Âlem-i beşerin yaşadıkları bunun canlı göstergesi değil mi? Önemli olan, onların ekonomik refahı. Aman Amerikan vatandaşının yıllık geliri düşmesin, aman Avrupalı beylerin, hanelerin, hanedanların huzuru kaçmasın. Aman petrolsüz kalmasınlar. Yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerin yegâne sahibi onlar olsun. Silahlarını satacaklar diye aman milletler işi gücü bırakıp savaşsınlar. Savaştırılsınlar. Kan gövdeyi götürsün. Birileri tazı birileri tavşan olsun. Bugün, tavşana kaç tazıya tut desinler. Yarınsa tersini söylesinler. Devran böyle dönüyor. “Hak”sızca, adaletsizce döndürülüyor. Bunun adına da gelişmişlik, çağdaşlık, insan hakları ve modernlik diyorlar. “İnsan” bunun neresinde? “İnsan sevgisi” bunun neresinde? “Allah korkusu” bunun neresinde? Asli zenginlik, yüreklere insan sevgisi ile Allah korkusunun konabilmesindedir. Gerisi laf-ı güzaftır. İşgüzarlıktan öte bir şey değildir. Menfaatperestliktir. Ayrıca, ne Balkanlarda, nede dünyanın bir başka coğrafyasında bunun böyle sürüp gitmeyeceği aşikâr. “Zalimin zulmü varsa, mazlumunda Allah’ı var.” O (c.c.) her şeye kadirdir ve her şeye gücü yeter. Kısacası, yeni efendilerin insana, inançlarına, duygu dünyasına, değerlerine ve yaşadığı topraklara bakış açısı böyle. Değişenlerden biri ve beklide en önemlisi bu. İşte, bu sakatlıklar yüzünden Balkanlar bir asır daha geçse de aradığı huzur ve güven ortamını bulamayacaktır. Viraneler arasında kan, revan içerisinde bırakılan Ortadoğu’da olduğu gibi. Sömürülecek bir şeyleri kalmayınca, açlık, sefalet ve hastalıklarla yüz yüze bırakılan ve bir bir ölen insanların Afrika’sında olduğu gibi.
GÖÇ VE MÜBADELE TARİHİ
Değerli okurlar ne diyorduk; içerisinde bulunduğumuz yıl itibariyle, Balkan Savaşları’nın 100. yıldönümünü idrak etmekteyiz diyorduk. Bu yıl dönümü aynı zamanda “göçlerin ve mübadelenin” de 100. yıldönümüdür. Göçmen toplumunun, Macır (muhacir) toplumunun oluşumunun da aynı sayıdaki yıldönümüdür. Balkan savaşları sonrasında bölgeden milyonlarca insanımız gördüğü zulümler karşısında anavatana göç etmek zorunda kaldı. Amaçta bir bakıma buydu zaten. Balkan coğrafyasını Müslüman Türk Milletinden arındırmak. Osmanlının izlerini tamamen yok etmekti. Beş yüz yıldan fazla bir süredir devam ede gelen birlikteliği bir kalem de silip atmak istiyorlardı. Bunda bir nebzede olsa başarılı oldular. O günlerin çoğunluğunu, hâlihazırın azınlığı durumuna düşürdüler. Hatta onu bile çok gördüler. Yeni adları azınlık oldu olmasına belki amma, azınlık hukuku gereği muamele edilmediler. Aylar, yıllar onlar için çekilmez hal aldı. Adları, soyadları değiştirildi. Din ve diyanetlerinden Hıristiyanlığa geçmeleri yönünde inanılmaz baskı ve zulümlere maruz kaldılar. Malları, canları ve toprakları ellerinden alındı. Paylaşma unutuldu, Hoşgörü unutuldu. Onlar insanlıklarını unuttu, ama bizler unutmadık. İçimizdeki insan sevgisi ve Allah korkusu ile biz buradayız. Başımız dik, alnımız açık. Tüm bunları değişmeyenlerin içerisinde rahatlıkla zikir edebiliriz.
GEÇMİŞE ÖZLEM
Yaşadığımız zaman dilimi itibariyle, geçmişe dair özlem hat safhada artmıştır. İnsanlar modern yaşamlarında huzuru bulamayınca, geçmiş huzuru arar oldular. Bitpazarına nur yağacak yakında. “Hadi canııım olur mu hiç, bitpazarına nur mu yağarmış? Nerede görülmüş?” demeyin. Bu kapsamda yağmaya başladı bile. “Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.” Atalarımız ne kadar güzel söylemiş. Hesap dönmeye başladı. Birlerinin bir asıra yakın bir süredir reddettiği ecdat mirasına bugün akıllıca sahiplenenler var. Ecdadın yüreğini ferahlatan işler peşinde koşan insan sayısında inanılmaz artışlar var. Ülkemiz her yönden bölgenin en güçlüsü olma yolunda büyük adımlar atıyor. Kötü gidişata dur diyebilecek adımlar bunlar. Balkanları unutmadığımızın geçte olsa yeniden hatırladığımızın, hasretin adımları bunlar. Ne yaptılarsa olmadı. Çaldıkları maya tutmadı. Yüreklerden Balkanları söküp atamadılar. Atamayacaklarda. İnanç ve imandan yoksun, insan sevgisi ve hoş görüden mahrum olanlar bölgeye asla huzur getiremeyeceklerdir. 2012, bugün dahi birbirlerinin izini bulamayan, paramparça olmuş biz göçmen ailelerinin en acı yüzüncü yıl dönümüdür. Yaşadıkları toprakları bırakanların yüzüncü hüzün yıl dönümüdür. Soyun sopun karıştığı, geride bırakılanların, bırakıldıkları yerlerde bulunamayışının yüzüncü yıl dönümüdür. Karadağ, Sancak, Kolaşin ya da Plav bölgesinde yaşayan baba tarafımdan sülalemin bulunamaması gibi. O insanlar kimbilir şimdi nerelerdedir? Ne yapıyorlardır? Yüz yıllık bir ayrılık var arada. Bu nasıl kapanır onu da Allah bilir. Kalın sağlıcakla.
HABERLER
2 gün önceHABERLER
2 gün önceKÖŞE YAZARLARI
5 gün önceKÖŞE YAZARLARI
10 gün önceKÖŞE YAZARLARI
16 gün önce