DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 34035030.10913%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:24

SABAHA KALAN SÜRE

124 okunma

Balkanlar Osmanlı Mirasına Dönmek İsterse …

ABONE OL
30/11/2015 20:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Evet, Osmanlı medeniyeti dünyanın en büyük medeniyetlerinden biriydi. Yüzyıl sonra bile olsa etkisi hala devam ediyor. Roma İmparatorluğu ondan daha büyük topraklara sahipti ama onun kadar yaşayamadı. Etkili olamadı. Selefi Bizans da, Osmanlıların sahip olduğu halk çeşitliliği yönünden Osmanlılarla karşılaştırılamazdı. Bir açıdan bakıldığında Osmanlı medeniyeti oldukça cesur bir medeniyettir. Çünkü Batı uygarlığının temelinde Roma İmparatorluğunun yattığı, Batının hukuki ve politik kurumlarının hemen hepsinin bu temelden geldiği söylenir. Osmanlı’nın böyle güçlü temellere sahip bir imparatorlukla karşılaştırılması, Batıya göre açıkça bir meydan okumadır. Batı bunu Doğu-Batı karşıtlığının açıkça bir meydan okunması şeklinde algılamıştır. Bir başka açıdan bakıldığında ise Osmanlı, Emeviler, Abbasiler, Fatımiler ve Memluklular gibi İslam Devletleri’nin en son ve en gelişmiş örneğidir. Gücünün doruğundayken sahneyi iki büyük Müslüman medeniyetiyle beraber paylaşmıştır. İran da Safevi ve Hindistan’daki Moğol imparatorluğuyla birlikte. Bu üç medeniyet, aslında İslam uygarlığının Asya, Avrupa ve Afrika’ya derinlemesine nüfuz edecek kadar muazzam yayılışının temsilcileridir. Ne var ki bunlardan sadece Osmanlı, 20.yy’a kadar yaşamını ve etkisini kalıcı olarak devam ettirmiş bir İslam medeniyeti olarak tarihe kayıt düşmüştür. 18.yy sonunda yıkılan Moğolların bıraktığı boşluğu, bu topraklarda İngiliz Sömürge Yönetimi kapatmıştır. Safeviler 1920’lere kadar ayakta kalmış olsalar bile Osmanlılar kadar geniş topraklara, kurumsallaşmış siyasi yapıya ve askeri güce sahip olamamışlardır.

 

HASTA ADAM İLANI

 

Osmanlı takdir edilen bir süreden sonra, Avrupa devlet sistemi karşısında dayanamamış ve “ Hasta Adam “ ilan edilmiştir. Bu haliyle yaşarken bile, 1877 de Osmanlı Ordusu kendisinden çok büyük Rus Ordusuna altı ay kadar uzun bir süre dayanabilmiştir. Güçlü bir orduyu durdurabilmiştir. Kısacası son altı yüzyıldır Osmanlı, İslam tarihinde İslam dünyasının en etkili ve en geniş devlet sistemini kurmuş bir İslam Medeniyeti olmuştur. Kader planında takdir edilen kadar yaşamıştır Osmanlı. Gelmiş geçmiş medeniyetler arasında en talihsizidir.  Böylesine devasa yapılar kurmasına rağmen, ısrarla görmezden gelinmiş bir medeniyettir. Göz ardı edilmesi hem kendi topraklarında yaşayanlar, hem de düşmanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Besleyip, büyüttüğü hatta koruduğu ve gelecekte ulus devletlerin nüvesini oluşturan etnik unsurlar Osmanlıyı içerden vurmuşlardı. İşin talihsizliği işte burada yatıyor. Talihsizliğin en büyüğü ise dostlardan gelenler olmuştur. Bin yıl idare ettiği topraklarda yaşayan bazı Müslümanlar da Osmanlıya sıcak bakmamışlar ya da baktırılmamışlardır. Balkanlarda yaşayan Hıristiyan tebaa ve Güneybatı Asya’da yaşayan Ermeniler Osmanlı geçmişlerini nefretle anmakta ve reddetmektedirler. Araplar, Osmanlı Medeniyetini bir yabancı tahakkümü saymışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bile kendi Osmanlı geçmişine yaklaşımı çok çelişkilidir. Gene de Türkler Osmanlı geçmişini benimserler. 1920’den buyana, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki siyasal ve ideolojik yapının temel erkleri sebebiyle farklı kültürleri, dilleri ve etnik unsurları bir araya getiren Osmanlı medeniyeti, tüm kurumlarıyla tarihe gömülmek istenmiştir. Tüm bunların sonucu olarak Osmanlı Medeniyeti genellikle ya silinip atılması gereken kötü bir miras, ya da olayların gerisinde kalan günün gerçeklerinden uzak, geçmişe ait bir olgu olarak kabul edilir. Burada üzerinde durulması gereken en önemli konu, bu tür yargıların Osmanlının geçmişte ve günümüzdeki etkilerinin tarihsel muhakemesi yapılmaksızın verilmiş olmasıdır. İşte Osmanlı’nın uğradığı iftira ve talihsizlik asıl burada yatmaktadır. Bu iftira asla kabul edilebilir değildir. 1928’ler de Osmanlıları tenkit etmek için gelen Filistin heyetine karşı Arapça değil de az bildiği Türkçeyle de olsa konuşan Sir Harry Luke, Arapça tercüman kullanma yerine kendisi Türkçe kullanmayı tercih edince, Türkçe’nin etkisinin bu bölgelerde çok olduğunu hatıralarında söyleyecektir. Bu ülkede yaşayan yaşlı Arapların otorite dili olan Türkçeyi anlıyor olmalarından çok etkilenmiştir Sir Luke. Ne var ki meydana gelen otorite boşluğundan sonra doğan Filistinli çocuklar artık otorite dili olan Türkçeyi konuşamayacaklardır. Bir sonraki, bir sonraki… Derken yeni nesiller için günümüzde o otoritenin etkisi silinmiştir. Osmanlı mirası da reddedilir hale getirilmiştir.

Balkanlarda da durum bundan farklı olmamıştır. Osmanlıdan Osmanlı sonrasına geçiş döneminde yaşanan keskin kopuşu ancak bir dönem Osmanlı yönetiminde yaşamış olanlar daha iyi anlayabildiler. Maalesef bugün Balkan topraklarında, bir kısmı inkâr etseler de, eski Osmanlı mirası ve etkileri bilinçsizce de olsa yaşanmaya devam etmektedir.

 

AVRUPA EMPERYALİZMİ

 

Günümüzde de Balkan dünyasında yaşanan sorunların temel sebebinin Osmanlı ve ardından gelen Avrupa emperyalizmi olduğu söylenmekte. Oysa yapılan araştırmalar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Aksine Osmanlının son on yılında bile Suriye’de yaşayan Arapların büyük çoğunluğu tarafından Osmanlı egemenliğinin, yabancı ve dış kuvvetin egemenliği, hatta emperyalizm şeklinde bile görülmediği ispatlanmıştır. O yıllardaki Suriyeliler, siyasal açıdan padişah ve halifenin destekçisi olarak görülüyorlar. Arap isyanı gündeme gelip Şerif Hüseyin İngilizlerle işbirliği yapınca Suriye halkının büyük bir bölümü bu durumu kuşkuyla karşılamış, bugünün tabiriyle kınamış ve Şerif Hüseyin’e destek vermemişlerdir. 1.Dünya savaşının hemen bitiminde Türkiye Cumhuriyeti’nin de Araplara sırtını dönmesi eski Osmanlı vatandaşlarını İngiliz, Fransız mandalarıyla baş başa bırakmıştı. Yabancı kontrolüne giren Araplar hepten Osmanlı Medeniyetini inkâr eder oldular. Sonrasında başlayan Arap milliyetçiliği işi iyice çığırından çıkarmış, Arapların milliyetçiliklerini tehlikeye sokan her türlü yönetimi yabancı kabul etmelerine sebep olmuştur. Avrupa da başlayan milliyetçilik nasıl ki kutsal varlık olan Roma’yı yok etmiştir, Osmanlı topraklarında başlayan milliyetçilikte İslam dünyasında da bin yıldır var olan kalelerin yıkılmasına ve Osmanlı ve mirasının yok edilmesine sebep olmuştur. Günümüz de yaşanan Arap baharının ortasında yine bir kısım entelektüel Araplar çözümün İslam da olduğunu da haykırmaya devam ediyorlar. Millet farkı gözetilmeksizin Müslümanlar tarafından yönetilen bir devlet anlayışının Arap milliyetçiliğine meydan okuduğunu ifade ediyorlar. Bu nosyona sahip bir devletin kanatları altında olmayı istiyor ve tercih ediyorlar. Gelelim Balkanlara; Arap baharına benzer bir Balkan Baharı gündeme gelirse ne olur? Buradaki kanaat önderleri bir gün döner de Osmanlı dönemini, egemenliği altındaki Balkan halklarının canını, malını koruyabilecek kadar güçlü bir siyasal çerçeve içinde dinsel, dilsel ve etnik özerklik sağlayan bir dönem olarak hatırlayıp da yad ederler ve geriye dönüp bakarlarsa Balkanlar ne kazanır ne kaybeder? Balkanların hali nice olur bir düşünün. O zaman tamamen farklı bir Osmanlı geçmişi hatırlanır ve Osmanlı mirası harekete geçirilmiş olmaz mı? Gerçekten, bir gün olurda Balkanlarda yaşayan halklar olası bir Osmanlı mirasına dönmek isterlerse durum siz nice olur dersiniz. Kalın sağlıcakla.

 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP