Görüldüğü üzere Balkanlar’da yaşam yıllar yılı böylesi vahim bir minval üzere akıp gidiyor. Kaybeden, bölgede yaşayan halklar oluyor. Kazananlarsa, kirli ellerinin biri yağda bir diğeri balda saltanat sürüyor. Onların bu sefası için milyonlarca insan ölüm, kan ve gözyaşı batağında. Hata mı? Hata; asılsız tahriklere kanan, dini ve etnik ayrımcılık kışkırtmalarına alet olan, paylaşmayı unutan, birlikte yaşamayı beceremeyen, insanlık sevgisinden ve hoşgörüden yeterince nasiplenememiş, komşularına silah doğrultup canına ve malına kast edenlerindir. Kitleler bu tuzağa düşmemiş olsalardı, bunca acının hiç biri yaşanmamış olacaktı. İnsanlar zayıf yönlerini başkalarından duymaktan genellikle pek hoşlanmazlar. Mamafih zahiren görünen noksan ve hatalar böyle. Daha da ötesi ellerine silah tutuşturup birbirlerine kırdıranlar, hatanın en büyüğünü yapmışlardır. İnsanlığın olmazsa olmaz değerlerini adeta katletmişlerdir. İnsana verdiğimiz değer, tarihi misyon ve sorumluluklarımız, Balkanların önemi, yakın geçmişten itibaren ülkemizi, akılcı ve etkin bir dış politika izlemeye, bölgede daha aktif rol almaya mecbur etti. Gerek derin tarihi bağlarımız ve gerekse de sosyo- kültürel benzerlikler bizi bölgeye yeniden yaklaştırdı. Kader, bir kez daha bölgeye ve bölge insanına hizmeti milletimize tevdi etti diyebiliriz. İrili ufaklı birçok Balkan ülkesini, kriterleri uysun uymasın içine alan AB’nin, sarmalına düştüğü ekonomik kriz ile batma noktasına gelmesi bunun en büyük delili değil mi?
TÜRK-YUNAN ORTAK DEVLETİ
Gelişmeler bu sorumluluğu biz istesek de istemesek de –ki, istememek diye bir şeyin aziz milletimiz için söz konusu bile olmayacağı kanaatindeyim- omuzlarımıza yeniden yükledi. Olması gerekende zaten buydu. Bölgenin yaralarının yegâne merhemi Türkiye’dir. Orada yaşayan tüm topluluklarla komşuluktan daha ileri bir milletten söz ediyoruz. Bölge insanının hürmet ve minnetle andığı Müslüman Türk milletinden. Bu yakınlaşmadan daha doğal ne olabilir ki? Bu yakınlaşma öyle baş döndürücü bir hızla gelişti ki, işler, ekonomik ve siyasi kriz nedeniyle müflis haldeki Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Bakoyani’nin “Türk–Yunan Medya Konferansı”nda ki, Türk-Yunan ortak Devleti önerisine değin uzadı gitti. (Bu bağlamda, Yunanistan’ın bu teklifi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir tekliftir. Hatta sınırların dahi ortadan kalkacağı ortak bir devlet, zaman içerisinde birçok sorunun kendiliğinden ortadan kalkmasına neden olabilir. Oldukça zor ve meşakkatli bu yol Ege de bir bahar havası estirir ve bu hava Kıbrıs’a da olumlu olarak yansır. Konuyu bir adım daha ileri götürüp, AB’ nin dağılma tehlikesi yaşadığı şu günlerde Türkiye’nin önderliğinde Balkan Birliği dahi düşünülebilir. Hazır yeri gelmişken şunu da eklemek isterim; öncesinde de ifade ettiğim bir hususun altını bir kez daha kalın kalın çizmek istiyorum, Balkanlarda yaşayan halklar fert bazında, halklar bazında birbirlerine karşı kin ve garez besleyen topluluklar değildi. Kardeş gibi, komşu gibi yaşayıp gidiyorlardı. Birbirlerinin külüne muhtaçtılar. Ancak araya giren kanlı ve karanlık eller, küresel güçler, çok uluslu sermayedarların aç gözlülüğü, gücü elde etme yarışı, kapitalist, komünist ve ateist zihniyet ile başta KGB ve diğer gizli servisler, bölgeyi bugün ki içinden çıkılması zor duruma sokmuşlardır. Ahıska’lıları da, soydaşları olan Kırgızlara, Özbeklere kırdıranlar aynı mihraklar değil miydi? Kıbrıs’ta, Rumlarla Türkleri kanlı bıçaklı düşman edenler de yine onlar değil miydi? ) Gel zaman git zaman yakınlaşmalar neticesinde, köprünün altından çok suların aktığı bizatihi, mahallinde müşahede edildi. Artık birçok şeyin sil baştan yeniden yapılması, yapılandırılması ihtiyacı kendini iyiden iyiye hissettirmekte. Balkanlarda mazlumun ahı yerde kalmadı. Zulüm sahipleri layık olduklarını yavaştan bulmaya başladı. İlahi adalet bölgede tecelli etti. Etmeye de devam ediyor. Yunanistan, Bulgaristan ve Arnavutluğun içine düştüğü siyasi ve ekonomik çıkmaz bunun en büyük göstergesidir. Bölgede tek söz sahibi olmak isteyen İtalya’da değişimi yaşamış ve ekonomik olarak sıfırı tüketmiştir. Karadeniz civarını Müslüman Türk kimliğinden arındırmayı şiar edinmiş, bu uğurda çoğunluğu kendi askeri birimlerinden oluşan sözde Ermeni ordusunu Azerbaycan üzerine salarak Karabağ’ı Azerbaycan’dan koparmayı mubah sayabilmiştir. Rusya’nın, Arap Baharı neticesi Lazkiye limanından öteye geçememesi, Fransa ve Almanya’nın Akdeniz, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri üzerindeki etkilerinin oldukça değer kaybetmesi ile yönetimini mafyaya, ya tamamen devretmek ya da ortaklaşmak zorunda kalan onlarca devletçik bunun bir diğer önemli göstergesidir. “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye boşuna söylenmemiş atalarımız. Bölgenin yere sağlam basabilen tek ülkesi Türkiye olmuştur. Velhasıl, Balkanlar dünyanın en zor coğrafyalarındandır. Aktörü, aktristi, senaristi, figüranı, komploları, komplo teorisyenleri, toplum mühendisleri, mafyası hiç bitmez. Bölge, birde, bir türlü kurulamayan, ayar tutmayan, yalama olmuş, çok kefeli dengeleri ile nam salmıştır. Buda, içte ve dışta büyük çaba ve özveri sergilememizi gerektiren bir iştir. Ayağımıza kadar getirilen bu fırsatı iyi değerlendirmekse boynumuzun borcu olmalıdır.
KÖŞE YAZARLARI
3 gün önceKÖŞE YAZARLARI
8 gün önceKÖŞE YAZARLARI
14 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
22 gün önceKÖŞE YAZARLARI
23 gün önce