Geçtiğimiz hafta sonu Avrupa’da seçim heyecanı vardı. Avrupa Parlamentosu seçimleri her ne kadar ulusal bazda yapılan seçimler kadar halk tarafından ilgi gösterilmeyen bir seçim olsa da Avrupa’daki iktidarların geleceği açısından bazı mesajlar verdi. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde ekonomik krize rağmen iktidardaki sağ partilerin seçimden güçlenerek çıktığını gördük. Fransa’da Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin partisi Halk Hareketi Birliği (UMP), Almanya’da Başbakan Merkel’in lideliğindeki Hıristiyan Demokratlar iktidarlarının şu an için sağlam olduğunu kanıtladılar. İngiltere’de İşçi Partisi tarihinin en ağır seçim yenilgilerinden birini alarak %17 civarında oy aldı ve deyim yerindeyse hezimete uğradı. Almanya’da ve Hollanda’da 2 Türk aday sol partilerden seçilmeyi başarırken, Bulgaristan’da da 2 Türk, Filiz Hüsmenova ve Metin Kazak yeniden Avrupa Parlamentosuna girdiler.
Peki, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden çıkan sonuçlar ne anlama geliyor? Avrupa’da sağın yeniden yükselişi, sadece merkez sağın değil aynı zamanda milliyetçi ve ırkçı sağın yeniden hortlamaya başlaması gelecek için nasıl bir Avrupa şekillendiriyor? Avrupa Birliği’nin geleceği açısından bu seçimler ne ifade ediyor?
Bir çok yorumcu, bu seçimlerde Türkiye karşıtlığının iyi prim yaptığı konusunda hem fikir. AB yanlıları Avrupa Parlamentosu kararlarının bağlayıcı yanı bulunmadığından ve AB Komisyon kararları ile yönetildiğinden bu sonuçların Türkiye’nin üyeliği için olumsuz bir etki yaratmadığını düşünüyorlar. Doğrudur. Avrupa Birliği’nin karar organı Avrupa Komisyonu. Türkiye’nin üyeliğine karar verecek olan da Komisyon. Ancak, gözlerden kaçan çok önemli bir nokta var. Sokaktaki Avrupalının Türkiye’nin üyeliği hakkındaki düşüncelerini yansıtması açısından bu seçim sonuçları dikkat çekici.
Avrupa Birliği vatandaşlarının önemli bir çoğunluğu Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde görmek istemediklerini Türkiye’nin AB’ye girmesini desteklemeyen partilere oy vererek gösteriyorlar. Avrupa’ya gittiğinizde sokaktaki vatandaş ile de konuştuğunuzda bunu anlıyorsunuz. Bu aslında bir milliyetçilik de değil. Avrupalı, Türkiye düşmanlığı yapmadan da Türkiye’nin derin farklılıklarından dolayı AB üyesi olmaması gerektiğini düşünüyor ve bunu sandığa yansıtıyor. Bunun anlamı ne o zaman?
Türkiye’deki AB yanlıları o kadar ezbere ve bilinçsizce propaganda yapıyorlar ki, Türk halkını apaçık kandırıyorlar. Şu anda Fransa’da Türkiye’nin üyeliğinin halk oylamasına (referanduma) götürülmesi için anayasa değişikliği çalışmaları yapılıyor. Avusturya’da da benzer bir düşünce söz konusu. Fransa ve Avusturya gibi ülkelerde Türkiye’nin üyeliği için referandum yapılması anayasal bir zorunluluk haline getirilirse, bugün Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sandıklara yansıyan Türkiye karşıtı eğilimler o zamanda kendisini gösterecek. Yani, Türkiye’nin üyeliğini oylayacak Fransız ve Avusturya vatandaşları Türkiye’nin üyeliğine “hayır” diyecekler. Referandum anayasal bir zorunluluk olduğu için de, Fransız ve Avusturya hükümetleri Avrupa Komisyonunda Türkiye’nin üyeliğini veto edecekler. Bu olası bir senaryo belki ama bu senaryonun düşük bir ihtimal olduğunu düşünenler yanılıyorlar kanımca. Tarih bize her şeyi gösterecek kuşkusuz. Ancak, bu son seçim sonuçlarından sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda hayalperest davranmamakta fayda vardır.
BALKAN YEMEKLERİ
20 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024