DOLAR 35,2068 0.3%
EURO 36,7672 0.92%
ALTIN 2.968,331,32
BITCOIN 34546755.12609%
İzmir
16°

HAFİF YAĞMUR

SABAHA KALAN SÜRE

Mustafa Kökmen

Mustafa Kökmen

24 Mayıs 2022 Salı

    Karadeniz’de Rus Varlığı İskandinavya’da NATO Varlığına Dönüştü 

    Karadeniz’de Rus Varlığı İskandinavya’da NATO Varlığına Dönüştü 
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     

    Tarih boyunca farklı medeniyetlerin kontrolü altında bulunan Karadeniz’in her dönemde jeostratejik ve jeopolitik önemi artmıştır. Karadeniz, Doğu Balkanlardan Güney Kafkasya’ya kadar uzanan, Avrupa ve Ortadoğu arasında iletişim hatlarının, ticaretin, refahın, güvenlik ve istikrarın sağlandığı kıymetli bir coğrafya olarak ön planda yer almaktadır.  Hem önemli bir kavşak hem de doğu-batı ve kuzey-güney koridorlarının kesiştiği bir nokta olması nedeniyle Karadeniz Bölgesi Avrupa için büyük önem taşımaktadır. Geçmişten bugüne Karadeniz’e hakim olan devlet, Balkanlar ve Orta Avrupa’dan Güney Kafkasya’ya nüfuz edebilen etkin bir aktör olmuştur. Nitekim şuanda tüm dünyanın yönünü döndüğü Rusya – Ukrayna meselesi de Karadeniz’in paylaşılamaması olarak değerlendirilmektedir. Türkiye açısından Karadeniz meselesi, Boğazlar, Montrö süreci ve münhasır haklar gibi sebeplerden dolayı önemliyken, Rusya’nın Karadeniz’deki hedefleri ise, Kırım’ın ilhakıyla birlikte başlayan sürecin sonunda Ukrayna ve hatta tüm Karadeniz’in hegemonya altına alınmasıdır.

    Son yıllarda bölgede ortaya çıkan sorunlar, bölgede bir kaos oluşturmuş ve bölgeyi istikrarsızlaştırmıştır. 2008’de Rusya’nın Güney Osetya’yı işgali Karadeniz’de var olan düzeni bozmuştur. Karadeniz’e komşu olan ülkelerden Gürcistan ile başlayan gerginlik 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ile devam etmiş, bugün ise Rusya’nın tekrar uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’yı işgal girişimiyle devam etmiştir. Rusya’nın eski Sovyet psikolojisi ile takındığı bu yayılmacı ve saldırgan tutum bilhassa küresel aktörler başta olmak üzere tüm dünyanın hoşnut olmadığı bir durumdur. Tarih boyunca Karadeniz’e ve dolayısıyla sıcak sulara inme hayali Rusya’nın çok istediği hedeflerinden biri olmuştur. Tarihte birçok kez Kırım’ın hakimiyeti el değiştirmiştir. Rus imparatorluğu, Sosyalist Ukrayna Devleti ve Osmanlı Devleti uzun yıllar Kırım’ı yönetmiştir. Bu doğrultuda; bu topraklarda eskiden hakimiyeti olan bu ülkeler de Rusya’nın yaptığı gibi Kırım üzerinde hukuk dışı taleplerde bulunabilir. Rusya gelenekselci bir bakış açısı ile Kırım’ı ilhak etmiştir. Kırım ile yetinmeyen Rusya çeşitli bahaneleri gerekçe göstererek Ukrayna’yı işgal etme girişiminde bulunmakta ve durumu meşrulaştırmak için doğru olmayan iddialar ileri sürmüştür. Bu hukuksuzluğun ve yayılmacılığın elbette çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Dünyanın değişiyor olması ve değişen konjonktürde aktörlerin de farklı yapısal değişimler içerisine girmesi bu durumun nedenlerinden olmuştur. 

    Sovyetler sonrası dönemde sonu gelmeyen -çoğu kez “dondurulmuş” olarak anılır-çatışmaların hepsi Karadeniz Bölgesi’nde toplanmıştır. Bu çatışmalar, organize suçları, kaçakçılığı ve radikalleşmeyi körüklemiş bununla birlikte bunları körükleyecek potansiyele sahip “gri” bölgeler yaratmaktadır. Rusya, Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığına kavuşmuş devletlere gözdağı vermek amacıyla bu unsurları kendi çıkarları için kullanmaktadır. NATO açısından bu durumun sorun oluşturduğu açıktır; çünkü tüm bu çatışmalar bütün bölgenin istikrarını hızla bozabilecek potansiyele sahiptir. Karadeniz Bölgesi’ndeki bitmek tükenmek bilmeyen bu çatışmalar, AB’nin 2016 yılında benimsenen Küresel Stratejisi’nde “Avrupa güvenliği için bir sorun” olarak tanımlanmaktadır.  Bölgedeki mevcut olan istikrarsızlığın ekonomik kalkınmayı ve bölgenin ekonomik açıdan potansiyeline ulaşmasını engellediği gayet açıktır; bu engellemeyi de ancak deniz ticareti ve ekonomik entegrasyon kaldırabilir. 

    NATO cephesi Karadeniz’de Rusya’ya karşı en başından beri Türkiye ile birlikte hareket etmektedir. NATO, Rusya’nın Kırım’ı yasa dışı olarak ilhak etmesini tanımamakta ısrarlıdır; bu tutumu Kuzey Atlantik Konseyi’nin Temmuz 2017’de Kiev’i ziyareti sırasında da yinelenmiştir.  NATO Ukrayna’ya verdiği politik desteğin yanı sıra askeri ve mühimmat desteğini de önemli ölçüde arttırmıştır.  Ukrayna’nın güvenlik ve savunma sektöründe yaptığı reformlarını desteklemekte ve aynı zamanda Varşova Zirvesi’nde kabul edilen “Kapsamlı Yardım Paketi” çerçevesinde yetenek ve kapasite geliştirme çalışmalarına yardım etmektedir.  Bu paketin bazı hedefleri doğrudan Karadeniz’in güvenliği ile ilgilidir. Örneğin bölgesel hava sahası projesi, Ukrayna’nın hava güvenliğinin dış tehditlerle başa çıkma yeteneğini geliştirecektir. Diğer projeler Ukrayna’nın güvenli komuta, kontrol ve durum bilinci gibi yeteneklerini güçlendirmeye yöneliktir. NATO ayrıca Rusya’nın Kırım’ı yasa dışı ilhakından sonra Odessa’ya taşınan Ukrayna Deniz Akademisi’nin geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. Benzer bir durum Karadeniz’de Gürcistan için de geçerlidir.

    Sonuç olarak, bölgede bir hegemonya oluşturmak için 2008’den bu yana ciddi bir tehdit olarak öne çıkan Rusya, Karadeniz’de işgalci bir tutum sergilemektedir. Rusya’nın bölgede oluşturduğu kaos ortamı ise yalnızca kendisini beslemektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi 5 ülkeden biri olan Rusya’nın var olan düzenden memnuniyetsiz ve kontrolsüz olması tesadüf değildir. Dünya değişirken uluslararası sistemin temel aktörleri olan bireylerin, devletlerin ve uluslararası örgütlerin değişmemesi, revize edilmemesi mümkün değildir. Devletlerin yüzyıllar içerisinde büyümesi veya zayıflaması var olan dengeleri değiştirmekte, bu değişim ise devletlerin tutum ve davranışlarında radikal değişimlerin görülmesine neden olmaktadır. Güç dengesinin zaman içerisinde değişmesi ise var olan ittifakları ve devletler üstü oluşumları etkilemiştir. 21. Yy. İlk çeyreğinin son döneminde Rusya ile Ukrayna arasındaki mesele de aktörlerin, uluslararası örgütlerin ortaya çıkan çatışma ve sorunlar ile başa çıkabilme özelliğini sorgulamasını sağlamıştır.  Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Daimi Üyesi olmasına ve Ukrayna’yı işgal ederek uluslararası hukuk normlarını ihlal etmesine karşılık,  sorun çözücü, çatışma önleyici ve uzlaştırıcı kimliğe sahip Birleşmiş Milletler’in, pasif kalması sistem içerisindeki diğer aktörlerin kuruma olan güvenini yitirmesine ve güvensiz bir uluslararası ortamın oluşmasına neden olmuştur. Bu güven ortamının eskisi gibi olması çok güç bir durumdur. Aktörlerin uluslararası örgütlere olan eski inancını yitirmesi dolayısıyla (örneğin: BMGK), tehdit algılayan Finlandiya ve İsveç hızlı bir şekilde NATO’ya üyelik için mücadele etmektedir. Söz konusu Rus faaliyetleri bölgede devam ederse, tehdit algılayan diğer bölge aktörlerinin NATO gibi oluşumlara yönelmesi oldukça doğal bir gelişme olacaktır. Türkiye’nin NATO’ya üyelik sürecinde Finlandiya ve İsveç ülkelerini veto etmesi nokta atışı doğru bir karar olmuştur. Uluslararası sistem içerisinde devletler üstü oluşumlar arasında radikal bir güç geçişi olması sistemin dengesine zarar verecektir. Finlandiya ve İsveç ile daha da genişleyecek bir NATO, bölgede istikrarı sağlamak noktasında sorunlar yaşayacak ve  Rusya’yı ciddi bir şekilde karşısına almış olacaktır. Rusya’nın mevcut süreçten memnuniyetsizliği böylesi bir NATO sınırlarının  genişlemesi meselesiyle daha da kontrolsüz bir sürece evrilecektir.