DOLAR 34,5412 0.17%
EURO 35,9548 -0.78%
ALTIN 3.000,571,32
BITCOIN 34054031.58043%
İzmir
18°

PARÇALI BULUTLU

06:23

SABAHA KALAN SÜRE

Fatma Elvin Öztürk

Fatma Elvin Öztürk

02 Şubat 2015 Pazartesi

    Ankara’da sanat Mart ayında renklenecek…

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İzmir’i bir kenara bırakıp sizlere Ankara’dan bahsetmek istiyorum. Başkent’teki yeni bir oluşumdan… Çünkü bu konu sadece anavatanımızdaki sanatçıları değil Balkanlar’da ki hatta ve hatta tüm dünyadaki sanatçıları kucaklıyor.

    Fatma ELVİN ÖZTÜRK

    Güne başlarken farkettim ki uzun zaman olmuş satırlarım ile buluşmayalı size merhaba deyip kucaklaşmayalı… Farklı bir özlemmiş beni kollarımdan alıp tutup çeviren… Ama biliyorum ki bazen mola vermeli hayata mola vermeli ki anı yakalayabilmeli… Yoksa uzaklaşıyor insan gündemden olandan bitenden. Bir bakıyor o mu bu mu derken günlük olayları kaçırıyor sergilerden havadislerden farkında kalmadan sıyrılıveriyor… Yaşam o kadar hızlı akıyor ki zamana direnen bir rüzgâr edasında kaldığınızda bir süre sonra savruluveriyorsunuz bilinmezliğe. İşte bende günü yakalama telaşındaydım bir süredir. Yokluğumu kendimle bezedim. Ve haberdar olmaya başladım gündemden… Önümüzde ki günler birçok yeniliğe gebe, yeni bir yıla başladık, yeni bir ben ile yeni bir iş ile İzmir de sanat adına farklı yenilikler söz konusu, bende bu yeniliklere ucu bucağından bir şekilde yakalandım. Ama ben bugün İzmir’i bir kenara bırakıp sizlere Ankara’dan bahsetmek istiyorum. Başkent’teki yeni bir oluşumdan… Çünkü bu konu sadece anavatanımızdaki sanatçıları değil Balkanlar’da ki hatta ve hatta tüm dünyadaki sanatçıları kucaklıyor.

    BAŞKENT MART AYINDA İKİ YENİ FUARA EV SAHİPLİĞİ YAPACAK!

    Art Ankara /Çağdaş Sanat Fuarı, Başkentte uluslararası düzeyde; sanat galerileri, müzeler, sanatsal eğitim veren kurum ve kuruluşlar, sanatçılar ve sanata ilgi duyanları bir araya getirmeye hazırlanıyor. Art Ankara /Çağdaş Sanat Fuarı, galericilerin, koleksiyonerlerin ve sanata ilgi duyan tüm kesimlerin bir arada coşkulu bir paylaşım oluşturmasını sağlayacak ve Ankara’da sürekliliği sabırsızlıkla beklenen bir fuar olmayı hedefliyor. ATO Congresium Kongre ve Sergi Sarayı’nda 5 bin metrekarelik alanda yer alacak Art Ankara /Çağdaş Sanat Fuarı ile eşzamanlı olarak ayrı bir holde gerçekleştirilecek Design Ankara / Endüstriyel Tasarım Fuarı, ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu) işbirliği ile 11-15 Mart 2015 tarihlerinde 3 bin metrekare alanda ziyaret edilebilecek. İlki düzenlenecek olan ART ANKARA / Çağdaş Sanat Fuarı, Atis Fuarcılık A.Ş. tarafından; TÜSGAD (Tüm Sanat Galerileri Derneği )  ve BRHD ( Birleşmiş Ressam ve Heykeltıraşlar Derneği) işbirliği ile gerçekleştirilecek.

    Yönetim Kurulunu; Bilgin AYGÜL (Atis Fuarcılık A.Ş. Yön. Kur. Bşk.) Mehmet Ali DOĞAN (BRHD – Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Der. – Bşk.), Kürşad YILMAZ (TÜSGAD – Tüm Sanat Galeriler Derneği – Bşk.),

    Seçici Kurulu; Prof. Dr. Süleyman Saim TEKCAN, Prof. Dr. Zafer GENÇAYDIN, Prof. Dr. Hasan PEKMEZCİ, Prof. Dr. Bedri KARAYAĞMURLAR, Prof. Dr. Candan Dizdar TERWIEL, Prof. Dr. Kaya ÖZSEZGİN ve Hakan ESMER (Ressam),

    Danışma Kurulu’nu ise, Celal BİNZET (Sanat Yazarı), Dr. Dilek Karaaziz ŞENER (Sanat Tarihçisi), Erhan PEKER (İş Adamı), Füsun KAVALCI (Hacettepe Üni. Öğr. El.), Kadri ATABAŞ (Mimar), Mehmet DOMAÇ (Milletvekili), Muharrem SARIKAYA (Gazeteci – Yazar), Murat ÇELİK (Gazeteci – Yazar), Sarp EVLİYAGİL (İş adamı), Şükrü KÜÇÜKŞAHİN (Gazeteci – Yazar), Tamer LEVENT (Tobav Gen. Bşk.- Yönetmen – Oyuncu), Tuğrul VELİDEDEOĞLU (İş adamı), Prof. Dr. Victor TVIRCUN (KEİ – Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü -Gen. Sek.) oluşturacak.

    Türkiye’nin yanı sıra, 10’u aşkın ülkenin sanat galerileri Türkiye’de buluşacak; yüzlerce sanatçının çalışmaları bir arada sergilenecek.

    Fuar; Resim, Heykel,  Seramik, Grafik, Fotoğraf,  Baskı,  Dijital Art (Video art vb.), Yeni Sanat Akımları, Sanatsal Yayınlar, Sanatsal Malzemeler, Sanatsal Eğitim ve Koleksiyonlardan oluşacak.

    Fuarda, galeri sergileri dışında sanatsal aktiviteler ve özel projeler, söyleşiler, paneller, film gösterimleri, dinletiler, performanslar, sosyal sorumluluk projeleri gibi dinamik bir programla sanatseverlerle buluşacak.

    Design Ankara / Endüstriyel Tasarım Fuarı, Tasarım Eğitimi Veren Kurum ve Kuruluşlar, Dernekler, Vakıflar, Müzeler, Odalar, Birlikler, STK’lar, Tasarıma Hizmet Veren Kurum ve Kuruluşlar ve Sektörel Yayınlar katılımıyla gerçekleşecek.

    Fuar; Ambalaj Ve Hızlı Tüketim Ürünleri, Aydınlatma Ürünleri, Elektronik Tüketici Ürünleri, Ev Cihazları Ve Kişisel Bakım Ürünleri, Ev Ve Ofis Gereçleri Ve Aksesuarları, Ev Mobilyası, Ofis Mobilyası, Kentsel Donatı Öğeleri, Spor, Hobi, Oyun, Oyuncak Ve Çocuk Ürünleri, Tıbbi Cihazlar Ve Gereçler, Ulaşım Araçları Ve Aksesuarları, Vitrifiye Ürünler Ve Yapı Bileşenleri, İş Makineleri Ve Yatırım Ürünleri kategorilerinden oluşacak.

     

    TAV ANA SPONSORLUĞU’NDA

     

    Bu iki yeni fuar, TAV Ana sponsorluğunda, ASO(Ankara Sanayi Odası), BSEC (KEİ Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü), İNTES (Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası) desteğiyle gerçekleşecek. Bir şekilde Mart ayında Ankara’dayız desenize. İster sanatçı olun ister sanatsever ister katılımcı olun ister izleyici yeter ki orada olun… Sanat nerede ise hepimiz orada olmalıyız bence. Sanatın besleyici gücü, iyileştirme gücü ve yaratım enerjisini depolamalıyız. Gün daha güzel yaşam daha anlamlı geçer belki ne dersiniz. Bir sonraki havadislerde görüşmek dileği ile gün de kalın…

     

     

     

     

     

     

     

    Devamını Oku

    Bulgaristan’ın eteklerinden Anavatan’da canlanan renklerde ve dizelerde Bedri Karayağmurlar

    Bulgaristan’ın eteklerinden Anavatan’da canlanan  renklerde ve dizelerde Bedri Karayağmurlar
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ailesinin kökenleri Balkanlara dayanan Bedri Karayağmurlar 1951 yılında Niğde’de doğdu. 1974’te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden’ den ve 1987 D.E.Ü. Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden mezun olarak 1990 D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde resim Eğitimi Anabilim Dalı’nda “ Yaratıcılık ve Eğitim” konulu tezi ile yüksek lisans yaptı.

     

     

    ACININ TADI YAŞAMAK

     

    Çünkü acıması yoktur kendine hayatın

    düzgün ve düz cümleler kurmaktan yorulmuş birinin

    zamanıdır küçük kaçmalar ülkesinde bir soluk mavi

     

    biz neyiz ki

    uzun buz sarkıtları kırılır

    sevmenin sabahları ayazsa

    yırtılır gün en hassas yerinden

    ve bir kadın kırmızı giyer sabah güllerinden

     

    sen şimdi usulca yürü

    ardında kuru yaprakların ağırlığı

    hayat nasılsa acı

    sana sakladığım bir avuç tuz ve hardal

    hafif yaşamaların ağırlığı unutulsun varsın

    kalan ne geriye tarihin küllerinden

    bir nefes şöyle “oh” derinden

    yaşadım.

     

     

    Bir satırla başlar yaşam çoğu kere belki de bir şiirde duraksar, nefesinden son anda bile çıkar sözcükler. Bazen dizeler bir üstadın elinde hamur olur yoğrulur, şekilden şekle girer tablodaki renklerin birbirine olan aşkı gibi, kaybolurlar cümlelerin içinde. Bazen öyle bir soyutlanır ki hayattan dizeler, renkleri soyutlayan ustanın elinde, sadece arka arkaya okumak kalır tek tek özenle…

    Her bir satırda bir yaşam dolusu öyküler bulur çıkarırsınız inceden inceye.

    Hava serin, hafif sonbahar ayazı… Hiç sevmem ayaklarım usul usul üşür de giymem çoraplarımı inattan. Gelmesin kış istemiyorum haykırışındadır her bir hücrem. Oysaki bir dolu almışımdır, doludur sürgüler tipik bir kadın olmanın verdiği alışveriş savrukluğu ile…  İşte böyle akşamların birinde oturmuşken satırlarıma eylülün hafiften ekime yer vermeyi düşündüğü günler de… Yazmak için tuşlar ile hamlemi yaparken daldım gittim yukarıdaki mısralara… Sabahların ayazlarına takıldı gözlerim, hafif titreyen omuzlarımın üzerinden …Sonbaharı kokladım havadan gayrı mısralarda ..Hayal ettim kırmızı güllerden sımsıcak şalları kendimde …Oysaki sadece bu kadar değildi anlamları .. Okudukça bulandım sonra birkaç tabloyu seyrettim sonra tekrar okudum okudum ve yine okudum… Bedri Hoca’yı davet ettim kendimce satırlarıma fark etmeden, fark ettirmeden. Bedri Karayağmurlar renklerin  ve dizelerin üstadı….Birçok öğrencinin canım hocası ,yıllarını sanata adamış yürek ,can bir dost .. Ve tabi suyun öte yakasından gelen bal gibi kanı, sıcacık gülüşü, naif yüreği… Bundan tam dört sene evvele rastlar kendisi ile tanışmamız diyeceğim ama tam hatırlamıyorum, çünkü sanki çok uzun yıllardır tanıyormuşçasına bir samimiyetle karşılar insanı… Bir uluslararası çalıştay da beraberdik kendisi ile renklerden, dizelerden bahsettiğimiz sohbetlerimizin arasında çalışmalarının yapılışını uzun uzun seyrettiğim olmuştu ne yalan söyleyeyim… Dizelerinin henüz farkında değildim birkaç tanesini dillendirene kadar kendisi… Fırçasındaki soyutlamanın üstatlığının kaleminde olduğunun bilincine o gün ulaşmıştım. Daha sonra nice yerlerde karşılaşır olduk. Bazen mısralarını okur bulurum kendimi, bazen de renklerinde …

     

    SUYUN ÖTE YAKASI

    Aldığı eğitimden midir, genlerinde getirdiği sanatçı ruhundan mıdır, suyun öte yakasından mıdır hayatı soyutlayışı bilemem ama imgelemede ve soyutlamadaki başarısı zaten akademik kariyerinin de en büyük göstergesi bence. Çok yönlü sanatçı olmanın verdiği ince bir dokuyu barındırsa da üzerinde her konuya hâkimiyeti oldukça takdire şayandır. Çok yönlü olmak bazen dağıtır sanatçıyı, bazen çıkmaza düşer hangisini yapmalıyımın karmaşıklığında savrulur durur üretemez çokça zaman ya da ürettiklerini sınıflandıramaz. İşte Bedri hocanın akademik kariyeri onu en güzel şekilde hangi çizgide durup hangi çizgide ilerleyeceğini belirler, belki de onu usulca dizginlemektedir sanatçı savrukluğundan. Düzeni hayatına yerleştirmektedir. Birçok öğrenciyi mükemmel yetiştirmenin haklı gururu ile… Yıllar ona sanatı ve bu sanat uğrunda yaşamı vaat etmiş. Oda bu vaade en güzel eserlerini üreterek karşılık vermiştir. Biraz biyografisinden bahsetmek istiyorum aslında:

    Ailesinin kökenleri Balkanlara dayanan Bedri Karayağmurlar 1951 yılında Niğde’de doğdu. 1974’te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden’ den ve 1987 D.E.Ü. Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden mezun olarak 1990 D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde resim Eğitimi Anabilim Dalı’nda “ Yaratıcılık ve Eğitim” konulu tezi ile yüksek lisans yaptı. 1993 D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana sanat Dalı’nda “ Sanatsal Yaratıcılıkta Soyutlama ve Günümüz Sanatındaki Yeri” konulu tezi ve sanatsal çalışmaları ile Sanatta Yeterlik (Doktora) programını bitirdi. Değişik eğitim kurumlarında resim öğretmeni olarak çalıştıktan sonra;1995 D.E.Ü. Resim –İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda göreve başladı. 2002 ‘de Doçent,  2008’de ise Profesör unvanlarına hak kazandı. Bugüne dek birçok kişisel sergi açan sanatçı, yurt içi ve dışında çok sayıda sergiye ve çalıştaylara katıldı Bunların birçoğu da balkan ülkelerinde gerçekleşmiştir. Hatta ve hatta Bosna Hersek’te katıldığı bir çalıştay sonrasında yaşadığı yerleri ve çalışmalarını anlatan beş bölümlük,  Doğu Yolları (Putevima İstoka) adlı belgesele konu olmuştur. Bosna Hersek’te tanıştığı Küratör, Sanat eğitimcisi ve Program yazarı Zoran Radonjiç ve Goran Petos   sanatçıyı ve çalışmalarını konu alan bir  belgesel çekmek için motosikletlerle Türkiye’ye gelerek Trakya’dan Kapadokya’ya kadar bir çok yeri Bedri Karayağmur’ ların sanat ışığı ile beraber kurgulayarak 5 bölüm halinde izleyicilere ulaştırdılar. Her o yöreden köklenen beslenen sanatçı gibi genleri Bedri hocayı bırakmamıştı işte. Kendisi ile sohbet ederken aynı yörelerden gelmenin sanki bir akrabamızı bulmanın hoş pırıltısı bizim de yansımıştı gözlerimizde… Gittiğimiz yerleri, oradaki sanatçı dostlarımızı dillendirmiştik tablo önü sohbetlerinde… Renkler çekse de kendine doğru samimi yürekler ile sohbet keyfi bir başka oluyor doğrusu… Sanatını, renklerini “İnsan soyutlayarak yaratır. İnsanın bütün kültürel gelişimi onun soyutlama yetisine dayanmaktadır. Sözcüklerden sayılara, kullandığımız bütün araç gereçlere dek yaratıların hepsi birer soyutlamadır gerçekte. Sanat yapıtları da bu soyut düşünme biçiminin ürünleridir. Değişik resim türleri taşıdıkları imgelerin doğayla ilişkisi nedeniyle adlandırılırlar. Genel kurguları ve yapılanışları diğer insan yaratmaları gibi soyuttur. Bunların dışında çevremizde olan, insan yaratısı bütün nesneler de aynı soyutluktadır gerçekte. Ancak biçim ve işlev olarak soyut olan bu nesneler, doğada sanki onun doğal parçalarıymış gibi algılanırlar. İçinde yaşadığımız yapılar, masalar, sandalyeler, arabalar hepsi bir yaratının ürünü soyut biçimlerdir. Çevreyi ve sanatı bu yaklaşımla ele aldığımızda soyutluk ilişkisini kendi yaşadığımız çevrede ayırt ederek anlamaya çalışmak önemli gözükmektedir. Bu yaklaşım içinde, çalışmalarımda geleneksel sanattan gelen biçimsel ve estetik değerleri önemseyerek kullanıyorum. Çünkü  bunlar resim dilini  oluşturan değerler  bana göre. Biçimlendirme aşamasında görsel dengeyi kompozisyon kurgusunun çözülmesi gereken sorunu olarak ele alıyorum. . Denge kavramının benim için önem kazanmasının altında yatan etkenin yaşamın dengesizliklerinden kurtulma isteğiyle açıklayabilirim. Her öğenin bulunduğu yerde yarattığı görsel gerilimin yüzey içinde çözülmesi gereken bir enerji sorunu yarattığını düşünüyorum. Bu anlamda benim için sanat, salt anlatım değil, sorun yaratma ve bu sorunları kendi yapısı içinde çözümleme girişimidir.
    Resimlerimde aşamalı bir soyutlamayla geldiğim yeri, mekân nesne ilişkilerindeki soyutluğu yeniden yorumlanmak olarak değerlendirebilirim. ‘’

    Diye anlatmaktadır… Ve hayata bakış açısını aslında…

    Farklı bir haz alırsınız tablolarını seyrederken, renklerin naifliği keza bazen de canlılığı çarpar sizi. Bazen pembenin gizemli bir tonunu yakalarken çoğu zaman mavinin turkuaza çalan kısmı giriverir kolunuza .. Bu arada yorumlamaya çalışırsınız kendinizce soyutladığı nesneleri, mekanları… Ve gittikçe hayranlığa bulanan bir şekilde isimlendirirsiniz kendi içiniz de… Mavi ve kırmızının bütünlüğü Osmanlı renklerinin asaletini yüreğinize hissettirirken altında yatan soyut mekân ilişkisini sorgulamaya başlamışsınızdır çoktan… Yoğun bir şekilde eser üreten sanatçıları takip etmek irdelemek ayrı bir zevk verir .Çünkü her daim bir heyecanla beklersiniz .Yeni bir şiir, bir kitap, bir renk.. Ve hep bulursunuz bir şeyler… Bazen kendinizi yaşarsınız, bazen de sadece seyredersiniz… Sessizce baktıkça bir bir o eserlere ruhundaki asaleti de gözlemlersiniz. Aslında her eser sanatçısının ruhunu taşır çünkü… Bir haykırış olsa da soyutlarda yine de ayrı bir ağırbaşlılığı vardır eserlerinde… Sergiyi gezerken hiç yabancı hissetmezsiniz kendinizi bu ritme… Biraz tanıyorsanız o ruh burada var işte diyebilirsiniz. İşine olan hâkimiyeti ve sevgisi yayılır koridorlardan. Yaratım sürecini ve akademisyenliğin verdiği titizliği bir kez daha görür sabırsızlıkla bekliyorum bir sonraki serginizi der. Kefenize güzel bir sergi seyretmenin keyfini doldurur şiirleri ile sonlandırırsınız bir Bedri Karayağmur’ lar gününü… Ne satırlar yeter onu anlatmaya, ne tuvaller yeter ona boyamaya… Umarız hiçbir tuval yetmesin ve üretimi hep çoğalarak artsın. Ve bize de ata topraklarına onu anlatmak düşsün inceden inceye… Bir sonraki satırlarımızda görüşmek üzere hoşça ve renklerle kalın…

     

     

     

          

     

    Devamını Oku

    Sanatçılar Ekolojik Kadın Köyü Dev Projesi için buluşuyor

    Sanatçılar Ekolojik Kadın Köyü Dev Projesi için buluşuyor
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Şiddetin kimseye olanı makbul değil tabi ki ama. Kendinden güçsüz ve biçare olana yapılanın hiç affı yok bence. O mini mini yavruların ses dahi çıkaramayan kadınlarımızın biraz ellerinden tutabilirsek ne mutlu bize. Bu bizim insanlık görevimiz.

    Fatma ELVİN ÖZTÜRK

    Sanat her kapıyı açıyor mu? Ya da açmak için en önemli anahtar mı ? …Bir sanatçı olarak sanatın en çok sosyal sorumluluk projelerinde kullanıldığında, projelere ruh verdiğindeki halini seviyorum. Sanat toplumlar için vardır. Ve toplum yararına kullanılmalı, toplumu geliştirmeli, güzelleştirmeli, kanayan yaralara merhem olmalı… İşte bu düşünce ile sosyal sorumluluk projelerindeki her etkinlikte var olmaya, tablolarımla şiirlerimle, kalemimle, mürekkebim ile destek olmaya çalışıyorum. Yine böylesine önemli bir etkinlikten teklif geldiğinde içinde olmadan yapamadım. Ne mutlu bir el uzatabilirsem böylesine büyük bir ele destek olabilirsem diye düşündüm. Proje çok büyük oluşum çok ses getirici. Manası ise paha biçilmez. Sizlere biraz bahsetmek istiyorum çünkü bu projeyi herkes duymalı. Bütün dünyanın en büyük sorununa parmak basıyor çünkü ŞİDDET… KADINA, ÇOCUĞA ŞİDDET… Şiddetin kimseye olanı makbul değil tabi ki ama. Kendinden güçsüz ve biçare olana yapılanın hiç affı yok bence. O mini mini yavruların ses dahi çıkaramayan kadınlarımızın biraz ellerinden tutabilirsek ne mutlu bize. Bu bizim insanlık görevimiz. Toplum yaşantısı birbirimizi koruyup kollamamızı gerektirir. Birbirimizi hırpalamamızı değil… İşte bu uğurda yola çıkan can arkadaşım, meslektaşım Kamer Batıoğlu’ nu ve proje ortaklarını tebrik etmek istiyorum. Peki nedir proje şöyle bir göz atalım

    YASAKLI APARTMAN ROMANI

    “Bu proje tüm insanlığı ilgilendiren bir kadın hareketidir ” … Projenin çıkış noktası olan Yasaklı Apartman romanı ve Ekolojik Kadın Köyü Projesi’nin amaç ve hedeflerini, misyonunu çok açık şekilde özetliyor Hüzün Yücel’in bu kısacık cümlesi. Kadını eğitmek, toplumu eğitmektir. Düşünsenize hemen hemen her gün şiddet ya da bir kadın cinayeti haberleriyle sarsılıyoruz. Bu çok üzücü bir durum. Buna engel olmak gerekiyor. Unutmayalım ki şiddeti uygulayan erkeği kadın dünyaya getiriyor, büyütüyor, yetiştiriyor. Hala “Kalk kızım abinin yemeğini getir, kardeşine su ver ” mantığıyla evlat yetiştiriyoruz. Kız çocukları ikinci plana atılıyor. Yarın büyüdüğü zaman o çocuk kadınları önemsemiyor ve şiddet uyguluyor. Yani kendi elimizle bir canavar yetiştiriyoruz. Bunu kim yapıyor en yakımız annemiz, aile büyüklerimiz. O nedenle biz bu projede eğitim ön planda olsun istiyoruz. Eğer kadını eğite bilirsek toplumu da eğitmiş oluruz.” Düşünceleri ile yoğruluyor proje ve birçok güçlü ve başarılı kadın projenin içine doğru çekiliyor. Hüzün Yücel, Necmiye Özkul, Merih Bayraktar ve Kamer Batıoğlu ile başlayan proje şimdi büyük bir katılıma sahip ve destekler giderek artıyor. Pilot bölge olan Harran Belediye Başkanı’nın projeye çok büyük desteği bulunmakta .. Ekolojik Kadın Köyü Projesi’nin çıkış noktası, pilot bölgesi Şanlıurfa’nın 44 kilometre güneydoğusunda bulunan medeniyetin beşiği Harran. Ülkemizin çok renkli, çok sesli-sessiz kadınlarının dileklerini, hayallerini, umutlarını dalga dalga tüm dünyaya yayarak dünya kadınları için bir çekim merkezine dönüştürecek Harran’ı bu proje…

    SANAT BUNUN NERESİNDE

    Peki sanat bunun neresinde derseniz, bir romanla başlayan proje resim ile birleşerek daha da güçleniyor ve sahneye dostum projenin diğer kahramanı… Ressam Kamer Batıoğlu geliyor. Ülkemizin değerli sanatçılarından.. Yurtiçi ve yurtdışında onlarca sergi, onlarca ödül, eğitim ve önemli projeler sığdırmış sanatla harmanlanmış üretken yaşamına sosyal projeleri de ekliyor. Resimlerinde ki ana tema ise Kadın… Özgürlüğü, esareti, korkuları, cesareti, maskeleri… Kısaca eserlerinde kadının varoluşu var. Ve çalışmalarının da her anında Kadın… Ve “Tüm dünyada medeni seviyeye ulaşmış ülkelere baktığınızda bu seviyeye gelmelerinde sanatın etkisinin çok fazla olduğunu görürsünüz. İçinde sanatın olmadığı her şey yarım kalıyor demektir. Sanat insanın vizyonunu genişletir; daha insani, daha yaratıcı düşünmesine neden olur. Sanatla yoğrulmuş bir toplumda suç oranının da azaldığını göz önüne alarak biz de sanatla yoğrulmuş bir köy kurmamız gerektiğini düşündük. Köyde kurulacak, kadınların üretime yönelik eğitim alacakları atölyelerin yanısıra yıl içerisine yayacağımız sergi, festival, uluslarararası çalıştay ve sempozyumlar ile daha sosyal bir ortamda yaşamalarını sağlamak hedefindeyiz” diyerek dile getiriyor düşüncelerini. Proje kapsamının ilk ayağında kapsamlı bir sergi var . “Ekolojik Kadın Köyü” Projesi’nin tanıtımı ve 150’den fazla eserin yer aldığı uluslararası resim sergisi CRR-Cemal Reşit Rey’de gerçekleştirildi.

    FESTİVAL TADINDA ETKİNLİK

    “İkinci etabında ise Eylül ayında festival tadında bir etkinlik olacak. Yöresel kıl çadırlar, yer sofraları, sıra geceleri eşliğinde dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen ressamlar resimlerini yaparken akşam düzenlenecek sinema gösterimleri ve konserlerle halkla bütünleşip el ele vermenin keyfini yaşayıp tüm dünyaya birlik, beraberlik, sevgi mesajları göndermeyi umuyorum.” Diye anlatıyor heyecan ile Kamer Batıoğlu. Geleneksel hale getirmeyi planladığım bu etkinliklerle, dünyaya örnek bir kadın köyü göstermiş olacağız. Kısmının da altını çizmeden edemiyor. Bizde onlara tüm yüreğimiz ile eserlerimiz ile destek oluyoruz. Ne mutlu ki ülkemde böyle insanlar var ve ne mutlu ki bana, böylesine güzel yürekleri tanıma fırsatına eriyorum. Tüm dünyada medeni seviyeye ulaşmış ülkelere baktığınızda bu seviyeye gelmelerinde sanatın etkisinin çok fazla olduğunu görürsünüz. İçinde sanatın olmadığı her şey yarım kalıyor demektir. Sanat insanın vizyonunu genişletmekte insanı insan yapmakta, yaşamın amacını her şeyin sevgiden geçtiğini daha fazla sorgulatmaktadır.  Daha insani, daha yaratıcı düşünmesine neden olur. Düşünen insan üretir. Üreten insan meşguldür ve meşguliyet akla herhangi sapkın düşüncelerin doluşmasını engeller buda şiddetin önüne geçmenin en engelleyici yoludur aslında. Sanatla yoğrulmuş bir toplumda suç oranının ne kadar azaldığını her zaman göz önüne almalıyız…

    SANATLA YOĞRULMUŞ KÖY PROJESİ

    Bu anlamda sanatla yoğrulmuş bir köy projesi… Ne denir ki elinize, fikrinize sağlık Kamer Batıoğlu ve Hüzün Yücel. Biz size tam desteğiz umarım okuyanlarımızdan da destekler çığ gibi artacak. Geliri köye bağışlanacak serginin katılımı ve satışları istenilen düzeylere varacaktır. .Herkesin evinde gerçek bir sanat eseri olurken hem de Ekolojik Kadın Köyümüzün bir çivisi belki bir okuyucumuzun yardımı ile çakılmış olacaktır.  Mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken bir sergi. ( Laf aramızda benimde bir tablom orada destek olmaya gitmiş)

    Yolunuz açık olsun …

    Devamını Oku

    Fırçaların masalsı destanı, renk cümbüşlerinin ressamı: Gültekin SERBEST

    Fırçaların masalsı destanı, renk cümbüşlerinin ressamı: Gültekin SERBEST
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Sorarız birbirimize aşkını anlat diye… Yanlış anlamayın bizlere göre aşk sanattır. Resimdir şiirdir. Renktir kokudur. Coşkudur. Her birimizin aşk hikâyesi kutsaldır. Kimi bir beden dersinde başlar Gültekin Serbest gibi,

     

    Fatma Elvin ÖZTÜRK

    Sözlere eşlik eder mısralar, şarkılara sözler. Geceye ışıklar eşlik eder bazen karanlığın içinde bir ışık olur tablolar. Renklerin ışıltısını arayan ressamların fırçasında bir oradan bir buradan hayal dünyasında arzı endam ederler. Bazen bir ayçiçeğini takar kollarına, bazen bir tavus kuşu ile dalarlar hayal dünyalarına mavinin tonlarından yakalar kuyruklarının büyülü dünyasından reverans yaparlar. Tablonun bir köşesinden bakıverecekmiş gibi gelirken tabloların masalsı hikâyesine dalıp gittiğinizi hissedersiniz. Bazen ay kenarında sallanır, bazen güneş çiçeğinde soluklanırsınız. Heyecanı sarar büyülü peri masallarının. Tavus kuşu mu doğar küllerinden yoksa siz mi şaşırırsınız. Ben benzetirim Gültekin Serbest’in tavus kuşlarını Anka kuşlarına… Masalların gece fısıldayışlarından gerçek hayata uzanan bir köprü izlenimi yaratır bende her biri. Usul usul gülümseme eşliğinde renkli rüyalara daldığım günlerimi hatırlatır. Yüreğime bir coşku seli bırakır. Renkler mi daha bir etkiler figürler mi bilemem ama ikisinin de ustaca işlendi kesin. Uygun bir harmoni eşliğinde dizilirler yan yana.

    MUZDAN KAYIKLA GÜNEŞE OLTA

    Bazen muzdan bir kayıkla yola çıkar güneşe bir olta atarsınız. Bazense Galata Kulesi’nin çatısından kanatlı atların sırtına atlayıp engin maviliklere çırparsınız kanatlarınızı. Anlatmak ile bitmez ki masallar, destanlar yüzyıllara yayılırlar her bir beynin yansımasında farklı hezeyanlar yaratırlar. İşte bu nedenle uzun solukludur Gültekin Serbest’in tabloları. Annelerinizin tatlı sesi ile fısıldar size, yüreğinizde hoş bir meltem bırakır bir sonraki tabloya geçmek için can atsanız da önünüzdeki tablonun o kadar çok fısıldayacağı kelimesi vardır ki size ne yapsanız da bir öteye geçemezsiniz. Bir bakmışınız akşam oluvermiş siz bu büyüden kurtulamamışsınız. Kapılar kapanır yarın yine koyulursunuz diğer tabloları izlemeye… Bir de sohbet ederseniz kendisi ile anlarsınız o naif yüreğin getirilerini. Beyefendiliğini… Bir coşku seli aldı bahsede bahsede satırları dolduracağız nerede ise… Kimdir Gültekin Serbest, neredendir bahsetmeyi unuttuk.

    PRİZREN’DE DOĞDU

    Türk sanatının önemli değerlerinden Gültekin Serbest 1955 yılında Kosova’nın Prizren kentinde doğdu. Prizren’in Şar Dağı’ndan gelen eşsiz havasını soluyan sanatçının bu ender genleri nasıl aldığının iyi bir göstergesi olsa gerek. Peri masallarının nasıl oluştuğunun, tabloların dağların doruklarından denizlere nasıl ulaştığının. Akan pak deresindeki hayallerini nasıl bezediğinin iyi bir göstergesidir aslında doğduğu topraklar. Birçok soydaşımız gibi onu da beklemektedir bir gün ana vatanına doğduğu topraklara kavuşmak. Ve 1978 yılında, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezun olur. Aslında bu mezuniyet günlerine kadar çok nehirler akmıştır resim dünyasında. Bir sohbetimizde şöyle anlatmıştır kendisi: Çocukluğumdan beri resme ilgim vardı, ilkokulda, kâğıdı kalemi, boyayı tanımam ile bu daha da arttı. Okulun ressamı durumundaydım, ama ne resmi biliyordum ne de resim yapana ressam denildiğini. İlkokulda Beden Eğitimi dersimiz için o günlerde yeni yapılan Kurtuluş Parkı’na giderdik. Bir gün, koşu sırasında, yaşlı bir amca gördüm, resim yapıyordu. Ben, öğretmenin tepkisini bile düşünmeden, resim yapan amcayı izledim. Birkaç hafta bu devam etti. Ben işi iyice ilerlettim artık oturup izliyordum. Bir gün, resim yapan yaşlı amcanın bana, “taşa oturma çocuk üşüteceksin” sözleri ile dostluk başladı. “Ne olacaksın” dedi, ben de “resim yapmak istiyorum” dedim, cevabı “öyle mi çocuk” oldu ve bana bir kırtasiye dükkânı tarif etti. Yaşlı amca kartona resim yapıyordu ve bana da bir şövale, karton ve boyalar alındı, hatta kartonun bezir yağı ile yağlanmasını bile öğretmişti.

    EŞREF ÜREN USTANIN ELİNDEN

    O gün Kurtuluş ve Hacettepe peyzajları yapan yaşlı amcanın Türk resminin ustalarından Eşref Üren olduğunu ortaokul yıllarımda öğrendim. Diye anlatmıştı yola çıkış öyküsünü… Ve yıllar sonra üstat Eşref Üren ile Gültekin Serbest’in bir sergisinde yolları kesişecek ve iki meslektaş olarak dostlukları pekişecekti. Öğretmenleri en büyük şansı olacaktı sanatçının. Onu resim aşkına her gün bir parça daha yanaştırıyor ve bu aşkın gittikçe kara sevda olmasına doğru fener tutuyorlardı. Bir süre İtalya, Yugoslavya ve Amerika’nın Galeri ve Müzelerinde araştırma inceleme yaptı yıllar içinde yaptığı bu seyahatler ve yurtdışında belli süreler ile yaşamışlığı ise onda farklı perspektifler uyandırmış ve hayal ile gerçekliğin ekseninden kendine farklı bir dünya farklı bir stil yaratmasına sebep olmuştur. Çalışmalarını bir dönem Amerika’nın New York kentinde sürdüren sanatçı, bu kentte bir kişisel sergi açmıştır. Avrupa’nın ve Asya2nın çeşitli ülkelerindeki kişisel ve karma sergilere katılmış. (Bulgaristan, Moldova, Kırgızistan, Kosova, Arnavutluk, Montonegro, Macaristan, Gürcistan, Pakistan, ABD, Fransa) Türkiye’de, Yurtdışın da, resmi ve özel koleksiyonlar da eserleri yer almıştır. Ayrıca, Kırgızistan’ın Bişkek kenti Ulusal Müzesin de eseri sergilenmektedir.

    3 KİŞİSEL SERGİ SAHİBİ

    Bugüne kadar 31 kişisel sergi açmış, çok sayıda gurup ve karma sergilere de katılmıştır. BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) üyesi olan sanatçı, bir dönem genel sekreterliğini, iki dönem de bu derneğin başkanlığını yapmıştır. Çağdaş Sanatlar Vakfı kurucularındandır ve halen bu vakfın yönetim kurulu sekreterliğini yapmaktadır. Vakfın, 12 yıl boyunca düzenlediği Uluslararası Ankara Sanat Buluşması’nın koordinatörlüğünü de üstlenmiştir.
    Birçok etkinlik ve çalıştay da bir araya geldiğimizde uzun sohbetlerimizde açılır konular biz ressamların. Renklerin dilindeki sayfalarımızı alır dostlukların sohbetinde dinlendiririz. Sorarız birbirimize aşkını anlat diye… Yanlış anlamayın bizlere göre aşk sanattır. Resimdir şiirdir. Renktir kokudur. Coşkudur. Her birimizin aşk hikâyesi kutsaldır. Kimi bir beden dersinde başlar Gültekin Serbest gibi, kimi benim gibi anne kokusunda bulutları objelere benzeterek, baba korkusunda boyaları saklayıp anne ile gizli oyunlarında buluşur. Küçük bir kızken yakalar boyaların kokusunu eve gelirken merdivenden alıyorsa bezir yağının kokusunu bugün resim vardır evde anne ile yapılacak tuvaller hazırlanmış.

    ANA İLE KIZIN, BOYA İLE TUVALİN AŞKI

    Boyalar dizilmiş fırçalar nöbette bekler Elvin’i… Hiç unutmam o kokuyu hala atölyelere girdiğimde koku ulaştığında ta içlerime o görüntü canlanır benliğimde küçük kız oturmuş anneciğinin yanına fırça darbeleri ile okşuyorlar tuvali, bir yandan huzursuz küçük kız akşam olmasın resim bitmesin diye boyalar ve yemekler hazırlanacak anne paylaşılacaktır. Ama oysa aşk yaşıyor onlar. Ana ile kızın, boya ile tuvalin aşkını…  İşte bu aşk ile resmediyor Gültekin Serbest ‘te zamanın geçimsizliğinde babasının işyerinde gömlek zarflarının içindeki kartonlara resimleri. Zamana imkânsızlığa inat üretiyorlar. Ürettikçe kimlikleşiyorlar kendileri oluyorlar. Gitgide daha çok yaklaşıyorlar hayallerine.  İşte böyle sohbetlerden birinde anlatıyor desenlerine aşkını içindeki ışığı: Ben önce ayçiçeklerini tanıyıp sevdim ama önce muz bitkisini, yapraklarını, çiçeklerini daha değişik soyutlamalarla resmettim. Bu benim yeni bir yola girmeme neden oldu. Hem kullandığım objeler ve nesnelerin özgünlüğü, kimse tarafından kullanılmaması hem de resimde oluşturduğu estetik biçimler bir farklılık yaratıyor. Gültekin Serbest’e ait bir form oluştu, böyle bir şey yakaladım. Çocukluğumdan beri, akşamüzerleri evlerde ışıkların yanmaya başlaması beni etkiler. Evlerdeki ışıkların yanması ile içimde hüzünle karışık bir tuhaflık hissederim. Bu hüzün insanı üzecek bir hüzün değil, tuhaf mutlulukla karışık bir hüzün. Bu evlerin içini merak ederim hep, sanki insanlar gündüz yaşamıyor da ışık ile ortaya çıkıyormuş gibi gelir. Ben o geceyi de çiziyorum. Sonra yağmurlu havalar da beni çok etkiler. Yağmurlu, puslu havaların da ışığı vardır, karanlık gibi görülen havanın ışığını görürüm ben. Renklerin de ışığını görürüm. Sohbet ettikçe edesi tablolara baktıkça bakası geliyor güzel dost Gültekin Serbest’in. Anlattıkça dinleyesi geliyor her bir kişinin. Umarım içindeki ışığın masalları hiç bitmez. Umarım bu güzel Rumeli yüreğinin gülümsemesi hep yansır tablolarına biz dostlarına ve sanatseverlere keyifle izlemek kalır sadece… Ankara’da yaşayan yolu Ankara’dan geçen dostlar benden söylemesi bu değerli sanatçımızın sergisi yeni açıldı ve devam ediyor Mustafa Ayaz müzesi Sanat galerisinde 25 Marta kadar. Kaçırmayın derim benden söylemesi İstanbul’un galata kulesinden, kalyonlar ile özlediğimiz İstanbul’a doğru bir geçişe vira vira diyerek yol alıyor ve masalsı bir âlemde buluşturuyor bizleri.

     

     

    Devamını Oku

    Fırçasında Rodopların hüzünlü bakışları ile canlı renklerin üstadı: Kamber Kamber

    Fırçasında Rodopların hüzünlü bakışları ile canlı renklerin üstadı: Kamber Kamber
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Rodop dağlarının endamında bir yaşam öyküsü var Kamber Kamber’in ve ona bağlı onun bazen hüznünü bazense neşesini taşıyan bir sanatı, renklerin de coşkusunu resmederken Rodop’ların yüzlerinde hüznünü canlandırıyor acılı çığlıkların.

     

     

    FATMA ELVİN ÖZTÜRK

     

    Bu şehir girdap gülüm
    girdap ta mehtap gülüm
    feleğin bir suyu var
    su değil kezzap gülüm
    su değil kezzap
    yezidin harcı zulüm
    yiğidin burcu ölüm
    feleğe dayandım gülüm
    öldüm de uyandım gülüm
    öldüm de uyandım

     

    Eski kitaplardan birinde Küstendil için yazılmış bir şiir gözüme ilişti bu gece. Bulgaristan Küstendil şehri. Suyu ile kaplıcaları ile modernliği ile sanatı ile meşhur bir şehir. Cleopatra’nın banyolarının bulunduğu ender şehirlerden biri. Geçmişime ailemin kökenlerine doğru ne zaman insem şehir hayatı, su ve sanat beni buluyor Balkanlar da. Evet, bir köyüm yok benim maalesef. Hep şehirlerden gelmişim genlerim şehirler ile imzalamış ortaklıklarını, Suların mistik olduğu şehirler ile… Sadece suları için gidilen şehirler ile. Mitolojide bile adları geçen şehirlerle. Sanatı yetiştirmiş şehirlerde. Ondan kendimi çok eski hissedişim demek ki. Ondan suya olan bitmek bilmez arsızlığım, içinde oldukça dinginliğim. Ondan sanata gönül verişim gecenin üç beş saatlerinde satırlara, boyalara nöbet kesilişim.  Ondan Balkanları satırlarıma misafir edişim. Ondan balkanlardan bu kadar dost edinişim. Ah bu kentler ilmek ilmek işlemişler benliğime… Bütün şehirlerimi gezdim bir Küstendil kaldı özlemim. Umarım davet ederler de ilk fırsatta yola dizilirim. Hangi su kentleri benim say say bitmiyor. Tam bir Balkan meleziyim ben, Ohrid, Selanik, Kavala, Küstendil (Bulgaristan ),  İstanbul ve İzmir ‘e bir de babamın adı var Deniz… Denizkızıyım ben genlerinde su şehirlerinin coşkusunu taşıyan Denizin kızı… Nasıl da merak içindeyim aslında nasıl da gidesim var. Hem giderken uğrayıp ta Kırcaali deki dostlarımı göresim var. Atölyelerine girip sohbet edesim çaylarından içesim var. Bizden biri var oralarda, ailemizden diyebileceğimiz kadar dost ve sıcak. Zamanın dişlilerinde oralarda duraklamış ailelerden birinin devamı. Dost insan, babacan insan Bulgaristan’ın en ünlü ressamlarından biri Kamber Kamber bu hafta satırlarımıza konuk oluyor. İnşallah en yakın zaman da bizde ona…

    RODOP DAĞLARININ ENDAMINDA

    Rodop dağlarının endamında bir yaşam öyküsü var Kamber Kamber’in ve ona bağlı onun bazen hüznünü bazense neşesini taşıyan bir sanatı, renklerin de coşkusunu resmederken Rodop’ların yüzlerinde hüznünü canlandırıyor acılı çığlıkların. Tablolarındaki gelinlerin gözlerine baktığınızda topraklarından koparılıp giden hüzünleri görüyorsunuz. Mutluluğu yansıtmak kolaydır yüzlerde hüznü ise çok zor. Bunu kamber üstadın tablolarında yakalayabiliyorsunuz işte… Dağların bütün çiçeklerinin renklerinin harmonisi var tablolarında. Kimi zaman gelinlerin başlarında kimi zaman eteklerinde kimi zaman nü vücutlarında. Pembeler açık maviler sarılar yeşilin bin bir tonu tutuşup el ele Rodop’ların eteklerinden tablolarda soluklanıyorlar, güzel Bulgaristan kadınlarının simalarında. Güzeldir kadınları farklı bir etkileri vardır büyülerler gibi, nazlıdırlar cilvelidirler. Bilirler erkeklerin can damarlarını. Sohbetse sohbet, endamsa endam. Tanıyorum birkaç arkadaşım var ne yalan söyleyeyim hepside birbirinden güzel kadınlar. Ben bile hayranlıkla izlemiyor değilim laf aramızda… Rodop dağları bre Pakize türküsünü birçoğumuz duymuşuzdur öyle değil mi?

    TATLI DİLLİ VE HOŞ SOHBETLİ

    Yöresi birçok güzellik katmış bu değerli üstada hal böyle olunca da birçok etkinliğe davet edilmesi kaçınılmaz oluyor. E sözü sohbeti kişiliği de ona keza iyi olunca etkinliklerin keyifli zamanları başlamıyor değil. Ben kaç etkinlikte bir arada bulunduğumuzu unuttum nerede ise. Tatlı dili ve hoş sohbeti kendine özgü şivesi ile nüktedan konuşmaları biz dostları arasında daha da çok sevilmesine neden oluyor. Hele ki çalışkanlığı bir tablo yapın denilen yerden en az üç tablo ile çıkmazsa şaşarsınız. Sabah görevinin başında gece başında hayatı işlercesine zevk alarak işliyor tablolarını, etrafı şöyle bir kolaçan edip hop tekrar işinin başında alıyor soluğu. Etrafındaki gençlere hiç çekinmeden saklamadan tüm iyi niyeti ile anlatıyor tüm bildiklerini. Bir haftada ne kadar çok şey öğretebilirim telaşında. Balkan sanatçılarının bu kendini bilme hallerini çok seviyorum ben. Egolarının olmayışını, sanatı sanat için sevişlerini, boyaları kokusu, fırçaları dokunuşu için sevişlerini seviyorum. Bu araçları hava atmak mağrurlanmak için kullanmayışlarını seviyorum. Mesleklerine olan saygılarını seviyorum. Ve bu saygı doğal saygıyı da getiriyor tabi ki. Biz hala saygının korkudan kaynaklanacağını sanan bir toplumda yaşıyoruz maalesef ki. Ama saygı sadece sevgiden ve şefkatten gelir. Büyük ne kadar eğilirse küçüğüne küçükte o kadar dimdik selamlar onu… Bir fidan sevginin eseridir, sevgi oldukça gelişir serpilir. Yoksa güçsüz kalır güçsüz kaldıkça kendi yetiştirdikleri de daha güçsüz. Ve işte o zaman ego ortaya çıkar. Kümeslerin de gerim gerim gerinen horozlar doğurur hayat. Sanırım bu dağlar çok şiddet gördü ki yeni nesilde sadece şefkat var, öğrencilerine sanata duydukları sevgi var. Umarım hiçbir insan sevgiyi sevgisizliklerin yokluğunda öğrenmez bu dünyada bir daha. Aldım elime sazımı habire yazıyorum da yazıyorum tanıtmadan hayatı hakkında bahsetmeden tablolarının büyüsüne kaptırıverdim kendimi. E ne yapayım salonumda üç tablosu asılı bana göz kırpıyorken tablolardan uzaklaşmak çok zor oluyor biri bana ikisi eşime hediye tabloların. Eşimi kıskanmıyor değilim hani ne yalan söyleyeyim. Ama oda hayranıdır Kamber hocanın pek bir seviyor tablolarını… Farklı bir tat bir yumuşaklık yakalıyorum bu tablolarda diye bahseder hep. E ondan değil mi birçok kişi tarafından da taklit edilmek hunharca… Ama yinede öz başka…

    MESTANLI DOĞUMLU

    Kimdir Kamber Kamber biraz tanımaya ne dersiniz? 1950 Sedefçe köyü, Mestanlı – Bulgaristan doğumlu olan sanatçı. 1973–1977 yıllarında Sofya’da resim eğitimi gördükten sonra şu anda yaşamını idame ettirmekte olduğu Kırcaali ‘ye yerleşiyor. Bugüne kadar Bulgaristan’da ve farklı ülkelerde otuz beşten fazla kişisel resim sergisi açmış ve birçok resim festivali, sanat fuarları ve etkinliklere katılarak Bulgaristan Türklerini başarı ile temsil etmiştir. Bunun bir kanıtı olarak ta birçok kere eserleri ödüllere layık görülmüştür. Bahsettiğimiz gibi genelde Kadın ağırlıklı olan çalışmalarında müzik ile rengi şiirleştiren ressam, yıllarca renkte sesin, seste rengin peşinde koşmuş ve bunları resimlerinde buluşturmayı başarmıştır. En son İzmir’e geldiği bir çalıştay esnasında derin derin sohbet ederken kendisi ile Rodop Dağları’ndan uzakta bir hayat düşünemediğini söylüyor ve sanatıyla ilgili şu ifadeleri kullanıyordu. “Küçüklüğümden beri resim yapıyorum. Rodop’un güzelliklerini konu aldığım dönem, gençlik yıllarıma dayanır. O zamandan bu yana Rodop kadınlarının simasını resimlerime aksettirmeye çalışıyorum. Rodop kadınlarının simasında aynı zamanda Rodop Dağları’nın şirin güzelliğini de yansıtmaya çalışıyorum. 40 yıldan bu yana Rodop Dağı’na, köye, dağa ve kadınlara dair resimler yapıyorum.

    KOSKOCA BİR DAĞIN GÖLGESİNDE

    Rodop sanatçıya o kadar esin olmuş ki. Koskoca bir dağın gölgesinde sakince yaşamak bu olsa gerek diye düşünüyorum. Sakinliği ruhuna da işlemiş özü sözü öz bir insan kendisi. Kimseyi incitmemek kırmamak ta en büyük kişilik özelliği. Hayatın böyle sanatçılara o kadar çok ihtiyacı var ki. Hele bencilliğin hırsın arttığı şu günlerde. Eskiye özlemle dostane bir bakış atma böyle dostlar ile mümkün sanırım. Mesleğime binlerce kez şükrediyorum yaratmanın engin güzelliği yanında böylesine dost yürekler ile tanışıyor olmanın coşkusu paha biçilmez. Kendi atalarımın topraklarından dost sıcaklığı ile kucaklanmak, o canım renklerin coşkusuna bulanmak. Rodop kızlarının güzelliğini gözlerindeki hüznünü yakından gözlemlemek. Her bir sanatçı dostum ile farklı bir derinleşmenin getirisi bu. Çok kısa bir zaman önce ablasının vefat ettiğini öğreniyorum. Buradan kendisine başın sağ olsun dileklerimi de iletmek istiyorum satırlarım aracılığı ile. Ne şanslı bir insanmış ablası Allah Rahmet eylesin. Böylesine dost böylesine sevecen, böylesine sanatçı bir insanın ablası olduğu için. Sanatçı denmekle sanatçı olunmuyor maalesef işte böyle yüreğine dokuna desturuna kişiliğine işleyecek ve sanatçı kelimesini doldura doldura söyleyebileceksiniz onun için. Ben böyle bir dostu tanımaktan onunla sohbet etmiş, aynı ortamda birçok defa fırça sallamış olmaktan çok mutluyum umarım zaten birçok balkanlının tanımış olduğu bu ender sanatçılardan birini bu satırlar ile belki adını duymamış olan az bir kesime de ben ulaştırmış olurum ki. O fırçaların resme olan coşku ile bağlılığını daha birçok etkinlikte daha çok görebilelim…  Rodop kızlarının şarkılarını Kamber Kamber’in renklerinden dinleyebilelim… Haftaya belki yine Bulgaristan’dan ya da Kosova’dan konuk olabiliriz. Allah kolumuza kuvvet, benliğimize sağlık gönlümüze sevgi ve dostluk verdiği sürece. Sevgi ve dostlukla…

     

    Devamını Oku