Avrupa Barışı Balkanlardan, Dünya Barışı Kudüs’ten Geçer

27 Nisan 2024 - 10:42

Avrupa Barışı Balkanlardan, Dünya Barışı Kudüs’ten Geçer

Siyonist İsrail aylardır Gazze’ye âdeta ölüm yağdırıyor. Kurulduğu 1945 yılından beri dünya barışı ve insan haklarını koruma iddiası ile ortaya çıkan BM ve Güvenlik Konseyi, ABD’nin vetoları sebebiyle sadece günümüzde değil tam 75 yıldır İsrail söz konusu olduğunda üç maymunu oynamaya devam ediyor. BM’nin gösterdiği bu aciz tavır onun itibarını ve uluslararası hukuki meşruiyetini yok ediyor.

Son Güncelleme :

19 Mart 2024 - 14:14

191 okuma


(Last Updated On: 19/03/2024)

İnsanlık tarihinde kanlı çatışma, dramatik soykırım ve utanç verici olaylarla anılacak bir yılı geride bıraktık. 2023 yılı dünya barışının ciddi tehdit altına girdiği, temel insânî değerlerin, haysiyet ve şerefin ayaklar altına alındığı bir yıl olarak tarihe geçti. Avrupa’da yükselişe geçen ırkçı eğilimler, yabancı düşmanlığı, Ukrayna coğrafyasında devam eden kanlı çatışmalar sadece bölgemizi değil, başta ekonomi olmak üzere günlük hayatımızı olumsuz etkilemeye devam ediyor. Ukrayna’da savaşa son verme çabaları sonuç vermiyor, Filistin’de 75 yıldır süren siyonist zulüm ve saldırılardaki korkunç artış vicdanları kanatmaya devam ediyor.

2024 yılı ümit vermiyor

2024 yılının başta ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde seçim yılı olması sebebiyle dünya barışını tehdit eden çatışma ve ihtilafların yakın zamanda çözülebileceği konusunda iyimser olmak mümkün görünmüyor. 2023 yılının şüphesiz en olumlu olayı, Türkiye’de 21 yıldan beri süren istikrarın devamını sağlayan seçim sonuçlarıdır. Bu iyi gelişmenin yanında Kahramanmaraş merkezli deprem, asrın felaketi olarak anılarak hepimizi derinden sarstı.

İnsanlığın kanayan yarası Filistin’deki çatışmaların tüm bölgeyi etkisi altına alma ihtimali gittikçe artıyor. Önce Irak sonra da Suriye’yi parçalayan sömürgeci güçler, Doğu Akdeniz’den sonra Kızıldeniz’i de savaş gemilerinin prova alanına dönüştürmüş durumda. Yemen’den sonra çatışmaya kimin dâhil olacağı bilinmiyor.

Her fırsatta İsrail karşıtı söylem hatta sözde tehditler savurmayı olağan ezber haline getirmiş olan İran’ın, İsrail yerine komşusu Pakistan’ı bombalaması aslında şaşılacak bir durum değil. İran’ın açıklananlar dışında yarı açık-yarı gizli yayılmacı bir politik ajandasının varlığı kendini dışarı vuruyor. Bu saldırılar da bunun bir semeresi ve gözdağı.

İsrail’i kim, nasıl durduracak?

90’lı yıllarda eski Yugoslavya’da yaşananlar ile bugün Filistin coğrafyasında yaşananları kıyaslarsak nasıl sonuçlar çıkarabileceğimiz üzerine bazı değerlendirme ve yorumlar yapabiliriz. Çıkaracağımız ilk netice, 90’lı yıllarda BM’nin uygulamada yetersiz olsa da ana sözleşmesinde yazılı evrensel değerlere ve kendi kuruluş amacına uygun kararlar aldığıdır. O yıllarda ırkçı söylemleriyle tanınan Sırbistan ve lideri S. Miloşeviç’in yayılmacı saldırgan politikaları, dünya kamuoyu nezdinde mahkûm edilmiş, hatta ambargolarla cezalandırılmıştır.

Bu kararlar ile de yetinmeyen BM Güvenlik Konseyi, 22 Şubat 1993 tarihli 808 sayılı kararı ile Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) adı altında bir mahkemenin kurulmasını sağlamıştır. Hollanda’nın Lahey ( Den Haag ) şehrinde faaliyet gösteren bu mahkeme, Yugoslavya coğrafyasında insanlığa karşı işlenen suçları ortaya çıkarmak ve yargılamak amacıyla kurulmuş özel bir mahkemeydi. Ancak siyonist İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü sürgün ve soykırımları araştırıp yargılamak bir kenara, bahsetmek ve haber yapmak bile bazı ülkelerde antisemitizm olarak muamele görüp çeşitli baskılara maruz kalıyor. Son örnek Harvard rektörünün başına gelenlerdir.

Soykırımı duyuran o mahkeme

Eski Yugoslavya’da işlenen suçları yargılayan bu mahkeme (ICTY ) 2003 yılında bir Sırp askeri yetkiliye verdiği müebbet mahkûmiyet kararı ile Srebrenica‘da Boşnakların soykırıma mâruz kaldığını dünyaya duyurmuştu.

Bu mahkemenin o kararı, 1995 yılında soykırıma göz yuman batılı egemenlere karşı kazanılmış bir hukuk zaferidir. Devamında 2007 yılında Uluslararası Adalet Divanı açıkladığı diğer bir karar ile Srebrenica’da yaşanan kitlesel cinayetlerin soykırım olduğunu bir kere daha ilân ve teyit etmişti. Her ne kadar Sırbistan’ı doğrudan mahkûm etmemiş olsa da bu karar Boşnakların mâruz kaldığı devlet destekli cinayetlerin soykırım olduğunun tescil edilmesi bakımından değerlidir.

Kim kendini sorgulayacak?

Güney Afrika’dan önce Müslüman nüfusa sahip hiç bir devletin İsrail’i niye dava etmediği sorgulanması gereken bir konudur. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği kendini sorgulamalıdır.

Aslında eski Yugoslavya’da Boşnakların mâruz kaldığı muamele ile Filistin halkının başına gelenler arasında benzerlik vardır. Tarih sahnesine çıktığı 1920’li yıllardan beri Yugoslavya’nın hâkim milleti Sırpların işlediği suçlar ile Filistin halkının başına gelenler arasında en önemli fark, İsrail’in başta ABD olmak üzere Batılı birçok devletin sınırsız desteğine sahip olmasıdır. İnsan hakları başta olmak üzere evrensel bütün değerlere aykırı olarak, soykırım suçu işleyen siyonist İsrail, batıdan aldığı sınırsız destek sayesinde etki alanını genişleterek sadece yaşadığı bölgeyi değil, tüm dünya barışını tehdit etmektedir.

1995 yılında imzalanan Dayton anlaşması ile Bosna’da silahlar sustu ancak Belgrad rejimi Kosova’da zulüm ve baskıya devam etmeye kalkınca dünyanın ve bazı batılı devletlerin tepkisi ile karşılaştı. Devamında 1999 yılında saldırgan Sırbistan, NATO tarafından 77 gün süren bir hava harekâtı ile durduruldu. Miloşeviç, asker ve polisini Kosova’dan çekmek zorunda kalarak yenilgiyi kabul etti. 75 yıldır Filistin’de Müslüman ve Hıristiyan Araplara kan kusturan Siyonist İsrail’i durdurmak için dünya neyi bekliyor? Uluslararası hukuk, saldırganları cezalandırmayı emreden maddeleri niye uygulamıyor?

BM-NATO ve meşruiyet krizi

Siyonist İsrail aylardır Gazze’ye âdeta ölüm yağdırıyor. Kurulduğu 1945 yılından beri dünya barışı ve insan haklarını koruma iddiası ile ortaya çıkan BM ve Güvenlik Konseyi, ABD’nin vetoları sebebiyle sadece günümüzde değil tam 75 yıldır İsrail söz konusu olduğunda üç maymunu oynamaya devam ediyor. BM’nin gösterdiği bu aciz tavır onun itibarını ve uluslararası hukuki meşruiyetini yok ediyor. ediyor.

1999’da Sırbistan’ı durdurarak Balkanlarda silahların susması dünyaya bir nefes aldırmıştı. BM ve NATO, Filistin’e ölüm yağdıran siyonist İsrail’i durdurma konusunda aynı kararlı duruşu sergilemeli ve Netanyahu’yu durdurmalıdır. Bombalarla öldüremediği milyonlarca Gazzeli kadın ve çocukları aç bırakarak vahşice öldürmeye çalışan terörist Netanyahu mutlaka yargılanmalıdır.

Gazze’de ateşkes için dünya çapında yükselen insani talepler yok sayılmamalı, ABD saldırgan İsrail’e verdiği desteğe artık son vermelidir. Rusya-Ukrayna çatışması sonrasında gösterilen savaş karşıtı tavrın İsrail söz konusu olduğunda gösterilmemiş olması dünya barışına vurulmuş büyük bir darbedir. İnsanoğlu 1914 ve 1939’da işlediği hataların bedelini asla unutmamalı. 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki felaketi ile sona eren 2. Dünya Savaşı benzeri çatışmaların ortaya çıkması, bu kez dünyayı toptan bir yok oluşa götürebilir.

1999 yılında Slobodan Miloşeviç’i durduran global irade, aynı cesaret ve kararlılığı Netanyahu’ya karşı da göstermeli, hatta onu tıpkı Miloşeviç gibi cezaevine atarak yargılamalıdır.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.