Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa, 1838 senesinde, İngiltere Büyükelçisi Lord Stratford Canning’le, Baltalimanı semtinde, bir serbest ticaret anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla birlikte Osmanlı Devleti, gümrük vergilerini İngiltere ile birlikte saptamayı, daha doğrusu onların ‘lehine’ indirmeyi kabul etmiş oluyordu. Zira Mısır Hidiv’i Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı önüne geçilmez bir hal almış, Paşa Anadolu’ya geçip Kütahya’ya kadar ilerlemiş, hatta gözünü Payitaht’a dikmişti. Fransız sermayesini arkasına alan Paşa’nın maksadı Osmanlı Hanedanı yerine kendi hanedanını kurmaktı. Bu durum karşısında Osmanlı bürokrasisi, Kavalalı’nın isyanını bastırabilmek için İngilizlerden yardım istedi. Bu yardıma karşılık olarak da Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşid Paşa, İngilizlere ticarî bakımdan büyük ayrıcalıklar veren antlaşmayı, hem de kendisine ait olan yalıda büyük bir törenle imzaladı. Lakin Devlet-i Aliyye, gümrük ayrıcalığını yalnızca İngiltere’ye değil, elini güçlendirmek ve karşılıklı uzlaşmayı sağlayabilmek adına, çok geçmeden Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz’e de tanımak zorunda kalacaktı. Bu geri dönüşsüz adımlar ile devletin zaten zayıf endüstrisi tamamen kesintiye uğruyor, Osmanlı üretmediğini tüketen bir ithal malları pazarı haline getirilmiş oluyordu. Fakat sonraki dönemlerde devletin zayıflaması ve Osmanlı bürokrasisinin sonuçları düşünülmeden verdiği kararlar, kapitülasyonları devletin boğazında bir ilmik haline getirmiştir. Baltalimanı Antlaşması neticesinde, Osmanlı’nın tek taraflı bir pazar olarak tüm menfaatlerinden vazgeçip kapılarını Avrupa mallarına açması, devleti içinden çıkılması imkânsız bir krize sürükledi. İhracat yasağı ve devlet tekelleri kaldırılarak ecnebi tüccarlar yerli tüccarlarla aynı haklara sahip hale getirilmiş, işlenmiş mal üretimi, yerini hammadde satışına bırakmıştı. Yabancıların bu iktisadî imtiyazları, çok geçmeden tuhaf şekilde gayrimüslim Osmanlı tebasına da tanındı. Osmanlı’nın giderek artan dış borçlarına eklenen bu Baltalimanı rezaleti, devletin süratle sürüklendiği iflasın en büyük delili olarak o acılı günlere mührünü vurmuş oluyordu. Ne yazık ki, devlet ricalinin, kapitülasyonların tahribatlarını gidermek, sanayinin belini tekrar doğrultabilmek maksadıyla gümrük vergilerini artırma istekleri, her defasında Avrupa’da büyük tepkilere yol açıyordu. Bu tedirginlik çok uzun bir süre geçmeden Osmanlı’yı borç batağında daha da derinlere gömecek olan Kırım Harbi’nin tertiplenmesiyle neticelenmiştir (1856).
Kurt sofrasında iştahı kabaranlar Baltalimanı Antlaşması’nı müteakip, İngiliz tüccarlar Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaret yaparken Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödemeye başladılar. Fransız elçisi Jean Antoine Ernest’in bu antlaşmanın bazı maddelerini ilk duyduğu sırada, aynı ayrıcalıkların ülkesine de sağlanacağı hususunda biraz da çakırkeyif bir halde yüksek sesle yemin ettiği, dönemin siyasi kulislerinde uzun müddet konuşulmuştur.
ANTLAŞMANIN MADDELERİ
Baltalimanı Antlaşması’nın bazı maddeleri kısaca şunlardır:
Osmanlı Devleti’nin 1826’dan beri yerli ham maddelerin yurt dışına çıkarılmasını önleyen tekel sisteminin kaldırılması.
* İç ticarete, Osmanlı vatandaşlarının yanı sıra İngilizlerin de katılması.
* İngiliz vatandaşlarının Osmanlı ürünlerini ihraç etme hakkına sahip olmaları.
* Transit geçiş vergisinin kaldırılması.
* İngiliz gemileriyle gelen İngiliz malları için, bir defa gümrük ödendikten sonra mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmemesi…
Tüm dünya tarafından ibretle izlenen bu dehşetli sömürgeleştirme siyaseti, Osmanlı aydını ve ricalinin boynunu büküyor, kudretli ismiyle bir zamanlar yürekleri titreten Devlet-i Aliyye, uygun ve adil şartlar olmadan asla kabul edilmemesi gereken gümrük antlaşmalarının bedellerini pek ağır ödeyeceği günlere doğru süratle yaklaşıyordu. Çok geçmeden Batılılar, kapitülasyonlarla sağlanan bu olağanüstü ayrıcalıkları güvence altına alabilmek maksadıyla, teklif edilen en basit düzenlemeleri dahi ‘boykot’ tehdidiyle karşılamaya başladılar. Yurtiçinde faaliyet gösteren güçlü lobileri, elçilik ve konsolos yetkilileri vasıtasıyla baskı yaparlar, kimi zaman direkt olarak Avrupa kral veya kraliçelerinden gelen mektuplarla devlet ve maliye üzerindeki baskı yoğunlaştırılırdı. Hatta Osmanlı’nın en makul tekliflerinin görüşülmesi sonucunda oluşan siyasî gerginliğin ticaretlerine yansıdığı gibi gülünç ve küstah bahaneler üretip, mevcut kapitülasyonlara oluşan zararların giderilmesi hususunun madde olarak eklenmesi istenirdi. Kapitalizmin hiç acıması olmadığının, Osmanlı coğrafyasındaki en bariz göstergeleri işte bugünlerde belirmiş, Türk aydınlarının sol eğilimleri ilk olarak aynı günlerde neşvünema bulmaya başlamıştır.
BALKAN YEMEKLERİ
16 saat önceHABERLER
9 gün önceKÖŞE YAZARLARI
19 gün önceHABERLER
05 Kasım 2024