DOLAR 34,5450 0.18%
EURO 36,0148 -0.62%
ALTIN 3.006,161,50
BITCOIN 34258321.48469%
İzmir
20°

HAFİF YAĞMUR

06:23

SABAHA KALAN SÜRE

198 okunma

BALKANLARIN MEVCUT DERİN ANALİZİ

ABONE OL
02/05/2017 10:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL

(Balkanların çok bilinmeyenli son durumu)

Rifat Sait
24.Dönem İzmir milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
rifatsait@gmail.com  Twitter : @saitrifat

Balkanlar, Avrupa “Kalesi’nin” bir anlamda doğu duvarını oluşturuyor. Son dönemlerde ise özellikle doğudan gelen mültecilerin de Avrupa’ya ulaşma kapısı olduğundan, Orta Doğu’da yaşanan Suriye krizinden bağımsız olmayacak şekilde riskli bir alanın varlığı anlamına da geliyor.  AB’nin Türkiye’ye karşı sözünü tutmayarak geri dönüşüm anlaşmasında zik zak yapması özellikle Avrupa’ya geçiş güzergâhı olan Balkanları olumsuz etkilemiştir. Özellikle IŞİD’in Bosna, Arnavutluk ve Kosova’da yaşayan Müslüman nüfus arasında kendine yer edinerek Avrupa’yı tehdit edişine de dikkat çekmek istiyorum.  AB ve NATO’nun genişlemeleri açısından da Balkan ülkeleri büyük önem taşımaktalar. Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan ve Romanya NATO ülkeleri olarak; son üçü de AB üyesi olarak Rusya’nın bölgede yaymaya çalıştığı nüfuzuna karşı da önemli bir kalkan görevi görüyorlar.  Avrupa ülkelerine uzanan enerji koridorunun önemli bir parçası olmaları da oldukça önemli. Aslında Türkçe bir kelime olan Balkanlar, yalnız Avrupa’nın değil, ABD, Rusya ve tabiki Türkiye’nin gözdesi durumundadır. ABD, Rusya ve AB’nin materyalist çıkarlarının yanında Türkiye’nin bölgeyle 600 yıllık bir geçmişe dayanan, inanç ve akrabalık   bağları vardır.

Balkanlar uzmanı, ABD Louisville Üniversitesi’nde tarih profesörü Justin McCarty’in hazırlamış olduğu “Ölüm ve Sürgün” kitabı, Balkan tarihini en iyi anlatan bir eserlerden biri. Prof. Justen McCarthy’nin bu eseri mutlaka okunmalı. Ancak Balkanları bir kitapla anlamanız mümkün değil. Zira bölge adeta yaşayan canlı bir tarih.  Sürekli takip ve denetim gerektiriyor. Birçok insanın hala milliyetçilikle, nefret söylemleriyle ve tarihi olaylarla meşgul olduğu Balkanlar’da asıl yapılması gereken, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, yeni istihdam olanaklarının yaratılması, eğitim kalitesinin artırılması, yaşam standartlarının yükseltilmesi olabilir. Düne kadar AB’ne katılım Balkanlar için bir amaç veya ilaç gibi olsa da son günlerde AB’nin kendi içindeki problemleri ve İngiltere’nin Birlikten ayrılma kararı Balkanlarda yeni oluşumlara gebedir. Milliyetçi söylemlerin Balkanlar’da oy kazandırdığını bilen siyasetçiler ise sürekli geçmişten bahsediyor, köprüler yerine engeller çıkarıyor, pozitif olmak yerine bilerek ayrılıkçı söylemlere yer veriyorlar. Bu politikalar,  bölgenin geleceğini tehlikeye atarken politikacıların gününü kurtarıyor. Birlikte yaşamak zorunda olan Balkan halklarının, aralarındaki anlaşmazlıkları da aşması gerekiyor. Balkanlar’ın daha parlak bir geleceğe mi, yoksa bir belirsizliğin olduğu başka bir yöne mi gideceğini, bölge ülkelerinin, dış müdahalelere aldırmadan kendi aralarında anlaşıp birlikte yaşayıp yaşayamayacakları konusunda verecekleri karar belirleyecektir. Tabi eğer yapabilirlerse…

Balkanlar’da savaş ihtimali 

Balkanlar, 12 farklı devletten müteşekkil olsa da bağrında çok daha fazla millet, ırk, din, insan motifi barındırır.  Irkçılık, Balkanların en tehlikeli virüsüdür.  Balkanlarda yükselen milliyetçilik, ırkçılık, İslam karşıtlı ve hatta son dönemde göçmen karşıtlığı politikalar bölgenin barışına zarar veriyor. Avrupa’nın genelinde gördüğümüz ırkçılık, yabancı düşmanlığı giderek Balkanlar’da da artıyor. Bundan Türkiye de doğrudan etkileniyor. Özellikle dini konulardaki milliyetçilik Balkanlarda çok görünen bir durum.  Balkanlarda aşırı milliyetçi ve ırkçı söylemlerin artması Müslümanları ötekileştiriyor. Avrupa’da Müslüman karşıtı söylemleri çok ciddi anlamda kullanmasının ırkçı partilere prim verilmesine yol açıyor. Balkanlarda çok farklı dini yapılanmalar mevcut. Vatikan, Fener Rum Patrikhanesi, Türk Ortodoks Patrikhanesi, Rus Ortodoks Patrikhanesi, Suud Selefiliği, İran Şiiliği, Bektaşilik, Bâtınilik, Protestanlık, Evanjelizm, Yahudilik gibi dinsel unsurlar Balkanlarda aktif durumda. Diğer taraftan Slav kardeşliği (Birliği) , Ortodoks yakınlaşması, genel anlamda Hristiyan  (Haçlı) ittifakı, Arnavut milliyetçiliği, Sırp milliyetçiliği gibi birçok birlikler mevcut. Bütün bunlar Balkanların patlamaya hazır bir bomba olduğunun göstergesidir. Merak edilen bomba fitilinin kimin tarafından ne zaman ve hangi nedenlerle ateşleneceğidir? Diğer bir soru ise Batılı ülkelerin başta ABD-NATO olmak üzere böylesi bir Balkan savaşı çıkması halinde müdahale edecek taraf olup olmayacağı?

Balkanlarda ABD- Rusya çekişmesi 

Rusya-ABD arasında güç çekişmesi de olayların tırmanma hızını artırıyor. Etnik çatlaklara zorlaşan ekonomik koşullar, artan işsizlik-özellikle genç işsizliği de eklenince ateşle barut yan yana gelmiş oluyor.  ABD’nin de Rusya’nın da Balkanlarda çıkarları ve beklentileri var. Bilindiği gibi Balkan ülkelerine yönelik olarak kendisini geçmişten bugüne Slavların hamisi olarak lanse eden Moskova yönetiminin, gerek nüfuz genişletme gerekse Avrupa’ya karşı oyalama amaçlı ikinci bir cephe açma amacıyla Balkan ülkelerinde çeşitli faaliyetlerde bulunuyor. 1774’te Çariçe Katerina’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamaya zorlaması tarihin en önemli gelişmelerinden biridir. (Kırım’ın işgaliyle de neticelenen) bu Antlaşma, Rusya’ya Balkanlar’daki Hıristiyan halkı “temsil etmek” konusunda belirsiz haklar vermiştir. Bu belirgin gelişme, Rusya’nın Balkanlar’daki Ortodoks Hıristiyanların koruyucusu ve baba figürü rolünde bürünmesine yol açmış; bu rolü hem Rusya hem de Balkan Ortodoks halkları o günden beri ciddiye almıştır. Dünyanın dikkati, Rusya’nın kuzey Avrupa’daki Baltık ülkelerini hedef alan politikalarına yoğunlaşırken, bazı uzmanlar Rusya’nın Balkanlar üzerinde giderek artan etkisinin, batılı güçlerin bölgedeki çıkarlarını daha fazla tehdit ettiğini söylüyor. Bu uzmanlara göre Moskova’nın hedefi, Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla yakınlaşmasını engelleyerek, Amerika’nın ve diğer batılı ülkelerin çıkarlarına zarar vermek.

Rusya, milliyetçi Sırbistan ile olan bağlarını güçlendiriyor; Bosnalı Sırpları Bosna’da kısmi ya da tam bağımsızlık mücadelesinde cesaretlendiriyor; Kosovalı Sırpları Kosova’ya karşı aynı sonucu elde etmeleri ve baskıda bulunmaları için cesaretlendiriyor; Karadağ’daki muhalefet için verdiği destek ile zaten ülkenin kaynama noktasına getirmişti. Rusya’nın Balkanlara geri dönmekte kararlı görünmesinin nedeni kendi içine kapanmaya alışkın olmamasıdır. Günümüzde Rus etkisi Balkanlar’ın belirli alanlarıyla (kısmen ekonomi ve daha ziyade enerjiye yönelik) sınırlı ve ağırlıklı olarak halk desteğine dayanıyor.

Rusya, Balkanlarda “Hibrid savaşı” taktiğini uyguluyor. Rus General Valery Gerasimov’un , “hibrid savaş” olarak kavramsallaştırdığı bu strateji Rusların Balkanlardaki yeni oyunu. Stratejinin temeli, barış durumunu beyaz, savaş durumunu siyah olarak kabul edersek iki durum arasında kalan gri bölgenin kullanılmasına dayanmaktadır. Gri bölgede askeri olmayan kapasitenin yönlendirilmesi ve yönetilmesi konvansiyonel güç kullanımından çok daha etkili olmaktadır. Askeri kapasitenin (regular military) hibrid savaş içerisinde kullanılması ise belirlenen amaçlara ulaşıldıktan sonra elde edilen kazanımın korunması için kullanılmaktadır.

Günümüzde Rusya’nın hibrid savaşta hedef aldığı ve doğal nüfuz bölgesi olarak gördüğü bazı Balkan ülkelerinde, kendine bağlı sivil silahlı milislerin eğitimini üstlenip desteklediği haberlere de yansıyor. Yüz yıl öncesindeki Balkan çeteciliğini aratmayan yeni paramiliter yapılanmalar, Rusya desteğinde Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da faaliyet gösteriyor. Onlarca silahlı grup kendi aralarında forumlar, toplantılar düzenliyor, tatbikat yapıyor ve “güvenlik” bahanesiyle silahlı şekilde dolaşabiliyor.

Diğer taraftan Rusya’nın Balkanlarda gerçekleştirdiği askeri tatbikatlarla bölgedeki gerginliğin artmasında baş rol oynadığı biliniyor. Bu tatbikatlarda Belarus ve Sırbistan’daki orduların, Rus ordularıyla koordineli hareketi öngörülüyor. Rusya’nın NATO üyeliğine karşı çıktığı ve iç işlerine müdahale etmek istediği Karadağ’da Eylül 2016’da Balkan Kozak Ordusu’nu kurduğu diğer bir gerçek. Eylül 2016’da Karadağ’ın Kotor şehrinde Balkan Kozak Ordusu’nun kuruluşu esnasında gerçekleştirilen organizasyonun, “Ortodoks âlemini birleştirme” amacı etrafında yapıldığı duyurulmuştu. Paramiliter bir yapı olarak şekillendirilmiş her biri Kozaklardan oluşma 50’şer kişilik 26 birliğe sahip bu yapılanma, Rusya dışındaki ülkelerde paramiliter ve aşırılıkçı teşekkül oluşturma taktiği açısından pek de yeni sayılmıyor. Osmanlı döneminde Balkan topraklarındaki ayrılıkçı silahlı unsurların desteklenmesi misali, Rusya günümüzde Balkan çeteciliğini yeniden hortlatan unsur olarak dikkat çekiyor. Ayrıca geçenlerde Karadağ’da gerçekleştirilmek istenen ama başarılı olamayan askeri darbenin arkasında da Rusya’nın olduğu biliniyor.

Dış politika uzmanı Edward Joseph’a göre, Bosna, Kosova ve Makedonya’daki belirsizlik Rusya’ya fırsat veriyor. Rusya, Balkanlardaki bu durumu kullanmaya çalışıyor. Ancak AB ve NATO’nun Balkanlardaki genişleme isteği ve varlığı Rusya’yı endişelendiriyor.   Hatırlanacak olursa Putin’in Güvenlik Konseyi başkanı Nikolay Patrushev yaptığı bir açıklamada Karadağ, Makedonya ve Bosna’yı kapsayacak olası bir NATO genişlemesini Rusya’ya yönelik en büyük Batı tehditleri arasında saymıştı.

Putin’in diğer Balkan ülkelerindeki hedefi, onların en azından tarafsız kalmasını sağlamak ve mümkün olursa Batılı örgütlere üyelik söz konusu olduğunda onları kararsız durumda tutmaktır. Bu amaçla, Rusya, Yugoslav savaşını sona erdiren Dayton Anlaşmaları uyarınca kurulan, şu anda Avusturyalı Valentin Inzko’nun başında olduğu Bosna Hersek Yüksek Temsilciliği’nin kapatılması için bastırıyor.

Diğer yandan ABD’nin stratejik çıkarları için Balkanlar oldukça önemli. Kosova’da bulunan Amerikan askeri üssü Bon Steel’in ay üzerinden bile fark edilecek kadar büyük olduğunu söylesek bilmem durumu anlatmış olur muyuz? Kaldı ki bu askeri üs Avrupa’daki ABD’nin ikinci en büyük üssüdür. Atlantik Çözüm Operasyonu’nun birkaç yıldır devam ettiğini belirten” ABD ordusundan Tümgeneral Tim McGuire’nin yaptığı açıklama manidar.  Tümgeneral Tim McGuire diyor ki; “Balkanlara ABD’nin yaptığı askeri sevkiyat Doğu Avrupalı müttefiklerimizi Amerika Birleşik Devletleri’nin sürekli taahhüdü altına aldığımızın sadece bir işaretidir.” Amerika Birleşik Devletleri’ne ait yüzlerce tank, kamyon ve diğer askeri malzeme Almanya’ya üzerinden Balkanlara ulaştırıldı. 

Tüm bu veriler ve düşünceler ışığında, önümüzdeki yıllarda AB-ABD-Rusya güç savaşlarının Balkanlarda da elle tutulur hale gelmesi neredeyse kaçınılmaz. Çünkü Balkanlar’da yaşananlar, AB’nin ve ABD’nin kendi içinde yaşadığı sorunları yansıttığı ölçüde Balkanlar’da ortaya çıkacak olası bir boşluğun, Rusya’nın da nüfuz alanını genişletmesine yarayacağı görünüyor.  Pan-Slavik kimliği kültürel ve politik kanallar yoluyla pekiştirmeye çalışan Rusya özellikle Karadağ ve Sırbistan’da AB ve NATO ile karşı karşıya gelmekten kaçınmıyor.

ABD-Rusya çekişmesinin Balkanlardaki diğer bir ortak noktası enerji (Doğal gaz) boru hatları güzergâhları olarak biliniyor.  Ukrayna’da 2013 yılında başlayan iç savaş ve devamında Kırım’a gerçekleştirilen Rusya müdahalesi Batı dünyası ile Rusya arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştur. Soğuk Savaş dönemindeki bloklaşma kendini Ukrayna krizi üzerinden tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. Bu durum karşısında tepkilerini geciktirmeyen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB), Rusya’ya karşı ticari ambargo uygulama kararı alırken, Rusya’nın yaptırımlara Avrupa kıtasının kendisine önemli ölçüde bağımlı olduğu enerji kartını kullanarak karşılık vermesi, yaşanan gerilimin devam edeceğini göstermektedir. Rus doğal gazının Türkiye üzerinden Yunanistan ve Arnavutluk güzergâhından sonra Adriyatik üzerinden İtalya’ya ulaşması öngörülüyor.

Görünen o ki; ne ABD ne Rusya Balkanlardan vazgeçmeyecektir. Bu stratejik satranç oyununda bölgenin önemli ülkesi olan Türkiye’nin önümüzdeki süreçte daha etkin olabileceğini söyleyebiliriz.

Türkiye’nin durumu

Türkiye Balkanlar’da daha çok etkili olmak istiyor ancak önüne geçmeye çalışan girişimler var. Türkiye, Siyasi düzeyde yapılabilecek olanların azamisini yapıyor.  Özellikle Balkanlarda büyük hizmetler veren TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, TRT, Anadolu ajansı, diyanet işleri, Maarif vakfı ve Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi kurumlarıyla Türkiye bölgede etkin olmaya çalışıyor. Ayrıca başta bankacılık ve müteahhitlik sektörleri ile Türkiye bölgede ekonomik olarak da etkin olmaya çalışıyor.  Ancak Balkanlarda ciddi bir FETO yapılanması var ve bunların temizlenmesi zaman alacak gibi. Zira ABD’nin Balkanlardaki FETO kurum ve okullarının kapatılmasına engel olduğunu görüyoruz.

Başta Almanya ve Fransa gibi Batı ülkelerinin Balkanlardaki beklentisi çok fazla.  Batılı ülkeler doğal olarak Türkiye’nin Balkanlarda etkin olmasını istemiyorlar. Batılıların Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eşzamanlı saldırıları, aslında Batı’nın zayıflayışının belirtileridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı düşmanı olmadığı, fakat kontrol edilemeyen ve onlara boyun eğmeyen ciddi bir rakip olduğu anlaşılıyor. Diğer yandan Avrupa Birliği ve Rusya arasındaki gerilim ve ABD-Rusya arasındaki stratejik çatışma Balkanları etkisi altına alarak daha fazla zayıflamasına neden oluyor.  Dünyadaki krizler bazı ülkelere fırsatlar doğurabilir. Türkiye’nin akıllı politikalarla Balkanlarda bu durumu fırsata dönüştürmesi mümkündür.

Tarihi perspektiften bakınca geleneksel olarak Balkanlar üzerinde Türkiye ve Rusya’nın çekiştiğini görülür.  Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de yaratmak istediği yön değişikliği paralelinde, Türkiye Rusya’ya daha fazla eklemlenerek Suriye’nin ardından Balkanlar üzerinde de AB-ABD’ye karşı ittifak oluşturma yoluna gidebilir.

Türkiye’nin Balkanlarla olan yakınlığı, Rus doğal gazının Türkiye üzerinden Balkanlara, oradan da Avrupa’ya uzanmasıyla stratejik boyut kazandıracaktır. Türkiye ve Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak projede Yunanistan, Makedonya, Sırbistan gibi ülkelerin de yer alması beklenmektedir. Bu projeden en çok etkilenecek olan ülke kuşkusuz Yunanistan olacaktır. Güney Akım projesinin iptal edilerek Bulgaristan’ın devre dışı bırakılmasıyla yeni oluşturulacak doğalgaz hattı, Yunanistan’ı enerji transferinde önemli bir konuma getirecektir. AB üyeliğinden çıkma olasılıklarının konuşulduğu bir ortamda Türk Akımı ile Rus gazının Yunanistan üzerinden AB’ye aktarılacak olması, borç yükü hayli artan Yunanistan için önemli bir fırsat sunmaktadır.

Güney sınırında Orta Doğu ateşine elini-kolunu çoktan sokmuş olan Türkiye’nin batı komşuları Balkanlarda yaşanacak gerginlikten, çatışma ve belki de savaşlardan etkilenmemesi kaçınılmaz hale gelebilir.  En basitinde, enerji koridoru planları güncellenmek zorunda kalacağı gibi, yeni bir tur göç dalgası ile karşılaşabilir.  Bu çerçeveden bakınca AB’nin kendisini bir an önce politik ve ekonomik olarak toparlamasının Balkan ülkeleri üzerinde çekim gücünü artırması potansiyel tehlikeleri bertaraf edebileceği gibi; tam tersi bir durum Balkanlarda etnik kökenli savaşların tetikleyicisi olabilir. AB’nin bir barış ve demokrasi projesi olarak zayıflaması, hukukun üstünlüğü kavramını aşındırmaya devam ederek, Balkanlarla sınırlı olmayan ve Türkiye’yi de iyice etkisine alarak çevre ülkeleri daha milliyetçi söylemlerin egemen olduğu bir savaş dili ortamına savurabilir.  Diğer yandan, Rusya’nın gözle görülür şekilde artan Balkan ülkelerini etkileme çalışmaları da aslında AB-ABD işbirliğinin Trump döneminde nereye kadar korunup nereye kadar korunacağının gerçek testi olabilir.

Son günlerde Türkiye ve Müslümanlara yönelik Batının alenen saldırıya geçmesi dikkat çekicidir. Bu, Türk ve Müslüman düşmanlığı Balkanlarda öteden beri var olan bir gerçektir.  Ancak Batılı felsefeciler Batı medeniyetinin büyük bir başarısızlık içinde olduğu, ciddi tedbirler alınmadığı takdirde büyük bir başarısızlık yaşayacağı gerçeğini söylüyorlar. Bertnard Russell Batı hâkimiyetinin bitmeye yakın olduğunu belirtiyordu. Ancak bunu sadece o söylemiyor. Örneğin “Batı’nın Çöküşü” isimli kitabın yazarı Alman tarihçi ve felsefeci Oswald Spengler, delil ve karşılaştırma ile Batı medeniyetinin nasıl ve neden çökeceğini ifade ediyordu. Batı,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve onun riyasetinde yeniden yapılandırılan ‘Yeni Türkiye’ konseptini hafife almanın bedelini Balkanlarda da ödemek zorunda kalacak. Yeter ki Balkan ülkelerindeki Arnavut, Boşnak, Torbeş, Rom, Pomak gibi ortak Müslüman kimliğimiz olan kardeşlerimizle birlik ve dayanışma içinde olalım.

Bu arada belirtmemiz gerekir ki; Balkanlar ve Türkiye arasındaki medeni ve kültürel bağlılıktan dolayı, Türkiye’de halkın onayı ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uygulanmasının Balkanlar üzerindeki etkisi olumlu olacaktır. Çünkü Balkan halklarının, ülkelerindeki demokrasilerin iyileştirilmesi için ilham kaynağı olacak örnek/model bir siyasi sisteme ihtiyacı vardır. Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi tüm Balkan ülkeleri için güzel bir örnektir. Zira Balkan ülkeleri içinde Makedonya ikinci kez erken seçim yapmasına rağmen hükümeti kuramadı, hatta ülke büyük kriz içinde, keza Bulgaristan’da erken seçim yapıldı ama yine hiçbir parti tek başına hükümeti kuramıyor. Yunanistan, Hırvatistan ve Sırbistan’da da benzer siyasi durumlar mevcut.

Makedonya’daki gerginlik

Arnavut vekil Talat Caferi’nin Makedonya parlamento başkanı seçilmesinin ardından Rusya’nın destek verdiği bir grubun (İç Makedon Devrimci Örgütü-Makedonya’nın Ulusal Birliği Demokratik Partisi (VMRO-DPMNE) yanlıları) Makedonya Meclisine zorla girmesiyle yaşanan olaylarda aralarından bazı milletvekillerinin de bulunduğu 9 kişi yaralanmıştı. Hastanelere kaldırılan yaralılardan Arnavut milletvekili Zijadin Sela’nın durumunun ağır oldu. Olaylara Makedon polisinin zamanında müdahale etmemesi tepkiyle karşılandı.

Mecliste perşembe günü yapılan oturumda Makedon milliyetçisi VMRO-DPMNE ile SDSM öncülüğündeki taraflar arasında gerginlik yaşanmış, yeni meclis başkanının seçilmesine yönelik planlanan oturum ertelenmişti. Oturum ertelenmesine rağmen mecliste çoğunluğu elinde bulunduran SDSM öncülüğündeki siyasi partiler, Arnavut Partisi Demokratik Bütünleşme Birliğinden (BDİ) Talat Caferi’yi Meclis Başkanı seçmişti. Ardından da VMRO-DPMNE yanlısı protestocular, Caferi’nin Meclis Başkanı seçilmesinin ardından meclis önünde toplanırken yüzleri maskeli bir grup da binaya girerek bazı milletvekilleri ile basın mensuplarını rehin alıp darp etmişti. Olaylara karıştıkları iddiasıyla 8 kişi gözaltına alınırken, aralarında milletvekili, polis ve basın mensuplarının da bulunduğu 100’e yakın kişi yaralanmıştı. Yaşanan bu olaylardan sonra Makedonya içişleri bakanı görevi bıraktı. Tabiki Demokratik kurumlara ve halkın seçilmiş temsilcilerine yönelik şiddet kabul edilemez. Bu son derece yanlıştır. Böyle bir durumun tekrar etmemesi için Makedonya polisinin önlem alması gerekiyor. 

Makedonya’da Zaev önderliğindeki sosyal demokratlar, Cumhurbaşkanı George Ivanov’un otoritesini kabul etmiyor. Caferi’nin parlamento başkanı olması konusunda ısrar edip, bu ısrarlarından vazgeçmeyecekler. Ama ciddi sorunları var; parlamentoya giremiyorlar. Makedonya’da durum çok kötü, ülke ikiye bölündü. Makedonya’da ikili iktidar oluştu

Makedonya Sosyal Demokratlar Birliği (SDSM) Genel Başkanı Zoran Zaev’in Batı’nın emriyle Makedonya’yı ikiye bölmeye karar verdiğini söylüyor. Parlamentoda salt çoğunluğun lideri ve sosyal demokratların başkanı Zoran Zaev’e göre, ABD ve AB’nin bölgede varlığını hissettirmemesi, Rusya’nın Makedonya’yı kolayca etkisi altına alabilmesine yarıyor. Zoran Zaev ve kurduğu koalisyonun hedefi, AB’ye üyelik şartı olan, Makedonya’da hukuk devletinin temellerini atmak. Rusya’nın bölgedeki etkisi Avrupa Birliği’ni endişelendirirken, siyasi ve ekonomik durumun durağanlaştığı bölgede halkın Balkanlardaki çıkarlarını korumak isteyen Rusya’ya yönelmesinden korkuluyor.

ABD, Makedonya’yı ikiye bölüp bitirecek mi?

Makedonya’da bu olaylar olmadan önce ABD’li bir senatör çok ilginç bir açıklama yapmıştı. Amerikan Senatosunda Kaliforniya Eyaletini temsil eden ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Dana Rohrabacher, Makedonya’nın sınırlarının değişmesi gerektiğini söyledi. Rohrabacher, Makedonya’nın “yapay bir devlet” olduğu imasında bulunmuştu. Senatör Rohrabacher Makedonya’nın hızlı bir biçimde dağılması gerektiğini vurguladı. Rohrabacher’in formülüne göre Makedonya’nın bir kısmı Kosova ile birleşirken, diğer kısmı Bulgaristan’ın bir parçasına dönüşecek. Rohrabacher’e göre iç siyaset sahnesindeki ayrılıkların derinleşmesinden ötürü Makedonya’nın ömrü fazla değil. Ülkenin bir kısmının Kosova ile birleşmesinden sonra geri kalan kısmı ya Bulgaristan’la ya da yerel halkın talep ettiği şekilde başka bir ülke ile birleşecek. Rohrabacher’e göre Balkan coğrafyasındaki “barışçıl sınır değişimleri” yerel halkların yararına olan bir gelişme. Tabiki ABD’li senatörün bu açıklaması Makedonya’da tepkiyle karşılandı. Kanımca ABD’li bir senatör kafasına göre konuşmamıştır. Arkasında ABD’nin derin planları vardır. ABD, Makedonya’nın bir kısmını Bulgaristan’a bir kısmını da Kosova’ya vererek Balkanlardaki bir sorunu kendince kökten bir şekilde çözmeye çalışıyor. Bu duruma en çok da Makedonya’yı şimdiki ismi ile kabul etmeyen Yunanistan sevinecektir. Ayrıca Kosovalıların da bu paylaşıma mutlu olacağını söyleyebilirim.

Arnavutluk ve Kosova

Bu iki ülkeyi birlikte analiz etmenin elbette bir nedeni var. Arnavutların yaşadığı bu iki ülke Osmanlı döneminde tek bir ülkeydi. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, geçenlerde “Politıco” gazetesine verdiği mülakatta, üyelik konusunun AB’nin genişleme ajandasından çıkarılmasının neticesi olarak Balkan ülkelerinin çılgına dönmesi durumunda Avrupa’nın kâbus yaşayabileceğine dikkat çekmiş ve Arnavutluk ile Kosova’nın birleşip tek bir ülke olabileceğini belirtmişti. Edi Rama’nın bu açıklaması Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi tarafından da kabul gördü. Bu gelişmelerden sonra Balkanlar’da Sırbistan ile Arnavutluk ve Kosova arasında, ‘Büyük Arnavutluk’ imaları üzerinden gerilim tırmandı. Sırbistan Çalışma, İstihdam, Gaziler ve Sosyal İşler Bakanı Aleksandar Vuliç, bunun büyük bir Balkan Savaşı’na yol açabileceğini söyledi. Diğer taraftan Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Kosova’yla ilgili ifadeleri, hem Sırbistan hem de Kosova’da popülist ve seçimlere dönük olarak yorumlandı. Arnavutluk parlamento seçimlerine kısa bir süre kaldı. “Rama iki sandalyeye birden oturmaya çalışıyor. Bir yandan AB üyeliği fikrini pazarlıyor, diğer yandan da ciddi biçimde Büyük Arnavutluk için koşullar yaratmaya çalışıyor. Ama Arnavutluk içinde destek bulmayınca bu sefer umudunu diasporaya bağlıyor. Arnavutluk’ta muhalefetin büyük bir kısmı tamamen farklı ilkelere sahip ve Rama’nın sözleri tüm Arnavut halkının görüşü olarak yorumlanmamalı. Bu arada Balkanlarda Arnavut faktörü, Batılı güçlerin Balkanlardaki nüfuzlarını genişletmek için bir araç haline geldi. Arnavut faktörünün, sadece Rusya’nın değil, Çin gibi ABD’nin diğer jeopolitik rakiplerinin yer aldığı projeleri engellemek için kullanıldığını vurgulanıyor. Batılı güçler, Balkanlar’daki nüfuzunu artırmak için Arnavut faktörünü kullanıyor. ABD’nin de Arnavutları bu şekilde kullanabilecek olması mümkün. Ne Edi Rama ne de Haşim Taçi ABD’nin müsaadesi olmadan birleşiyoruz, diyemez.

ABD’nin Yeni bir Balkan haritası-Yeni bir Yugoslavya projesi

ABD’nin kendine yakın gördüğü Arnavutlar için planları olabilir. Makedonya’yı ikiye bölüp bir kısmını Kosova’ya verme düşüncesi olan ABD, büyük Arnavutluk projesinin de arkasında olabilir. Ancak merak ettiğim, büyük Arnavutluk projesi olacaksa, Arnavutların yaşadıkları diğer bölgeler olan Sırbistan içindeki Preşeva, Karadağ içindeki bölge ve Yunanistan sınırlarındaki Çameriya bölgesi olarak bilinen Yanya vilayeti ve bölgesi ne olacak? Bu arada ABD’nin Sırplara da bir planı olduğu söyleniyor. Bu plana göre Sırbistan, Karadağ, Bosna’daki Sırp bölgesi ve belki Makedonya’dan bir parça ile Balkanlarda bir Sırp federasyonu kurma düşüncesi olabilir mi? Ayrıca Makedonya’nın Bulgarlarla kan bağı olan kısmının Bulgaristan’a verilmesiyle yeni Bulgaristan haritası. Bütün bunlar kulaklara fısıldanan dedikodular. Bekleyip göreceğiz.

Sırbistan’ın durumu

Sırbistan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Vucic’in kazanması seçimler üzerinde dolanan tartışmaları sona erdirmedi. Seçimlere hile karıştırdığı ileri sürülen Vucic’i protesto eden muhalifler Belgrad sokaklarını doldurdular.  Beş yıldır iktidarda olan Sırp İlerleme Partisi (SNS) ve Aleksandar Vucic döneminde ülkede muhalefetin neredeyse kaybolduğu öne sürülüyor. Bulgaristan seçimlerindeki gibi Sırbisan’da da muhaliflerin birleşip Vucic’in liderliğine son verilmesi bekleniyordu ancak bu gerçekleşmedi. 1990’larda Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç döneminde görev yapan Vucic, bir zamanlar radikal bir Sırp milliyetçisiydi. Ancak 2008’de daha ılımlı Sırp İlerleme Partisi’ni kurarak frekans değiştirdi. Aleksander Vuçiç Bosna savaşı sırasında aşırı sağ bir çizgide idi. Onun “Her öldürülen Sırp için 100 Müslüman (Boşnak) öldürmeliyiz” sözü hala birçok Boşnak’ın unutamadığı bir savaş anısı. Tam da bu sebeple, iki yıl önce Srebrenica soykırımının 20. Yıldönümü törenlerine katılan Vuçiç, Srebrenica şehitliğinde Boşnakların büyük tepkisini çekmiş ve tören alanını terketmek zorunda kalmıştı. Ancak, Vuçiç savaş sonrasında aşırı sağ çizgiden merkez sağa geçiş yaptı. 2014 yılında Başbakan olmasının ardından ise ülkesine Avrupa Birliği ile Rusya arasında ince bir çizgide yol çizmeye çalıştı.

47 yaşındaki Aleksander Vuçiç, 3 yıl Sırbistan Başbakanlığı yapmasının ardından Pazar günü yapılan seçimlerde büyük bir oy farkı ile Cumhurbaşkanı seçildi. Vuçiç, resmi olmayan ilk sonuçlara göre yüzde 55’in üzerinde oy alırken, en yakın rakibi Sasa Jankoviç’in sadece yüzde 15 civarında oy alması Vuçiç’in önümüzdeki 10 yıllık dönemde ülke siyasetinin tartışmasız tek ismi olduğunu ortaya koydu.

Sırbistan’ın komşuları Hırvatistan ve Kosova ile sorunları var. Ayrıca Bosna-Hersek’te de sorun yumağının bir tarafı. AB müzakerelerini yürüten Sırbistan, iki yeni fasıl açtığı geçen Aralık ayında, Hırvatistan‘ın bloke etmesi nedeniyle kültür ve eğitim faslını açamamıştı. Daha önce de Hırvatistan‘ı, AB yolunu tıkamakla suçlayan Sırbistan yönetimi, bu son olayın ardından da sert açıklamalar yapmış, tansiyon bir anda yükselmişti. Diğer yandan Yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez Belgrad-Mitrovica seferini yapan tren, üzerine 21 dilde “Kosova Sırbistan‘dır ” ifadeleri yazılı olarak yola çıkması Sırbistan ile Kosova arasında olan gerginliği iyice artırdı. Kosova sınırına yakın bir noktada durdurulan trenin ülkeye girişine izin verilmedi.

Sırbistan Rusya’nın Ukrayna’da uyguladığı tarz ve yöntemleri benimsiyor. Burada Belgrad’la sıkı bir işbirliği içinde çalışan Ruslar var. Paramiliter grupları eğitiyorlar. Henüz üniforma giymiyorlar, ancak modern tabancalara sahipler. Bunların hepsi doğrudan Belgrad tarafından finanse ediliyor. Bunların çoğu Kuzeyde Kosova sınırında yer alıyor. Rusya’nın Balkanlardaki hibrid savaş faaliyetlerini Sırbistan üzerinden gerçekleştirdiği açıkça görülüyor. Ekonomik sıkıntılarla boğuşan Sırbistan, gittikçe fakirleşip komşularıyla sorunlu hale geldiğinden Karadağ’ı bile yanında tutamıyor. Bu arada hatırlanacağı üzere Rusya 6 adet kullanılmış ve 4 yeni MiG-29 model savaş uçağını Sırbistan’a hibe etmişti. Rusya, Sırp ordusuna ayrıca 30 tank ve 30 askeri araç da hibe etti. Böylece Rusya, Sırbistan’a yaklaşık 80 milyon dolar destek verdi.  Sırbistan, silah alma kararının, Hırvatistan yeni askeri ekipmanlar edinmesi nedeniyle, bölgedeki “güvenlik dengesini korumak amacıyla gündeme getirildiğini açıklamıştı.

Hatırlanacak olursa Sırbistan, Rusya ve Belarus ile birlikte Rusya Federasyonu’nun Karadeniz kıyısı Novorossiysk kent yakınlarında ortak askeri tatbikata katılmıştı. Rusya, Belarus ve Sırbistan’ın ortak tatbikatı için “Slav Kardeşliği” ismi verilmesi dikkat çekmişti. Avrupa Birliği (AB), Sırbistan’ın AB entegrasyonu çerçevesinde Moskova ile bu tür manevralarına dikkat çekerek Rusya ve Belarus ile ortak askeri tatbikat yapmasına karşı çıkmıştı. Sırbistan Radyo Televizyon Kurumu’na (RTS) konuşan Vuçiç, Sırbistan ve Belarus’un ortak silah fabrikası kurarak üçüncü ülkelere silah ve mühimmat satışı imkânı konularını da görüştüklerini söylediğinde de tepki aldı. Oysa aynı Sırbistan 2007 yılında kabul ettiği askeri doktrinle birlikte “tarafsız” pozisyonda yer alacağını belirtmişti. Bize göre Sırbistan’ın bu konumu, uzun vadeli bir siyaset olamaz. Hem Rusya’ya yakın olacaksın hem AB’ye. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Bu yüzden Sırbistan nerde olduğuna bir an önce karar vermelidir.

 

Ve Bulgaristan…

Bulgaristan’da 26 Mart’ta yapılan erken seçimin ardından üçüncü kez başbakanlık koltuğuna oturmaya hazırlanan Boyko Borisov, ırkçı ve aşırı milliyetçi Birleşik Vatanseverler (OP) ile 4 yıllık iktidar ortaklığına hazır olduğunu açıkladı. Bilindiği gibi Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Cumhurbaşkanlığında düzenlenen törenle, seçimlerde en çok oyu alan GERB Partisi lideri Borisov’u hükümet kurmakla görevlendirmişti. Radev, Borisov’a koalisyon ortaklarıyla güçlü bakan adayları belirlemesi temennisinde bulunmuştu. Borisov birkaç gün içinde hükümeti açıklayacak.

Bir AB ülkesi olan komşumuz Bulgaristan Türklerin en fazla yaşadığı Balkan ülkesi olarak biliniyor. Yaklaşık 600 Bin Türk’ün dışında Bulgaristan’da Pomak ve Romanlarla birlikte neredeyse Bir milyon Müslüman yaşıyor. Ne yazık Türk düşmanlığı ve ırkçılık hat safhada.

2016’da Bulgaristan’ın Burgaz şehrinde düzenlenen bir forumda bir araya gelen Rusya destekli 13 paramiliter grup; “20 Nisan” (eski Bulgar İhtilal Merkez Komitesi’nin 1875’te Osmanlı’ya karşı başlattığı “20 Nisan” isyanına atfen), “Vazrojdentsi” (Canlanma),  G.O.R.A. (?), Club “Dertliev” (muhtemelen eski Bulgar politikacılarından Petar Dertliev’e atfen), “Commitee for National Salvation” (Ulusal Kurtuluş Komitesi), “Vasil Levski” Askeri Birliği (Osmanlı’ya karşı savaşmış Bulgar ihtilalcilerinden Vasil Levski’ye atfen), “Shipka Bulgarian Milita” (Şıpka: Bulgar Milisi)” başta olmak üzere tek bir yapı altında “Bulgar Vatandaşlarını Koruma Organizasyonu” adı altında birleşti. Benzeri bir forum Nisan 2016’da da düzenlenerek burada da Rusya yanlısı “Bulgaristan’ın Birleşmesi” ve “ulusal kurtuluşunu” amaçlayan bir komite oluşturuldu.

Eski dönem Bulgar ihtilalcilerinin ve kahramanlarının isimlerini taşıyan bu örgütlenmelerin, her ne kadar birlikten bahsetseler de aslında mevcut sistemi ve rejimi “silah gücüyle” değiştirme çağrılarını alenen yaptıkları görülüyor. Bulgaristan’ın tüm bölgesel şehirlerinde “Vasil Levski ” ve “Şıpka Bulgar Milisi “nin askeri birliklerinin olduğu, toplam üye sayısının 1.500’ü Varna’da olmak üzere 24.000 kişiyi aştığı biliniyor. Bu örgütlerin finansmanının Bulgaristan vatandaşlarının gönüllü bağışlarıyla üyelik aidatları ve bir fon aracılığıyla sağlandığı, üyelerin bu fonlarla özel ve anti terörist operasyonlar üzerinde uzmanlaşacak yeni bir birimde yer almak için eğitim almak üzere yurtdışında eğitim alacaklarına dair söz verdikleri ifade ediliyor. Organizasyonlar tüm bu hazırlıkların güya devlete yardımcı olmak ve ülke savunmasına katkıda bulunmak olduğunu iddia ediyorlar, Rusya ile bağlantıları olduğunu ise “kabul etmiyorlar”. Üstelik pahalı askeri teçhizata, mühimmata ve askeri teçhizata sahip olduklarını açıkça söyleyebiliyorlar. Eski Bulgar devletlerine ve ihtilal komitelerine atıfta bulunan isim ve semboller taşıdıklarından pek çok Bulgar vatandaşına kendilerini vatansever olarak lanse edebiliyorlar. Rus askeri istihbaratının akıncı kolları, kendilerini Bulgar milliyetçiliği ile kamufle ediyor. Türkiye sınırına yakın ormanlarda kaçak göçmenleri ve mültecileri aradıklarını söyleyerek silahlı gruplarla dolaşan bu örgütlerin, Bulgaristan’da bazı silahlı çatışmalarla ilgili gündeme gelen ve Karadağ’daki Balkan Kozaklarıyla ilişkili olan Putin yanlısı “Gece Kurtları” ile de bağlantılı oldukları biliniyor. Bu örgütlerin Rusya tarafından eğitildiği, sınır boylarında kamuflajlar ve silahlarla dolaşarak mültecilere karşı savaşmaya hazır olduklarını alenen söyledikleri de görülüyor.

Bulgaristan’da hem ABD’nin hem de Rusya’nın etkileri var. Ancak Rusların etkisi giderek azalıyor. Kremlin, bir zamanlar kilit bir Balkan müttefiki olan Bulgaristan’ın NATO ve AB’ye üye olduğunu ve büyük bir Rus doğal gaz boru hattı projesini baltaladığını gördü. Moskova’nın şu an Bulgaristan’da yapabileceği tek şey, Rus yanlısı siyasi figürleri desteklemek (yeni Bulgar cumhurbaşkanı Rumen Radev gibi) ve Batının baskısına direnebileceklerini ummak.

Diğer taraftan Bulgaristan’ın ABD ile flörtü yakınlaşma gösteriyor. ABD ve Bulgaristan arasında 2006 yılında imzalanan hava üslerine ilişkin anlaşmaya göre ABD, Graf İgnatiyevo ve Bezmer hava üsleri ile Novo Selo poligonunda ve Aytos bölgesindeki depolarda savunma amaçlı askeri teçhizatla 2 bin 500 asker yerleştirebiliyor. Bulgaristan Savunma Bakan Yardımcısı Dimitr Kümürciyev, ülkedeki 2 hava üssünün ABD askerleri tarafından kullanılmasına ilişkin anlaşmanın 10 yıl uzatıldığını açıklamıştı. Bulgaristan’daki Novo Selo Üssü’nde görev yapan ABD Deniz Piyadeleri’nin, 4 adet M1 Abrams tipi savaş tankı ve bir dizi ağır silahla donatılacağı bildirilmişti. Bulgaristan Savunma Bakanlığı, 120 ABD askerinin hâlihazırda üste bulunduğunu, 80 tankın ve yüzlerce silahlı savaş aracının daha askeri üsse ulaşacağını duyurmuştu.

Bulgaristan, ABD ile olan bu yakınlığının karşılığını Makedonya’nın yarısını topraklarına katarak taçlandırabilir. Ancak Bulgaristan komşusu bölgenin önemli ülkesi Türkiye ile iyi ilişkiler içinde bulunmasını bilmesi gerekiyor. Gerginliğin hiçbir ülkeye faydası olmayacaktır.

Bal, Kan ve Planlar

Brexit-Frexit tartışmaları ile birleştiğinde Balkan ülkelerinde sınırların yeniden çizilmesinin deneneceği artık ufukta görünmeye başladı bile.  AB’nin daha da zayıflaması durumunda balkanlar üzerinde Rusya ve Batı’nın daha kuvvetle karşı karşıya gelebileceği yazılıp çizilenler arasında. BAL-KAN’ın Bal’ın da Türkiye’nin olduğunu söyleyebilirim. Ancak Kan’ın da ABD mi, Rusya mı, İngiltere mi? Yoksa Freemason, libertarian, Rothschild ailesi, Rockefeller ailesi,Evangelistler  mi var? Göreceğiz. Balkanlarda herkesin bir planı vardır ama Allah’ın da bir planı vardır. Allah nurunu tamamlayacaktır.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP