DOLAR 34,5579 0.22%
EURO 36,0385 -0.55%
ALTIN 2.987,840,88
BITCOIN 33764851.14713%
İzmir
21°

PARÇALI AZ BULUTLU

17:48

AKŞAMA KALAN SÜRE

122 okunma

Azınlıklar ve Globalizasyon

ABONE OL
06/12/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dünyada 21’inci yüzyıl devlet adamlarını en çok yoracak iki konu var: azınlıklar ve globalizasyon. Her nekadar birbirinden farklı gözükseler de, çözüm itibariyle aynı yoldan geçmekteler: demokrasileşme ve bireysel özgürlük.

Makedonya’da yaşamakta olmamız aynı zamanda eski YSFC’nin dağılmasını da görmüş olmamız azınlık olmamızın ne kadar avantaj-dezavantaj olduğunun farkındayız.

 

Azınlık kavramı her nekadar eski YSFC yöneticileri ve bugünkü Makedonya hükümetleri tarafından, sadece eğitim ve kültürlerini yaşatma haklarını isteyen insan topluluğu olarak gösterilse de, bu kavramın Avrupa Birliği (AB) siyasi bilimcileri tarafından hala çözüme kavuşmayan nadir konulardan biridir.

Bugün Avrupa Birliği’nde azınlık olarak kabul edilecek halkların sayısal yüzdesi ne kadar olmalı sorusu bile tam anlamıyla belirlenmiş değildir. En son birtakım kabullere göre, toplam nüfüsun %5 ve altında olanların azınlık sayılabileceği kabul edilmekle beraber AB’nin farklı üyelerinde uygulamalara farklı olagelmiştir.

AB’ye üye ülkeler artık azınlık kavramının sayılara bağlanmasının -insanlık tarihinde yaşanalanlar delil gösterilerek- çok büyük hatalara yol açabileceği kanaatindedir. Aynı zamanda en son uygulamalarda azınlık sözünden çok halk toplulukları kavramı kullanılmaya başlanmıştır.

Azınlık kelimesinin kullanılmama nedenlerinden bazısı, bireysel özgürlüğü kısıtlayacağı gibi ayrımcılığı da çağrıştıracağı şeklindedir. Belirli toplulukların kültürel ihtiyaçları mesela ana dilinde eğitim, geleneklerin yeni kuşaklara aktarımı gibi ihtiyaçları azınlık hakkı yerine bireyin sosyal hakları olarak ifade edilmektedir.

Hatta İtalya’nın kuzeyinde olduğu gibi bazı diğer AB ülkelerinde bu toplulukların çoğunlukta oldukları bölgelerde yerel mahkemeler oluşturma haklarına da sahip oldukları görülüyor. Bunun anlamı da “ulus devlet” anlayışından “bireysel devlet” anlayışına doğru geçiş yaşandığı, devleti oluşturan “ulus” yerine “topuluklar” kavramının yer almaya başlandığı anlaşılıyor.

Bu da artık çoğunluğun azınlık diye ifade edilen topluluklara karşı üstünlüğünün postmodern dünyada yerinin olamayacağını göstermektedir.

Bu gibi kavramlar yerine bireysel özgürlüklerin ve hukuk üstünlüğünün, kuvvetin değil eşitsel yargının hakim olduğu yeni dünya düzenine geçildiği anlaşılmaktadır.

 

Bugün Makedonya’da ve Balkanlarda azınlık kelimesinin kullanılması, hatta ulus ve diğer halklar olarak gibi ifadelerin yer alması dünyadaki gelişmelerden pay alınmadığının bir delilidir. AB’deki gelişmeler takip edilmediği gibi Makedonya’nın bunları bir daha değiştirmek zorunda kalacağı açıkça görülmektedir. En önemlisi de, AB’ye üye olmak istediğimizi sürekli tekrar etmekle değil AB’deki değişimleri takip etmekle gerçekleştirebileceğimiz bilincinin oluşmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Yanıbaşımızdaki AB’de azınlık kavramlarının kullanılmadığını ve de üyesi olmayı sözde istediğini ifade eden hükümetlerimizden, artık zorunlu değil gerçek ihtiyaç olan reformların yapılmasını talep ediyoruz. Bizler de gelişmelerin uzaktan değil bizzat içinde, yani Avrupalı olarak yaşamak istiyoruz. Bu, sadece bizim ülkemizde değil, diğer Balkan ülkelerinde de yapılmalı; daha da öte eski yönetim mantığının bıraktığı “hakimiyetin tek bir ‘her şeyi bilen’ millet hegemonyasına” da son verilmelidir. Eşit ve bireyin öne çıkarıldığı, doğuştan değil hak edildiğinden dolayı görevlere atandığı demokratik uygulamalara ihtiyaç vardır. Balkanlar’daki krizlerin çözümü sadece demokratik ve bireysel eşitlikten geçmektedir.

 

Azınlıkların olmadığı, herkesin eşit olduğu dünya düzeninde globalizasyonun da gerçekleşmesi kolay olur. Herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip insani ihtiyaçların Paris’te karşılandığı gibi Bağdat’ta da aynı duyarlılıkla sağlanmasına kimsenin karşı olacağını sanmıyorum.

Globalizasyonun esasında insani ihtiyaçların başında yer alan ifade özgürlüğü yer almaktadır. Globalizasyonun insan gelişiminin doğal yoludur. Bunun gerçekleşmesini isteyenler veya istemeyenler şeklinde görmek yanlış olduğu gibi, globalizasyon arkasında çok büyük menfaatler peşinde koşan büyük güçler ve bu oyunu bozmaya çalışan karşıtlar olarak görenler dışında bu gelişme aranmalıdır.

Globalizasyon birilerinin isteği üzerine kurulacak bir gelişme değil; teknolojinin, bilimin insanın gelişmesiyle bir bütünleşmeye doğru spontan bir şekilde attığı adım olarak görülmesi gerekir. Bu globalizasyonun içerisine alıp alınmamak, birilerin parmak işareti ile olmamalı. Belirleyici noktalar: insan hakları ve daha da önemli olan milli gelir olacaktır.

Biz gelişmemiş bir ülkeyiz, bazı aşamaların yaşanmasıından sonra ancak gelişebileceğiz hikayeleri bir kenara bırakılıp örnek oluşturabilecek ülkelerin tecrübelerinden faydalanarak çok daha kısa sürede gelişme sağlanabilinir. Örnek olarak Güney Kore ve diğer Uzak Doğu ülkeleri gösterilebilir.

Balkanlar’da bizler de bu globalizayon içerisinde yer almak istiyorsak dar ve bizleri orta çağlara götürecek çekişmeler yerine hep beraber daha hoşgörülü ve de birbirimize daha saygılı bir şekilde bu globalizasyonu ilk önce ülkemizde sağlamalıyız. Bunu yaparken de, hiç kimse başka birilerinden üstün değildir; üstünlük insani yeteneklerde ve hukuk üstünlüğünde olmalıdır.

Globalizasyona diğer Balkan ülkeleri ile birlikte ilk önce Avrupa Birliği’ne üye olmakla ilk adımı atmış olacağız.

 

sanidemiri@yahoo.com

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP