Bir gazetede yayınlanmış bir yazı bazı Arnavut aydınlarının ağzından düşmüyor. Anlaşılan Arnavut aydınları Arnavut meselesini halletmiş olmalılar ki, diğer azınlıkları da dizayn etmeye el atmışlar. Yazıda Türkler aslen Türk olmayıp Balkanlardaki diğer milletlerin Türkleşmesi ile oluşan bir topluluk olarak gösterilmek isteniyordu. Hemde kendini antifaşist bir yazar olarak tanıtan birinden.
Buralara 600 yıl hükmeden bir imparatorluğun ardından hiç Türkün kalmamış olduğu, yazıda ifade edilmek istenen aslında bir temennidir. Yazının tamamı bir hikâyeyi anımsatıyor. Bütün olaylar ve tarihi gerçekler istenen şekilde yerleştirilmiş. Sanki yazıda tarihten değil de kahve muhabbetiyle bir efsane anlatılmıştı. Balkan milletlerinin çoğunun tarihi kitaplarına bakıldığında efsanelerle dolu olduğu için bu tür efsanelere inanma ihtiyacı duyuluyor. Şimdi de birçok göçe zorlanmalarına rağmen hala ayakta kalmayı başaran ve kendilerini büyük bir inançla Türk olarak gören bir azınlık hakkında efsane üretilmeye çalışılıyor. Birilerinin bu efsane doğrultusunda politikalar geliştirmeye hazırlanmış olduklarını sinyalize ediyor yazı.
Yazıda söylenenlerin, hiçbir bilimsel ve etik kural bilmez yaklaşımı, ancak Hitler’in Almanya’sında bu şekilde ifade edilebilirdi. Böyle bir yazı Miloşeviç’in Sırbistan’ında yayınlanmış olsaydı, o zaman da Sırp milliyetçilerinin diğer halklara karşı yapmaya çalıştıkları bir yok etme propagandasıdır derdik. Yazının ‘Koha’ gibi bir gazetede yayınlanmış olması ve ardından bazı Arnavut aydınlarınca alkışlanmasını anlamak zor.
Balkanlarda Arnavut meselesi çözülmüş gibi gözükse de, Arnavut halkının talepleri kendilerini temsil eden siyasetçilerin talepleri ile son zamanlar bağdaşmadığı gözleniyor. Çünkü siyasiler, kendilerine özgün gündemlerini oluştururken Arnavut halkının taleplerini eskisi gibi göz önünde bulundurmuyorlar. Arnavut aydınlarına gelince, Türklerin etnik kökeniyle veya sayısını belirlemekle uğraşacaklarına biraz da kendilerinin Arnavut halkının taleplerine kulak vermeleri icap etmez mi?
Arnavutlar, 90’lardan bu yana son 20 yıl içerisinde Balkanlarda en mazlum ve hakları en çok çiğnenen bir halktı. Kendilerine karşı yapılan despotizmaya, baskıya ve işlenen insani suçlara karşı verdikleri haklı mücadeleye dünyanın her yerinde yaşayan Türkler destek vermiştir. Tarihe bakıldığında bu böyleydi, bugün de bunda hiçbir değişiklik görülmüyor. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz, ama bunlar da ihmal edebilecek bir iki örnekten öteye geçmez. Kendilerine sahip çıkılmanın nedenlerinin en başında haksız bir şekilde ezilen bir halk olmasıydı. Kendilerine karşı birçok insani suç işlendi. Arnavutların talepleri demokrasinin talepleriydi aynı zamanda. Başta üniversite olmak üzere devlet kurumlarında hiçbir engel olmadan kendilerine yer istemeleri, insan hakları gereğiydi. Dillerini rahatça kullanmayı ve ilkokuldan başlayarak yüksek eğitim kurumlarına kadar kendi dillerinde eğitim hakkını istemeleri haklı bir talepti. Yüzde 20’nin üzerinde yaşadıkları bölgelerde kendi dillerinin resmi kurumlarda kullanılması da haklı bir istemdi. (Avrupa’daki bazı ülkelerde bu oran, yüzde 5 olarak da gözüküyor). Meclisten çıkan en son bayrak ve dil ile alakalı kanunlar konusunun da demokratik bir ülke için açıklanabilir tarafı vardır. Demokrasinin hüküm sürdüğü bir devlette yaşayan tüm halk ve bireyler buna ancak alkış tutabilir.
Arnavutların bu haklı talepleri doğrultusunda diğer azınlıkların da faydalanması kendilerini sevindirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü demokratik bir toplumda hak talep edilirken sadece kendine özgün bir şekilde aranmıyor, geniş kitlelere yönelik bir talep olarak telakki ediliyor. Dünyada demokrasi mücadelesi veren grup ve bireyler, o devlette yaşayan bütün bireylerin faydalanması için bu mücadeleyi yürütür. Zaten bu işin etiği bunu gerektirir. İnsan hakları için yapılan kavganın insaniliği, bu mücadelenin en büyük pozitif yanıdır. Arnavut siyasiler ile aydınlarının bu tür talepleri sadece kendilerine yönelik olmayıp tüm azınlıklar için yapıldığındandır ki Avrupa Birliğinin ve ABD’nin desteğini kazanmıştır. Aksi takdirde sadece kendimiz varız, diğerlerinden bize ne, dendiğinde bu bir demokratik talep olmaz.
İşte bazı Arnavut aydınlarının, demokratik bir devletin içinde halkı gereken yere getirmek için bir adım ileri gitmeleri gerekirken, Arnavut meselesini basit ve faşist bir milliyetçiliğe doğru sürüklemeye teşebbüs etmeleri düşündürücüdür. Kendilerini Avrupalı bir halk olarak ilan eden Arnavut aydınlarının, adli davranmaları gerekmez mi? Kendilerine yapılan haksızlıkların benzerini kendilerinden daha az sayıda olan azınlıklara yapmamaları ve hatta daha da hassas olmaları icap etmez mi? Böyle yazılara ve çıkışlara karşı en sert tepkinin yine kendilerinden gelmesi gerekirdi. Eğer insan haklarına ve kendilerini istedikleri gibi özgürce ifade edebilmelerine, önem veren ve sağlayan Avrupa milletlerinden farklı olmadıklarını göstermek istiyorlarsa, bu tür faşist çıkışlara karşı gelmeleri şarttır. Böyle bir demokratik yaklaşım sergilemeleri için vakit geç değildir.
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce