27 Mart 2016 Pazar
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Olacak O Kadar Televizyonu adlı eleştirel güldürü programını hatırlamayanımız pek azdır. Rahmetli Levent Kırca ve ekibinin 22 yıl boyunca Türk televizyon kanallarında başarı ile sergilediği programın müziği ise birçoğumuzun diline pelesenk olmuştur.
Aç gözünü seyret, tekrarı yok bunun
İşimiz muhabbet efkarı yok bunun
Arada bir dilimiz sürçerse affola
Susmasını biliriz de kemiği yok bunun
olacak, olacak, olacak o kadar
olacak, olacak, olacak o kadar
Niyetimiz kimseyi kırmak değildir
Şuradakini buraya koymak değildir
Arada bir zülfü yare dokunduk
Tam yerine denk geldi manzara koyduk
Evet tam yerine denk geldi. Açılım denen (her ne kadar iyi niyetle başlasa da) garabet bittiğinden bu yana Türkiye’nin Güneydoğu’su tam bir savaş ortamı yaşıyor. Buna ister ‘Hak ile batılın’ ister ‘Devlet güçleri ile teröristlerin’ isterseniz de ‘ Bölücübaşının köpekleri ile vatanı için canını veren ana kuzularının’ mücadelesi olarak bakın. Karşımızda bir gerçek var. Kobani’yi ülkemizin topraklarına uygulamaya çalışan eli kanlı örgütün Allah inancı ve insan sevgisi olmayan tetikçileri 1990 yılından sonra ilk kez hedefini asker ve polisten sivil vatandaşlara çevirmiş ve sözde mücadelelerinin cephesini genişletmeye çalışmıştır. Beşikteki çocuklara kurşun sıkacak kadar gözü dönmüş bu katilleri ‘Özgürlük Savaşçısı’ olarak gören Avrupa ve ABD’nin de sivillere yönelik saldırılardan sonra gözü bir nebze de olsa açılmıştır.
PARİS VE BRÜKSEL’DE PATLAYAN BOMBALAR
Paris ve Brüksel’de patlayan bombalardan sonra ise terörün dini ve milliyetinin olmadığı bir kez daha ispatlanmıştır. Buradan hareketle bundan sonra ABD ve Avrupa ülkelerinin bu kansızlara bakışı değişecektir. Şimdi konunun diğer boyutuna gelelim: Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde legalleşmeye çalışan ancak her fırsatta terörü ve terör örgütünü överek, destekleyerek hatta saçı bitmedik yetimin hakkı bulunan maaşlarını örgüte göndererek bir masumun daha canını kaybetmesine çanak tutan HDP’li vekillere bir bakalım. Bombacı şerefsizlerin taziye ziyaretine gidenler onlar, asker ve polisin binbir güçlükle mücadele ettiği bölgelerde Kürt vatandaşların canlı bomba olarak kullanılmasına vesile olan onlar, ekmek yedikleri toprağa ihanet eden onlar. Saymakla bitmez yaptıkları. TBMM ise vekillerin dokunulmazlığını kaldırıp kaldırmamayı tartışıyor. Yahu milletten desteği aldınız, AK Parti, CHP, MHP teröre karşı tek yürek oldu. Ne bekliyorsunuz? Türkiye’nin terörle mücadelesine şüphe ile bakan ABD ve Avrupa kendi başlarına gelince ne tür önlemler alıyor görmüyor musunuz? Ne insan hakları kalıyor, ne inanç özgürlüğü… HDP’li vekillere gelince keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. Dokunulmazlığınız mı kalkacak? Eee Olacak O Kadar…
Medeni Avrupa’nın göbeğinde gözünü kan bürümüş Sırp katillerinin 8372 Müslüman Bosnalı’yı katledişinin 18. yıldönümündeyiz. Srebrenitsa Soykırımı 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan kayıplardan sonra Avrupa’da meydana gelen en büyük soykırımın adı. Ratko Mladiç komutasındaki Sırp Cumhuriyeti Ordusu, Sırp Cumhuriyeti siyasi liderlik görevinde olan Radovan Karadziç, Yugoslav Ordusu’nun Generali Momcilo Perisiç, Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Sırbistan İçişleri Bakanlığı’ndan doğrudan destek alan paramiliter grubu “Akrepler” (Scorpions) öncülüğünde başlayan katliam mağdur insanları korumak için bölgeye gelen Birleşmiş Milletler Hollanda Koruma Gücü’nün (UNPROFOR) gözleri önünde gerçekleştirildi.
TÜRKLERE KARŞI AYAKLANMA TARİHİ
Katil köpek Ratko Mladic soykırım öncesi şu sözleri söyledi: “Büyük Sırp kutsal gününün öncesindeyiz. Bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklere karşı ayaklanmamızı hatırlayarak, Müslümanlardan intikam almanın zamanı geldi.”
Bu cümle Srebrenica’nın kaderini tayin etti. 8372, 12–77 yaş arası erkek sivil Boşnak topluca katledildi. Kadınlar ise tecavüz ve kötü muameleye maruz kaldı. Bosnalı Sırp askerler Boşnaklar’ın bazılarını toplu infaz yerlerinde, bazılarını yollarda, bazılarını dağlarda, katliamdan kaçmak isteyenleri de çeşitli tuzaklar kurarak hunharca katlettiler. Katledilen masum siviller toplu mezarlara gömüldüler. Daha sonra cesetler gömüldükleri yerden kepçelerle parçalanarak çıkartılıp, kimlikleri tespit edilemesin diye sayıları tahmini 64 olan toplu mezarlara gömüldü. Aradan geçen 18 yıl dünyanın dört bir yanına dağılmış Boşnaklar ve Müslümanların acılarını katlayarak yaşamalarına neden olurken Hollanda’nın Lahey kentinde toplanan mahkemenin aldığı saçma sapan karar Boşnakların yüreğine bir kez daha ateş düşürdü. Eski Yugoslavya Uluslar arası Ceza Mahkemesi Srebrenitsa Katliamı da dahil bir çok etnik vahşette başrol oynayan Sırp eski devlet güvenlik şefleri Yovitsa Stanişiç ve Franko Simatoviç hakkında delil olmadığı gibi bir gerekçeyle beraat kararı verdi. Bu kararı verenleri tarih ve inandığımız rabbimiz elbet cezalandıracak ama bu tür vahşetlerle karşı karşıya kalmamak için de yapılması gereken bir şey var; Her koşulda vatana sahip çıkmak…
Rahmet ve mağfiret ayı Ramazan-ı Şerif geldi, çattı. Müminlerin 1 ay sürecek sabır ve sevap yolculuğu başlıyor. Yardımlaşmanın doruğa çıktığı bu ayda tüm yardıma muhtaç Müslümanların sofralarının dolu dolu olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Sofralarında eksik bulunmayan kardeşlerimizin ise Ramazan ayı münasebetiyle açlıkla imtihan olunan kardeşlerini anlayacağını ümit ediyorum. Rabbim kimseyi açlıkla ve susuzlukla sınamasın. Bütün inananların sofrası, Ramazan ayı hürmetine cennet meyveleriyle dolup taşsın inşallah…
5 YILDIZLI OTELLERDE İFTARLAR
Ramazan ayıyla birlikte gösteriş budalası iftarlar dönemi de başlar. Beş yıldızlı otellerde israfın tavan yaptığı, kuş sütü eksik olmayan iftarlar düzenlenir. Büyük bölümünü iftara ihtiyacı olmayan (Eğer teşbihte hata yapıyorsam Rabbim beni affetsin) insanların doldurduğu bu iftarlarda mübarek ay eğlence ayıymış gibi kutlanır. Aslında Ramazan gerçekten müminlerin eşit olarak Allah’a yöneldikleri ve kendilerine rızk olarak verilen şeyleri mümin kardeşleriyle paylaştıkları bir aydır.
Bir de son yıllarda gösteri aracına dönüşen belediyelerin iftar çadırları var. İsraf edilen, çöpe dökülen tonlarca yemek. Ama bir bakımdan da Ramazan’dan Ramazan’a bir lokma et yiyen garibanları düşününce, 5 yıldızlı iftar sofraları gibi can yakmıyor. Hâlbuki bazı belediyelerin yaptığı gibi ihtiyaç sahiplerinin teslim edilerek erzakların gizli saklı sahiplerine teslim edilmesi daha hoş ve daha sevap değil mi? Bir elin verdiğini diğerinin görmemesi açısından.
HOŞGÖRÜ VE KOLAYLIK DİNİ İSLAMİYET
‘Komşusu aç iken tok gezen bizden değildir’ diyen bir peygamberin ümmetine yakışmayan bu tavırlardan Allah-u Teala hepimizi korusun.
Mübarek ayın getirdiği bir başka güzellikte 1 yıl boyunca sürekli çalışan vücudumuzun en hassas organı midenin tabiri caizse bakıma alınmasıdır. Aşırı tüketimden kaynaklanan birçok rahatsızlıkta bu mübarek aylarda orucunda kerametiyle tedavi edilir. Yine de hoşgörü ve merhamet dini İslamiyet’in sağladığı kolaylıklar sayesinde hastalığı nedeniyle oruca dayanamayacak olanları da bir kez daha uyarmayı gönlüm istiyor. “Ne olur sevdiklerinizi üzecek ise oruç tutmayın, en azından kendinizi iyi hissedinceye kadar”
Hepinize hayırlı ve bereketli Ramazanlar…
Meslekte 26. yılı geride bırakmama rağmen şunun şurasında topu topu 8 yıllık bir geçmişi bulunan Sarı Basın Kartımın ne işe yaradığını henüz kestirebilmiş değilim.
Uzun uğraşılar, Polis soruşturmaları, Basın Yayın Enformasyon Müdürlükleri vasıtasıyla iletilen çok sayıda bürokratik belge ve toplanan Basın Kartı Komisyonu sonrasında mesleki onur belgesi olarak nitelendireceğimiz bu karta sahip oluyoruz. Peki sonrası. Onur duyduğum ve şerefle taşıdığım Sarı Basın Kartı ne işe yarıyor? Burada duralım. Çünkü kastettiğim konu avanta, lavanta değil. Kastettiğim konu çok sayıda basın emekçisi kardeşimiz hala bu kartın hayalini kurarken, gittikçe itibarsızlaştırılan Sarı Basın Kartı için ne yaptığımız. Gazeteciler Cemiyeti olarak, Sendikalar olarak, Muhabir Dernekleri olarak ve mesleğine sahip çıkacak basın emekçileri olarak. Sosyal demokrat ve Halkçılığı kimseye bırakmayan CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin Sarı Basın Kartlı gazetecilere uygulayacağı ESHOT Seyahat Kartı saçmalığına ne dersiniz peki?
SEYEHAT KARTI SAÇMALIĞI
Biri bana bu seyahat kartının ne için gerekli olduğu konusunda tatmin edici bir açıklama yapabilir mi? Sarı Basın Kartı sahibi İzmirli gazetecilerin bir kısmı otobüsle seyahat edemeyecek kadar yaşlı, diğer bir kısmı da genellikle kendi araçlarını kullanıyor. Geriye tahminimce sayısı 100’ü ancak bulan gazeteciler kalıyor. Yani bu 100 kişinin şehir içi seyahati mi Büyükşehir Belediyesi’ni zorluyor? Ulaşım hizmetini yerine getirmesine engel oluyor? Daha ne kadar bir ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar az olan haklarımıza tecavüz edilecek, daha ne kadar sömürüye izin vereceğiz? İzmir Gazeteciler Cemiyeti bu konuda harekete geçecek mi? Ayrım yapmadan sendikalarımız (Çoğumuz sendikası yok farkındayım) uygulamayı protesto edecek mi? Sayısı gittikçe artan muhabir derneklerimiz ne yapacak? Daha yazılacak çok şey var ama hakkımızı alandan hakkımızı rabbimin alacağına inanıyorum.
Sağlıcakla kalın….
Türkiye Kurban Bayramı’nda bir eğitim duayenini daha sonsuzluğa uğurladı. Birçoğunuzun anladığı üzere Doğanata Eğitim Kurumları’nın Yönetim Kurulu Başkanı, İzmir Üniversitesi’nin kurucusu ve Mütevelli Heyet Başkanı, eğitim dünyasının duayeni, Necdet Doğanata’dan bahsediyorum. Doğanata Karaburun’da levrek ve çipura üretimi yapan Pelmin Su Ürünleri, Manisa’da elektronik baskı devreleri üreten Delron Elektronik, İzmir’de bilişim alanında hizmet veren ISPRO İletişim Hizmetleri ve Doğanata İnşaat firmalarının yönetim kurulu başkanıydı. Sahip olduğu şirketlerin faaliyet gösterdiği alan farklılıkları bile Rahmetli Doğanata’nın birçok konuda bilgi sahibi olduğunun kanıtıydı. Okulunda eğitim gören tüm çocukların sevgiyle hatırını soran her birinin dertleriyle ilgilenmekten asla sıkılmayan Doğanata, hayırsever yönüyle de eğitim camiasında ilk akla gelen isimlerden biriydi.
BOŞNAK ÇOCUKLARA SAHİP ÇIKMIŞTI
1992’de başlayan Bosna Savaşı’nda büyük zorluklar yaşayan Bosnalı çocuklara sahip çıkan Doğanata, 1993–2000 yılları arasında savaşta ailelerini kaybetmiş 49 öğrenciyi Türkiye’ye getirtti. İzmir Özel Fatih Koleji’nde öğrenim gören Boşnak çocukların tüm ihtiyaçları mezun olana kadar karşılandı. Çeçenistan’dan getirilen 6 çocuğa da Fatih Lisesi’nde eğitim imkânı verildi. Doğanata son olarak büyük depremi yaşayan Vanlı çocuklara da sahip çıkmış ve eğitimlerini üstlenmişti. Teknolojiyi ve bilim dünyasındaki gelişmeleri ilerlemiş yaşına rağmen takip eden sevgili hocamın Doğanata Eğitim Kurumları’nda öğrenim gören öğrencilerin ulusal ve uluslararası başarılarına çocuk gibi sevindiğine de birebir şahit olmuştum. Doğanata, uzun yıllar Ege Bölgesi Özel Okullar Birliği’nin Başkanlığını ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Eğitim Sektör Meclis Başkanlığı’da yaptı. Kendisinin zirveye diktiği eğitim bayrağının inmeyeceğine eminim. Çünkü geride kendisi gibi başarılı, eğitim, öğretim ve insan ilişkilerinde uzman, disiplinli ve yaratıcı bir beyin bıraktı, Ali Doğanata’yı. Türk eğitim camiası şahsi kanaatime göre bundan böyle Ali Doğanata’nın yeteneğini ve başarılarını konuşacak. Allah yolunu açık etsin…