DOLAR 34,5462 0.18%
EURO 35,9782 -0.72%
ALTIN 3.002,771,39
BITCOIN 34143012.29618%
İzmir
18°

PARÇALI BULUTLU

06:23

SABAHA KALAN SÜRE

İbrahim Selamet

İbrahim Selamet

08 Aralık 2022 Perşembe

    Tevhide gel tevhide

    Tevhide gel tevhide
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Marifet ehline göre âlemde olup duran her şey Celâl ve Cemâl tecellisinden ibarettir. Nefsimizi kudret elinde tutan Allah’ın Celâl ve Cemâl sıfatlarıyla kuşatılmış durumdayız. Geride başka bir çıkış yolu yoktur. Hayatımızda geçmişte olan, şimdi olmakta olan ve gelecekte olacak olan her şey Allah’ın iradesi ve kudreti altındadır. Biz de bir şey yok.

    Cenâb-ı Pîr Celâleddîn-i Rûmi eseri Mesnevî’de şöyle der: “Ey oğul renkler, şekiller, sayılar hayalden ibarettir. Görmez misin ki karanlık gelince hepsi kaybolur.”

     Arifler, “akl-ı meaş” (dünyalık akıl) için eksiktir, nakıstır demişlerdir. Akıl, metafizik âlemine hiçbir surette yol bulamaz. Aklın sikleti herşeyi kaldırmaz. Bir bardak suyun içine konulan düzgün kalem bile gözümüze neden kırık görünür?

    Filozoflar “dünyada bunca acı neden var?” Sorusuna cevap bulamadılar. Akıl bu paradoksu ancak vahiyle cevaplayabilir.

    Hikmet sahibi olmayan ham softa herkesi Müslüman yapmak yırtınır durur. Allah, âlemi mertebeler üzerine yaratmıştır.  Allah dileseydi herkes Müslüman olurdu. Allah’ın muradı olmayan bir işi istemek Allah’ın hikmetine riayet etmemektir. Allah’a karşı edeb noksanlığındandır.

    Gerçek tevhid, âlemde noksanlık görmemektir. İrfan sahibine göre hikmetin yolu iki şeyde gizlidir. Allah’a itaat, mahlûkata merhamet.

    Gözünde şaşılık olan cümle âlemi iki görür. Tevhid, Ehad olan Allah’ı hem Zât-ı Kibriya’sında birlemek, hem de sıfatlarında ve fiillerinde birlemektir. Âlemde olup duran işlerde, doğumlarda-ölümlerde, savaşlarda-barışlarda, hastalıkta-sağlıkta, fakirlikte ve zenginlikte Allah’ı tevhid etmek… Nimetin de musibetin de Hakk’tan geldiğini bilmek Tevhid etmektir. Akıl sadece sebepleri görür. Kalp ise sebepleri yaratan Allah’ı görür. Allah, sebepleri de yaratan Müsebbib’ul Esbâb’tır.

    “Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.” (Saffât Sûresi. 37/96)

    Tevhidi taklitte kalan kişi, kendisini Allah’ın yarattığına inanır lakin dünyada olup duran bunca işin kendi kendine olduğunu zanneder. Sebep olanı görür, sebebi yaratan Allah’tan gafil kalır.

    “Sonra onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın, lakin Allah attı. Bu da mü’minlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Gerçekten Allah işitendir, bilendir!” (Enfâl Sûresi. 8/17)

    Tevhidin dil ile olanı “La ilahe İllallah” demektir. Asıl olan bu kelimenin kalben söylenmesidir. Dil tevhid ederken, kalbi isyan eden kimsenin davası yalancının sözüne benzer. Allah, dilimizle ve kalbimizle ehl-i tevhid olmayı nasip eylesin.

    Anadolu ariflerinden birini ziyaret ettiğimde bendenize şöyle demişti: “Oğlum, tatlı/acı, güzel/çirkin, gündüz/gece, iyi/kötü, Mü’min/Kâfir kıyamet gününe kadar var olmaya devam edecek. Bunu kimse değiştiremez. Peygamberler bile değiştirmediler.  Bu bir emri manevîdir. Azamet-i Kibriya öyle bir manevi çarktır ki, elini uzatanın kolunu kopartır.”

    Âlemde noksan görme sen bak kendi noksanına

    Geç bu benlik sevdasından tevhîde gel tevhîde

     

    Ne ki baktın kesret gördün vahdet içre bilmedin

    Mürşîd-i kâmile muhtaçsın, tevhîde gel tevhîde

     

    Bu âlem mir’ât-ı kesrettir, gördüm deyu aldanma

    Mir’ât-ı Vahdet sırrını kendinde bul tevhîde gel tevhîde

     

    Zannetme sen, Evvel- Âhir, Zâhir – Bâtın ayrıdır

    Cümle esmâ Vâhid Allah, tevhîde gel tevhîde

     

    Tecelli-i Rabbâni de Celâl ayrı Cemâl gayrı değildir

    Celâle sabret, Cemâle şükret tevhîde gel tevhîde

     

    Perdedir seni setreden tevhid bahrinde ifnâ etmeyen

    Câlibî perde kalksın ister isen tevhîde gel tevhîde

    İbrahim Selamet / ibrahimselamet@gmail.com

    Devamını Oku

    Abdurrahmân Sâmî Efendi

    Abdurrahmân Sâmî Efendi
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Birkaç yıl önce halifesi Bekir Sıdkı Visâlî Hazretleri’nin yaşadığı evi görmek niyetiyle Kula’ya gitmiştim. Ev adresini ararken biriyle tanıştım. Sağ olsun, yardımcı olup götürdü. Ardından kendi evinde bendenizi misafir edip babasıyla tanıştırdı. Şu anda ismini maalesef hatırlayamadığım ev sahibi olan yaşlı amca 1930 yılına ait hatırasını şöyle anlattı:

    Çocuktum, babamla beraber tarlada çalışıyorduk. Vakit öğle üzeri olmuştu ki, babam ve arkadaşları tarlada işi bırakıp Kula’nın merkezine doğru yola çıktılar. Ben de yanlarındaydım. O zamanlar İstiklal Mahkemesi Kula’daydı. Kula halkı mahkemenin önüne toplanmış endişe içinde hâkimin kararını bekliyorlardı. Yargılanmak üzere Kula’daki mahkemeye getirilen kişi; meşhur âlim, Allah dostu Abdurrahmân Sami Hazretleri’ymiş. İki jandarma eşliğinde kapıdan çıktığında gördüm onu. Elleri kelepçeliydi. Diğer mahkûmlarla birlikte otobüse bindirdiler onu. Otobüs tam hareket etmek üzereydi ki; Abdurrahmân Sami Hazretleri pencereden uzun uzun bana baktı. Gözlerindeki nazar, bana öylesine tesir etmişti ki ömrüm boyunca o bakışları unutmadım… Yıllar geçip büyüdükten sonra, Sami Efendi’nin yoluna intisâb ettim.

    Anadolu irfanının güzîde isimlerinden Abdurrahmân Sâmî Hz. (1879-1934) Manisa Saruhan’da dünyaya gelmiştir. Mevlîd gecesi münasebetiyle babasını tebrike gelen Çöplü Dede nâmındaki bir veliyullah, “Efendim, bu gece dünyaya gelen oğlunuzun ismi Abdurrahmân olsun” deyince, Haremeyn valilerinden biri olan Âsım Efendi de oğluna Abdurrahmân ismini verir, Samî adını ilâve ederek.

    Sâmî Efendi, Peygamber Efendimiz’in (sav) rüyada verdiği emir üzerine mürşîd aramaya başlar. Bir müddet sonra Çanakkale’de Ahmed Şucâaddîn Hazretlerine intisâb eder. Dört yılda seyr-u sulûkunu tamam ederek icâzet alır. Sâmî Efendi’nin seyr-u sulûk anılarını Hüseyin Vassâf Bey, Sefine-i Evliya kitabında anlatır.

    Hazret-i Şeyh, Kasımpaşa’daki Yahya Kethuda Dergâhına postnişin olarak tayin edilir ve tekkeler kapatılıncaya kadar burada vazife yapar. Dini ilimlerle beraber kimya ve astronomi ilimlerine de vâkıftır. Dergâh hizmetinden aldığı maaşı dağıtır, geçimini misk imal ederek temin eder. “Simyâ” ilmi hakkında kitaplar yazmış ancak ehil olmayanların eline geçer endişesiyle vefatına yakın bir tarihte hepsini yakarak imha eder.

    Düzmece Menemen olaylarından sonra tutuklanır. Altı ay sonra beraat etmesine rağmen hayatının sonuna kadar takip altında tutulur. Osmanlı Dersiâmı (müderris) olması sebebiyle hayatı boyunca vaizlik yapma hakkı varken, bu hakkı da elinden alınır.

    Cerrâhi Şeyhi Muzaffer Ozak Efendi’nin ilk mürşîdi olan Sami Efendi, 1934 senesinde İstanbul’daki evinde secdede iken Hakk’a yürür. Edirnekapı Kabristanı’ndaki Mısır Tarlası denilen yere defnedilir.

    Yakaza halinde mübarek nazarıyla müşerref olduğum Abdurrahman Sami Efendime aşk-ı niyâz eylerim.

    Azîz ruhaniyetine…

    Gerçi, Sâmî Niyâzî göründün âlem-i ecsâd içinde

    Âlem-i ervahtan tebdil-i kıyafet ettin de geldin.

     

    Âsârın içinde Evrâd-ı Mukarrabîn tiryaktır dervişâna

    Cümle tarik-i dervişâna tuhfe kıldın da geldin.

     

    Vakt-i fetret içre mahzun kalan bî-çâre âşıkâna

    Muallimen talim-i darb-ı zikir ettin de geldin.

     

    Aşinâ olduk da ismine, cismine, rûh-i pâkine

    Fukarâ-i dervişânı hayrân-u mest ettin de geldin

     

    İlm-i zâhirde şol zâhidânı acîz’ul acîz kılıp

    İlm-i ledûn ile bahr-i bî-payân oldun da geldin.

     

    Rasûlullah tebşir eyledi seni âlem-i menâmda

    Râh-ı aşkın rengine cümle boyandın da geldin.

     

    Ahmed-i Şucaaddîn azîzin nefesiyledir himmeti

    On iki pîrânın âb-ı hayat suyu oldun da geldin.

     

    Bî-çâre-i fakire esnayı Zikrullah sırrında

    Yakaza ile nazar kıldın, kerem ettin de geldin.

     

    Câlibî hayrânedir, mestânedir, Hazreti Sâmî’ye

    Bende-i Uşşâk fakirini zâtına âşık eyledin de geldin.

    İbrahim Selamet / ibrahimselamet@gmail.com

     

    Devamını Oku

    İnsanın yatay ve dikey tarihi

    İnsanın yatay ve dikey tarihi
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kâinat içinde kısacık zaman, küçücük mekân kaydıyla sınırlı insanın Kerîm olan Rabbine karşı gururlanması ne acıdır.

    “Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi!” (İnsan Sûresi. 76/1)

    “O; Evvel’dir, Ahir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. Ve O, Alîm’dir.” (Hadîd Sûresi. 57/3)

    İnsan yaratılmadan çok önceleri âlemler, Melekler ve Cinler yaratıldı. Ahsen-i Takvîm sıfatıyla da “insan” yaratıldı.

    Allah, topraktan yarattığı Âdem’e (as) ruh üfledi. Cümle esmâsını –insana- öğretti. Meleklerden üstün olabileceği nuranî kuvvetler, hayvanlardan daha aşağı düşebileceği zulmanî kuvvetler insana yüklendi. Dünya hayatında iman edip Allah’a ibadet eden, nefsini temizleyen –tezkiye- eden kurtuldu.

    Allah zamanın sahibidir. Dilerse zaman içinde zaman yaratır. Hayallerimiz çok. Zamanımız hiçbir şey için yetmiyor. Zamandaki bereket kavramını unuttuk. Kargaşa yaşayan zihnimizden bereketli zamanlar silineli çok oldu…

    Kimi zaman boş hayaller peşinde ömür tüketiriz. Yaratılış gayesini unuttuğu için yapacak bir şeyi olmadığını zanneden, manevî boşlukta zaman öldürenler vardır aramızda. Can sıkıntısından zamanı öldürdüğünü zannedenler farkında olmadan aslında zaman onları öldürmektedir. Zaman ölümsüzdür.

    Önce kaideyi koyalım. İnsanın iki tarihi var. Yatay ve dikey tarih. Beden/cesed; yatay tarihimizdir. Ruh/Nefs dikey tarihimizdir.

    Gaflet perdesiyle kalp gözü körleşen insan, ruhundan ve Rabbinden habersiz yaşar bu âlemde. Modern insan için zaman kavramı sadece yatay tarihle sınırlıdır. Lineer bir doğru gibidir zaman… Başlangıç ve bitiş noktası arasındaki düz çizgi zanneder hayatı. Tüm hayallerini arzularını mukayyet bir zaman içerisinde gerçekleştirmek ister. Ne yapsa boştur. Hiçbir şeye yetişemez.

    Mezar taşında yazan doğum ve ölüm tarihine hapsedilen materyalist “yatay tarih” düşüncesi maddi âlem için geçerlidir. Ortalama altmış yıllık zamana hapsolan zavallı insan çaresizlik içinde bir o yana bir bu yana saldırır. Daha çok kazanmak için hırsla sarılır hayatına. Hayatın merkezinde sadece kendi “Nefs-i Emmâre” –egosu- (kötülük emreden nefs) vardır. Kibirlenir, kırar, döker, çalar, zulmeder, hayvanları hattâ insanları öldürür. Oysaki bilmez insan… Zaman, kendisini ölüme götüren binektir. Kum saatinden dökülen kum parçacıkları gibi her nefeste ölüme yaklaşır insan. Sahip olduğu kısacık ömrün bir kısmı çocukluk, bir kısmı acemilik, bir kısmı yaşlılıkta tükenir. Sefâ günleri çok azdır.

    Yatay tarihte yaşayanların hüsranı bitmez. Çünkü yatay tarih, ölümlü bedene aittir. Dilemmâ burada gizlidir. Yatay tarihte yaşayanın kalbi ölmüştür farkında değildir. Allah’ın adını anmayan kalpler ölü kalplerdir.

    Dikey tarih ise ölümsüz ruha aittir. İnsanoğlunun ontolojik olarak bu dünyada olmasının sebebi dikey tarihidir.

    Niçin bu dünyaya gönderildiğini bilen insan için ”varoluş hikmetini” öğrenme süreciyle birlikte dikey tarih oluşur. Ruhuyla dikey olarak yükselen insan, bedenini de gafletten ve ateşten kurtarmış olur.

    İnsan nefsinin yedi mertebesi vardır. En aşağıdaki mertebe hayvani sıfatlara sahiptir. Hayvani sıfatlara sahip kişiler kötü ahlak sahibidir.  Bütün mesele, nefsin kötü huylarını güzel ahlaka döndürebilmektir.

    İnsan bedeni kirlenince temizlemek kolaydır. Kalp kirlendiğinde nasıl temizlenir? Asıl soru budur.

    Ruhunu kirlerden arındıran insan dikey olarak yükselirken nefs mertebelerini ardında bırakır. Her nefs mertebesinden sonra yeni bir marifet bilgisine ulaşır insan. Marifet ilmi, dikey tarihimizin en değerli bilgisidir.

    Cesede ait yatay tarih aldanış ve hayal, ruha ait dikey tarih marifet ve hakikattir.

    Ey insan evladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.

    Hoşça bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen” Şeyh Galip (1757-1799)

    İbrahim Selamet/ ibrahimselamet@gmail.com

    Devamını Oku

    Vizyonsuz siyaset

    Vizyonsuz siyaset
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yazıklar olsun.

    Nisan 2022’den beri toplanıp dağılmaktan başka bir şey yapmayan yuvarlak masa şapkadan tavşan çıkarmaya devam ediyor.

    Ülkem adına 6’lı masanın hayra alamet olmayan gidişatı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu derece hoyratça savrulmasından utanç duyuyorum.

    Bağımsız Türkiye’nin savunucusu olduğu iddia eden Kemal Kılıçdaroğlu, ABD’li Jeremy Rifkin’i “ekonomi başdanışmanı” yaptı. Post modern mandacılık bu olsa gerek.

    Neymiş, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu dostlarıyla birlikte iktidara geliyormuş… Hadi oradan… Dünya Bankasından transfer edilen Kemal Derviş acı tecrübesi hafızamızdan henüz silinmedi. Türk Milleti, kurtarıcı rolünde transfer edilen Kemal Derviş ve dönemin yamalı bohçaya benzeyen koalisyon hükümetini siyaset sahnesinden silip attı…

    CHP, sözüm ona “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısını Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde yaptı. ABD’li başdanışman toplantıya video konferansla katıldı.

    Sizin de bildiğiniz gibi… Kibirli Amerikalı, Türkiye’ye gelme zahmetine katlanmadan okyanus ötesinden Kemal Kılıçdaroğlu şahsında Azîz Türk Milleti’ne nasihat etti.

    Video konferansta nedense simultane çeviri yapılmadığı için salondakilerin büyük kısmı İngilizce neler söylendiğini anlamadı bile. CHP adına utanç duyulacak içler acısı zelil bir durum.

    Bay Kemal’in ABD’li başdanışmanı Jeremy; “Türkiye’nin yeni yol haritası”nı oluşturacakmış… Türkiye’nin yol haritasını Amerika belirleyecekmiş. Bak sen…

    Sanırım, bu cümleyi ABD Başkanı Joe Biden’in “Tayyip Erdoğan’ı seçimlerde devirmek için muhalefete destekleyeceğiz” sözleriyle birlikte şöyle anlamak gerekiyor. Eğer ABD’nin desteğiyle Tayyip Erdoğan 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybederse, Türkiye, gizli saklı olmaksızın alenen ABD üzerinden yönetilecek demektir.

    CHP’li değilim ama ülkemdeki muhalefetin içinde düştüğü çıkmaza, basitlik çukuruna ve akla ziyan zihinsel savrulmaya gerçekten üzülüyorum.

    Aslı Baykal, CHP ve 6’lı masanın yurt dışından medet beklemesine gereken cevabı verdi. Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün “Hangi istiklâl vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?” sözlerini hatırlattı. Millî Şef İsmet İnönü işine gelmeyen sözleri duymazmış derler. Bay Kemal’de öyle yapıyor.

    Bay Kemal, müsamerede kendisine ezberletilen ama çoğu kez anlamadığı şiirleri okuyan çocuklar gibi konuşuyor.

    “Sana rakip olmak için geliyorum Ey Dünya! Hayırlı uğurlu olsun diyorum. Haydi, arkadaşlar başlıyoruz.” Diyor.

    Bay Kemal’in vizyonunda Türkiye’de iktidar olmak hayalden ibarettir. Dünyayı yönetme hayali zaten yok. Ancak rakip olduğunu söyler. Nasılsa iddiasının da ispatı yok.

    Nedense aklıma İspanyol yazar Miguel de Cervantes’in yel değirmenleriyle savaşan roman kahramanı geliyor. Doğrusu tablo vahim, hiç de komik değil…

    Kendi milletine hitap etmek yerine, dünyayı sömüren emperyalist tribünlere oynayan bir figür var karşımızda. Kendi milletine teslim olmak yerine okyanus ötesine teslim olan zihin yapısı komik olmaktan çok ürkütücü.

    Devletin bağımsızlık ruhunu ve temel yapı taşlarını düşmanların kahpe oyun alanına servis etmek gerçekten ürkütücü.

    Zannediyorum ki milletimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Haçlı ittifakını” yardıma çağıran zihin yapısındaki savrulmayı gördükçe Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kıymetini daha iyi anlıyordur.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhur ittifakı adına en güzel cevabı verdi. “Türkiye’nin kendi ekonomi programına kafa yormak yerine ithal ekonomi komiserlerine bel bağlayanlar bu ülkenin geleceğine ışık tutamaz.

    Yazıyı bitirmeden önce Bay Kemal’in okyanus ötesine ayarlı yuvarlak masasında oturmaya ant içmiş Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na sormak isterim.

    Millî Kalkınma için ömrünü feda eden Rahmetli Necmeddin Erbakan Hocamız sağ olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye ekonomisini teslim edeceği ABD’li teorisyenler için tepkisi ne olurdu?

    Emperyalistlere karşı Rahmetli Erbakan Hoca’nın vereceği cevabı yerli ve millî duruşuyla bugün Recep Tayyip Erdoğan veriyor.

    Bir dönemin siyasetine damga vuran Turgut Özal, Necmeddin Erbakan, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz öldüler. Yalan Dünya ile kimse rekabet edemez. Ölüm her fâniye mukadderdir.

    Allah, Müslüman Türk Milletinin hayır duasını alanları iki cihanda mansur ve muzaffer eylesin. Erbakan Hoca emperyalizme karşı tek başına mücadele eden şahsiyetli ve onurlu bir dünya lideriydi.

    Şimdi bayrak, “yerli ve millî” siyasetin adayı Recep Tayyip Erdoğan’da.

    İbrahim Selamet / ibrahimselamet@gmail.com

    Devamını Oku

    Münir Derman Hz.

    Münir Derman Hz.
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    “İnsanı; insan, insan yapar.”

     “Hep Erenler Hû ile kaldırdılar Hû perdesin.

    Gördüler Hû kaplamış on sekiz bin âlemi

    Zât’ı Hakk’ı buldular, buluştular Hû ile.”

    Yazı başlığı ve yukarıdaki dizeler Münir DERMAN (1910-1989) Hazretleri’ne ait.

    O mübarek zat hakkında yazı yazmak haddim değil lakin talipler için iz sürecekleri ipucu olsun bu yazı.

    Ârifler şöyle der. Peygamberler (asm) başta olmak üzere: “Allah, üç zümrenin ağzından konuşur. Çocuklar, deliler (mezcuplar) bir de velîler.” Yukarıda zikrettiğim üç zümrenin de ortak özelliği şudur. Konuşurken yalan söylemezler, riya ve gösteriş yapmazlar.

    Başlıkta zikredilen “İnsanı; insan, insan yapar” sözü üzerinde düşünmeye değer. Biyografisini okuyanlar göreceklerdir ki; ricâl-i gayb, ebrâr zümresinden olan Münir Derman Hazretleri, “İnsân-ı kâmil”dir. Hazreti İnsan’dır.

    Ledûnnî ilim Sultanı Peygamber Efendimiz’in (sav)  bereketinden nasiplenen ve “Merhamet-i Muhammediyye” makamına mazhar olan kişiler marifet sahibidirler. Münir Derman Hazretleri de onlardandır.

    Bakınız Allah dostu ne diyor: “ Bu yol sabır yoludur. Bu yol çile yoludur. Bu yol, hizmet yoludur. Bu yol övünme, böbürlenme, gururlanma yolu değildir. Bu yol, makam mansıb, şan şöhret yolu hiç değildir.

    Varlık âleminde dünyaya sürgün edilen insan, âleme tertemiz gelir. Ne zaman ki bedenine nefs- emmâreyle “şehvet” ortak olur… İşte o günden itibaren insan kirlenmeye başlar. İnsan kirlendikçe batar, gaflet perdesi gittikçe kalınlaşır. Kalp aynası kirlenir, Hakk’tan uzaklaşır. Günahlara dalar, Rabbini unutur. Yaratılış gayesini unutanlar, zâhiren insan olarak görünmeye devam eder lakin bâtınen hayvanî sıfatlarına yenilmeye başlar…

    İnsan çeşitli imtihanlardan geçer. Fakirlik, hastalık, bela ve musibetlere düçâr olur. Gün gelir aklı başına gelir, pişman olur. Pişmanlık ve gözyaşı kişiyi Hakk’a yaklaştırır. Kibirle işlenen (görünmeyen) günahlar ise kişiyi Allah’tan uzaklaştırır.

    Kibir, şeytanın sıfatıdır. Âdem’e (as) hased eden şeytan, teslim olmak yerine kendini beğenip mantık yürüttü. “İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.” (Sâd Sûresi. 38/76)

    Feriduddin Attar’ın şaheseri Mantık’ut Tayr (Kuşların Diliyle) kitabında anlatılan yedi vadiden geçilen, türlü tehlikeler barındıran marifet yolculuğu tek başına yürünmez. Yolu bilen bir mihmandar gerekir. Hakikat şehrine açılan kapının anahtarı İnsân-ı kâmil mürşîdler ve Allah dostlarıdır.

    Münir Derman Hazretleri’nin hocası, Buharalı Ömer İnan Efendi’den naklettiği tavsiyeler hepimiz için manevi reçete gibidir.

    Vesveseyi bırak! Ne kadar işin, arzun, dileğin varsa, hepsini kazâ ve kadere teslim et! Kendi nasıl isterse öyle iş gören, Allah’a bırak ve bekle! Telaşı terket! Izdırabı üzüntüyü kaldır. Murâd yolu, kendi kendine görünür. O yola düşersin! Aç kal kimseye söyleme! Dertlerini, yoksulluklarını, ızdıraplarını söz haline geçirme, melekler bile duymasın. Derdin olursa Hakk ile konuş, her şeye yeter! Sefalete düşersen vakur ol! Sabret! Hakk’a bile ellerini istek için kaldırma, yalnız hamd için kaldır! Allah seni senden iyi bilir.  Hakk’da erimek, dünyada budur.”

    Dr. Münir Derman Hazretleri, sırlar dolu hayatında binlerce insana maddî/manevî şifâ dağıttı. Yolunu kaybetmiş insanları gafletten kurtarıp “Ahsen-i Takvim” aslına döndürdü.

    Ankara, Memlik Köyü’nde bedeni sırlandı. Her dâim cevelân eden ruhaniyetine muhabbetle aşk-ı niyâz eylerim.

    Makamı âl’i, devri dâim, menzili mübarek olsun.

     

    İbrahim Selamet / ibrahimselamet@gmail.com

     

    Devamını Oku