24 Nisan 2014 Perşembe
15 Temmuz
AB’de Anlaşmazlıklar Devri
Vefa Tiyatrosu Yeni Sezonun İlk Oyunu ile Perdelerini Açtı
İsviçre’de silah talepleri arttı
Beyaz Eşyalarda Artık Sararma Olmayacak!
Yunanistan' ın Su Krizi ve Yangınlarla Mücadelesi: Turizm ve İklim Krizinin Çifte Darbesi
Tarihsel süreçte, Roma, İran ve Bizans hâkimiyetlerinde yaşayan Ermeniler, Oğuz Türkleri’nin Anadolu’da ki siyasi adı olan Selçuklu himayesinde daha önce ki sıkıntılı yaşamlarından kurtulmuş ve hayat seviyeleri Selçuklu sonrası Osmanlı yönetimi ile zirveye taşınmıştır. Uzun yüzyıllar boyunca, Osmanlı himayesin de, askerlik ve ağır vergi zorunluluğundan muaf olarak yaşayan, devletin en üst kademelerine kadar görev alarak çıkan ve verdikleri hizmet ve gösterdikleri sadakat ile, “milleti sadıka” unvanını alan Ermeni toplumu ne acı ki 19. yüzyıldan itibaren sadık millet ezberini bozmuş, Fransız ihtilali ve akabinde Osmanlı’nın hasta ve yaşlı yapısından istifade ederek ihanet senaryosunu canlandırmaya başlamışlardır. 1890’da kurulan ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Türklere en büyük acıları yaşatan Taşnak Sutyun Partisi ve sonrasında ki çetesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kafkas Cephesi’nde çarpıştığımız Rus ordusuna gönüllü katılmış, zor ve savunmasız şartlarda bulunan bölgede, bilinçli bir şekilde Türk katliamına başlamıştır. Askeri açıdan oldukça sıkıntılı olan bölgeden, işbirlikçi Ermenileri çıkartarak yine kendi toprakları olan Suriye ve Lübnan’a zorunlu göç ettiren (24 Nisan 1915) Osmanlı, dönem şartları gereği nefsi müdafaa adına en doğru adımı atmış ve bölgede devam eden Türk kıyımını bu şekilde durdurmak istemiştir. Rusya’nın ve İtilaf Devletleri’nin ‘’Büyük Ermenistan’’ söylemlerine sıkı sıkıya tutunan bazı Ermeni çeteleri, yüzyıllarca aynı topraklarda barış içinde yaşadıkları Türkleri kıymaya ve savaş sırasında ikmal yollarını sabote ederek Rus ideallerine su taşımaya devam etmişlerdir. Büyük savaş sonrası sürdürdüğümüz Kurtuluş mücadelesinde ise, Fransızlar tarafından Adana ve çevresine getirilen Ermeniler ise 1920-1921 yıllarında yarım bıraktıkları işi, bu bölgede sürdürmek istemişlerdir.
GEÇMİŞİ TEMİZLEME GAYRETİ
Tarih ve vicdan önünde her şey ortada iken, belki yapılan onca kıyımdan daha acı olan, Ermenistan’ın biz Türkiye Cumhuriyeti’ni soykırımla suçlaması ve bu kara lekeyi bize bulaştırarak, geçmişlerini temizleme gayretleridir. Türkiye Devleti’nin her arşiv çalışması ile olayları aydınlatma çağrısına olumsuz yanıt veren ancak her uluslar arası platformu kullanarak, Osmanlı özelinde tüm Türk milletini suçlamaktan da vazgeçmeyen Ermenistan’ın ikiyüzlülüğü sözde modern batı tarafından bile bilinmektedir. Sözde soykırım yalanını gösteren onca delilden, belki de en göze çarpanı, ABD’nin 40. Başkanı olan Ronald Reagan’ın hukuk danışmanı olan Bruce Fein’in şu ifadeleridir; ‘’Osmanlı’nın böyle bir amacı olsa, Ermenilere kötü davranan subay ve askerilerini mahkûm edip bazılarını idam eder miydi? Örneğin siz hiç Hitlerin, Yahudilere kötü davranıp, onları gaz odalarına gönderen subaylarını idam ettirdiğini düşünebilir misiniz?’’. Fein Ermeniler’in iddialarını soykırım olarak sunmalarının “soykırım” tanımlamasının ciddiyetini de ortadan kaldırdığını ifade etmiştir. Bu iddialar ile ilgili, 1918 de Erivan bölgesinde kurulan Ermenistan’ın, ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin, 1923 de Bükreş’te Taşnak Partisi toplantısında sunduğu raporda, kendi birinci ağızlarından olayın asılsız olduğunu ortaya koymaktadır. Bu raporda “Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf Devletleri’nin kampındaydık. Öldük ve öldürdük. Artık Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?’’ denilmektedir. Hal ve gerçekler böyle iken, 100 yıl önce olmamış bir soykırıma don biçmeye çalışan Batı dünyasının, daha 20 yıl önce gerçekleşen ve tüm teknolojik kayıtlarla ortada duran Hocalı Katliamını görmemesi bile Ermeni iddialarının ve destekçilerinin siyasi çıkar ve heveslerini göstermektedir. 24 Nisan’ı dünya kamuoyuna yanlı ve yanlış sunan Ermenistan’ı, atalarımızın adını ve hatırasını zedeleyerek, oluşturduğu duygudan dolayı bizden ve tabi ki kültürel ve tarihi köklerimizi oluşturan Osmanlı’nın son nesli olan atalarımızdan, tarih ve vicdan önünde özür dilemeye davet ediyoruz.