15 Mart 2016 Salı
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Bir önceki yazımızda, 5 Haziran 1964 tarihli meşhur ABD Başkanı Jonhson’un mektubunun özetini yayınlamıştık. Jonhson mektubunda küstahça ifadeler kullanarak, Türkiye’nin Kıbrıs’a Amerikan menşeli silah ve araçları kullanarak askeri müdahale yapamayacağını, böyle bir durumda Sovyetlerle bir çatışmaya girebileceği, ihtimalinden söz ediyor. Ayrıca, Türkiye NATO’ya ve müttefiklerine danışmadan ”onların rıza ve onayını” almadan böyle bir harekete girişmeden önce düşünmeli diyor… Neticede Türkiye her şeye rağmen, Erenköy’deki beş yüzün üzerindeki Kıbrıslı üniversite öğrencisine, hava bombardımanları ile müthiş bir askeri destekte (adeta onların imdadına yetişti) bulundu. Şanlı Erenköy müdafaasında, beş yüz Kıbrıslı üniversite öğrencisine karşı, General Grivas yönetiminde beş bin kişilik tam teçhizatlı Rum-Yunan ordusu saldırmışlardı. Türk Hava Kuvvetlerinin bombardımanları ile püskürtülüp, tarihe Şanlı Erenköy destanı olarak geçmiştir.
ABD’NİN YAPTIĞI
Amerika daha sonraki yıllarda NATO çerçevesinde, Türkiye’ye değil yardım etmek, askeri ambargo uygulamaya başladı!!!. Türkiye’ye en basit askeri parçaları, ödemek kaydıyla bile vermedi. Parası önceden ödenmiş savaş gemileri ve savaş uçaklarının teslimatını ambargo süresince yapmadı. Bütün bunlara rağmen, Türkiye Sovyetler ve Varşova paktına karşı NATO ve Avrupa’nın bekçiliğini yapmıştır. Bu süreç içerisinde Türkiye çok zor dönemler geçirmiştir. Ancak bu olaylar Türkiye’ye çok şeyler de kazandırmıştır. Türkiye Gölcük tersanelerinde, yüzlerce çıkarma ve öteki savaş gemilerinden yapmaya başlayaraktan, kısacası harp sanayinin temelleri ”Amerikan ambargosu” sayesinde oluştu. O sıralarda yapılan çıkarma gemilerinin Kıbrıs Barış Harekâtındaki başarı payları büyüktür. O zaman atılan savaş sanayi temellerine daha sonra ASELSAN ve öteki, tank, top, silah tesisleri eklenmiştir. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarının yüzde altmışının üzerini kendi üretimimizle karşılanmaktadır. Bugün az da olsa ihracat da yapılmaktadır. Soğuk savaş döneminde, Bulgaristan’daki Türk Halkına karşı, Rus uşağı Todor Jivkof
idaresince yapılan ”SOYKIRIM’A” karşı da, ne Amerika’dan ne de NATO’dan hiçbir etkili ses bile çıkmamıştı. Geriye baktığımızda, şimdi öyle görülüyor ki, soğuk savaş döneminde NATO bünyesinde o kadar büyük ordu beslemesi boşuna imiş! Türkiye tek başına NATO’nun güneydoğu kanadını, o günün batı Avrupası’nı ki, bugün bize kıçını dönüp, bizlerle AB oyunu oynayaraktan alay edenleri, nükleer başlıklı Rus füzelerine karşı boşu boşuna yıllarca hedef olmuşuz, ordumuzu bunlar uğruna heba etmişiz. Yine ayni Amerika, 1 Mart tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesinin intikamını, 4 Temmuz 2003’de Irak Süleymaniye’deki irtibat bürosunda görevli 11 Türk askerinin başına çuval geçirterek almıştır. Türkiye ise 1950’de, sırf Amerikan dostluğu uğruna
1000 küsur vatan evladı ne için ve nerede hangi coğrafyada olduklarını bilemeden şehit olmuşlardır. Yine aynı Amerika (sözde STRATEJİK-ORTAK ve müttefik) Suriye’deki, Türkiye karşıtı YPD, PYD içerdeki PKK terör örgütleri ile hatta şeytanla nasıl işbirliği yapabiliyor? ”Tarih tekerrürden ibarettir” sözü çok doğru imiş. Merhum İsmet İnönü 1964’de, Amerika’ya karşı ”Yeni bir dünya kuruluyor, Türkiye de orada yerini alır” demişti. Ama BM Güvenlik Konseyi ve onun 5 daimi üyesi olduğu müddet, o özlenen ve beklenen dünya asla olamayacak…
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anasatsiyadis : ”Kıbrıs müzakerelerinde ve mülkiyet konularında da üçte iki ilerleme olduğunu söyledi”! Bu açıklama külliyen yalandır. Hemen belirtelim ki, mülkiyet konuları yalnızca global mal takası ile çözülebilir. Bunun dışındaki mülkiyet çözüm formüllerinin, ileride ve pratikte hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığı görülecektir. Eğer ANNAN planındaki gibi mülkiyet konuları halledilmeye kalkılırsa, hemen ertesi günden çıkacak olan KAOS’lara hazır olunuz. 1968’den beri yıllarca süren anlamsız Kıbrıs müzakerelerinden bugüne dek, Kıbrıs Türk’ünün hayrına ne çıktı? Kocaman bir hiç. Rum tarafı dün olduğu gibi, bugün de zamana oynayarak, görüşüyormuş gibi, rol icabı görüşme yapıyor. Bütün gayretleri, Kıbrıs Türk Halkının, haklarını, egemenliğini, mülkiyetini, iki bölgeliliğini, en önemlisi Garantör’lüğünü, bir tencerede kaynatıp ortaya çıkacak olan gaflet çorbasını Kıbrıs Türk müzakerecilerine içirmektir. Kıbrıs Türk müzakerecilerinin önünde iki seçenek bulunmaktadır. Ya bu gaflet çorbasını içecekler ve sonra da 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne küçük bir AZINLIK yani YAMA olacaklardır, ya da bu gaflet çorbası tenceresini Anastasiyadis’in başına giydireceklerdir.
BUNDAN SONRA NE OLABİLİR?
Rum-Yunan tarafının asla kabul edilemez isteklerinden vaz geçmeyeceğine göre, bu müzakerelere noktayı koyup K.K.T.C’yi tanıtma seferberliğine ciddi olarak çıkmamız gerekir. Niye karşı taraf,Türkiye’nin Garantörlüğünü istemiyor? Halen içlerinde Enosis, Megalo İdea olduktan sonra, Türklere karşı Elam birlikler kurarlarken, okullarında halen en iyi Türk ölü Türktür dersleri verilirken, biz Kıbrıs Türk Halkı bunlarla nasıl, Yamalı bir cumhuriyetin Azınlığı olacağız? Bundan böyle müzakereler olsa veya olmasa, Anavatan Türkiye’nin Garantörlüğü kesinlikle, karşı tarafca ağıza alınmamalıdır, bunun bir yasak olduğu bilinmelidir. Türkiye’nin etkin Garantörlüğü, Kıbrıs’taki askeri varlığının azaltılması veya kaldırılması ve/veya Türkiye’nin yerine AB’nin, BM’nin, Batı’nın, Amerika’nın, Nato’nun garantörlüğü kesinlikle olamaz. Sn. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve müzakere heyeti bütün bunları bilerekten, müzakere masasında oturup tavrını değiştirmelidir. İşte fırsat sayın Akıncı, bu küstah, Rum önerilerini reddet, hadi göster kendini. Yes be annemcilere, Annancılara, Sevr’cilere de karşı Hayır de. Hadi göster kendini. Türkiye’nin güneydoğu sınırlarından (Hataydan -Artvin’e) ta en uç doğu sınırına kadar bakıldığında, değişen ve gelişen olaylar karşısında, Türkiye2nin Kıbrıs’tan değil asker çekmesi, konjonktür ve yeni oluşan dengeler gereği Karpaz bölgesine bir askeri deniz üssü ile bir askeri hava alanı yapması artık şart olmuştur. Denilebilir ki, ne gereği var, Türkiye yarım saatlık mesafede. Kıbrıs’ın Jeostratejik, Jeopolitik önemi her gün biraz daha artmaktadır. Buraya hüküm eden, Kıbrıs’ta da, doğu Akdenizde de, ortadoğu’da da söz sahibi olur. Ortadoğuda, Irak’ta özellikle Suriyedeki olaylar, Rusya’nın Doğuakdeniz ve Suriye üzerinden, Türkiye karşıtı karanlık ve düşmanca hareketleri de göz önünde tutulunca, Türkiyenin askeri varlığı ilanihaye K.K.T.C’de olmalıdır. Aksi takdirde bu ada Rumun-Yunanın hegomonyasına girerse, (karşıda) Mersin’deki Türk halkı plaja bile giremiyecek. !878’de Osmanlı bu adadan sancağını askerin alıp gitmek mecburiyetinde bırakıldı. Türk Askeri tekrardan Kıbrısa 20 temmuz 1974’de gelebildi. Yani 96 yıl sonra…Türkiye’nin Garantörlük hakkı 1960 Kıbrıs antlaşmaları ile tescil edilmiştir. bu durum, bu saatten sonra, gerek Kıbrıs Türk Halkı Gerek Türkiye Cumhuriyeti istemedikten sonra değiştirilemez. Türkiye’nin Garantörlüğü K.K.T.C halkı için Girit gibiolmamak, Bosna gibi olmamak, Karabağ gibi olmamak, Hocalı gibi olmamak demektir. İşte örnek Filistin, hergün İsrail tokadı altında inlemektedir. Daha dün gibi Avrupa’nın göbeğinde onbinlerce Boşnak öldürülürken, Karabağ ve Hocalı’da Ruslarla birlikte Ermenilerin yaptıkları katliamların hesabını kim verdi? Hani insan hakları? Nerdeydin Medeniyetin beşiği Avrupa Birliği!!! İngiltere’ye gelince, 1960 antlaşmalarına göre o da Garantör. Ağrotur ve Dikelya’da iki askeri deniz ve hava üssü tutuyor. Bu üslerden bütün orta doğuyu izliyor ve dinliyor. İstediği yere ikmal, deniz ve hava saldırısı yapabiliyor. Üslerinin hemen arazi girişlerinde ”Burası Birleşik Krallık Egemen Üs Bölgesidir, Burada Birleşik krallık (İngilterenin) kanunları geçerlidir” diye tabelalarda yazılıdır. Bu ne tezattır ki, 1878’de Osmanlıdan, binbir entrika ve hile ile kiraladığı ve daha sonra yine hile ile zimmetine geçirdiği Kıbrıs’ta iki dev askeri
üs bulundurma hakkına hem de egemen olarak sahip olacak. Ama Kıbrıs’ın asli sahibi olan Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta, Asker bulundurma ve Garantörlük hakkına sahip olamıyacak!!! Bizim Cumhurbaşkanı sözcüsüne gelince, Garantiler (Garantörlük) tabu değildir diyecek kadar yoldan çıkıyorlar. İnsan böyle sözleri sarhoşlukta bile söyleyemez. Nerde kaldı ki beyefend,i cumhurbaşkanının sözcülüğünü yapıyor. Sayın Müzakereci beyefendiler, atı alan üsküdarı geçiyor, siz hala uyuyun bakalım Rum-Yunan tarafına bakınca, G.K.R. Yönetimi kendi aklınca, Kıbrıs’ın etrafını ”Münhasır ekonomik bölgesi” ilan edip, istediği gibi parselleyip, parselleyip, İsrail-Amerikan, Fransız, İtalyan menşeli şirketlerle ne idüğü belirsiz anlaşmalar ve onlarla sondaj araştırmaları yapabiliyor. Ancak bizlerin ”Barbaros” araştırma gemimizin kendi Münhasır ekonomik bölgemizde bile araştırmasına tahammül edemiyorlar! Müzakereleri boykot edip, Türk tarafına (yani Türkiye’ye) araştırma gemisi ”Barbaros’u” kuzu, kuzu geri çektiriyorlar. Bu nasıl bir dış politikadır? Bu gibi Yes Sir’cü, teslimiyetci politikalar, ne yazık ki bizlere ve Türkiye’ye zemin kaybettirmiştir. Proaktif politika izleyeceğimize, ”Emredersiniz efendim” politikası izlenmiştir. O tarihte Barbaros’u çekme yerine, örneğin ne yaplabilirdi! Barbaros’un yanına 2 adet araştırma 3-4 tane da savaş gemisi gönderilseydi Rum-Yunan tarafı hemenden, müzakereleri boykottan vazgeçecekti! Yukarıda da belirttiğim gibi,Mülkiyet konusundaki müzakerelerde yanlış bir yol izleniyor. Global mal takasının dışında hiçbir şey çözüm olamaz. Ayrıca Türk Vakıf malları ne olacak? Vakıflara ait olan ”MARAŞ” ne olacak? Kıbrıs’ın yüzde onüçü Sultan ve Vakıflar idaresine aittir. Ayrıca ”MARAŞ” üzerindeki Magosa kaza mahkesinin vermiş olduğu karalar ne olacaktır? ‘2004’deki referandum sonuçlarına rağmen, AB ahlaksızca karar verip, Güney Kıbrıs’ı ödüllendirip AB’ye üye yaptı! Kıbrıs Türk tarafını da cezalandırdı! AB Güney Kıbrıs’ı bilinçli olarak üye yaparken Güney Kıbrıs’ı bir futbol hakemi gibi giydirip ceplerine de Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere bir tomar kırmızı kartlar sokuverdi. Türkiye’nin AB’ye girmesini başta Almanya, Fransa, Avusturya, Yunanistan istememektedir. Onun için Türkiye’nin AB süreci uzayıp, uzayıp gitmektedir. özellikle bu dört ülkenin Türkiye ile başları sıkışınca hemen, Güney Kıbrıs’la işaretleşip Türkiye’ye kırmızı kart göstertiyorlar. Onun içindir ki biz K,ıbrıs Türk halkı olarak, bütün Kıbrıs’taki bütün haklarımızdan vazgeçerek adayı Rumlara versek bile AB Türkiye’yi içine almaz, en azından öyle bir istekleri yoktur. Sayın müzakere heyeti ve Başkanı, yukardaki tehlikeleri yok sayıp, Kıbrıs Türkünün, Anavatan Türkiyenin hak ve menfaatlerini aleyhine olabilecek, Rum önerilerini kabul ettiğiniz takdirde, Kıbrıs Türküne hem bu dünyada hemde öteki dünyada hesab vereceğinizi unutmayınız.
Anastasiadis seçileli nerede ise bir yıl oluyor. Halen müzakere masasına oturmuyor. Seçildiği ilk aylarda ekonomik krizi bahane ederek zaman kazanmaya çalıştı. Daha sonraki aylarda Türk tarafından Maraş’ın iadesi (sanki babasının malı imiş gibi) ve başka taleplerde bulundu. En sonunda ”tek devlet’li, tek egemen’likli” antlaşmaya dayalı ”Ortak Açıklama” üzerinde ayak diretiyor. Rum-Yunan ikilisi aylardan beridir bu konuda, Amerika’yı, İngiltere’yi, AB’yi arkalarına alarak bugüne kadar gelinildi. Tabii ki bu arada, Ankara üzerinden KKTC’ye baskılar da yapılması istenildi. Diyelim ki ”ortak açıklama” sorunu halledilip müzakerelere başlandı! Ama sonuç ne Olacak? Kocaman HİÇ. Allah Kıbrıs Türk Halkını, Annan planı gibi belalardan korusun. An- nan planı benzeri başka planların, malum çevrelerce hazırlandığını pekala biliyoruz. Artık Kıbrıs Türk Halkı titreyip kükreyip kendine gelmelidir. Her ne kadar içimizde ”işbirlikçiler, mandacılar” var ise de artık onların da hesabı sorulmalıdır!
TÜRKİYE’NİN ETKİN GARANTİSİ
Devletimizi, Egemenliğimizi, Türkiye’nin etkin garantisini, batılılar ve Rum- Yunan ikilisi istedi diye müzakere masasına koyduğumuz an zaten işimiz bitmiştir. Annan planı bir şekilde Rumların bir hatası sonucu ret edilmişse, bu demek değildir ki, papaz her zaman pilav yiyecektir. Geçtiğimiz günlerde ölen Rum lider Glafkos Kleridis, Annan Planı’nı ret etmekle Rum tarafının çok büyük hata ettiğini, hatıralarını içeren kitabında belirtmektedir. Aslında Annan Planı’nı, öncelikle biz Kıbrıs Türk Halkı ret etmeli idik. Ne yazık ki Annan Planı’na evet demekle geleceğimizi ipotek altına soktuk. Ne pahasına olursa olsun bu ipotekten kurtulmalıyız. 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti de bir çeşit federasyondu. Ama 2 buçuk yıl gibi kısa bir zamanda, Rumların ENOSİS hayalleri yüzünden yıkılmıştır. Kesin olarak ispatlanmıştır ki Rumlar hala ne geçmişten, ne de tarihten ders almışlardır. 45 yıldır BM parametreleri çerçevesinde sürdürülen ucu açık müzakerelerden bir şey çıkmayacağı aşikârdır. Bu durumda artık KKTC’nin tanınması yolunda girişimleri derhal başlatmalıyız. Bu konuda en büyük adımlar Anavatan Türkiye tarafından artık atılmalıdır. KKTC bir realitedir. Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılalı 50 yıl olmuştur. Önümüzdeki yıl Mutlu Barış Harekâtı’nın 40. yılını kutlayacağız. Geçtiğimiz 15 Kasım’da KKTC’nin 30. Yıldönümü’nü kutladık. Kıbrıs Türk Halkı 1963’den 1974’e kadar, Rum-Yunan ikilisine karşı vermiş olduğu mücadelesini nasıl unutabilir??? BU İŞİN SONUNA GELİNMİŞTİR!!!
Kıbrıs Türk Halkı artık tek yumruk olma zamanıdır.
Aylardan beridir Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) başkanı Anastasiadis, müzakerelere oturmamak için kıvırdıkça kıvırıyor. Aslında müzakerelere otururum diyor ama hele peşinen şu Maraş’ın ve daha sonra ötekilerinin iadesi olursa, ben müzakerelere varım diyor. Peki herşeyi Maraş’ı, Karpaz’ı, Güzelyurd’u ve hatta Girne’yi istiyorsun ama Kıbrıs Türk Halkına ne
kalacak??? Bilinen gerçek şudur ki, Rum-Yunan, AB ve ötekiler tarafından Kıbrıs Türk Halkına öngörülen, kurulacak olan yeni’’Kıbrıs Rum Devletin’de’’ yalnızca küçük bir YAMA’dır yani bir AZINLIK hakkından öte bir şey YOKTUR. Aylardan beridir, 2004 Annan Planı’nın referandun öncesindeki işbirlikçi eski ve yeni tüfekleri, Rum-Yunan, AB, ABD ve İngiliz menşeli YALAN MAKİNELERİ, yeni bir çalışma ve vaziyet içerisindedirler. İşbirlikçi bu iblislerin en büyük hedefi ve misyonu kaleyi içerden yıkıp, dış güçlerle birlikte KKTC’yi yok etmektir. Eğer benim ülkemin bazı partileri, halen ara bölge Ledra Palas’ta Slovak Büyükelçisi’nin nezaretinde, her fırsatta Rum siyasi partileri ile ‘’ Bileşik Kıbrıs’ı’’ yani (YAMA OLMAYI) görüşüyorsa…!!!
Eğer benim ülkemin Dışişleri Bakanı Özdil Nami, KKTC gerçeğini yok sayıp, federasyonda ısrar edip, halen “Annan Planı Dışına Çıkılamaz” diyorsa…!!!
Eğer benim ülkemin Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, Kıbrıs Rum Futbol Federasyonu’na (KOP’a) üye (YAMA) olaraktan, FİFA’ya (sözde) girecekse…!!!
İFLASIN BAŞLANGICI
Bütün bunların, eğer önüne geçilmezse iflasımızın başlangıcı olacaktır. Ama inanıyorum ki Halkımız yine geçmişte olduğu gibi TMT-Kuvva-ı Milliye ruhu ile bu işbirlikçi ve dış melanet güçlerinin hakkından gelecektir. Ancak bunun için şimdiden çok çalışmamız lazımdır!!! “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Koruma Derneği’nin’’ Emekli Subaylar lokalinde,
düzenlemiş oldukları öğle yemeğine davetli olarak ben de katıldım. Yemek arasında mücadeleci milletvekili arkadaşlarımız ve bazı kurum ve kuruluşların genel başkanları, son siyasi gelişmelere değinerek şikayet ve hassasiyetlerimizi dile getirdiler. Son olarak Kemal Durmaz isimli, ilk defa görüp dinlediğim bir şairimiz, kürsüye çıkıp “ASABİYİM” isimli şiir’ini okudu. Şair sanki şiirini, bizim içimizi, yüreğimizi, isyanlarımızı okuyarak yazmış. Şair sanki
son gidişatımızı, bir sinema filmi gibi şiirine nakşeylemiş. Yazımı içinde bulunduğumuz, hiç de hoş olmayan, son durumumuzu yansıtan bu güzel şiir
ile bitiriyorum.
ASABİYİM
Sorma niye asabiyim
Zannetmeyin bir deliyim
Gidişat çok kötü beyim
Onun için asabiyim
Kurda itibar yok şimdi
Aslanın nesli tükendi
Çakallar kıymete bindi
Onun için asabiyim
Hainle dolu her yanım
Kanım donuyor be kanım
Gidiyor canım vatanım
Onun için asabiyim
Başa geçen dirayetsiz
Bilgisiz kifayetsiz
Beceriksiz basiretsiz
Onun için asabiyim
Bu toprakta kanları yok
Verilmiş bir canları yok
Millet açken onlar hep tok
Onun için asabiyim
İktidara sahip olan
Talan etti yurdu talan
Ar geliyor bu yapılan
Onun için asabiyim
Sorunlara kulak tıka
Varsa yoksa politika
Yazık oluyor bu Irka
Onun için asabiyim
Avrupa’yı göreceğiz
Ha girdik ha gireceğiz
Bir de toprak vereceğiz
Onun için asabiyim
Ya İngiliz ya Almancı
Ya Amerikancı ya Annancı
Bunlar bizde hep baş tacı
Onun için asabiyim
Sor kendine sor bir hele
Nasıl geldik biz bu hale
Dalevera, Düzen, Hile
Onun için asabiyim
Hazır bir vatan buldular
Geçip başa kondular
Yeyip içip uyudular
Onun için asabiyim
Şahlan artık ey Milletim
Şahlan Kurtulsun Devletim
Dışa bağlı bir yönetim
Onun için asabiyim
Uyan DURMAZ Kemal uyan
Olmuyor sesini duyan
Dayana bilirsen dayan
Onun için asabiyim
Akritas (Soykırım) menşeli 21 Aralık 1963 olaylarından 50 yıl geçti. Kıbrıs müzakerelerinin başlangıç tarihi 1968’den de 45 yıl geçti. Bu müzakerelerde en çok rol alan, hatta müzakerelere damgasını vuran rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş olmuştur. 1963’den bu yana değişen ve Kıbrıs sorununa bulaşan Uthant’dan, Ban Ki Moon’a kadar BM Genel Sekreteri sayısı 7’dir. BM gözetiminde hazırlanan antlaşma planı sayısı 3’tür.
1- 1986 – Cuellar planı.
2- 1992 – Gali Fikirler Dizisi planı.
3- 2004 – Annan planı.
Bu BM menşeli antlaşma planlarının tümü de Rumlar tarafından red edilmişlerdir. 1963’den bugüne dek BM’de 129, BM-GK’de 7 karar kabul edilmiştir. 1963’den bugüne kadar Kıbrıs Türk Halkı liderliğinde bulunanların sayısı 4’tür.
1- Dr. Fazıl Küçük
2- Rauf Denktaş.
3- Mehmet Ali Talat.
4- Dr. Derviş Eroğlu.
Şu anda Kıbrıs Müzakerelerine başkanlık eden 3. Cumhurbaşkanımız Sn. Derviş Eroğlu, halkın güven ve itimadını sağlayaraktan görüşmeleri sürdürmektedir.
1963’den bugüne kadar GKR Yönetimindeki Liderler sırası ile aşağıdaki gibidir.
1- Makarios.
2- Kleridis.
3- Kiprianou.
4- Vasiliu.
5- Papadapulos
6- Hiristofyas.
7- Anastasiadis.
Rahmetli Denktaş ile yaptığımız bir görüşmede kendisine, Rumların neden bir türlü antlaşmaya gelmediklerini, her şeyi red ettiklerini sorduğumuzda aynen şunları söylemişti,
“Rumların önüne hangi antlaşma planını koyarsanız koyun, koyacağınız plan Enosise kapalı ise, Rumlar hiçbir zaman, hiçbir antlaşmayı imzalamazlar kabul etmezler, çünkü kafalarındaki plan halen Akritas ve İphestos’dur. Yani Kıbrısı Girit yapmaktır.’’ Bunu hiçbir zaman unutmamamızı vasiyet etti. 50 yıldır gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin arkasına sığınıp, sanki Kıbrıs’ın tek Meşru Devleti ve Hükümeti kendilerininmişcesine BM’den, AB’den ve işbirlikci ülkelerden muamele gören Rumlar, tabii ki antlaşmaya gelmez. Bu durum değişmedikçe, Rumlar çaldıkları Kıbrıs Türk Halkı’nın haklarını asla geri vermek niyetinde değildirler. Yeni müzakere arifesinde GKR Yönetimi ve onun şımarık Başkanı Anastasiyadis her Allah’ın günü, müzakere başlangıcı için drahoma istercesine, Maraş’ı, Güzelyurdu ve daha birçok isteklerde bulunmaktadırlar. Rumların bu istekleri karşısında Cumhurbaşkanımız Sayın
Derviş Eroğlu’nun sabrının biteceği günü dört gözle beklemekteyiz.
MASKARALIKLARA NOKTA KOYMAK
Cumhurbaşkanımızın artık karşı tarafın bu maskaralıklarına noktayı koyup, herkes yoluna demesini bekliyoruz. 2004’den, Sevr kopyalı Annan Planı’ndan bu yana çok şeyler değişti. Annan planı Kıbrıs Türkleri için, intihar planından başka bir şey değildi. Onun yerine getirilmek istenen “BAN” planı, Annan planını mı baz alacaktır??? Güney Kıbrıs, oluşacak olan müzakerelerde (eğer olursa!!!) Avrupa Birliği’nin de Müdahil olmasını istemektedir! Bu konuda uzun bir süreden beri AB, Kıbrıs Rum tarafı yetkilileri ve Anastasiyadis’le dirsek teması içinde idiler. Geçtiğimiz günlerde Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiyadis Avrupa’da, Almanya başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ile bu konuyu görüşüp destek aldığını açıklamıştı. KKTC ve Türkiye’nin üyesi olmadığı AB’nin, Kıbrıs Müzakereleri’nde işi ne? AB, müktesebatının KKTC’de geçmediğini bilmiyor mu? KKTC yol geçen hanı değildir ki her isteyen Kıbrıs müzakerelerine müdahil olabilsin. Geçmişte 1960 Londra-Zurih antlaşmalarına göre İngiltere garantör idi. Ancak gerek 1963’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlar tarafından
gasp edilmesinde, gerekse 2004’de Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye yapılmasında, İngiltere’nin vebali çok büyüktür. İngiltere’nin, Güney Kıbrıs’ın AB’ye girmesine izin (onay) vermesi, 1960 Londra-Zurih antlaşmalarının tümden fesih edilmesi demektir. Buna göre Yunanistan ve İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki gaantörlük ve müdahillik hakları da bitmiştir. O halde denilebilir ki Türkiye’nin garantörlük hakkı ne olacak? Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde, tarihten ve
coğrafyadan gelen haklarından dolayı ‘’Doğal Garantördür’’ Bunu hiçbir kuvvet değiştiremez ve unutulmaması gereken diğer bir husus ise, Kuzey’de Egemen KKTC’nin var olmasıdır. Geçtiğimiz günlerde Lefkoşa Eoka evinde bir etkinlikte konuşan Nikos Anastasiyadis “Türk Askeri’nin Kıbrıs’ta yeri yoktur’’ dedi. Yukarda da belirttiğimiz gibi Türkiye Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Türk Halkının doğal garantörüdür. Aslına bakılırsa, Kıbrıs’ta ne İngiltere’nin ne de Yunanistan’ın yeri vardır. Anastasiyadis ileri geri konuşmayı artık bırakmalıdır. KKTC kendi toprakları içerisinde ne yapacağı, neye karar vereceğini bilen EGEMEN bir devlettir. Hududun ötesinden ‘’Türk Askerinin Kıbrıs’ta yeri yok’’ demesi çok kolaydır. Buna cevap olarak ‘’Cesur isen gel de at’’ diyoruz’’. 1974 Öncesi de Anastasiyadis’in bu söylemlerine benzer sözleri, adanın her tarafındaki Rum-Yunan askeri kışla duvarlarında görmek mümkündü.
Bunlardan bazıları ‘’Bekledim de gelmedin’’, ‘’Cesur isen gel de al’’. Rumların bu sözlerine karşı, çok bekledik ama Türk ordusu Kıbrıs’a geldi. Kıbrıs Türk Halkını mutlak bir katliamdan kurtardı. Türk Ordusu cesurdu geldi ve aldı. Bunları Nikos Anastasiyadis’e bir hatırlatma olsun diye yazıyoruz çünkü son günlerde Türk Ordusunu ağzına sakız etti. Yine geçtiğimiz günlerde Nikos Anastasiyadis Başpiskopos Hirisostomos ile bir yemek sırasında KKTC Cümhurbaşkanı’mız Derviş Eroğlu’nu ‘’Küstahlıkla’’ suçladı. Anastasi-
yadisin Sn. Cumhurbaşkanımıza yönelttiği bu çirkin sözü, aynen kendisine iade ederiz. Kıbrıs sorununu çözecek olan kişinin muhatabına söylediği söze bakılırsa bu söz Kıbrıs Türk Halkı’na söylenmiştir. Anastasiyadis derhal KKTC Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Türk Halkı’ndan özür dilemelidir. Böyle bir cüreti nereden bulabiliyorsun bay Anastasiyadis??? Eskiden biz çocuk iken, köylerde huylu merkeplere durması için ‘’İŞOOO YERİMO’’ derlerdi. Bunun manasını
Bay Anastasiyadis çok iyi anlayacaktır, çünkü bu söz Rumca’dan gelmektedir.
Netice olarak 1878’den beri verilen mücadeleden hele,hele son 50 yıldaki gelişmelerden sonra, Anastasiyadis hala Kıbrıs Türk Halkı’nı bir azınlık, bir yama mı sanıyor??? Bu müzakereler olsa başlasa bile, bizlerin bir sonuç alınabileceğine dair hiçbir inancımız yoktur. Ancak olaki bir antlaşma olacaksa aşağıdakileri, Anastasiyadis kulaklarına iyice küpe etmelidir. Aşağıdakiler olmazsa olmazlarımız, kırmızı çizgilerimizdir, bu böyle biline.
1- KKTC’nin Devleti’nin Bekası.
2- Kayıtsız Şartsız EGEMENLİĞİMİZ.
3- 2 Ayrı Bölgelilik (Şimdiki Gibi).
4- Türkiyenin Etkin Garantisi.
5- Maraş, Vakıf ve Sultan mallarının, vakıflar idaresi ve hak sahiplerine iadesiyle.