Bir asırdan fazladır Balkanlar’da ülkelerin sınırları değiştirilmeye çalışılıyor. Bu değişime ilave, yönetim biçimleri de yeniden şekillendiriliyor. Bunlar yapılırken fıtri (insana yakışır) çözümler yerine fıtri olmayan çözümlere kaçılıyor. Alavere dalavere yapılarak sorunlar çözülmeden görüşmeler bitiriliyor. Bugüne kadar üretildiği düşünülen sun’i çözümlerle, yönetimler bekleneni verememiştir. Kan ve gözyaşı, fitri olmayan sun’i çözümlerin ürettiği sonuçlar olarak, yığınları önüne sürülmüş çözümlerdir. Evet, yeni planlar, yeni paktlar ve yeni antlaşmalar ile Balkan dünyası yeniden şekillendirilmeye çalışıldı ve çalışılıyor. Değişime zemin hazırlayan ülkeler arası sözleşmeler, Balkanlarda ikamet eden tüm Müslüman kitleleri derinden etkilemiş, sorunlarına kalıcı çözümler üretememiştir. Sırp milliyetçiliğinin önderliğinde, Osmanlıya duyulan kin ve nefret insani olmayan çözümleri beraberinde getirmiştir. Sözüm ona çözüm gayretlerinin(!) çözümsüzlüğe götürmesinin sebebi, Müslümanları Balkanlardan silmek arzusudur. Oluşturulan yeni stratejik yapılar, adeta Balkan insanının varlığını tehdit eder boyutlara getirilmiştir. “Etnik temizlik” operasyonları çözümsüzlüğe sebep fıtri olmayan operasyonlardır. Bulgar, Sırp, Hırvat ve Yunan milliyetçiliği sorunları çözülmez boyutlara getiriyor her defasında. Sırplar, Bulgarlar ve Hırvatlar eliyle hedef kitlelere fıtri olmayan çözümler empoze edilerek çok çektirilmiş ve çektirilmektedir. Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Batı Trakya ve Bulgaristan da yaşayan Türk ve Müslüman toplumlar radikal saldırılara maruz bırakılmıştır hep. Trajedi üzerine trajedi üretiyor fıtri olmayan çözümler. İnsanlık dışı bu trajedilerin en büyüğü Bulgaristan ve Bosna-Hersek’te yaşanmış, insanlık onuru ayaklar altına alınmıştır. İsimler değiştirilmeye çalışılırken etnik kimliklerinden dolayı da soykırım yapılmıştır yıllarca.
KOCAMAN ÇÖZÜMSÜZLÜK
Elde edilen çözüm ise kocaman bir çözümsüzlüktür. Çünkü ortaya konulan çözümler fıtri değildir. Bundan dolayı da mutlu sona ulaşmak zor görünüyor. Bu arada Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddiasında bulunan Ermeni Diasporası’nın kulakları çınlasın. Soykırım nasıl yapılırmış gelip bu coğrafyada yapılanlara bir bakarak görsünler. Zulüm, kan ve gözyaşı nasıl akıtılıyormuş bir izleyiversinler. Osmanlı’ya reva gördükleri iddialarında esas sahiplerini iyi tanısınlar. Oluşturulmak istenen yeni Balkan düzeninde, net bir biçimde milliyetçilik ve din kavramı öne çıkartılmıştır. Kosova Meydan savaşından beri Sırp’ların milliyetçilik anlayışları bir gün bile olsun bitirilmemiştir. Osmanlı ve Müslümanlardan kalan taşınır taşınmaz, canlı cansız tüm mirasa öç alma duygusuyla yaklaşan bir Sırp Milliyetçiliği Balkanlarda insanlara kan kusturdu ve kusturmaya devam ediyor. Derin güçler de Sırpların bu zaafını kullanarak onlara gaz vermeğe devam ediyorlar. Son on yılda hem ülkemizde hem bu coğrafya da önemli değişmeler meydana geldi. Bu değişimlerin kayda değer yansımaları oluştu. Fıtri çözüme doğru hissedilir bir gidiş gözlenmekte. Yaklaşık 500 sene kavga etmeden yaşayan farklı milletleri kardeşçe yaşatan gücün ne olduğu bilinmeli artık. Kimseyi kimseye kırdırmadan idare eden bu gücü düşünmeli ve çözümü yine bu gücün temsil ettiği ruhta aramalı. Bu güç Osmanlı’nın bu bölgeye taşıdığı Osmanlılık Ruhu idi. Bu ruhun temelleri insanları fıtratları gereği yönetmeye dayanıyordu. Bölgedeki her milleti millet olarak kabul eden, dillerine, dinlerine, gelenek ve göreneklerine saygı duyan ve fıtri bir yönetim biçimi uygulayan bir yapı idi Osmanlı Ruhu. Bu ruh bölgeden çekildiği günden beri ortalık toz duman. Bir türlü sırtını doğrultamadı bu bölgenin insanı. Kambur üstüne kambur yaşıyor. Anarşi ve etnik temizlik kavramı bu ruhu hazmedememiş safdillerin çözümleri oldu yıllarca. Biz de bu ruhun kaybedilmesinden nasibimizi aldık. Kendi içimize kapandık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedik. Soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza sahip çıkmadık, çıkamadık. Bizim de belimizi kırmışlardı. Şimdi ise ciddi değişim rüzgârları yaşanıyor. Ülkemizde de belimizi doğrultma gayretleri var, Osmanlı Ruhu’nu oluşturan temellere nihayet erişilmeye başlandı. İfadelerimden asla Osmanlı Devleti özlemi içinde olduğum anlaşılmasın. O bir rüyaydı geldi geçti, artık Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayakta. Önemli olan şanlı tarihimizde var olan, o günlerin ruhunu oluşturan temel dinamiklere yeniden kavuşmaktır. Ülkemiz bu açıdan çok ciddi mesafe aldı ve insana, insani değerlere fıtri yaklaşımlar ve vesayet rejiminin sona ermesiyle sağlam temellerine kavuşuyor.
BARIŞÇIL ÇÖZÜMLER
Gelinen konumda 600 yıllık mirasın sahibi olan Osmanlı torunları, dünyayı yöneten dedelerinin sahip oldukları toprakları daha bir ciddiyetle yad eder olmuşlardır. Dünyaya barış ve kardeşliği getiren sistemin ihyası için var gücüyle de çalışmalara devam ediliyor. Tüm Türki Cumhuriyetler, Ortadoğu, Afrika ve Balkanlar barış ve kardeşliğin yeniden yeşereceği o mutlu günleri bekliyorlar. Türkiye Cumhuriyetinin son on yıllık yeni dış politikasının yaptıkları ve yapacaklarına bakıldığında Balkan halklarına yaklaşım ve bu ülkelerle olan ilişkilerdeki bu güne kadar olan geleneksel yapının dışına çıkıldığı gözleniyor. Bir taraf imar edilirken bir taraf terk edilmiyor. Ortadoğu sorunları ile ne kadar ilgiliysek, Türk Cumhuriyetleri ve Balkan Dünyası sorunları ile de o kadar ilgili bir dış politikamız var. Hatta Balkanlarla olan gönül köprülerimiz daha bir ağır basıyor. Atatürk’ün, Yahya Kemal’in , Mehmet Akif’in yurdu daha bir sıcak geliyor artık. Bu değişim o kadar yerinde ve zamanında olmuştur ki, bu süreç adeta birden gelivermiş, çok kısa sürede olmuştur. Yılların ezberi olan “ Türk’e Türk’ten başka dost yoktur.” düzmecesi, yerini komşularla iyi ve seviyeli ilişkilere terk etmiş görünüyor. Sırplarla bile iyi ilişkiler gündeme gelmeye başlamıştır artık. İstikrara hasret Balkan coğrafyasın da adeta istikrarsızlığı istikrar zanneden derin yapılar, bilsinler ki zor dönemlere doğru yaklaşmaktalar. Eğer ortaya atılan çözümler fıtri değilse, fıtri çözümü bulana kadar yapacak başka bir şey yoktur. Fıtri çözümü bulana kadar da döner dolaşır, yıllar sonra büyük bedeller ödeme pahasına da olsa, çözümler fıtri olana değin sorunlar devam eder. Bu coğrafyada olan dönüşüm fıtri olana doğru bir dönüşümdür. Bu ve bundan sonra ki yazılarımda fıtri olmayan çözümlerin, fıtri olana nasıl dönüşmesi gerektiğini ve hatta dönüştüğünü arz etmeye çalışacağım. Ülke ülke sizleri Balkanlar’da dolaştıracak, Müslüman-Türk azınlıkların durumunu yakından inceleyecek, konuyu daha iyi kavramamıza imkân verecek barışçıl çözümlerin fıtri olanlarını paylaşmaya çalışacağım. Çözümsüzlüğün sebebinin fıtriliğin dışında çözüm arayışları olduğunu göstermeğe çalışacağım. Çözümsüzlüklere sürüklenen sorunları dile getirecek ve çözümünün fıtri olan yönde olması gerektiğini vurgulayacağım. Ortak bir çözüm de buluşmanın fıtri olanda yattığını göstermeğe gayret edeceğim. Bunu yaparken de coğrafyanın sahip olduğu din, dil, gelenek ve göreneklerden oluşan kültür zenginliğinden istifade etmeğe çalışacağım. Yaşanan bu değişimleri ülke ülke ele almak faydalı olacaktır. Birkaç hafta sürecek yolculuğumuza gelecek hafta başlamak üzere sağlıcakla kalın.
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
5 gün önceHABERLER
10 gün önce