DOLAR 34,1657 0.08%
EURO 38,2175 -0.21%
ALTIN 2.917,95-0,51
BITCOIN 2245413-0.21006%
İzmir
30°

AÇIK

05:27

SABAHA KALAN SÜRE

162 okunma

Balkanlar’a açılmak isteyen KKTC’yi ambargo engelliyor

ABONE OL
22/08/2010 22:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

kktcKKTC doğumlu olmasına rağmen Ankara’daki öğrencilik yılları sırasında Türkiye ve İzmir ile tanışan Uğur Umar artık KKTC İzmir Konsolosu. Umar’a göre Türkiye’ye bu görev itibarı ile gelmek ve makamında Kuzey Kıbrıs ile Türk bayrağının arasında oturmak anlamlı ve gurur verici. Ankara Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu Umar Londra’da Avrupa Birliği konusunda mastır yapmış. Daha sonra da Avrupa Konseyi Türkiye daimi temsilciliğinde 5 yıl görevde bulunmuş. Uğur Umar’la A’dan Z’ye KKTC’yi konuştuk:

 

 

 

 

 

 

Sayın Konsolosum KKTC’nin dünya üzerindeki önemini ve Balkan ülkeleri ile olan ilişkilerini kısaca değerlendirebilir misiniz?

KKTC, 15 Kasım 1983 tarihinde ilan edildi, tabi bunun bir öncesi var. 1960 Cumhuriyeti, iki toplumlu federal bir yapı iken, adanın Yunanistan’a bağlanması amacı ile 1963 yılında silah zoru ile Kıbrıslı Rumlar tarafından Türklere yapılan saldırılarla gerginlik oldukça artmıştı. 1974 yılında Mutlu Barış Harekâtı’nın söz konusu olmasıyla Kıbrıs’taki Türklere yönelik saldırılar son bulmuş ancak dünya bu harekâtı bir işgal sayarak Kuzey Kıbrıs’ı ı tanımadığını ilan etmiştir. Yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ a yaptığı müdahale; sorunun sebebi değil, Rum-Yunan ikilisinin bugüne kadar adada uyguladıkları yanlış ve tahkir kar politikaların bir sonucudur. Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıslı Türklerin can güvenlikleri sağlanmış, Rumların Enosis hayali son bulmuştur. Türkiye bu harekâtı ile kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamıştır. 13 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’de de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi. Kıbrıs’ta Türk ve Rumlar arasında yapılan tüm görüşmelerde, Rumların uzlaşmaz tutumları nedeniyle günümüze kadar bir sonuç alınamamıştır ki 2004’de Annan Planı ile de ilgili bir gelişme olmamıştır maalesef? Kıbrıs Türkleri ile siyasi eşit düzeyde bir devlet kurmak istemediklerinden bu sorun yıllarca gündemde kalmıştır. Tabi KKTC’nin dünya üzerinde önemi çok büyük. Bir kere ada olarak Akdeniz’de çok stratejik bir noktadayız. Gerek doğalgaz boru hatları ve su anda gündemde olan denizlerdeki petrol durumu, İngiltere’nin 99 mil egemen üst bölgesi olması vs. tüm bunlar KKTC’nin dünya üzerinde büyük önem arzettiğini gösterir. Balkan ülkeleri ile olan ilişkilerimiz de ambargolar nedeniyle maalesef diğer ülkelerle olan ilişkilerimiz gibi fazla geliştirilemedi. Tüm dünya ülkeleri ile olan ilişkilerimiz anavatan Türkiye ile sağlanıyor. Ankara da büyükelçiliğimiz, İstanbul, İzmir ve Mersin’de konsolosluğumuz var.

Sizce KKTC’de yeni Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu dönemi nelere gebe? Dünya platformunda KKTC’nin tanınma çabaları mutlaka devam edecek,  yalnız bu çabalar farklı stratejiler izleyecek mi?

Biliyorsunuz KKTC’nin 1983 de kurulmasından bu yana tanınma çabaları hep var olmuştur. Sayın Talat zamanında da böyleydi, şu anda da bu anlamda çalışmalar devam ancak buna artık bir nokta koymak gerekli diye düşünüyoruz. Ağustos ayı itibarı ile resmi görüşmelere ara verildi ancak ayın bitimiyle görüşme ve çalışmalara devam edilecek. Siyasi düzeyde eşit ortak bir devlet kurulmasıyla ilgili en başından beri bizim iyi niyetimiz belli,  2004 referandumumda da dünya bunu görmüş oldu. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kurulması bizim iyi niyet çalışmalarımızdan sadece biri ve bu konu;  şu anda Kıbrıs’ın önemli gündem maddelerinden birini oluşturmakta. Biliyorsunuz Taşınmaz Mal Komisyonu Sayın Rauf Denktaş döneminde temelleri atıldı ve 2004 yılında hayata geçmeye başladı. Şu ana kadar bu konu ile ilgili 652 adet başvuru var; 45 milyon Sterlin harcanarak 112’si çözüme kavuşmuşken çalışmanın devamı için bütün çalışmalar hız kesmeden devam etmekte.

UMARIZ FARKINA VARIRLAR

74 Barış Harekatı’ndan sonra tarafımızca barış mesajları verilerek iki toplumlu bir ülke oluşturmak amacı ile bu yönde çalışmalar yapılmaya başlandı ancak Rumlar’ın harekat sırasında Kuzeyde kalan malları için Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne yüzlerce başvurusu söz konusu olunca biz de bunu kendi içimizde yani Kıbrıs’da çözülebileceğini göstermek için Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kurduk ve dışardan da 2 tane yabancı hukukçu alarak bunun tarafsız  yapıldığını dünyaya göstermek istedik.

KKTC’de yıllardan beri süre gelen su sorunu sizce nasıl çözülebilir?

Kıbrıs’da büyük bir su sıkıntısı var, altın bölge dediğimiz Güzelyurtta’ki bütün kuyu suları tuzlandı. Su sorununun giderilmesi ile ilgili daha önceden Manavgat Çayı’nın getirilmesi söz konusu olmuştu ancak hayata geçirilememişti. Şu anda Dragon Çayı ile ilgili projemizin hayata geçmesi için büyük adımlar atılmış bulunmakta. Türkiye’den KKTC’ye tarihinde ilk defa boru hattı ile su iletilebilmesi için projenin mühendislik hizmetleri işinin yapımına 02.01.2006 tarihinde başlanmıştır. Proje tamamlandığında dragon çayından 78 kilometre mesafedeki  hat ile yılda 75 milyon metreküp su KKTC’ye  iletilecektir. Bu çalışmanın tamamlanması ile ilgili hedef de 2014 olarak belirlenmiştir. Bu suyun gelişiyle iki toplum arasında olumlu gelişmeler yaşabilir diye düşünüyorum. Kıbrıs’ın güney kısmı da şu an için su sıkıntısı yasamakta ve Yunanistan’dan tanker ile su getirilmektedir. Kıbrıs’ın güneyi ile eşit düzeyde siyasi bir devletin kurulmasıyla birlikte tabi ki bu suyun paylaşılması da söz konusu olabilir ki düşüncemizde böyledir. Geçen hafta Sayın Bakanımız Cemil Çiçek’in de Kıbrıs ziyaretinde konu ile ilgili belirttiği teklifinde de bunu tamamıyla barış yönlü ve paylaşım düşüncesi ile söylüyoruz.

Sizce Türkiye’nin güneyindeki benzersiz iklime sahip Kuzey Kıbrıs’ın da turizm de söz sahibi olabilmesi için neler yapılmalı, güneyde var olan kumar turizminin ışıltısı kuzey kısımda nasıl oluşturulabilinir?

Biliyorsunuz turizmde bazı etkenler çok önemli; tarihi eser, güneş, kıyı şeridi vs. Ne güzel ki tüm bunlar Kuzey Kıbrıs da var ancak konuşmamızın da başında belirttiğimiz gibi uygulanan ambargolar maalesef turizmde gelişmemizi baltalıyor. Resmi olarak tanınmadığımız için uçak seferlerinin Kuzey Kıbrıs’a direkt olmaması kaynaklı bir takım sorunlar ortaya çıkmakta. Yurt dışından gelecek olan bir turistin direkt uçuş ile gelemeyişi mutlaka onların cebine maliyette bir külfet olarak yansımakta bu da tercih sıralamasında Kuzey Kıbrıs’ı maalesef son sıralara koymakta. Su ve enerji sıkıntısı yaşayan otel işletmelerinin doğal olarak bunu konaklama fiyatlarına yansıtması sonucu maliyette yaşanan artış da müşteriye yansıtıldığından maliyette ikinci bir olumsuzlukla karşılaşmakta ziyaretçi. Geçen yıl Avrupa’da ve İngiltere’de Kuzey Kıbrıs’ın tanıtılması ile ilgili yaptığımız  bazı çalışmalara maalesef hiç tahammül  gösterilemedi. Tanıtım afişlerinin asılması, ilanların dağıtılması bizlere destek olacaktı ancak bu konuda karşılaştığımız olumsuz tepkilerle birlikte ambargoların söz konusu olması bu konuda kendimizi duyurma çalışmalarımıza gölge düşürdü. Kuzey Kıbrıs’taki turistik tesislerde de en az Güney de olduğu gibi kaliteli ve ışıltılı hizmet söz konusu. Ancak belirttiğim gibi yolcunun tesise gelmesi daha doğrusu gelememesiyle ilgili yaşanan sıkıntının giderilmesiyle umuyoruz ki yolcunun gelişinin başarılmasıyla turizmde canlılık Türkiye’nin güneyindeki hareketliliği aratmayacak.

YIKICI DEĞİL YAPICI EĞİTİM İHTİYACI

Her şeyin başı eğitim diyoruz ki tüm dünya eğitimin önemi konusunda hem fikir. Bu ortak payda altında olmamızın avantajlarını siyasi anlamda Kuzey Kıbrıs da kullanabiliyor muyuz sizce?

Şimdi açıkçası ben çok kullandığımızı söyleyemem maalesef. Yapılan bir  ankete göre  18 -25 yaş arası güney kısımdaki yeni neslin Kuzey Kıbrıs halkına ve gencine bakış açısı hiç de  iç açıcı değil. Kesinlikle bir Türk ile yan yana gelmeyi ya da ortak kurulan bir devlette aynı çatı altında çalışmayı öngörmüyor. Bu da o neslin küçük yaşlardan itibaren almaya başladığı Türklerle ilgili eğitim stratejisi ile ilgili ortaya çıkmakta. Bizler yıkıcı değil birleştirici amaçlar güderken tarih kitaplarında hala yeni yetişen Rum gencine ataları ve Türklerle ilgili verilen kışkırtıcı eğitim maalesef 10 15 yıl sonra hepimizin karşısına saldırılar ve olumsuz haberler olarak çıkmakta. Eğitim ile ilgili bazı çabalarımız söz konusu; şu an adada var olan 5 tane üniversitemiz için tanıtım programları yapıldı ancak bu konuda da ambargo ile karşılaştığımızdan sağlıklı bir ilişki kurulamadı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun din dil ırk gözetmeden müthiş bir hoşgörü ile fethedilen topraklardaki  Müslüman olmayan halka yaklaşmaları, onları inançları  konusunda zorlamaya kalkmayı bırakın kutsal mekanlarını kiliselerini onarmaya kadar giden hoş görü ve atılan sevgi tohumları sanırım bu gün karşımıza nefret dalları olarak çıkmakta ve bu yaşananlar tarih kitaplarında da oldukça başarılı bir şekilde silinmekte.

Kesinlikle haklısınız. Özellikle dini liderlerin bu konuda yapıcı, birleştirici olmaları gerekirken karşılıklı görüşmelerden bahsederek bir yere varılamayacağını düşündüklerini belirtmeleri tabi iki toplum arasındaki zayıf ilişkileri daha da güçsüzleştirmekte.

Son olarak KKTC’nin ekonomisi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Ekonomik yönden de uygulanan ambargolar nedeniyle Kuzey Kıbrıs’ın ürettiğini satamama sıkıntısı söz konusu. Güzelyurt’ta üretilen narinciye ambargo yüzünden ihraç edilemiyor. 70 öncesi İngiltere’ye İrlanda’ya gönderilen özel bir cins patates üretimimiz var ancak kendi içimizde eritmek durumunda kalıyoruz bu ürünleri.

Ancak şu günlerde Kıbrıs’ta kuzey ile güney bölge arasında olan “ yeşil hat tüzüğü“ sayesinde iki bölge arasında küçük de olsa bir ticaret başladı ve umarız bu konu Avrupa Birliği’nin de gündemine gelerek ticari gelişimimize hız verir.

 

 

 

 

    En az 10 karakter gerekli