Türkiye Bosna Sancak Derneği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Hilmi Erdem: – “İki yıl önce Çanakkale Şehitliğine gittiğimde 57. Alay Şehitliğini gezme fırsatım oldu. Mezar taşlarında dikkatimi çeken bir şey vardı, birçoğunda, belki de dörtte birinde ‘Halep’ yazıyordu. Bu, bize Osmanlı’nın mirası olduğunu, Türkiye’nin şu anki sınırlarının çok ötesinde bir gönül coğrafyasına sahip olduğunu hatırlatıyor” – Türkiye Bosna Sancak Derneği Başkan Vekili Ercan Gül: – “Türkiye’yi kim daha çok seviyor, bunu tartışıyorduk. Rumeli’nin en büyük kavgası da budur, Boşnak mı daha çok seviyor, Arnavut mu, Makedonyalı mı, Kosovalı mı? Ben bir Boşnak olarak iddia ediyorum ki, hepimiz çok seviyoruz. İyi ki Türkiye’deyiz”
İSTANBUL (AA) – ENES TAHA ERSEN – Aileleri 1950’li ve 60’lı yıllarda Balkanlar’dan göç ederek İstanbul’a yerleşen Boşnaklar, İstanbul’daki yarım asrı aşan tarihleri boyunca kültürlerini koruyarak yaşamlarını sürdürüyor.
AA’nın “İstanbul’un Yüzleri” başlıklı dosyasının altıncı haberinde, İstanbul’un Bayrampaşa ilçesinde yaşayan Türkiye Bosna Sancak Derneği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Hilmi Erdem ve Türkiye Bosna Sancak Derneği Başkan Vekili Ercan Gül, AA muhabirine, ailelerinin göç hikayesini anlattı.
Henüz 10 yaşında bir çocukken ailesiyle İstanbul’a gelen Hilmi Erdem, 1966’da Karadağ sınırları içinde yer alan Rojaye şehrinden Türkiye’ye göç ettiklerini ve o dönemi çok net hatırladığını belirtti.
Erdem, göçmen hayatının kolay olmadığına dikkati çekerek, “Çocuk olarak o zamanları çok net hatırlıyorum, o sıkıntıları, ailelerin ayrılmak zorunda kaldığı anları hatırlıyorum. Annemin babalarını bırakıp ya da babamın oradaki akrabalarını, amcalarını bırakıp Türkiye’ye geldiği zamanı, o ayrılık anlarını ve o gözyaşlarını çok iyi hatırlıyorum. Gerçekten çok zordu.” ifadesini kullandı.
Türkiye’ye göç etmenin dedesinin hayali olduğunu ve bu nedenle İstanbul’a yerleştiklerini dile getiren Erdem, “Göç etmemizin en büyük sebebi, Türkiye’de bir yaşam kurmanın dedemin hayali olmasıydı. Dedem çocukluğunda çok zor şartlarda büyüdü. Balkan Savaşı’nı, Birinci Dünya Savaşı’nı ve İkinci Dünya Savaşı’nı yaşadı. O zorlukları gören dedem, ‘Gelecek nesillerime, torunlarıma aynı acıları yaşatmak istemiyorum.’ diyerek bizi buraya getirdi.” diye konuştu.
“Bu ülke bizi birinci sınıf vatandaşı olarak gördü”
Hilmi Erdem, göçmen olarak yaşamın zorluklarını hissetmelerine rağmen hiçbir zaman ayrımcılığa veya olumsuz duruma maruz kalmadıklarını kaydederek, “Bu ülke bizi birinci sınıf vatandaşı olarak gördü. Bundan dolayı minnettarız.” dedi.
İstanbul’un kozmopolit yapısını tarih boyunca koruduğunu ve Boşnaklarla Türklerin birbirlerine yabancılık hissetmedikleri için kolayca adapte olabildiklerini ifade eden Erdem, şunları söyledi:
“İstanbul’un yapısını hepimiz biliyoruz. Farklı yerlerden hem Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden hem de Balkanlar’dan göç olmuş. Dolayısıyla bu insanların birbirlerine uyum sağlaması pek de zor bir şey değildi. Ben burada herhangi bir ayrımcılık yaşadığımı ya da Boşnakların ayrımcılığa uğradığını hiç hatırlamıyorum. Şükürler olsun ki böyle bir şeyle karşılaşmadık.”
Erdem, artık dünya genelinde çeşitliliğe karşı hoşgörünün azaldığına dikkati çekerek, ancak Türkiye’nin tarihsel olarak pek çok kültürel unsura ev sahipliği yapan, ihtiyaç duyanlara kucak açan bir ülke olduğunu söyledi.
Erdem, bu durumu, Çanakkale Şehitliğine yaptığı bir ziyarette mezar taşlarında gördüğü yer adlarıyla daha iyi kavradığını dile getirerek, şöyle devam etti:
“İki yıl önce Çanakkale Şehitliğine gittiğimde 57. Alay Şehitliğini gezme fırsatım oldu. Mezar taşlarında dikkatimi çeken bir şey vardı, birçoğunda, belki de dörtte birinde ‘Halep’ yazıyordu. Bu, bize Osmanlı’nın mirası olduğunu, Türkiye’nin şu anki sınırlarının çok ötesinde bir gönül coğrafyasına sahip olduğunu hatırlatıyor. Bu gönül coğrafyası sadece Balkanlar’ı, Kuzey Afrika’yı ve belki de Doğu’nun büyük kısmını kapsıyor. Biz, nüfusumuzun çeşitliliğini hiçbir şekilde bir sorun olarak görmüyoruz. Bu ülke hepimizin. Bu topraklar, burada yaşamak isteyen, ihtiyacı olan herkes için kapılarını sonuna kadar açmıştır. Allah’a şükür, hepimize kucak açan bir yapıdayız.”
“Saraybosna’ya duyduğumuz özlem, Boşnak mutfağını İstanbul’a taşımamızla sonuçlandı”
Bayrampaşa Yıldırım Mahallesi’nde restoran işleten ve Türkiye Bosna Sancak Derneği Başkan Vekilliği yapan Ercan Gül, ailesinin 1958’de Sırbistan sınırlarında kalan Sancak bölgesinden göç ettiğini, kendisinin ise 1964 yılında İstanbul’da dünyaya geldiğini belirtti.
Gül, ailesinin bu toprakların yabancısı olmadığını, dedelerinin İstanbul’da uzun yıllar yaşadığını aktardı. Dedesi Asım Agovic’in Sancak Türkleri arasında tanınan bir isim olduğuna işaret eden Gül, dedesinin Bosna ile Sancak bölgelerinden göç edenlere ev sahipliği yaparak, iş kurmaları konusunda yardımcı olduğunu dile getirdi.
Eşi Saraybosnalı olduğu için sık sık Bosna Hersek’e gittiklerini ve Saraybosna’ya duydukları özlemin sürekli olarak arttığını kaydeden Gül, şöyle konuştu:
“Bosna’ya gide gele orayla Balkan ülkeleriyle derin bir bağ kurduk. Giderken arkadaşlarımıza, dostlarımıza hep ‘Boşnak yemekleri çok lezzetli, etler, börekler harika, Saraybosna’yı çok özlüyoruz.’ derdik. Bir gün dostlarımız bize, ‘Saraybosna’yı İstanbul’a getir. En iyisi, özleminizi burada yaşatın.’ dediler. Sonuç olarak Saraybosna’ya duyduğumuz özlem, Boşnak mutfağını İstanbul’a taşımamızla sonuçlandı.”
Gül, ailesi İstanbul’a geldiği günden bugüne birçok şey değişse de Türk toplumunun kendilerine karşı her zaman hoşgörülü davrandığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz belki sonradan geldik ama aslında tarih boyunca hep buradaydık. Bu ülkenin bir parçasıydık. Sadece bir kolumuz Boşnak, vücudumuz Türk. Biz her zaman Türk’tük ve Türk kalacağız. Ana vatanımız, yurdumuz, ülkemiz Türkiye, biz her zaman Türk’tük ve bununla gurur duyuyoruz. O yüzden ötekileştirilme gibi bir durum hiç yaşamadık. Bu ülkenin asli vatandaşıyız ve bununla gurur duyuyoruz. Boşnakların bir özelliği de bu bayrak, bu vatan, bu toprak ve bu Kur’an için burada olmamız. Çanakkale Savaşları’nda, Sancak bölgesinden gelen pek çok dedemiz, büyüklerimiz şehit oldu. Onlarla gurur duyuyoruz.”
Balkanlar ile Türkiye arasındaki aidiyet ve sevgi bağının tarih boyunca hiç değişmeyen bir kırmızı çizgi olarak korunduğunu belirten Gül, Balkan topraklarında doğup büyüyen herkesin en büyük tartışmasının “Kim Türkiye’yi daha çok seviyor?” olduğunu söyledi.
Gül, Balkan coğrafyasından gelen arkadaşlarıyla yaşadığı bir anıyı buna örnek göstererek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Pandemi döneminde, Balkan coğrafyasından ve Batı Trakya’dan gelen 3-4 arkadaşım ile birlikteyken, Kosovalı bir arkadaşım da bize katıldı. Ardından bir Arnavut dostum geldi. Ben de Boşnak olarak dörtlü bir masada yemek yiyor, sohbet ediyorduk. Birden aramızda bir tartışma başladı. Konu hızla alevlendi ve tartışma şiddetlendi ama biz aslında neyi tartışıyorduk biliyor musunuz? Sıradan bir mesele değildi. Türkiye’yi kim daha çok seviyor, bunu tartışıyorduk. Rumeli’nin en büyük kavgası da budur, Boşnak mı daha çok seviyor, Arnavut mu, Makedonyalı mı, Kosovalı mı? Ben bir Boşnak olarak iddia ediyorum ki, hepimiz çok seviyoruz. İyi ki Türkiye’deyiz.”
ARAŞTIRMA-İNCELEME
8 saat önceHABERLER
8 saat önceHABERLER
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
17 gün önce