DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

İsmet Aras

İsmet Aras

11 Mart 2021 Perşembe

    Çocuğa Şiddet

    Çocuğa Şiddet
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

    ŞİDDET NEDİR?

    Şiddet, hayatın her alanında karşılaşabildiğimiz, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.

    ŞİDDETİN TÜRLERİ

    Fiziksel şiddet: Vurma, yumruklama, itme, tokat atma, ısırma, yakma, silahla yaralama, kesme ve tedavi görmenin engellenmesi.

    Sözel Şiddet: Küfür etme, hakaret, bağırma, aşağılama, yıkıcı eleştirilerde bulunma, alay etme, emir verme. Ayrıca çocuğun yüzüne doğru yirmi santim kadar yaklaşıp (mahrem alan)yüksek sesle çocuğa bağırmak.

    Cinsel Şiddet: Tecavüz, istenmeyen cinsel davranış ve eylemlere zorlama, cinsel organlara zarar verme, cinsiyetinden dolayı aşağılama.

    Duygusal Şiddet: Arkadaşlarıyla, akrabalarıyla görüşmesine yasaklar getirme, evden çıkmasına engel olma, baskı uygulama, tehdit etme, intihar etmekle tehdit etme, küsme, takip etme, değersiz hissettirme, fiziksel bir etki olmadan uygulanan ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen davranış ve yaklaşımlar.

    Ekonomik Şiddet: Zorla çalıştırma veya çalışmasına engel olmak, para vermemek, parayı kullanarak aşağılamaya çalışma, devamlı hesap sormak, borçlanmaya zorlamak, ekonomik baskı içeren her türlü davranış.

    Sosyal Şiddet: Çocuğun arkadaşları ile parkta veya sokakta oynamasına izin vermemek, herhangi bir kurs ve kültürel faaliyette bulunmasına izin vermemek.

    Şiddet hangi toplum ve ailede olursa olsun; ister kültürlü, ister ekonomik durumu iyi veya kötü, ister köylü ister kentli olsun maalesef yaşanılan acı bir gerçektir. Çocuklara uygulanan şiddet, çoğu zaman pek gün yüzüne çıkmamakta, bilmesi gereken kurum ve kuruluşlar tarafından bilinmemektedir. Bu nedenle; sağlam kişilikli, güçlü karakterli bireylerin yetişmesi açısından ciddi bir sorundur. Çünkü çocuklar fiziksel olarak güçsüz ve savunmasızdırlar.

    Çocuklar, genellikle ailede, alkol veya uyuşturucu bağımlısı olan anne veya babadan, üvey anne veya babadan çoğu zaman da kendinden büyük kardeşlerden, evde bakıcı var ise bakıcılardan şiddet görür. İşlenme oranı az olsa da kreşlerde, okullarda, Çocuk Esirgeme Kurumlarında da çocukların şiddet gördüğü görülmüştür. Bunlar çoğu zaman şikayet söz konusu olduğunda ya da hastaneye gidildiğinde doktor kontrolünde ortaya çıkar. Şiddet gören çocuklar ilerleyen zamanlarda genelde iki şekilde tepki verir.

        a)Pasif Tepki: İçine kapanır, sosyalleşmede geri planda kalır, mücadeleci olmaz.

      b)Aktif Tepki: Agresif davranışlar sergiler, hayata tepkilidir.

    Şiddet gören çocuklar veya şiddete tanık olarak yetişen çocuklar özgüvenleri eksik dışa karşı güven duymayan bir yapıya sahip olurlar. İlerleyen yıllarda ne kadar büyüseler de sorun ve zorluklarla karşılaştıklarında şiddeti çözüm yolu olarak görebilmekte ve ailesine veya uğradığı haksızlık karşısında kişilere şiddet uygulayabilmektedir. Şiddet gören çocuklar ortaokula geldiklerinde ve ön ergen olduklarında duvarlara yazı yazdıkları, sıraları çizip karaladıkları, tepkisel davranışlar sergiledikleri, arkadaşlarına şiddet uyguladıkları görülür. Şiddete tanık olarak büyüyen çocuklar ise “bana da şiddet uygulanır mı?” endişesiyle yaşarlar ve endişe zamanla korkuya dönüşür. Hayata atıldıklarında çoğu girişimlerinde başarısız olurlar. Adli kayıtlara bakıldığında işlenen çoğu suçların sanıkların çocukluğuna inildiğinde, çoğunun çocukluğunda şiddet gördüğü görülür. Çocukların ruhen gelişimi için, sağlam bir birey olabilmeleri için, çocukluk yılları çok önemlidir. Şiddet gören çocuklar başını okşamaya kalktığınızda kafasını eğip ellerini başına koyup savunma pozisyonuna geçerler, Yüksek sesle konuştuğunuzda yada yüksek ses ve gürültü duyduğunda irkilir, panik yaparlar, sürekli şiddet ortamında yaşayan çocukların bilinç altında korkuları olduğu için geceleri uyurken altını ıslatma vakalarının olduğu görülmüştür. Ayrıca uyarı ya da görev verdiğinizde göz temasından kaçarlar. Şiddet gören çocuklar yıllar geçse de yaşadıklarını asla unutmazlar. Çünkü yaşadıkları yaşına göre bir travmadır. O nedenledir ki yetişkin olduklarında akrabalık derecesi ne olursa olsun şiddet uygulayana karşı bir sevgi eksikliği vardır ve mesafelidirler.

    NE YAPILMALI:

    Eğer ailenizde size veya çocuğa şiddet uygulanıyorsa; bu durum kesinlikle saklanılmamalıdır. En kolay yol 155’i arayıp yardım istenmelidir. Saklamak veya bildirmemek “nasıl olsa bir şey olmuyor” inancıyla bildirimden kaçınmak şiddetin devamına neden olur buda sorunu daha da büyütür. İleriki yıllarda telafisi mümkün olamayan yaralar açar. Türk ceza kanunlarına göre şiddet suçtur. Hiç kimse bir başkasına şiddet uygulayamaz kötü muamele yapamaz(Sui Muamele). Şiddet, belgelendirilip işlem yapıldığında ilgili Sosyal Hizmetler ve makamların nezaretinde çocuk, Devlet korumasına alınır. Şiddet uygulayan Ceza Kanunlarına göre cezalandırılır. Eğer çevrenizde veya komşunuzda özellikle çocuğa şiddete tanık oluyorsanız “beni tanık yaparlar” düşüncesiyle hareket etmeyin lütfen.

    155’i aramanız yeterli olacaktır. Adres bilginiz isteniyorsa ihbarın doğruluğu öğrenmek içindir, bilgileriniz saklı kalacaktır. Unutmayın, şiddetin tanığı sadece sizsiniz, bilgi ve haber vermezseniz kimsenin haberi olmayacak, şiddet devam edecektir. Çocukları anlayabilmek için çocukluğunuza inmek yetecektir. Çocukların hayata tutunabilmek, başarılı olabilmek için en önemli ihtiyaçları “Sevgidir”.

    Güçlü Bir birey; Güçlü Aile, Güçlü toplum. Güçlü ÜLKE demektir.

     

    Devamını Oku

    Davetsiz Misafir Stres

    Davetsiz Misafir Stres
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

               Hepimizin sosyal yaşam içerisinde kendini  gergin, öfkeli ya da çıkmazda hissettiği olmuştur. Bu bazen farkında olmadığımız kadar kısa, bazen uzun süreli olur ve bazen durağan, sakin olduğu kadar bazen de dışa dönük tepkisel, agresif olabilir. Peki hissettiğimiz, olumlu ya da olumsuz yaşadığımız bu durumu farkında olup analiz etme, değerlendirme şansını yakalayabiliyor muyuz? Her türlü sorunda farkında olmak, kabullenmek, durumu kontrol altına alabilmek; kendimiz adına kolaylık sağlayacak, daha sağlıklı ve konforlu bir yaşam alanı sağlayacaktır.

    Stres Nedir?

              Stres, olumsuz ya da alışılmadık bir durumda vücutta ortama uyum sağlama çabasıyla ortaya çıkan doğal bir tepkidir. Bu durum anlık, dönemlik ve süreli de olabileceği gibi, sadece düşünce ile oluşturulan veya olabilme ihtimali olarak düşünülen bir olay karşısında da gerçekleşebilir. Bazen ani gelişen çok sevdiği birinin ağır hastalığı veya ölümü, eşinden yada nişanlısından ayrılma, işini kaybetme, ekonomik sorunlar, platonik aşk gibi nedenlerle ortaya çıkabileceği gibi,  bazen de beklentilerinin olduğu fakat hiçbir şeyin değişmediği ancak belirsizliğin ortaya çıktığı durumlar da strese sebep olabilir. Stresli olma durumu, çoğunlukla olumsuz gibi düşünülse de, kronik bir hal almadığı sürece, vücudu algılara karşı açık tutar ve bazen kişinin iş  veya özel hayatında olumlu ve radikal kararlar almasına da  neden olabilir. Ancak,  sosyal hayatını etkileyebilecek olumsuz, kronik bir hal almış ve süreç kontrol edilemiyorsa, durumu iyileştirmek için çareler aranmalıdır. 

    Stresin vücuttaki zararları neler?

              Kişide stres yaratan bir durum oluştuğunda, sinir sisteminiz, bütün nöronları uyandıran bir stres hormonu salgılar. Bu hormon, kan basıncınızın yükselmesine, kalbinizin hızlanmasına, kas sisteminizin gerilmesine ve duygu durumunuzun sertleşmesine sebep olur. Bu durumda, kişinin hayat kalitesi düşer, çevresiyle olan ilişkileri bozulur, uyku düzeni ve sağlık durumu dahi etkilenir. Strese maruz kalan kişide güvensizlik, öfke ve daha ileriki safhalarda depresyon belirtileri baş gösterir, bu ise ciddi bir durum oluştur. Stres, her ne kadar psikolojik sorun olsa da iyi yönetilmediğinde, sağlıklı  çözüm bulunmadığında, kronik hale gelmesiyle birlikte, daha büyük sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilecektir.

    İş  hayatınızda bazen işler istediğiniz gibi gitmeyebilir, yükselme, başarılı olma gibi beklentileriniz olabilir. İstekleriniz olmadığında veya başkasına verildiğinde haksızlığa uğradığınızı düşünüp veya iş arkadaşınızla veya yöneticinizle anlaşamayıp, strese girebilirsiniz bu sizi mutsuzluğa sürükleyip başarısız olmanıza neden olabilecektir. Bu durumu pozitif düşünüp iyi yönetmeniz, sizin ve geleceğiniz için çok daha sağlıklı olacaktır. Her şeyden önce sizi mutsuz eden şey neyse ilgilileriyle  konuşarak çözüm yolları bulmaya çalışılmalıdır. Bazen izin veya rapor almak suretiyle iş ortamından uzaklaşmak size iyi gelecektir.

    Ne Yapmalı Ne Yapmamalı?

    Hiç bir zaman stresin etkisiyle aç kalınmamalıdır. Bu durum sizi güçsüz bırakır, sağlıklı düşünmenizi engeller.  Her zaman yeterli ve dengeli beslenmeli özellikle sabah kahvaltısı atlanmamalıdır. Unutmayın; aç kalmanız sorununuzu çözmeyecek aksine çözümsüzlük yaratacaktır.

    Sizi mutlu eden ve hoş vakit geçirmenizi sağlayan bir hobi edinin. Bunun için illa bir yeteneğinizin olmasına gerek yok. Sakin bir ortamda imkanınız varsa temiz havada spor yapın, yapamıyorsanız, koşun,  koşamıyorsanız yürüyüş yapın. Arabanız seyir halindeyken hoşunuza giden müzik dinleyin, kitap okuyun hatta rastgele açılan bir şarkıda dans etmek bile mutluluk hormonu salgılamanıza yardımcı olacağından size iyi gelecek ve bedeninizdeki stresi kontrol altında tutmanızı sağlayacaktır.

    Beyninizi ve ruhunuzu dinlendirmek için kendinize günlük en az 5 dakika sessiz bir alanda dinlenme ve sakinleşme fırsatı yaratın. İmkanınız varsa deniz kıyısına gidip çayınızı yudumlayıp denizin maviliklerini seyredin, dalgaların sesini dinleyin. Ormanlık alan varsa,  doğayla baş başa kalın, yeşillikleri seyredip kuş seslerini dinleyin. Hatta çimenlere uzanıp gökyüzünü ve bulutları seyredip hayaller kurun size iyi gelecektir. Böylelikle kontrolsüz olan mutluluk hormonunu bedeninizde kontrol edilebilir bir seviyede kalmasına yardımcı olabilirsiniz.

         Uyku bozuklukları sonucunda da stres görülebilir. Uyku düzeni, bu gibi durumlarda çok daha önem arz eder. Her gün aynı saatte yatıp kalkmak, öğleden sonra özellikle yatmadan önce kafeinli içeceklerin tüketimini azaltmak  ve kaliteli bir uyku ortamı yaratmak, uyku kalitenizi artırmanızda yardımcı olabilir. 

    Manevi Destek

    Güvendiğiniz bir arkadaşınızla veya özellikle ailenizle sorununuzu paylaşmak ve bol bol sohbet etmek stresle baş etmekte yardımcı olacaktır. Var olan ilişkilerinizi kuvvetlendirmek ve sevdiklerinizle düzenli görüşebilmek için vakit ayırmaya çalışın. Unutmayalım ki; en zor anlarınızda en iyi destek, en güvenilir dost ve en güvenli liman ailenizdir.

     Stresli olduğunuzda bazen çaresiz hissedip çare olabileceğini düşünüp, kolay yollar seçebilirsiniz. Bu genellikle alkol olur. Stresli anlarınızda alkol almak çözüm değildir. Stresin etkisiyle aldığınız alkol ilk anlarda size kendinizi iyi hissettirecek sizin daha fazla alkol almanızı sağlayacak ve mutlu olmanızı sağlayacaktır. Fakat bu geçici bir mutluluktur. Sabah uyandığınızda kendinizi daha kötü hissetmenize neden olacak, hatta sizi huzursuzluğa sevk edecektir. Stres, baş edilemeyecek bir sorun değildir, önce kabul edilmeli sonra durdurulmalı ve iyi yönetilmeli, üstesinden geleceğinize inanılmalıdır. Zamana bırakılırsa bir sonraki aşama depresyondur. Bu aşamadan sonrada iş daha da zorlaşır. Eğer stresle baş edilemiyorsa “ben deli değilim”, ”boşa para harcayamam” önyargılarından kurtulup psikolojik yardım alınmalı. Sakın unutmayın, en doğru iyiliği insan her zaman kendine yapar.

    Devamını Oku

    Hepimizi Bekleyen Tehlike: Susuzluk!

    Hepimizi Bekleyen Tehlike: Susuzluk!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Susuzluk!

              Bu günlerde bildiğiniz gibi çok zor günlerden geçiyoruz. Ülkemizi hatta dünyayı etkisi altına alan virüs nedeniyle her gün yüzlerce insanımız hayatını kaybediyor. Ülkemizde ve tüm dünyada sosyal hayat ve düzen alt üst olmuş durumda. Fakat bu durumda bir şey daha gün yüzüne çıktı. Yaşanan acılar gösterdi ki, her şeyin başı su, sabun ve temizlik. Yıl 2020’yi gösterdiği bu günlerde dünyanın özellikle ülkemizin gözlerden kaçan çok önemli bir sorunu daha var. Önümüzde bekleyen “SUSUZLUK” tehlikesi. Ülkemiz her ne kadar görünürde ırmaklar, nehirler, göller ve barajlar bakımından  hiç bitmeyecek su zengini bir ülke görünümünde ise de; aslında  Ortadoğu’nun su zengini fakat Avrupa ve Amerika’ya göre su fakiri bir ülkedir. Dünyanın yüzde 70’i su ile kaplıdır fakat yüzde 3’ü içilebilecek nitelikte sudur. Ülkemizin 110 milyar metreküp su rezervleri olmasına rağmen bunun yüzde 16’sı içme suyu niteliğindedir. Su kullanımının yüzde 72’si tarımda sulamada kullanılmaktadır, bu kullanımın yüzde 88’i salma sudur (vahşi sulama) bu da yanlış bir uygulamadır. Bugün Güneydoğu Anadolu’da(GAP) yapılan bu sulama uygulamasıyla topraktaki tuz oranı yüzeye çıkmış toprak verimi düşmüştür.

    Günlük yaşantımızda bir insan ortalama 37 litre su tüketmektedir. Bunun  ortalama yüzde 35’i duş yaparak, yüzde 9’u tuvaletlerde, yüzde 13’ü çamaşır yıkayarak harcanmaktadır. Duşta ortalama 15 litre su harcanmaktadır. Eğer bir musluğu 2 dakika açık bırakırsak ortalama 25 litre su israfımız olmaktadır. Sifonun büyük haznesi 12 litre, küçük haznesi 8 litre su almaktadır. Sifon çekmeyle ortalama 15 litre su harcanmaktadır. Eğer bulaşıklar elle yıkanırsa 103 litre, makineyle yıkanırsa 9 litre su harcaması yapılmaktadır. Vücudumuzun yaşaması için günde 3 litre su tüketimine ihtiyacımız vardır.

            Ülkemizin nüfusu her ne kadar 83 milyon biliniyor olsa da aslında Suriye ve Afganistan gibi ülkelerden gelen sayısız göçmen nedeniyle tahmin edilemeyen aşırı su tüketimi meydana gelmektedir. Ayrıca küresel ısınma, iklimlerin her yıl giderek değişmesi nedeniyle yağışların azalması, su kaynaklarının bilinçsiz kullanılması, yanlış sulama nedeniyle; yer üstü ve yeraltı su kaynakları ile göller, nehirlerde ve barajlarda sular günden güne azalmaktadır. Bilim insanlarının görüşlerine göre Arap ülkelerinin petrol ömrü 40 yıl,  Ülkemizin su ömrü ise 30 yıl olarak hesaplanmaktadır. Yani önlem alınmazsa 30 yıl sonra susuz kalacağız. Her ne kadar çok uzak gibi görünse de aslında çok yakın, çok önemli ve hayati bir sorun. Doğada yaşayan tüm canlıların yaşayabilmesi için(insanlar, hayvanlar, bitkiler) suya ihtiyacı vardır. Belki de ileri bir tarihte su sorunu ülkeler arası anlaşmazlıklara hatta savaşlara dahi neden olabilecektir.

    NE YAPILABİLİRİZ

    Aslında her şeyden önce bireysel olarak işe tasarrufla başlanmalıdır. Duşta fazla kalınmamalı, diş fırçalarken, tıraş olurken su kontrollü kullanılmalı yerel yönetimler(belediye vb.) yağmur sularını denizlere akıtmak yerine kullanabilmek için çalışmalar yapılmalı, ayrıca çatılardan akan yağmur suları için site ve apartmanlar da kullanılmak üzere devlet desteğiyle depolama sistemleri geliştirilmeli. Çiftçiler salma sulamadan (vahşi sulama) vazgeçerek damla sulamaya yönlendirilmeli,  tarla sulamada kullanılan elektrikte indirime gidilmeli. Ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili olduğu halde kullanılamamaktadır. Her ne kadar pahalı olsa da deniz suyu arıtma sistemleri geliştirilmeli en azından kullanma suları bu yöntemle elde edilmeli. Su ile ilgili sorunların daha kolay çözülmesi ve yatırımların daha hızlı ve planlı yapılabilmesi için en önemlisi SU BAKANLIĞI kurulmalıdır.

    Devamını Oku

    Aile içi şiddet

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    (Kanayan Yaramız)

     


    Aile İçi Şiddet
    , bir kişinin eşine, çocuklarına, anne babasına, kardeşlerine ve/veya yakın akrabalarına yönelik uyguladığı her türlü saldırgan davranıştır. Bu tanıma sadece kaba kuvvet içeren davranışlar değil aşağılamak, tehdit etmek, ekonomik özgürlüğünü kısıtlamak ve zorla evlendirmek gibi şiddet gören kişinin kendisine olan saygısını, kendisine ve çevresine olan güvenini azaltan, korku duymasına sebep olan pek çok davranış da girer. Şiddete sadece aynı evde oturan kişiler değil, eski eş, kız veya erkek arkadaş ya da nişanlı da maruz kalabilir.

    Şiddet ve şiddetin türleri:


    Şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplumsal hareketlerin tümüdür.
    Pek çok kişi şiddeti sadece dayak veya vurma olarak algılar. Oysa şiddetin pek çok türü var. Kişinin karısını/ kocasını aşağılaması, karısına/kocasına ve çocuklarına küfretmesi, onu eve kilitlemesi, cinsel olarak zorlaması da şiddet olarak tanımlanır.


    Fiziksel Şiddet: 
    İtmek, tokat atmak, tekmelemek, tükürmek, sopa veya bir cisimle vurmak, yumruklamak, kol kıvırmak, kol – bacak kırmak, saçından sürüklemek, (su, yemek, uyku, tuvalete gitmek gibi) temel ihtiyaçlarını esirgemek, gerektiği halde tıbbi tedavi almasını engellemek, silahla yaralamak, öldürmek gibi.


    Sözlü Şiddet: 
    Sürekli eleştirmek, aşağılamak, küfür etmek, tehdit etmek, kararlara katılımını engellemek, sürekli sorguya çekmek, sık sık bağırmak, aşağılayıcı isim takmak, sık sık alay etmek, dini veya etnik kimliğine yönelik hakaret etmek, görüşlerini ve çalışmalarını küçümsemek gibi.


    Toplumsal İlişkileri Sınırlayıcı Şiddet: 
    Ailesi, arkadaşları / komşuları ile görüşmesini yasaklamak, evden dışarı çıkmasını yasaklamak, gittiği her yere takip etmek, başkalarının önünde aşağılamak ve alay etmek, başkalarının önünde sık sık sözünü kesmek ,özel yaşam ve mahremiyet hakkı tanımamak, zorla evlendirmek, namus ve töre nedeni ile baskı uygulamak gibi.


    Cinsel Şiddet: 
    İstemediği cinsel ilişkiye zorlamak, tecavüz, başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel olarak kişiyi korkutan ve kıran davranışlarda bulunmak, sürekli kadınlığını / erkekliğini aşağılamak, telefonla / mektupla veya sözlü olarak sürekli cinsel içerikli tacizlerde bulunmak, cinsel organlara zarar vermek, namus ve töre nedeni ile baskı uygulamak ve öldürmek gibi.

     


    Ekonomik Şiddet: 
    Parasını almak ve geri vermemek, zorla istemediği bir işte çalıştırmak, istediği halde çalıştırmamak / işe yollamamak veya zorla çalıştırmak, eline hiç para vermemek gibi.

     

    Aile İçi Şiddet ve Nedenleri:

    Aile içi şiddet, başlıca şu başlıklar altında incelenebilir;

    Tam açıklaması ile Fakirlik (Sosyal), Güç ve Kontrol isteği(Psikolojik) ve Biyolojik (Alkol ve Uyuşturucu)  Ekonomik nedenler, Eğitim ve kariyer, Yaş farkı, Geniş aile ortamları, Kayınvalideyle aynı evi paylaşmak, Çocukluk yıllarında şiddete maruz kalmak veya tanık olmak, gelenek ve görenekler.

    Zengin ailelerden farklı olarak;

    • Ekonomik güçlük çeken ailelerde, diğer ailelere nazaran çok daha fazla aile içi şiddet gerçekleşmektedir.
    • Fakirliğin getirdiği sosyo-ekonomik sorunlar doğrultusunda; işsiz kalan iş, bulamayan işinden ayrılan birey tepkisini ailesine karşı göstermektedir.
    • Fakir ailelerde yokluğun verdiği eksiklik yaşanmakta yoksulluğun vermiş olduğu mutsuzluk iç çatışmalara neden olmaktadır.
    • Fakir ailelerin çocukları zengin olan ailelerin çocuklarıyla ve onların sahip oldukları imkânlarla yüz yüze gelince bir eksiklik hissetmektedirler ve bunu da ailelerine yansıtmaktadırlar ve giderek saldırgan tutum sergilemektedirler.
    • Fakirlik nedeniyle okulunu bitiremeyen bireyler bilinçsiz ve cahil kalabilmektedir, istediklerini elde edebilmek için kolay para kazanma arzusuyla yanlış yollara sapmaktadırlar, araştırmalar sonucu şiddetin en çok eğitimden yoksun kalmış aileler ve onlar tarafından yetiştirilmiş bireylerce sergilendiği saptanmıştır.

    Güç ve kontrol

    • Toplumsal bakış açısı doğrultusunda, erkeğin egemen olmasını(Ataerkil) öngören toplumların alışkanlıklarında ve geleneklerinde kadınlar mağdur durumdadır. Bunun dini ve kültürel boyutları da mevcuttur; ancak erkeğin aile reisi görevini üstlenmesi ve eşini hor görmesidir.
    • Aile içerisinde her bireye eşit görevler dağılmaması ve güç sahibi olanların mantıksal olarak bunu kaldıramaması.

    Alkol ve uyuşturucu

    • Uluslararası araştırmalar doğrultusunda; alkol ve uyuşturucu bağımlısı olan bireylerin yüzde 25’e yakını aile içinde şiddet uygulamaktadır.
    • Bazı bireylerin kötü alışkanlıklarının(kumar vb.)etkisi, para kazanma arzusu, para kaybetmenin öfkesiyle veya para bulması için eşine şiddet uygulaması.

    Kariyer Farkı: Genelde erkeklerde eşinin kendisinden kariyerli bir işte çalışması komplekse sevk etmekte öfkeye neden olmakta zaman zaman şiddete dönüşmektedir.

     

    Yaş farkı: Erkeğin eşinden yaşça büyük olması, kendisini egemen kılma düşüncesine sevk etmekte zaman zaman da  olsa tartışmayla birlikte şiddete dönüşebilmektedir.

     

    Geniş Aile ile Yaşamak:Her ne kadar doğu kökenli ailelerde görülse de ülkemizde gerek bir arada bulunma isteği, gerekse ekonomik nedenlerle kardeşler bir arada yaşar. Kardeşler arasında ve eşleri (eltiler) arasında çatışma ve problemler, eşin şiddet uygulamasına neden olur.

     

    Kayınvalide ile birlikte yaşamak: Günümüzde yaşam biçimi olarak azalsa da halen mevcut olup, kayınvalidenin kendi yaşamını örnek alması, gelinini yönlendirmeye çalışması, evliliklere müdahil olması, eşin çelişkide kalması ve olumsuz etkilenmesiyle eşe şiddet uygulamasına neden olur.

     

    Çocukluk Yıllarında Şiddete Maruz Kalmak ve Tanık Olmak:

    Çocukluk yıllarında babası, hatta annesi veya kardeşleri tarafından şiddete maruz kalan çocuklar büyüdükleri ve hayata atıldıkları, yuva kurduklarında çocukluk yıllarında yaşamış veya tanık oldukları şiddet, huzursuzluk, mutsuz ortam etkisiyle bilinç altına yerleşen travmanın etkisiyle hayatında gelişen herhangi bir ağır olumsuz bir sorunda (eğitimi, yaşı ve kariyeri ne olursa olsun)ortaya çıkabilmekte eşine şiddet uygulayabilmektedir. Çünkü; bir tarafı sevgisiz kalmış, yaşamın içerisinde insanlara olan güveni azalmış ve aynı zamanda kendisine olan özgüveni eksik kalmıştır. Bu durum, kendisinin hayat mücadelesinde çoğu zaman başarısız ve mutsuz olmasına neden olmaktadır.

    Ülkemizde genelde şiddet gören kadınlar eğer ekonomik özgürlüğü, yaşadığı şehirde bir tanıdığı, ailesi veya fertlerinden biri  yoksa  şiddet süregelir. Şiddet gören, genelde bunu kimseyle paylaşmamayı tercih eder. Çünkü gelecek, aç kalma, hayatla baş edememe korkusu vardır. Ekonomik özgürlüğü ve eğitimli olması, yakınlarının, özellikle ailesinin olması, kendisine güç verir, hayatıyla ilgili karar vermesinde etkili olur.

    BENiM KOCAM SiZE NE?

    Polis memuru Mehmet görevde olduğu bir gün telsizle anons gelir “Kadına Şiddet” uygulandığı ve bir adamın eşini dövdüğü haberiyle verilen adrese gidilir gecekondunun bahçesinde bir kadınla bir erkeğin tartışmakta olduğunu görürler. Yanlarına giderek polis Mehmet kadına sorar neden kavga ediyorsunuz? Eşiniz sizi dövüyor mu? diye sorar. Kadının eşi de eşini dövmediğini sadece tartıştıklarını söyler kadında, hayır kavga etmiyoruz der. Polis memuru kadının gözünün “Morarmış” olduğunu görür kadına dönerek gözüne ne olduğunu sorar? Kadında sesini yükselterek, kapıya çarptığını kimsenin dövmediğini ayrıca size kim haber verdi? ben sizi çağırmadım der. Polis memuru Mehmet kadına dönerek davacı ve şikayetçi iseniz buyurun karakola? der davet eder. Kadın tekrar sesini yükselterek “size ne? kocamdır severde döver de der. Davacı şikayetçi değilim der. Bunun üzerine polis memuru olay yerinden ayrılır. Daha sonra Polis Mehmet’in öğrendiğine göre kadın doğudan gelmiş okur yazar değildir. Toplam 11 kardeştir. Eşi ise hurdacılık yaparak evini geçindirir. Üç çocuk sahibidir ve eşi çoğu zaman alkol alır eşine şiddet uygular. Kadın davacı olursa ifade verip, evine gelince tekrar şiddet göreceğini biliyor, ayrıca ailesinin uzak olması, ekonomik özgürlüğünün de olmaması nedeniyle bu şartlara katlanıyordu.

    Kadın eğitimli biri olsaydı, ayrıca ekonomik özgürlüğü olsaydı ve ayakları üzerinde durabilseydi bu hayata katlanır, bu hayatı sürdürür müydü? Sizce.

     

    NE YAPILABİLiR?

    Şiddet ve şiddetin, bireyler, Aileler ve Toplum üzerindeki zararlarını ve tahribatlarını eğitim kurumlarında anlatmalı hatta ders olarak verilmelidir. Çalışma hayatında, işyerlerinde, resmi kurumlarda, konunun uzmanları tarafından sık sık seminerler verilmeli özellikle görsel medyada sık sık şiddet konusu ile ilgili yayınlar yapılmalı halk bilinçlendirilmelidir.

     

     4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun

    14 Ocak 1998 tarihinde kabul edilen 4320 sayılı kanun aile içi şiddete karşı Türkiye’de aile şiddeti mağdurları için yazılmıştır. Mevcut olan kanun da aile şiddeti mağdurları tarafından genelde bilinmemektedir.

    Bu kanuna göre; aile şiddetinde mağdur olanın Cumhuriyet Başsavcılığı’na  bildirmesi ve Sulh Hukuk Hakimi’nin kabulü doğrultusunda kusurlu eş hakkında kanunumuza göre sırasıyla şu işlemlere başvurulur:

    • Eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
    • Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması,
    • Eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
    • Eşin, çocukları veya aynı çatı altında yaşan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
    • Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
    • Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması,

    Aile içi şiddet mağduruna 6 ay daha eşiyle beraber yaşaması önerilir, ve bu 6 ay içerisinde durum değişmezse tutuklanacağı eşine iletilir.

    Ancak; eşin şiddeti tekrarlaması halinde, mağdur tekrar Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurur; ve Sulh Ceza Mahkemesi’nce kamu davası açılır. Bu durumda da eş 3 ila 6 ay arasında hapis cezası ile cezalandırılır, 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu’na göre de; çoğu zaman bu suç para cezasına çevrilir.

     

     

    Devamını Oku

    Hayatsız Kadınlar

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

     

    Hayatsız kadınlar çünkü bahse konu kadınlar, kendi tercih ettiği hayatı yaşamazlar onlara dayatılan hayatı yaşarlar.  Baskıyla, tehditle, silahların gölgesinde. Yani hayatları çalınmıştır, ellerinden. Bizler normal hayatımızı sürdürürken yaşamın içinden her ne kadar sorunlarımız, sıkıntılarımız olduğunu düşünsek de bizim bilemediğimiz, göremediğimiz gölgede kalan gizemli hayatlar vardır. İşte bu hayatlara ışık tutmak istedim içinde dram olsa da.

    Genel evler devletin yasalarla kurulmasına izin verdiği güvenliğini sağladığı ayrıca vergi aldığı dini yönünü bir yere bırakırsak gerek sosyal açıdan gerekse sağlık açısından(zührevi hastalıklar) düşünülerek kurulmuş birleşme yerleridir. Çok eski tarihlerden günümüze kadar gelmiştir. Etrafı geniş ve yüksek duvarlarla çevrili üzerleri dikenli telle çevrilidir, açık cezaevi gibi kapısı yüksek demir kapı ile kapatılmıştır adeta kale kapısı gibi. Ülkemizde toplam 46 genelev bulunur çalışan aktif kadın sayısı (sermaye)5 bin 760’dır. Toplam kadın sayısı 10 bine yakındır(vesikalı) bu sayıya yakın kadarda sırada bekleyen kadın vardır. Maalesef istatistik ve kayıtlara göre ülkemizde hayat kadını olarak yaşamını sürdüren kadın sayısı 100 bine yakındır.

    Genelev çalışan kadını olmak, vesika almak, aslında düşünüldüğü kadar kolay değildir. Her ne yaşarsa yaşasın kendi isteği de olsa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Şubesi’ne müracaat ve mahkeme kararı gerekmektedir. Evli olmamalı, yaşı tutmalı kısacası zorlu bir süreçtir. Genelevde çalışan kadınlara oradaki hayatın jargonuna göre sermaye denir. İş hayatına da “alem” denir. Genelev kadınlarının yaşamları tarif edilen o dört duvar arasında geçer, dışarı çıkamazlar orada yatıp orada kalkarlar kapılar 10.30’da açılır 22.30’da kapatılır. Haftada bir gün izinleri vardır. Sabah 08.30’dan akşam 17.30’a kadardır. Geç kalması halinde tutanak tutulur. Ahlak Şubesi ceza keser. Kendi patronu da hoş karşılamaz. Haftada bir gün jinekolog tarafından muayene edilir. Zührevi hastalık tespit edildiğinde ise rapor verilir, tedavisi yapılır, sağlık karnesine işlenir. Yalnızca Ahlak Şubesi’nin gözetimi ve bilgisi dahilinde küçük çocuğu olanlar şehir merkezinde ev tutar gece evine gider gündüz ise geneleve gelir çalışma saatlerinde. Ziyaretine gelen erkekler ise müşteridir onlar için. Alacakları para ortalama bellidir o paraya da “vizite” denir. Vizitenin yüzde 10’u ise tabelacınındır. Geriye kalan vizitenin yarısı patronun, yarısı kadınındır. “Tabelacı” işleri patron adına organize eden ruhsat üzerine kayıtlı temsilcidir. Patronlar görünmezler, gizlidirler. Yalnızca onlara kazanç gider. Hayat kadınları ayakta durabilmeleri ve korunabilmeleri için hayatını paylaştığı muhakkak birine ihtiyaç duyarlar. Onlar onu kocası kabul eder, o hayatta ise ona “dost” denir ve bütün geliri o alır.
    Genelev kadınlarının sosyal güvencesi yoktur. Hiçbir şekilde kredi kullanamazlar, o nedenle de faizciden borç alırlar (tefeci) faizler çok yüksektir. 1/5 borçlar zor kapanır. İçlerinde üniversite mezunu, lise mezunu okuryazar olmayanda vardır. Onların geleceğe dair hayalleri yoktur. Hayalleri çalınmıştır. Geçmişteki güzel yıllarındaki anılarını süsleyerek anlatırlar. Hep gülerler mutlu görünmek için içleri kan ağlasa da. Uzmanların tespitlerine göre bir çoğunun psikolojisi bozuktur yaşadıkları travma nedeniyle.

     

    ABİ KAÇARSAM NE OLUR

     

    90 yıllarda genelevin birinde olay olduğu gerekçesiyle telsizle karakoldan emir alır olay yerine gidilir.  Anlaşma gereği ülkemize gelen yabancı bir asker vardır alkollü olduğu için içeri alınmak istenmez çünkü yasaktır, O ise olay çıkartır. Fakat görevli polisler İngilizce bilmediği için bir türlü yabancı askeri ikna edemezler.  O esnada genel evde çalışan Gülhayat isimli (takma ad) genç bir bayan gelir “abi bir sorun mu var?” der. Orada görev yapan polis Ahmet alkollü içeri girilmesi yasak biliyorsun, İngilizce bilmiyoruz, ikna edemedik, der.

    Gülhayat, akıcı bir dille İngilizce konuşarak bu şartlarda giremeyeceğini izah ederek alkollü yabancı askeri ikna eder gönderir. Polis Ahmet’le kısa bir sohbetleri olur Gülhayat’ın. Gülhayat  27 yaşında genç bir bayandır, aslen başka bir şehirlidir  ve babasının  durumu çok iyidir. Gülhayat kolej son sınıf öğrencisi iken genç yakışıklı kendisinden büyük birine aşık olur. Babası fark eder, konuşur istikbali için bu ilişkiyi sürdürmemesini ister. Fakat Gülhayat aşkı için kaçar, evi terk eder. Önce her şey çok iyi gider, sonra parasız kalırlar, olaylar hızla gelişir. Kaçtığı adam istikbal vaadiyle pavyonda dansözlüğe ikna eder. Çünkü yaşı da dolmuştur artık. Uzun bir aradan sonra kendisini genelevde bulur.

     

    Polis Ahmet bir gece evinde dinlenirken telefon çalar cevap verir arayan genelevde çalışan Gülhayat’tır. Telefonunu nereden aldığını sorgulamadan dinler. Gülhayat Ahmet Abi artık bu hayatı kaldıramıyorum kaçsam ne olur? diye sorar. Polis Ahmet kaçmanın çözüm olamayacağını, mantıklı olmasını, kesin yasal çözüm bulması gerektiğini anlatır. Kaçarsan Ahlak Şube işlem yapar, vesikan iptal olur, bir daha alamazsın, ceza yersin. En kötüsü ise patron ve adamları peşine düşer senin için iyi sonuçlar olamaz, der, telefonu kapatır. Çünkü Ahmet Polis memurudur. Yapacak bir şeyi yoktur. Polis Ahmet birkaç yıl sonra doğu görevine gider. Bir gün haberleri izlerken ekranda bir bayan resmi vardır tanımıştır Ahmet. Hayatsız kadın Gülhayat’tır. Kaçmıştır fakat başka bir şehirde patronun adamları tarafından başından kurşunlanarak öldürülmüştür. Ahmet dona kalmıştı, yutkunmuş çok üzülmüştür; “ben sana demiştim, keşke birşeyler yapabilseydim” diye mırıldanırı sessizce.

     

    Genelev kadınlarının o hayattan kopmaları ve kurtulmaları çok zordur. Kurtulmaları için patrona hiç borçları olmamalı. “Zor” ancak evlenirlerse nikah kıymaları evlenme cüzdanlarını beyan etmeleri düğünlerini kayda almaları ve ayrıca düğün resimlemeleri. Ahlak Şubesi’ne teslim etmeleri, Şubenin de dosya hazırlayıp vesikanın iptali için dava açıp mahkeme kararı alması gerekir. Zorlu ve uzun bir süreçtir. Genelev kadınlarının birçoğu ya intihar eder, ya öldürülür ya da yaşlanır, sürünerek ölür. Ecelle ölme lüksleri yoktur. Onların hayat güvencesi yoktur, emekli olamazlar, sadece çocukları varsa yetiştirmeye, büyütmeye hayata hazırlamaya çalışır.  Geleceğe yatırım yapmaları zordur. Çünkü gençken gelirleri yağmur yağar gibi yağar fakat toplamasına izin verilmez.

     

           Sahi bu kadar acının ve travmanın sorumlusu kim? Toplum mu? Sistem mi? Bireyler mi? Yaşayanlar mı?

     

    Devamını Oku