Suyu hep Doğan bakırına akıtmak istiyorlar. Doğan’ın çocukluğunda bir tek atasözü kalmış aklında: “Sular akarken bakırlarını doldur!” Evet, ama bu işin sonu geliyor. Seçmen gerçekleri gördü. Doğan’a oy vermekle işlerin yoluna girmeyeceğini anladı. Allah şoparları dilenmek için yaratmış, bir fakire hayır yapsın diye değil. Onların Allah’ı bizimkinden farklı. Onların ilk ve son sözü “ver!” ve doymak bilmiyorlar. Koskoca memleketi soydular, doymadılar
Artık hesaplaşma zamanı. Millet olayların içini, dışını, özünü gördü.
Bulgaristan’da ne olursa olsun, bizim birinci ve en önemli vazifemiz Ahmet Doğan ve Delyan Peevski belasından kurtulmak ve ikisinin de duruşma salonuna çıkarıldığı günü görmektir.
Erken seçim geliyor, dedik. Sözümün birinci anlamı soyguncularla hesaplaşma günü geliyordur. Eskiden Bulgaristan Türkü dendiğinde içim kabarıyordu. Şimdi Bulgaristan Türk Partisi Başkanı, fahri başkanı, milletvekili dendiğinde utanıyorum!
Biz ak pak, tertemiz insanlarız. Bu kalpazanların suyunun suyundan uzak durmalıyız. Uyanık olalım! Aldanmayalım!