DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34215970.63232%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

İbrahim Arslan

İbrahim Arslan

08 Şubat 2022 Salı

    DÜNYADA BARIŞ VE ADALET…

    DÜNYADA BARIŞ VE ADALET…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İbrahim Arslan

    Yaklaşık bir asır önce Atatürk’ün evrensel değerdeki “Yurtta barış, dünyada barış” söylemi  günümüzde uluslararası ilişkilerde, daha bir anlam kazanıyor.

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, savaş eşiğinde Rusya ve Ukrayna krizine barışçıl çözüme katkı amacıyla Ukrayna ziyareti, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dış politikasının esasıdır.
    Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yönetiminde ve faaliyetlerinde yönlendirici bir nitelik taşıyan Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi, Rusya – Ukrayna krizine çözümde de milletlerarası barış ve güvenliği hedef tutan bir ilke olarak önemlidir.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söz konusu ziyareti de bu anlamda dünya barışına katkı değerindedir.

    Dünyada olabilecek herhangi bir rahatsızlığın herkese zarar verebileceğini, bu yüzden de milletlerin diğer milletlerin sorunlarına kayıtsız kalamayacağını ifade eden Atatürkçülüğün 
    bütünleştirici ilkelerindendir.
    Bu ilke  ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Nisan 1931’de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirildiği bilinmektedir. 

    Durum böyle iken,  Samsun’da Atatürk heykeline yapılan saldırı, barıştan rahatsız olanların eylemidir. Saldırganların anlık durumları hiç önemli değil, onları bu çirkin eyleme yönlendiren karanlık dünyalardır.
    Ülkedeki barışı bozmaya yönelik, “Gezi Parkı”, “15 Temmuz” gibi süre gelen iç ve dış faktörlerin düşmansal ortak eylemlerinin bir yenisidir. Adaletsizliktir.

    Öyleki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası ilişkilerdeki  adaletsizliğe dikkat çeken Birleşmiş Milletler’deki ” Dünya Beşten büyüktür” söylemi de  21. yüzyılda uyarıcı niteliğiyle ağırlığını koruyacaktır.

    Fakat, öte yandan denizde balıklara, karanlık hastanelerde organ tacirlerine “yem” olan binlerce mültecinin  ölümüne seyirci kalan  insan haklarının sözde Batılı bayraktarları ise bu yüzyılın yüz karası olarak hazırlanacaktır.

    Daha dün, Edirne Valiliği, Yunanlılar tarafından geri itilen ve donarak vefat eden göçmen sayısının 19’a yükseldiğini açıkladı.

    Öte yandan binlerce kilometre uzaktaki hedefleri vurmayı başaran silah teknolojisine sahip dünyamızda, ne yazık ki Fas’ta
    32 metrelik kuyuya düşen 5 yaşındaki çocuğu kurtarmak için  5 gündür, uğraşılıyor. 

    Dünyamızda durum böyle iken,
    adaletsizliği türküyle dile getiren Selda, Akbayram ve başka sanatçıların okudukları türkünün etkileyici dörtlüğü de böyle:
    …Adaletin bu mu dünya,
    ne yar verdin, ne mal dünya,
    kötülerinsin sen dünya,
    iyileri öldüren dünya…
    (https://youtu.be/pMvrjvtcUOA)

    Değerli okurlarım sevgiyle kalın! DÜNYADA BARIŞ VE ADALET…

    Yaklaşık bir asır önce Atatürk’ün evrensel değerdeki “Yurtta barış, dünyada barış” söylemi  günümüzde uluslararası ilişkilerde, daha bir anlam kazanıyor.

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, savaş eşiğinde Rusya ve Ukrayna krizine barışçıl çözüme katkı amacıyla Ukrayna ziyareti, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dış politikasının esasıdır.
    Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yönetiminde ve faaliyetlerinde yönlendirici bir nitelik taşıyan Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi, Rusya – Ukrayna krizine çözümde de milletlerarası barış ve güvenliği hedef tutan bir ilke olarak önemlidir.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söz konusu ziyareti de bu anlamda dünya barışına katkı değerindedir.

    Dünyada olabilecek herhangi bir rahatsızlığın herkese zarar verebileceğini, bu yüzden de milletlerin diğer milletlerin sorunlarına kayıtsız kalamayacağını ifade eden Atatürkçülüğün bütünleştirici ilkelerindendir.
    Bu ilke  ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Nisan 1931’de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirildiği bilinmektedir. 

    Durum böyle iken,  Samsun’da Atatürk heykeline yapılan saldırı, barıştan rahatsız olanların eylemidir. Saldırganların anlık durumları hiç önemli değil, onları bu çirkin eyleme yönlendiren karanlık dünyalardır.
    Ülkedeki barışı bozmaya yönelik, “Gezi Parkı”, “15 Temmuz” gibi süre gelen iç ve dış faktörlerin düşmansal ortak eylemlerinin bir yenisidir. Adaletsizliktir.

    Öyleki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası ilişkilerdeki  adaletsizliğe dikkat çeken Birleşmiş Milletler’deki ” Dünya Beşten büyüktür” söylemi de  21. yüzyılda uyarıcı niteliğiyle ağırlığını koruyacaktır.

    Fakat, öte yandan denizde balıklara, karanlık hastanelerde organ tacirlerine “yem” olan binlerce mültecinin  ölümüne seyirci kalan  insan haklarının sözde Batılı bayraktarları ise bu yüzyılın yüz karası olarak hatırlanacaktır.

    Daha dün, Edirne Valiliği, Yunanlılar tarafından geri itilen ve donarak vefat eden göçmen sayısının 19’a yükseldiğini açıkladı.

    Öte yandan binlerce kilometre uzaktaki hedefleri vurmayı başaran silah teknolojisine sahip dünyamızda, ne yazık ki Fas’ta 32 metrelik kuyuya düşen 5 yaşındaki çocuğu kurtarmak için  5 gündür, uğraşılıyor. 

    Dünyamızda durum böyle iken,
    adaletsizliği türküyle dile getiren Selda, Akbayram ve başka sanatçıların okudukları türkünün etkileyici dörtlüğü de böyle:
    …Adaletin bu mu dünya,
    ne yar verdin, ne mal dünya,
    kötülerinsin sen dünya,
    iyileri öldüren dünya…
    (https://youtu.be/pMvrjvtcUOA)

    Değerli okurlarım sevgiyle kalın!

    İbrahim Arslan/Kosova

    Devamını Oku

    KİRALIK DEĞİL, KOSOVA GÖZÜYLE…

    KİRALIK DEĞİL,  KOSOVA GÖZÜYLE…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Geçenlerde bir açıklama yapan Kosova’daki İnşaatçılar Derneği Başkanı Faton Hoca şunlara dikkat çekti:

    “Demir veya armatür fiyatlarında yüzde 100’e yakın, çimentoda yüzde 80, ahşapta yüzde 60’a varan bir artışa, ulaşımı da eklediğimizde inşaat maliyetinin yüzde 20’nin üzerinde arttığını söyleyebiliriz”.

    Kosova’da bir hafta önce ekmek ve un ürünleri fiyatları, bir günde yüzde 25-40  arttı.

    Örnek, 0,70 cent olan börek 1,00 Euro  olup  %43,  0,40 cent olan ekmek 0,50 cent olup %25  ve saire arttı.

    Önce can, sonra cihan, derler ya, bu nedenle önce ülkem Kosova’daki durumu örnek aldım. Oysa bildiğim kadarıyla, bölgedeki hemen hemen hepsinde, en gelişmiş ülkelerde de enflasyon söz konusu.

    ABD’de Ekim ayında açıklanan yüzde 6.2 enflasyon, 31 yılın en yüksek seviyesinde bulunuyor. 
    Bugunlerde Ons altın fiyatları 1850 doların üzerine yükseldi.
    2010 yılı şubat ayında altın ons fiyatı ise 1,103 dolardı. Öyleki 10 yılda  altın ons fiyatında, yaklaşık yüzde 80’lik bir artış var.

    Güvensizlik hat safhada, tefeciler her tarafta.

    Dünyada korkunç bir oyun oynanıyor,   birileri bir anda düğmeye basar gibi gündem değişiyor – Covid (cep telefon misali Iphone 1, 2, 3 ….), enerji, mal yedekleri, altın fiyatları….

    Bu “oyunların” projelerini engellemek, ortaya çıkarmak isteyenlere karşı ise, yandaş medyayı yanına alarak,  amansızca farklı yöntem ve araçlarla “ortadan kaldırma” savaşı yürütülüyor.

    Bu güvensizlik ortamı nedeniyle, istikrar sıkıntısı çeken en küçük  ülkelerin hükümetleri de güvendikleri ülkelerin bankalarındaki “altın yedeklerini” geri çekiyorlar. (Bunların arasında Sırbistan da,  60 ton altınını geri çekti).

    Bu örnekleri sıralarken amacım, dünyada bütün ülkelerin enflasyonu yaşamakta olduğunu hatırlatmaktır.

    Türkiye’de 2003’te Amerika’dan getirilen “batırma mimari” Kemal Derviş’in söz konusu yılın  Ağustos ayında,  Türk Lirası’nın gece aşırı ABD Doları karşısında % 30 değer kaybettiğini de hatırlayalım.
    Aradan geçen 18 yıl sonra, bu dönemde ekonomide yaşanan söz konusu çalkantıların, arada daha da uzmanlaşmış “üst aklın” yeni projesi mi acaba?
    Yoksa, dünya barışına oynamak istediği tehlikeli ekonomik bir oyun mu, söz konusu.
    Yaşanan  ekonomik çalkantılarda, Covid kılıfı’nın payı büyük, ekonomilere indirdiği darbe daha da büyük.

    Bu ekonomik zorlamalı dönemde Türkiye’ye gelince, oynanan veya oynanması planlanan senaryolara, bu projeler açısından yaklaşmak gerekir.

    Bugünlerde  Türkiye’nin yaşadığı, doğrusu  25 Kasım’da daha da belirginleşen döviz esaslı  enflasyon darbesi, 2016’daki “15 Temmuz” başarısız darbe girişiminin,  ekonomi esaslı bir yeni denemesi mi, diye kendi kendime soruyorum.

    Bu arada, 9 -10 saat  süren İstanbul-İzmir yolları ve yolculuklarım aklımdan geçiyor. Bugün, bu yönde yola yapılan yatırım sonucu, ben zaman açısından, aracım da yıpranma açısından yüzde 50 kârdayız.

    Sağlıkta, eğitimde, güvenlikte, sanatta, uluslararası ilişkilerdeki duruşta kat edilen yoldan bihaber olmak, haksızlık olur.

    Bu yüzden, pahalılık- enflasyona karşı el ele vererek bu sorunlara çözüm aramak, aklı başında, niyeti iyi olanların ülkelerine ve vatandaşlarına yapabilecekleri, en iyi hizmet olacaktır. Ve sadece ülkelerine değil, dünya barışına da sahip çıkmak var.

    Bu ekonomik belirsizlik durumu sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde yaşanıyor.

    Sermaye babalarının yaktıkları ateşi söndürmek adına körükle koşmak yerine,
    önce soruna çözüm gayreti…ardından gelmesi gereken gelir.

    Gözlerimizi, beynimizi kiralamadan, olayları her yönüyle etki ve etkileşim alanlarına sınır çizmeden değelendirmek ve yorumlamak gerekiyor.

    Son cümleye nokta koymadan Kosova’dan iyi bir haberim daha var. Covid’ten can kaybı bugün de sıfır.

    Kosova’dan kiralanmamış bir gözle, ekonomik gelişmeler böyle görülüyor.

    Devamını Oku

    Üç Nokta… Türkiye ve Yangınlar

    Üç Nokta… Türkiye ve  Yangınlar
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

    Seksenli yıllarda PriştIne’de çıkan Tan Gazesinde okurla buluştuğum “Üç nokta…” köşe yazılarımı hatırladım.

    O günlerin özlemiyle güzelim Türkiye gündemini, üç nokta üzerinden ele almak istiyorum.

    Seksenli yıllarda Türkiye turizmini istatistiklerle şöyle hatırlıyorum. 1980’de Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı 1 milyona yakın. O arada dış haberler editörü olarak turizm mevsimine uygun haber bilgilerini topluyorum. İspanya’yı aynı yılda 35 milyon turistin ziyaret ettiğini görüyorum. Kıskanır gibiyim.

    2019’a geldik, İspanya’ya gelen turist sayısı 82 milyon, Türkiye’ye gelen turist sayısı 52 milyon.
    Yaklaşık 40 yıl önce İspanya’ya gelen turist sayısı 35 kat daha çok iken, bugün sadece 1, 5 katı.
    Ekonomide en iyi gelir turizm kaynaklıdır. Bacası yok dumanı yok, gülüşü, güneşi, denizi, tertemiz insanı, “Akdeniz akşamları” türküsü vardır.

    Ne yazık bu günlerde Türkiye turizminin, orman yangınlarından yanan ciğerleri var.
    Doğrusu dünyanın dört yanında iklim değişikliğinden etkilenen yangın, sel haberleri var.

    Türkiye’nin beş yıl önce “15 Temmuz” olayları da tam turizm mevsimine rastlamıştı.
    O günlerde bir anda, Türkiye’ye tatile gitmek, yatırım yapmak tehlikeli ve güvenli deģil, yolunda medylarda haberler yarışı başlamıştı. Bugün de dünden farksız.

    En önemli turizm merkezlerinde Antalya, Marmaris, Bodrum etrafında bir anda birileri düğmeye basmışcasına çıkan yangınlar, ister istemez sabotaj olasılığına yönlendiriyor.
    Üstelik geçmişte, turizm merkezlerine ve özellikle turizm mevsiminde düzenlenen canlı ve cansız bomlamala olaylarının hedefinde ekonomiye de zarar vermekti. O acı olayları hatırladıkça, körpe gençlerin beyinlerini yıkayarak ölüme sevkeden sömürgeci odakların uzantıları PKK katillerinin, Allah belalarını versin, diyorum.

    Öte yandan, devlet millet ele ele yangınlarda mücadele ederken, muhalefet liderlerinin Balkanlar’a ait “Ev yanarken, nine saç tarıyor” atasözü misali, “erken seçimden” söz etmeleri, pes doğrusu.

    Dünyada yaşanan ekonomik krizleri her haliyle en iyi atlatan Türkiye ekonomisini baltalamaya yönelik el ele veren iç-dış düşmanların işine benziyor, bu yaşananlar.

    Öte yandan bu zor günlerde, dost elinden gelen yardımlar takdire değer. Herkesin zor gününde desteğe hazır Türkiye’nin hakkı olsa gerek.
    Türkiye için dua edenlerden de Allah razı olsun.

    Dua derken, yine seksenli yıllarda gazeteci olarak röportaj niyetiyle gittiğim Makednya’nın Yukarı Banyiça köy okulunun girişindeki “Toprak dua değil, iş ister iş” dev afişi, hatırladım.

    Öyleki, zor durumlarda duayla birlikte işe de koyulmak gerek. Duayla iman dolu yapılan işin de bereketi boldur.
    Bildiğimiz uyarıyı kendi kandimize hatırlatırcasına, Pandemide sağlığınıza bakın, piknikte ateş yakmayın, cam kırıkları bırakmayın.
    Türkiye’de ve dünyanın her yerinde yangınların bir an önce söndürülmesi dileğiyle.

    Sevgiyle kalın.

    Devamını Oku

    Kosova’da Yeni Hükümet ve Umut

    Kosova’da Yeni Hükümet ve Umut
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

    Kosova’da geçen yıl Ekim ayında yapılan genel seçimlerden sonra, Vetvendosje (Özkarar ) Hareketi -VV ve Kosova Demokratik Birliği -LDK’nin,  uzun süren pazarlıkların ardında,  azınlık partilerin desteğiyle,  Albin Kurti’nin başbakanlığında koalisyon hükümeti kuruldu. Parti ideolojilerindeki farklılıklara karşın, seçimden birinci çıkan VV ile ikinci çıkan LDK yaklaşık 100 gün süren uzun pazarlıkların ardından, 15 bakanlıktan oluşan koalisyon hükümetini kurdular.  Görev bölüşümü yapılırken VV lideri Albin Kurti’ye Başbakanlık, Meclis Başkanlığı ise LDK bayan liderlerinden Vyosa Osmani’ye, azınlıklara ise 2’si Sırp Listesi’ne ve biri de içinde Türk milletvekillerinin de yer aldığı “6+ Parlamento Grubu” ndan Boşnaklara verildi. Daha göreve başlamadan kurulacak hükümeti ve başbakan adayını 7 saat süreyle eleştiren muhalefet partilerin – Kosova Demokratik Birliği – PDK, Kosova İttifakı – AAK ve NİSMA milletvekillerinin, hem hükümet, hem de  Meclis Başkanı oylamasında,  meclisi terk etmeleri dikkat çekti. Geçmişte sürekli hükümet ortağı olarak iktidara alışmış söz konusu partilerin, muhalefeti zor kabul ettikleri tartışmalarından da anlaşılır gibiydi. Öyle ki, liderleri eski Kosova Kurtuluş Ordusu – UÇK komutanları olan muhalefet partileri,  hükümette silahlı mücadelenin verildiği bölgelerden – Dreniça ve Dugacin’den hükümette  tek bir  bakana  yer verilmemesini de  bölücülük olarak  eleştirdiler.

    DEĞİŞİM VE UMUT

    Seçimlerde ortak sloganı “Değişim ve Umut” olan koalisyon hükümetini zor ve bileşik ödevler bekliyor: Yüz binlerce davası olan yargı,  yolsuzlukla mücadele, Sırbistan’la diyalog görüşmeleri, Sırbistan ürünlerine uygulanan yüzde100 yüz gümrük vergisini sıkıntısı, çalışabilir nüfusta yüzde 40’a yakın işsizlik, ekonomide ve eğitimdeki sıkıntılar, savaş suçluları için kurulan özel mahkemede yargı süreci, komşularla sınır belirlemeleri,  savaş sırasında yaklaşık 1600 kayıp insanın kaderi, uluslararası kurum ve kuruluşlara üyelik ve başka…

    Dört  genel seçimin ardından sürekli olarak hükümette bir bakanla yer alan Türkler, Kurti Hükümeti’nde bakanlık koltuğunu, oy potansiyeli daha fazla olan Boşnaklara kaptırdı.

    Yapılan son genel ve yerel seçimlerde sürekli kan kaybeden KDTP,  son seçime “Değişim zamanı” sloganıyla girdi. Seçim sonucu, tek değişim 20 yıllık aradan sonra KDTP liderliği ve 4 hükümette bakanlık yapan Mahir Yağcılar’ın parti genel başkanlığını sürdürememesi ve milletvekili seçilmesi için gerekli oy toplayamamış olması.  Aynı zamanda, üç dönem milletvekilliği yapan Müfera Şinik’in gerekli oy alamaması sonucu, kendilerinden daha fazla oy alan öğretmen meslektaşı Fidan Brina Jılta’nın milletvekili seçilmesidir. Bu yeni dönemde KDTP’yi de hem koalisyon ortağı olarak hükümete katkıda bulunmak, hem de Türk toplumunun  eğitimde çeşitli sorunlarına çözüm getirmek, kültürel varlığını korumak, devlet ve kamu kurumlarında temsiliyet hakkını  savunmak,  işsizlik sorununu hafifletmek, Kosova  toplumuyla bütünleştiren-entegrasyon, erimekten- asimilasyondan korumak gibi görevler bekliyor. Hükümet Programını açıklarken milletvekillerini Türkçe de “Sayın Milletvekilleri” diyerek selamlayan Başbakan Kurti Hükümetinin işi kolay olmasa da vatandaşın umuduyla, bugünden göreve başlamış  sayılır.

    timebalkan.com sitesinden alınmıştır…

    Devamını Oku