BİRİNCİ KARE: İlk fotoğraf 1927 yılından… Kızıloğlak köyüne iskân edilen bir mübadil ailenin resmi… Değerli dostum Bünyamin Yılmaz’ın ataları, seksen beş yıl öncesinden bize bakıyor… Gözler açık, bakışlar sert, simalar kararlı… Sanki asırlar sonrasına meydan okuyorlar bu fotoğrafla! Yüreklerindeki yangın yüzlerine yansımış. Acılar hala diri olsa da üzerlerine kalın bir perde çekilmiş. Kaderin Rumeli’den Karadeniz’e savurduğu bu aile, göç acılarına inat, Kızıloğlak’a tırnaklarını geçirip yarınlara yürümeye iman etmiş. Önde oturanlar ellerini kavuşturmuş, ayaktakilerin başları dik ve hafifçe yan durmuşlar. Öyle durmalarını onlara fotoğrafçı mı söyledi acaba? Kim bilir, belki de öyledir; ama vücut dilleri o kadar benziyor ki bana “birlikte savaştıkları zorluklara karşı aynı tepkileri verme güdüsü içindeki bir aile fotoğrafı” gibi geldi. Siz ne dersiniz?
İKİNCİ KARE: 16 Eylül 1952’yi gösteriyor takvimler… Ama bu resimdeki kasketli, ceketli, traşlı ve jön bakışlı adamlar sizi sakın yanıltmasın! Zira burası Sicilya ya da Toscana filan değil! Samsun’un biraz dışında, Hacıismail Köyü’ndeyiz… Bu fotoğraftakiler, iyi tanıdığımız dostlarımızın büyükleri… Erdallar, Tanyıldızlar, Turgutlar, Tuncerler, Yalçınlar, Kılıçlar… Hey gidi hey… Gültekin Ağabey de resmin ortasından en fiyakalı bakışıyla göz atıyor bize! Kooperatifin temelini atıyor Hacıismailliler… Çeyrek yüzyıl evvel geldikleri Hacıismail’de birlikteliğin sembolü olan kooperatifin temelini atarlarken gözlerinde ümit ışıkları parlıyor. “Yarınlar daha güzel olacak…”
ÜÇÜNCÜ KARE: Birkaç hafta önce, Demirci köyündeyiz. Yaşlı bir mübadil teyze, İstanbul’dan gelen belgesel ekibinin kameralarına konuşuyor…
Ellerini dua eder gibi birbirine yanaştırmış, başını hafifçe eğmiş, dili döndüğünce “bizi” anlatmaya çalışıyor. Arkasındaki pencereden ışık vuruyor, yüzüne nur olmuş yağıyor sanki…
Memlekette kalanların, göç yollarında ölenlerin, derin acılar ile mübadeleyi yaşayan birinci kuşakların gül yüzleri nakşolmuş teyzemin nur yüzüne…
DÖRDÜNCÜ KARE: Devgerişte’yiz… Yaptıkları işten mutlu dört adam, bir çeşme inşaatının başında çalışıyor. Öylesine yaptıkları işe bağlanmışlar ki, çeşmenin mükemmel olması için gösterdikleri titizlik yüzlerinden okunuyor.
Onları bu vazifeye yürekleri çağırmış besbelli… Harcadıkları emek, alın teri ve göz nurunu çoktan helal etmişler. Birazdan son rötuşları yapacaklar ve çeşmeyi tamamlayacaklar. En son çeşmenin üstüne, isminin yazdığı kitabeyi koyacaklar… Çeşmeye memleketlerinin ismini vermiş bizim kızanlar: “Sarışaban Çeşmesi…”
Helal olsun!
BEŞİNCİ KARE: Birkaç gün önce çekilmiş bu fotoğraf… Çanakçı köyündeyiz bu defa. Hava güzel, insanlar neşeli… Biri dizlerinin arasına almış darbukayı, bir diğeri zurna çalıyor. Bazıları oynuyor, bazıları ise kocaman bir gülümsemeyle katılıyor müziğin neşesine… Eller omuzlarda, yürekler kardeş, her şey çok güzel… Çanakçı köyü, mutlu! Allah birlikteliklerini ve neşelerini daim etsin!
NOT: Tüm okuyucularımın Ramazan aylarını kutluyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum!
ARAŞTIRMA-İNCELEME
1 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceBALKAN YEMEKLERİ
3 gün önceHABERLER
6 gün önceHABERLER
10 gün önce